Paylaş
Örneğin büyük Osmanlı tarihçilerinin kitaplarına, Yılmaz Öztuna’nın Osmanlı Devlet Tarihi, İlber Ortaylı’nın Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi veya Metin Heper’in ‘Türkiye’nin Devlet Geleneği’ ya da Halil İnalcık’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Klasik Çağ’ kitaplarına bir göz atın. Göreceksiniz ki, yeni Anayasa değişikliği teklifi ile Başbakanlık makamının kaldırılması Türk devlet geleneğine aykırı bir uygulamadır. Osmanlı devletinin daha başlangıcından itibaren adı ister ‘başvezir’ ister ‘sadrazam’ isterse de ‘başvekil’ olsun mutlaka padişah, sultan ya da reisicumhurun yanında hükümet siyasetini yürütecek bir makam bulunmuştur. İstanbul’u fethederek emperyal sisteme geçen mutlak padişah Fatih Sultan Mehmet bile sadrazamlık makamını lağvetmemiş, tersine divan-ı hümayuna başkanlık etmeyi bırakarak ‘kafes sistemine’ geçmiş, hükümet işlerini sadrazamın başında olduğu heyete bırakmıştır. Daha sonraki dönemlerde de saray ile hükümet ayrımı devam etmiş, sadrazamın konağının ve devamlı ofislerinin olduğu ‘Babıâli’ asıl güç merkezi olmuştur.
Türk tarihinde hiçbir hükümdar bütün gücü kendi sarayında toplamayı ve başveziri kaldırmayı denememiştir. Son dönemlerde ‘Yıldız Sarayı’, Babıâli’ye rakip olarak öne çıktıysa bile hükümetin yerini alamamıştır.
Milli mücadele döneminde bile ‘heyeti vekile’ bakanlar kurulu olarak görev yapmış, meclis hükümeti sisteminin gereği olarak ‘başvekil’ görev yapmıştır.
Özetleyelim, padişahlar tepede bütün sistemi temsil ederken, sadrazama mühür ile birlikte yürütme yetkisi de vermiştir. Yani başbakanlık her zaman vardır ve bu makamı gereksiz görmek doğru değildir.
GÜNÜN SÖZÜ
“Türkiye halkı yöneticileri ile birlikte hayatta en hakiki mürşidin (yol göstericinin) bilim olduğunu, onu inançları ile bağdaştırmak zorunda olduğunu kavrayamamıştır. Bu talihsizliği yaşamasa idi, eğer 50 li yıllardan başlayarak Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri Atatürk’ün yolundan ayrılmayıp laikliği sürdürse ve iki aydınlanma odağı köy enstitülerini ve halk evlerini kapatmayıp yaşatsaydı oradan yetişenler uygarlığın en üst ürünleri ile donanıp yurtta ve dünyada barış bilincine kavuşsaydı, Türkiye bugün insani gelişmişlikte, bilimde, sanatta, eğitimde dünya ülkeleri arasında en önlerde olacak, etnik çatışma çıkmazında, kindar değil sınıf bilincindeki gençlerimizle barış içinde örnek bir ülke olacaktı.”
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
BİLİYOR MUSUNUZ?
MİZAH ve çocuk kitapları yazarı-karikatürcü Cihan Demirci’nin 10. Adana Çukurova Kitap Fuarı’nda; bugün 16.00, yarın 10.00’da Kırmızı Kedi Yayınevi standında kitaplarını imzalayacağını...
BUĞDAY Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin düzenlediği ‘Türkiye Çöpünü Dönüştürüyor’ konferansının yarın İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde halka açık ve ücretsiz olarak yapılacağını...
SUİKAST sonucu hayatını kaybeden Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un adının, Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki sergi salonuna verildiğini...
SANATÇILAR Girişimi, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin düzenledikleri; Orhan Aydın’ın moderatör, Av. Nazan Moroğlu, Av. Turgut Kazan, Ataol Behramoğlu, Bedri Baykam’ın konuşmacı oldukları ‘Başkanlık Dayatmasına Hayır!’ panelinin yarın 18.00’de Taksim Piramid Sanat’ta yapılacağını...
BİZ DE TRUMP GİBİ Mİ YAPSAK?
YENİ ABD Başkanı daha koltuğuna oturmadan, seçim kampanyası süresince uygulayacağını belirttiği politikalar hakkında kesin çizgilerini belirlemeye başladı.
Amerikan, Japon, Çin, Kore firmalarına “Ya gelir ABD’de yatırım yaparsınız ya da ithalatınıza yüksek vergiler getiririm” dedi. Bize yıllardır on milyarlarca dolarlık TV, cep telefonu, bilgisayar, tablet, diğer elektronik eşya satan, Apple, Samsung, LG ve benzeri imalatçı şirketler ile Microsoft gibi yazılım tekeli hiçbir üretim veya ciddi yazılım tesisi kurmayan firmalara da Trump’ın verdiği mesajlar gibi mesajlar mı versek acaba?
Bülent AKARCALI
MESAJ PANOSU
SESSİZLİĞİN SESİ
- GİZLİ oy kullanma milletvekillerin vazgeçebileceği bir kişisel hak değil. Oylamanın geçerliliğini sağlayan bir yükümlülük. Bu oylama geçersizdir.
Yrd. Doç. Dr. Kerem ALTIPARMAK
- BİR kişi hem cumhurbaşkanı hem başbakan hem de parti genel başkanı olacak, sonra da ‘tarafsızlık’ yemini edecek.
Mazlum NURLU
- BUYURUN size gizli oylama. AKP’li vekiller Anayasa’ya aykırı olduğu halde açık oy kullanıyor.
Aytuğ ATICI
- ÜLKEMİZDE temel insan haklarının, ifade özgürlüğünün, özgür düşüncenin, bağımsız yargılamanın, Cumhuriyet’in ve demokrasinin yerleşmesi için, laikliğin önemi kavranmalıdır.
Suay KARAMAN
- BİR cumhurbaşkanı seçiyorsun geri kalan her şeyi, cumhurbaşkanı seçiyor.
Y.K.
- SESSİZLİĞİN sesi/Merhaba karanlık...
Cengiz ÖZAKINCI
Çiğ süte yapılan zam kimin işine yaradı?
İŞLENMİŞ süt tekellerinin güdümündeki Süt Konseyi 30 ay aradan sonra çiğ süt referans fiyatını 6 kuruş arttırarak 1.15 TL den 1.21 TL ye çıkardı. Deyim yerindeyse dağ fare doğurdu. Bu artış küçük üreticilere değil yüzlerce baş sağmal ineği olan mega işletmelere yaradı. Aslında küçük üretici çiğ sütünü hiç bir zaman referans fiyat olan 1.15 TL ye satamadı. Çünkü, çiğ süt fazlalığını ileri süren işlenmiş süt tekelleri Türkiye’nin hemen her yerinde özellikle örgütsüz üreticilerin sütlerini 1 TL nin altında aldılar. İşlenmiş süt tekelleri çiğ sütünü bu fiyata satmak istemeyen üreticileri de sütlerini almamakla tehdit ettiler. Örgütsüz olduğu İçin çaresiz kalan küçük üretici bu tehditlere boyun eğerek sütünü tekellerin istediği fiyata satmak zorunda kaldı. İşin kötüsü sütü üreticiden alırken bakteri sayısı, somatik hücre sayısı, yağ oranı , soğuk zincir falan derken fiyatı daha da aşağıya düşürdüler. Bu durum karşısında süt-yem paritesi iyice geriledi ve küçük yetiştirici sütten zarar etti.
Bereket kırmızı et açığı nedeniyle özellikle erkek danalar para etti de üretici durumu başa baş getirebildi. İşlenmiş süt tekellerinin güdümündeki Süt Konseyi Mayıs 2016 da süt-yem paritesini 1.322 olarak ilan etti. Ancak burada bir göz boyama yapıp sütün fiyatını referans fiyat olan 1.15 TL, yemin fiyatını da KDV hariç peşin fiyat olan 87 kuruş olarak aldı. Gerçek parite hesabına göre yetiştiriciden alınan çiğ sütün Türkiye ortalama fiyatı 90-100 kuruş, yemin %8 KDV li fiyatı ise 94 kuruş olarak hesaplanmalıdır. Tabii yemin vadeli fiyatı bu rakamın da üzerindedir. Bu durumda gerçek rakamlara göre parite 1.3 değil, sadece 1.0 dir. Yani küçük üretici bir kilo süt parası ile ancak bir kilo yem alabilmektedir. Oysa süt sığırcılığının karlı olabilmesi için üreticinin bir kilo süt satıp bir buçuk kilo yem alabilmesi şarttır. İşlenmiş süt tekellerinin güdümündeki Süt Konseyinin çiğ süt referans fiyatına yaptığı 6 kuruşluk zam da bu gerçeği değiştirmeyecektir. Çünkü göreceksiniz yakında yem fiyatları da aynı oranda artacaktır. Aynı olay hükumet yemdeki KDV oranını %18 den %8 e indirdiğinde de yaşandı. KDV on puan indi ama yem fiyatlarında bir düşüş olmadığı gibi tam tersine artış görüldü.
ARTIŞ KÜÇÜK ÜRETİCİ DEĞİL MEGA İŞLETMELERE YARADI
Çiğ süt fiyatlarındaki 6 kuruş artışın küçük üreticilere değil yüzlerce baş sağmal ineği bulunan mega işletmelere yaradığını söylemiştim. Çünkü, mega işletmelerde bulunan yüzlerce yüksek verimli sağmal inekten her gün tonlarca çiğ süt üretilmektedir. Bilimsel verilere göre bir inekten elde edilen süt miktarı arttıkça birim maliyet düşer. Bunun anlamı yığınsal üretim yapan mega işletmeler çiğ sütü küçük üreticilere göre en az %20 daha ucuza mal etmektedirler.
Ayrıca bu işletmeler, kendilerinin üretikleri kaba ve kesif yemi çok daha ucuza elde etmektedirler. Böylece yukarıda sözü edilen 1.3 lük süt-yem paritesini neredeyse 2.0 ye çıkarmaktadırlar. Bir de; faizsiz kredi, hibe, teşvik, destek, süt primi derken üretimlerini çok karlı hale getirmektedirler. Öte yandan, tam mekanizasyon uygulayan bu mega işletmeler işçilik ücretlerine de fazla para harcamamaktadırlar. Ayrıca çiğ sütlerini de referans fiyattan satmaktadırlar. Böyle olunca da 6 kuruşluk zam onlara yaramaktadır.
Şimdi bir de olaya işlenmiş süt tekellerinin cephesinden bakalım. Süt tekelleri bir litre çiğ sütü küçük üreticiden en iyimser rakamla 90-100 kuruşa almaktadırlar. Pekiyi, tüketiciye kaça satıyorlar acaba?
En son market rakamlarına göre yedi işlenmiş süt tekelinin marketlerde cam şişelerde pazarladığı günlük pastörize sütün bir litresinin fiyatı 3.50TL ile 4.25 TL arasında değişmektedir. Bu durumda ortalama fiyat3.9 TL civarındadır. Bu da demektir ki, işlenmiş süt tekelleri küçük üreticiden aldıkları bir litre sütü işleyip halka 4 katı fazla fiyatla yani %400 karla satmaktadırlar. Bakın şimdi çiğ sütün referans fiyatına 6 kuruş zam geldi diye işledikleri sütün fiyatını nasıl arttıracaklar.Tüm bu açıklamalardan şu sonucu çıkarabiliriz. Eğer Türkiye’de, süt-yem paritesi yükseltilmez yani en azından bir kilo sütle bir buçuk kilo yem alabilecek bir düzeye gelinmez ve çiğ süt fiyatı ile işlenmiş süt fiyatı arasındaki %400 lük devasa fark kapatılmazsa süt sığırcılığının sorunlarına çözüm bulmak mümkün değildir.
Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN
ÖLÜ TOPRAĞI...
ÖLÜ toprağı mı serpilmiş?/Nasıl da suskun bir toplum/Herkes köşesine çekilmiş/Aman sesin çıkmasın oğlum/Susmak mıdır yolu mutluluğun/Düşünür deli olurum...
Şinasi ÖZDENOĞLU (1985)
Paylaş