Paylaş
Gazeteci Sezgin Akar bu konuda bir araştırma yapmış; ilgili uzmanlarla konuşmuş. Bir bürokrat konunun içeriğini kendisine şöyle anlatırken, “Hükümetin hazırladığı tasarıda KİT görevlileri haricindeki tüm sözleşmeli memurlara kadro verilecek” demiş. “KİT’in neden bu kapsamın dışına alındığı” sorusuna şu yanıtı almış:“KİT’lerde görevli sözleşmeli memurlar 657’ye dahil edildiği anda onlara da tayin imkânı doğacak. Personel memur olunca başka kurumlara kolaylıkla geçiş yapacak. Bu durumda da doğal olarak KİT’lerde çalışan personelin büyük çoğunluğu kurum değiştirmeye çalışacak ve söz konusu kurumlar personelsizlikten çalışamaz hale gelebilecek. Bu ihtimal sebebi ile KİT’lerde çalışanlar bu müjdeden faydalanamayacak.
İKİNCİ HAMLE GELECEK
Akar aldığı bilgileri şöyle paylaşıyor: “İkinci hamle mi? O da şu olacak; kadroya geçen memurların sevinci henüz bitmeden tüm personel, sözleşmeli benzeri bir hale gelecek. Yani şu an statüler eşitlenecek ve daha sonra tek yasa ile herkesi kapsayan bir yasa getirilmiş olacak.”
“Muhtemel yeni bir yasa ile artık memurluk ‘garanti iş’ kapsamından çıkarak performansa göre her an işten çıkarılabildiğiniz bir konuma getirilecek. Yani hükümetin sözleşmelilere verdiği bu kadro, müjdeden çok gelecek yeni yasa için bir hazırlık olabilir mi? Neden memurluk statüsünü değiştirmek için böyle bir hamle yapma ihtiyacı duyuluyor. Muhatabımız şu yanıtı veriyor:
Şu an devlet dairelerinde birbirinden farklı kanunlara tabi memurlar var bu sebeple bir düzenleme yaptığınızda söz konusu kanun birini etkiliyor birini etkilemiyor. Şu an yapılan şey herkesi tek statüde toplamak. Böylece tek bir yasayla hepsini aynı seviyeye getirebileceksiniz.
Ki zaten Devlet Personel Başkanlığı tarafından 2013 yılı içerisinde, ilk olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yerine yeni bir kamu personel mevzuatı çalışmalarına başlanacağı duyurulmuştu.”
Uygulamadan etkilenmeyecek kurumlar; Ziraat, Emlak, Halk Bankaları, Eti, Çaykur MKE, TDÇ, BOTAŞ, TPAO, TTK, TKİ, TEAŞ, TEDAŞ, TürkTelekom, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmesi, TTA.
GÜNÜN SÖZÜ
“Irak’ta, görünürde birkaç şirketin petrol ve gaz üzerinden zengin olmasıyla “sınırlı” bir süreç yaşanıyor. Oysa bu sürecin, hedefi açık... Herkes kendi rolünü oynuyor. Herkes kendi ‘payına’ düşenden memnun. İyi seyirler: Irak, gönülden ırak olunca...”
(Uluslararası enerji uzmanı Necdet Pamir)
Vahim bir kafa karışıklığı
MARDİN Midyat’ta, “Etnik milliyetçiliği kim yaparsa o sapkınlığın, fesadın ve fitnenin peşindedir” diyen Başbakan Erdoğan sözlerine şöyle devam ediyor:
“Kim ki kendi ırkının, kavminin, kendi kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Biz, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde tek milletiz, bu millet kavramının içinde Türk’ü var, Kürt’ü var, Arap’ı var, Laz’ı var, Çerkez’i var. Etnik milliyetçiliği kim yaparsa yapsın o sapkınlığın içindedir, fesat içindedir, fitne peşindedir. Ayrımcılığa, bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Bunun için de bir sürecin içindeyiz. Bu süreç bir çözüm sürecidir. Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle çıkmasın, kimse bizim karşımıza Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız.”
Bu çok vahim bir kafa karışıklığıdır. Anadolu’daki binlerce yıllık kültürler ve kavimler karışımı nedeniyle bugün, bu topraklar üzerinde yaşayan hemen hiç kimse “genetik bağlamda” kendisinin şu veya bu etnik kökenden olduğunu söyleyebilecek durumda değildir. Yine de etnik-kültürel kalıntılara bağlı olduğunu düşünen ve kendilerini şu veya bu şekilde Arap, Kürt, Laz, Çerkez, Türkmen, Boşnak, Pomak, Yörük, Tatar, Rum, Roman vd. şeklinde betimleyen yurttaşlarımızın tümü anayasa ve yasalar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür yurttaşlarıdır.
Bu liste içerisine bilerek ya da bilmeyerek ‘Türk’ kavramını sokmak tehlikeli sonuçları olan mantıksal bir hatadır. Çünkü ‘Türk’ kavramı, diğerleri gibi bir etnik grubun, bir halkın adı değil, tüm bu varsayılan halk gruplarını, (etnisiteleri?) kapsayan üst kimlik olarak bir milletin adıdır. Dolayısıyla, bir cümle içerisinde, “Türk’ü var, Kürt’ü var...” demek gerçekten ayrımcılıktır. Türklük bir ırka aidiyet ve bir kan meselesi değil, bir millete mensubiyet ve bir kültür meselesidir.
Biz bu ülkenin başbakanından, “Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde tek milletiz, bu milletin adı Türk milletidir”, “Ne mutlu Türküm diyene!” demesini beklerdik.
Milliyetçilik, daha doğrusu milletçilik, ulusçuluk her şeyden önce yurtseverliktir. “Milliyetçiliği ayaklar altına almak...” demek yurtseverliği, yani ‘vatan’ kavramını ayaklar altına almak demektir. Yazık, çok yazık!
Dr. Ali ERCAN
Biliyor musunuz
- HAKAN Aygün yönetimindeki Halk Haber TV’nin yeniden Digitürk platformuna döndüğünü, kanalın eskiden olduğu gibi 53. sırada yer aldığını; İstanbul’da açtığı bürodan sonra Ümit Aslanbay, Cüneyt Akman, Barış Yarkadaş ve Aygün’ün de yeni programlarla izleyicinin karşısına çıkacağını...
- ŞAHLANIŞ Hareketi Başkanı Murat Altun’un, ‘devlet ve siyaset tecrübeleri konusunda görüş ve önerilerini almak üzere YP Genel Başkanı Sadettin Tantan’la bir görüşme yaptıklarını açıkladığını...
- ADALAR’da bugün Marmara Denizi’ndeki canlıların yaşamını korumak için ‘Adalar Çevresinde Gırgır ile Avlanma Yasağı’ konusundaki panelde Dr. Mustafa Farsakoğlu, Prof. Dr. Bayram Öztürk ve Baba Yalçın Çelik’in konuşacaklarını (0544 902 42 79)...
İstanbul’un rantı bir avunç şanslı arasında paylaşılıyor
CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi Grup sözcüsü Mehmet Yıldız,
İBB Meclisi’nde ‘Dönüşüme kaynak yaratmak’ konusunda yaptığı konuşmada, AKP’nin dönüşümle ilgili uygulamalarını eleştirdi “Dönüşüme kaynak İstanbul’un yarattığı ranttır. Yeter ki AKP bu rantı “dönüşüm” için kullanmayı istesin” dedi.
“Bu kaynak neden bir avuç şanslı arasında paylaşılıyor? İstanbul kaybederken kimler kazanıyor?” diye soran Mehmet Yıldız şöyle konuştu:
“Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş gibi arsa değeri çok yüksek bölgelere bakın. İstanbul’a kimliğini veren Tarihi Yarımada’nın üstüne çöken ucubelere bakın. Bunların İstanbul’a kaybettirdikleri para-pul ile ölçülemez. Neden milyarlarla ölçülen bu ranttan İstanbul pay almıyor da tam tersine bunların yarattığı sorunların yükünü çekiyor?” diye sordu.
Yıldız; iktidarın İstanbul’un imar rantını, belli bir çevre ile paylaştığını söyledikten sonra: “Bu rant nereleri ve neleri finanse ediyor?” diye sordu.
AKP Grubuna“Topbaş geldiğinden beri CHP’nin karşı çıktığı, parsel ölçeğinde verdiğiniz ayrıcalıklı imar artışlarını hesap edin. Bunun %30’unun ‘Deprem Fonu’na aktarıldığını düşünün. Kaç yüz milyar dolar bulacaksınız bir görelim” diyerek, bu rantın boyutunu anlatmaya çalıştı.
AKP yönetiminin imar planı değişikliklerini Anayasaya aykırı olarak kullandığını iddia eden Mehmet Yıldız: Anayasa’nın 35. Maddesi; ‘Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz’ diye yazıyor diyerek, bu maddenin anlamını şöyle açıkladı:
“Verdiğiniz aşırı imar, bu toplumun hazinesi Tarihi Silueti bozamaz. İstanbul’da altyapı ve üstyapı sorunları yaratamazsınız. Trafik sıkışıklığı yaratıp, toplumu sıkıntıya sokamazsınız demektir.”
CHP Gurup Sözcüsü, Anayasanın 35. maddesine: “Mevcut imar haklarının üzerinde aşırı imar artışı sağlanan arsalarda, bu artışın bir bölümü, deprem ve doğal afetlere karşı önlem almak ve kamu yararına kullanılmak üzere bir fona aktarılabilir” şeklinde bir değişiklik önerdi.
Bu değişikliği, İstanbul’un rantını paylaşan çevreler dışında, herkesin destekleyeceğini söyledikten sonra AKP Gurubuna seslenerek, bu yönde çalışmak için ortak bir komisyon ve ortak bir deklarasyon yayınlamayı önerdi.
Sözlerini “İstanbul’un riskli alanların, halkın isteği doğrultusunda dönüştürülmesi için CHP Gurubu olarak her şeye varız” Diye bitirdi.
Sayın Mert sözlerinizi yadırgadım
SAYIN yazar Nuray Mert, Şanlıurfa’da panelde, ‘PKK bir terör örgütü değil, devletler kendilerine baş kaldıranları ‘terör’ diye tanımlarlar. Ama bu tanımlamanın kimseye yararı yoktur. Böyle diyerek bu sorun çözümlenemez” demişsiniz.
Mert biliniz ki, bugün terörü mazur görenlerle dün mandacılığa evet diyenler arasında hiçbir fark yoktur. 30’dan fazla ana dilin konuşulduğu ulus devletimizi tehdit eden PKK terörünü yüceltmeye çalışmak, iç barışımıza ve Kürt sorunun çözümüne yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Cesaretli, özgün, hatta sivri dilli bir ikinci cumhuriyetçi aydın olduğunuz biliniyor. Ama maalesef bu sözlerinizde, ne akılcılık, ne gerçekçilik, ne sağduyu, ne de yurtseverlik vardır.
Benim Kürt sorununa oldukça emek vermiş bir siyasetçi olduğumu bildiğinizi, biliyorum. Ama sizin bu sözlerinizi çok ama çok yadırgıyorum.
Terör ile Kürt sorunu birbirinden ayrılmadığı sürece çözüm yoktur.
Kürt sorunu ancak,
- Etnik Duyarlılıklara Demokratik Çözüm anlayışıyla, her etnik kökenden insanımızı eşit yurttaşlar olarak kucaklayan ulus devlet yapısı içinde,
- Demokratikleşme-bireysel kültürel haklar-eşitlik-hukuk devleti, bölgesel sosyo-ekonomik gelişme ve refahin adil paylaşimi, ilke ve atılımları çerçevesinde, kalıcı çözüme kavuşabilir.
Tabiatıyla kandırılarak dağa çıkartılan çocuklar da bizim çocuklarımızdır. Onların ailelerinin acısı da bizim acımızdır. Aynen şehitlerimizin ki olduğu gibi...
Ama devletine karşı silah çeken kişileri, (sizin ifadenizle) devlete başkaldıran kişileri, bunlar ‘terörist değil- yani bunlar masum veya meşru işler yapıyor’ anlamına gelen tanımlamanızın affedilebilecek tarafı yoktur. Bu tavrınızın, konu ile ilgili cehaletinizden kaynaklandığına hiç şüphem yoktur.
Biliniz ki, bugün terörü mazur görenlerle, dün mandacılığa evet diyenler arasında hiçbir fark yoktur.
Algan HACALOĞLU- CHP eski Milletvekili
Paylaş