Paylaş
Antalya-İstanbul-Belgrad gidiş-dönüş bileti 514.80 TL tuttu ve rezervasyonumu yaptırdım. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine www.airfasttickets.co.uk adresine girip bilet almak istediğimde THY’nin aynı hatta aynı saate uçuş numaralarına ödeyeceğim ücret, pound üzerinden TL karşılığı 470 TL idi.
Türkiye’den 514 TL ödeyerek alabilirken yurtdışı kaynaklı bir siteden 470 TL’ye aynı bileti alabiliyordum.
Bir Türk vatandaşı olarak bu durum beni çok rahatsız etti.
AB içinde 2. sınıf muamelesi görürken, ülkemizde de aynı muameleyi görüyorduk.
Ayrıca THY üzerinden haksız kazanç elde ediliyordu.
İngiliz şirketi, Türkiye’ye vergi bile vermeden kazanıyordu.
THY müşteri hizmetlerini aradım, telefonla bilgi aldım. Sorunu çözemeyeceklerini ve bu durumun mümkün olamayacağını söylediler.
Ve eklediler, eğer gerçekten öyleyse, oradan alın dediler...
THY’ye şikâyet dilekçesi verdim. Ama hâlâ bana bir cevap mail’i gelmedi.
Ben de durumu size ileteyim dedim.
Doç. Dr. İbrahim BARUT SDÜ Tıp Fak. Genel Cerrahi AD Öğretim Üyesi
Fahri Bey, Kemahlı
CUMHURBAŞKANI Fahri Korutürk’ün Erzincan Eğinli olduğunu yazmışız dün; esasında Kemahlı olacaktı. Fahri Bey’in babası Osman Sabit Bey... Ailenin lakabı Azabağasızade, o da Kemah Kalesi muhafızlığı anlamına geliyor. Bunların yakın akrabaları da Sağıroğulları...
Atatürk, 1935’de genç bir deniz yüzbaşı iken Karpiç’te karşılaştığı Fahri Bey’e ‘Korutürk’ soyadını veriyor.
Kemahlı ailelerden Hurşitoğulları da, Ankara’ya giderek kendilerine ‘Cantürk’, Hüsmenoğulları da ‘Ulutürk’ soyadlarını alıyorlar. (Örneğin, Kemal Cantürk ve Lütfi Ulutürk...)
Yakınları, Fahri ve Emel Hanım’ın ailelerinin, vefat ilanında yer aldığı gibi Peygamber soyundan (Seyit) geldiklerini hatırlattılar.
Ispartalı’nın içkisi ve ağacı...
“28 Şubat’ta askere yaranmak için viski içmeye başlayan vali, şimdi Isparta’da içkiyi yasaklamış! Benim bildiğim Isparta bunu yemez. Esasında bu valiyi (Memduh Oğuz) daha önce Kocaeli’nde valiyken, orada görevli yüksek rütbeli paşalar karşısında ne yaptığını, sadece Doğan Paşa anlatsa yeter!” diyor Yusuf Özkan...
Bölgeyi iyi bilen gazeteci Özkan bir haber daha veriyor: “Isparta’daki S. Demirel Üniversitesi Batı Yerleşkesi’nde Kalkınma Bakanlığı tarafından yapılacak Mükemmeliyet Merkezi için 1.500 ağacın gözden çıkarıldığını biliyor musunuz? Öğrenciler diyor ki, “Bizim karşı çıkışımız Mükemmeliyet Merkezi’nin inşaatı değildir. Ancak ağaçların kesilmesi yanlıştır. Yeni bina için alternatif alanlar mevcuttur. 25-30 yaşlarındaki 1.500 ağaç bulunduğu ortamda başka canlılara da yuva olmuştur. Bilinmelidir ki ormanlarda sadece ağaçlar yaşamaz.”
İçki peşinde koşulursa, esas böyle çevresel konular da bir valinin dikkatinden kaçar!
A sınıf hastanelere darbe
SAĞLIK Bakanlığı ile branş anlaşması yapan hastaneler yandı; doktorlar artık ameliyat yapamayız dediler dünden itibaren...
Sorun dün ‘A sınıfı’ hastanelerde bir anda endişe yarattı; bundan sonra kalp cerrahisi, organ nakli ve yoğun bakım üzerinden yapılan anlaşmalar hükümsüz kalmış. Neden mi? Nedeni, Danıştay’ın bir vatandaşın başvurusu üzerine SGK Sağlık Uygulama Tebliği’nin 9. maddesini iptal etmesi...
11 Mart’tan itibaren bu maddede yer alan puanlar üzerinden yapılacağı belirtilen işlemler (FTR, Diyaliz, Radyocerrahi Yöntemler, Robotik Rehabilitasyon ve Yoğun Bakım) haricinde işlem bedelleri hizmet başına ödeme yöntemine göre yapılacak...
A sınıfı hastaneleri, örneğin bir baypas ameliyatı için 6 bin TL alırken, gerektiğinde ek fark malzemelerinin bedelini de alabiliyordu. Bu iptalle, ‘Hayır sen bunu alamazsın, sadece 6 bin liranı veririm’ demek durumunda kalıyor SGK. Peki bu kararı hastaneler mi, bakanlık mı, SGK mı aldı? Hayır, yargı aldı. Bakanlık’tan dün akşama kadar kimse nasıl bir uygulama olacağını çözemedi...
Bir doktor bize dedi ki:
“Hiçbir doktor bu parayla ameliyatlara girmez.”
Teröristin elini sıkmayan “kamu görevlileri”
UZUN zamandır terör örgütü tarafından alıkonan, kamu görevlileri, asker, polis, kaymakam, korucu, Türkiye’den giden heyete teslim edilmiş... Yayınlanan fotoğrafta, teröristler ve teslim alan örgüte yakın kişiler plastik sandalyelere oturmuş, arka sırada da devletin ‘kamu görevlileri’ ayakta dizilmiş, başları önde teslim tesellüm töreninin bitmesini bekliyorlar, teslim mahalli, sınıra 30 km civarında...
Kamu görevlileri, teröristler tarafından kaçırıldıktan sonra, kendi hallerinde bırakıldılar, kimse onlarla ilgilenmedi,‘süreç’ denen macera başladıktan sonra, devletin elinde mahkum bir teröristin ricası ile, terör örgütünün elindeki ‘kamu görevlileri’ serbest bırakıldı. Devletler, vatandaşlarına operasyon yapanlara cevap verirler, operasyonlar tarihine bakılırsa en tipik örnek olarak, İsrail’in, Entebbe’ye (Uganda) kaçırılan İsrailli rehineleri kurtarmak için yaptıkları operasyon gösterilebilir. İsrail ile Uganda arasındaki mesafe binlerce km’dir. Kimse bu mesafeden bir başka devlet toprağına operasyona ihtimal vermezken, İsrail 1976 yılında, özel birlikleri ile Entebbe Havaalanı’nı basmış, teröristleri ve elliden fazla Ugandalı askeri de etkisiz hale getirerek vatandaşlarını kurtarmıştır.
İsrail’in gerekçesi basittir, “Vatandaşıma operasyon yapana operasyon yaparım, yer ve zaman teferruattır”, ABD İkiz Kuleler Operasyonundan sorumlu tuttuğu Bin Ladin’i Pakistan’da bulmuş, seneler sonra yakalamış ve dünyanın gözü önünde yargısız olarak infaz etmiş, sinema filmi haline getirmiş ve filme de Oscar ödülü verdirmiştir.. Terörist başının Türkiye’de adil yargılanması konusunda aşırı hassasiyet gösteren uygar batı, Bin Ladin’in çoluğu çocuğu ile yargısız infazını sinema filmi olarak izlemiş ve sesini çıkaramamıştır. Başbakan Davos’ta, dünyanın krema tabakası önünde ABD himayesindeki İsrail’e, yaşayan efsanelerden biri olan Şimon Perez adlı şahsiyet üzerinden rest çekme cesareti göstermiştir.
..
“Kasaptaki ete soğan doğramayan” bir komuta anlayışı sonucu, 2003 yılında Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçirilmesi ile sineye çekme geleneği başlamıştır. Başbakanın tarihi önemdeki sözlerinin altı doldurulamamıştır. ‘Kamu görevlisi’ denilen vatandaşların, terör karargahında teslim alınması da ayrıca yanlıştır, ‘varsa eğer’ iyi niyetin göstergesi olarak, terörist, vatandaşı nereden aldıysa oraya bırakmalıydı, terör karargahında plastik sandalye ve masa etrafında ‘teslim’ ilkel bir propagandadır. BDP‘li vekiller ve adı geçen dernek yetkilileri, terör propagandasına alet edilmişlerdir. Yarın rüzgar terse dönerse, 3173 sayılı Terörle Mücadele Kanunu gündeme gelir, 4. yargı paketi değil, 400’ncü yargı paketi de bu arkadaşları sorumluluktan kurtaramaz. Hangi kanuni ambalaja sokulursa sokulsun, terör örgütü şiddet uygulamış/uygulamaktadır ve kanun maddesi ile bu gerçek ortadan kaldırılamaz. Her türlü işbirliği terörü/şiddeti yüceltmek anlamına gelir. Teröristlerle ilişki kurmanın risklerini hesap etmek kolay değildir. Kamu görevlileri, ellerini sıkmak isteyen teröristin elini havada bırakmışlar ve ‘süreç’ hakkında kendi mesajlarını vermişlerdir. Başbakandan beklenen, Devleti korumak ve kollamaktır, baldıran zehiri içmek değildir.
Sühan ÖZKAN-Hukukçu
Antalya’dan, lösemili çocuklarımız hakkında haberler
ANTALYA Akdeniz Tıp Fakültesinde A blok 2. katta yoğun bakım kit servisinde yatmış, Doç. Dr. Altan Küpesiz hastası Ayşe Tuhre Ordu (7) ilk üç gün ışın tedavisi almıştır, bitiminde üç gün de kemoterapi olmuştur.
İki gün sonra ilik nakli yapılmış -25 gün sonra %100 nakilin başarılı olduğu aktarılmıştır.
Doktorlar tarafından; “Lösemi hastası Ayşe için 2 gün serviste tutacağız ve sonra taburcu olacak” denmiştir.
Edanur ile Ayşe kitten aynı gün çıkmıştır 2. katta servise 2 kişilik odaya yatırılmışlardır. Ayşe’nin bir gün sonra öksürük devam etmiş sonra annesi refakatçi olarak kalmış hemşirelere durumu anlatmış müdahale etmedikleri için Bircan kayın pederini çağırmıştır sonra doktorlara iletilmiş müdahale edilmiştir. Doktor tarafından acil olarak akciğer enfeksiyonu ve zatüree olduğu söyleniyor ve oksijene bağlanıp yoğun bakıma alınıyor.
İki gün içinde enfeksiyon ilacının verilip düzeleceğini söylüyorlar.
Doç. Dr. Altan Küpesız, Ayşe yoğun bakıma girdiği zaman yurt dışına çıkıyor 4-5 gün doktor yurt dışında oluyor. Doktor Altan Küpesiz geldiği gün 6. gün Ayşe’nin teşhisi değişiyor, kemoterapi yan etkisi olarak normalde binde bir görülen akciğer fonksiyonlarının değiştiği fark ediliyor.
Ayşe, ciğerleri için basınç yapılıyor uyutuluyor ve makineye bağlanıyor, trombosit ihtiyacı doğuyor. Babası Uğur Bey tarafından ayarlanıyor, diğer gün Ayşe’nin akşama doğru, tansiyonu düşüyor ve kalbi duruyor.
Nakilden sekiz gün sonra lösemi hastası Ayşe’nin enfeksiyon olmadığı bütün kültürlerine bakıldığı ve temiz olduğu, aksilik olmadığı söylenmiştir. Uzman Dr. Funda Tayfun ve Altan Küpesiz tarafından Ayşe’nin taburcu edilmesine yakın akciğer fonksiyonlarında azalma olduğu gözlenmiş fakat nakil işlemi sonrası öksürüğü devam etmesine rağmen uzman Dr. Funda Hanım normal bir öksürük olduğunu problemin olmadığını söylemiştir.
Lösemi aileleri çocukları hakkında durumu öğrenmek istediklerinde Funda hanım tarafından hep azarlandığı iddia edilmiştir -bu durumda psikolojik olarak destek verilmesi daha doğru olurdu.
Akdeniz Tıp Fakültesi’nde iki lösemi hastamız (Ayşe Tuhre –Edanur) bir gün arayla kalbi durarak vefat etmiştir, asla doktorları karalamak -iftira atmak gibi bir niyetim olmamakla birlikte, olayda lösemi gibi önemli konuda küçük ihmaller de olsa bu konuya ışık tutulması daha iyi imkanlar ve temiz bir hastanede tedavi görülmesinden yanayım.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çok fazla lösemi hastamız var.
(Lütfen bu konuda herkesin elinden geleni yapması için seferber olalım.
Daha önce bildirdiğim merciler hiç bir şekilde dönmedi. Sadece Yalçın Bayer ve Akdeniz Express haber yazarı Bülent Ecevit duyarlılık göstermiştir.
İki lösemi hastamız gitti diğerleri için mücadele edelim.
Türkiye’de sadece ilik bankası İbni Sina Hastanesi’nin olması yerine diğer hastanelerin ilik bankası olmasının yolu da açılabilir.
Üniteler yoğun, doktorlar bunalmış olabilir. Bunların aydınlatılması için gerekenin yapılmasını rica ederiz .
Lösemi çocukları Aileleri ve Lösev Gönüllüsü Derya Altmış
0532- 648 24 07;-derya6060@hotmail.com
Paylaş