Paris yürüyüşünün benzerini İstanbul’da yapabilmek...

Haberin Devamı

İÇİNE düştüğümüz terör tuzağından kurtulmanın yolu Batı kamuoyunun tam desteğini almaktan geçiyor.
Bu desteği sağlamak ise devlet ve hükümet organlarının değil toplumumuzun her kesimini temsil eden ve Batı’da itibarı olan kişi ve kurumların harekete geçmesiyle mümkün. Bir dostumuz şu öneride bulundu:
“Önde gelen devlet üniversiteleriyle Koç, Sabancı, Kadir Has, İstanbul Bilgi, İstanbul Aydın gibi vakıf üniversitelerinin; TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, Barolar, Tabipler Odası gibi iş ve meslek kuruluşlarının; tanınmış sanatçı, sporcu, yazar, basın, vs. mensuplarının seslerini duyurabilecekleri ülkelere gidip ellerinden geleni yapmaları gerekir. Nedim Gürsel Paris’e, Orhan Pamuk New York’a, Ertuğrul Özkök Berlin’e, Arda Turan Barcelona’ya ve daha isimlerini sayabileceğimiz yüzlerce insanımız oralara gitse, inandıklarını anlatsa olmaz mı?
Bu saydığımız kurum, kuruluş ve kişiler Paris’te Charlie Hebdo katliamından sonra tüm AB ülkelerinden gelen onlarca başbakan, bakan, büyükelçiyle yapılan protesto yürüyüşünü (bizden de Ahmet Davutoğlu katılmıştı) Türkiye’de yaptıramazlar mı? İster DHKP-C ister PKK olsun bu terörü kökünden kazımak yalnız başımıza mümkün değildir.
Terör, yalnız kalan Türkiye’ye daha çok yüklenir. Buna fırsat vermeyelim. Her türlü siyasi, etnik vs. farklılıkları aşabileceğimizi gösterebileceğimize inanıyorum. Teröre kurban giden onca insanımızın hatırasına en azından yapabileceğimiz bir araya gelebildiğimizi göstermektir.”

Haberin Devamı

YANILMAK VE UYUMAK

“YANILMIŞIZ” diyorlar ya... Peki, şimdi yanıldığını nereden biliyor?
Demek ki gerekçe çok sağlam... 13 yıl boyunca uyuttular deniyor, aslında uyuyan biziz.
YANILMAK: Doğru bildiğinizi sandığınız şeyin, aslında doğru olmadığını anladığınızda başınıza gelen durum.
UYUMAK: Uyku durumunda olma, çevresindeki olayları fark etmeme, doğru görmeme ve sağlıklı değerlendirmeme durumu.

KIRCA: ‘BEYİN NAKLİ YAPILABİLİR Mİ ASLI?’

Haberin Devamı


YAZ başında Kadıköy’de karşılaştığımda “Ne yapıyorsun” diye sormuştu Levent Kırca... “Her Şeyden Korkan Adam’ adlı kabare yazıyorum” deyince, “Bunu bana yazıyorsun Mert Ali...” deyiverdi. Bir halsizlik sezinlemiştim ustada o zaman. Hatta “Bu sıcaklarda aman fazla dolaşma” diye de uyarmıştım onu. Kahredici durumunu bilmiyordu; “Yaz gününde oynayan tek tiyatroyuz” diye ekliyordu üstelik.
Kemoterapiler başlamıştı. Yine sahnedeydi. Kuliste otururken, yazmakta olduğum oyunun nasıl gittiğini soruyor, “Sakın ihmal etme” diye tembihliyordu. Kaçınılmaz sona o denli hızla giden duayen bir tiyatrocuya, oyun yazıyor olmanın psikolojisini, travmasını, hüznünü, efkârını hissedebiliyor musunuz? Dayanılmaz, tarife gelemeyen bir acı! Oysa “Hiç değilse birkaç kez sahneleyebilir” diye düşlüyordum hep. Kötüye giden bu süreçte onunla kimi telefonla konuşuyor kimi yaşamının yoldaşı Aslı Çetiner’den gidişatı takip ediyordum. Anahtar cümleyi hep tekrar ediyordu: “Oyunu, sakın ihmal etme.”
İki-üç gün önceki son telefon konuşmamızda Aslı Çetiner söyledi. “Başka bir bedene, beyin naklim olabilir mi acaba Aslı?” diye sormuş ünlü komedyen.
Önümüzdeki cuma akşamı, Uğur Dündar’ın programında, Müjdat Gezen, Dümbüllü İsmail’in ‘fesini’ takacaktı Kırca’ya. Mükemmel yüz zenginliğine, plastik makyajı da katıyor, az rastlanır yeteneğiyle yoğuruyordu. Komedinin dev isimlerindendi. Böyle bir sanatçıyı, gerici hükümetler sürekli yasaklardı, yine yasaklıydı. Ama o asla yılmadı. Kandemir Konduk usta ile ziyaretine gidecektik. Sağlık nedeniyle o da yasaktı! Sezonda da ‘Her Şeyden Korkan Adam’a karşı ‘korkusuz adam’ olacaktı, olmadı, olamadı!
Çok röportaj yapmıştık usta ile. Hatta bir keresinde de ‘Sorgulu Söyleşi’. Fotoğrafın kompozisyonu şöyleydi: Levent Kırca’nın kollarından polisler tutmuş, yüzüne çevrilmiş bir spot, sorgucu olarak da pardösülü ben. İşte böyle, enstantanelerden yüzlerin eksilmesiydi, ölümün fotoğrafı. Bizi çok ihmal edeceksin be Levent’im! Bu sözünü de unutmuyorum:
“Bu ülkeye sahip çıkmazsanız, gelip başkası sahip olur.”
Bir de 1998 yılında Demirel’in elinden almış olduğu ‘Devlet Sanatçısı’ unvanını Nisan 2015’te elinden kim geri aldı acaba?
Mert Ali BAŞARIR
Gazeteci, politik mizah yazarı

Haberin Devamı

SANDIĞIN İFFETİNDEN HERKES SORUMLUDUR


‘ARAP Baharı’ ambalajında bölgeye uygulanan ‘gasp planı’ tasarlandığı gibi yürümedi. Laboratuvar ortamında üretilen örgütler, palazlandıkça kontrol edilemez hale geldiler ve kendi gündemlerini uygulamaya başladılar, Irak ve Suriye’nin içsavaş şartlarında olması ve iktidarın oyun kurma merakı nedenleriyle, bölge kaosunun faturası Türkiye’ye çıkmaya başladı. Kara sınırlarımızın büyük kısmının güvenlik riskleri artıyor (2949 km’lik kara sınırlarımız var, Suriye 911 km Irak 384 km)
Kimsenin korkmadan, katledilmeden toplanıp gösteri hakkını kullanabileceği gerçek bir kamu düzeni, 1 Kasım seçimlerinin olmazsa olmaz şartı.
Son patlamalar ile oluşan, özgür ve serbest seçim hakkı ile ilgili tereddütlerin acilen giderilmesi gerekiyor. Demokratik rejimlerde sandığın iffetinden sadece muhalefet değil herkes sorumludur.

Haberin Devamı


MESAJ PANOSU

ÜLKEYİ yönetenler sorumluluktan kaçıyor.
Koray AYDIN
VATAN ve millet sevdalıları; estirilen tahrik kampanyasından etkilenmemelidir. Vatan ve millet sevdalıları; duygusallıkları okşayan fesat yuvalarına fırsat vermemelidir.
Nurullah AYDIN

Kars, Elazığ Şeker Fabrikaları çalışıyor
Alpullu Şeker Fabrikası çalıştırılmıyor

8 EKİM’de Pınarhisar Kaynarca Beldesi’nde pancar ekimi ve sorunları temelinde yapılan toplantıda Alpullu Şeker Fabrikası’na bağlı kantarların bir kısmının kapatılma kararı oldu. Bu kantarlardan biri de yaklaşık 30 yıldır var olan kantardır. Bu kararı doğru bulmayan pancar ekicileri Kaynarca’ya gelerek toplantıya katılan yetkililere sorular yönelterek uzlaşma yolu aradılar.
Geriye doğru baktığımızda; 20 yıl önce en büyük sorun kota sorunuydu. Sonrasında fiyat politikası, ödemelerin zamanında yapılmaması, şekerin ithal edilmesi, NBŞ’nin kotasını %5’ten bugün %30’lara çekilmesi gibi sorunların yan yana gelişi üreticimizde ciddi bir kafa karışıklığı yarattı. Söz konusu kafa karışıklığı ne yazık ki bugün hala devam ediyor. Genel isteklerini sıralayan üreticiler ise bu işi bu noktada bırakmayacaklarını dile getirdiler. Fabrikadan desteklerin kesilmemesi için bu konuda sorunlarını ifade ettiler. Havalı makine ile ekim yapılması halinde tekleme ve çapa sorunun büyük ölçüde çözümleneceği ifade edildi. Ayrıca Panko Birliğin satın aldığı 5 adet söküm makinesinin sayılarının artması gerektiği vurgulandı. En son ifade edilen konuda nakliye sorunu oldu. Fabrika Müdürümüz de bunu kilo başına 20 kr ek ücret vererek çözeceklerini söylediler. Kantarın kapanma konusunun Ankara’nın yani siyasetin aldığı bir karar olması üzüntü verici olduğu vurgulandı. 3000 ton pancar üretildiğinde kantar tekrar açılacaktır. ‘Kantarın geleceği sizsiniz’ dendi. Bu konuda tekrar etmek gerekirse seçilmişlerin İktidar ya da muhalefet gözetmeksizin üzerlerine düşen şekliyle soruna çözüm bulmaları olacaktır.
Bugün için Kars fabrikası 22.000 ton, Elazığ fabrikası ise 29.000 tonla çalışmaya başladı. Alpullu Şeker Fabrikası ise 50.000 ton pancar üretmesine rağmen 3 yıldır kapalı. Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmek zorundayız. Özelliklede hayvancılık yapan Trakya’daki üreticilerimizin küspeyi sağdan soldan yüksek rakamlarla edinmelerine rağmen sessiz kalmaları çok ilginç! Trakyalılar olarak bizler mecliste ya da Ankara’da acaba sesimizi yeterince duyuramıyor muyuz?
Sonuç olarak; Atamızın bizlere armağanı olan Alpullu Şeker Fabrikasının çalıştırılması çok önemli. Bunu sağlayan kim olursa olsun karşısında saygıyla eğileceğim.
Hakan DEDEOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları