Paylaş
Buzdolabına kaldırılmış konunun, aniden Türkiye’nin gündemine -suni bir fay hattı gibi- sokulup, siyaseti ‘başkanlık’ sorununa indirgemekten ne amaçlandığı henüz açık değil.
Zamanlaması tartışmalı siyasi hamleler ile Türk siyasi hayatını sürekli olarak etkileyen bir lider Bahçeli... 2002 seçimlerinden bu yana bu tutumu adeta istikrar kazandı. Türkiye’nin gerçek gündemi ile Bahçeli’nin gündemi ne kadar örtüşüyor, tartışmalı.
Muhafazakâr Türkçülük damarının temsilcisi bir hareket olarak, AKP’ye yakın durması anlaşılabilir bir tutum. CHP bu konjonktürde bu ortaklık ile hangi noktalarda işbirliği yapabilir sorusuna cevap vermek kolay değil.
AKP muhalifi, jargonda Bahçeli’nin son hamlesi bir nevi ‘kuyudan adam çıkarmak’ olarak değerlendiriliyor.
İsmet İnönü merhum DP iktidarının Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve siyasilerin, siyaset yasaklarının kaldırılması için gereğinin yapılmasını savunmuş ve bu tavrı, ‘kuyudan adam çıkarmak’ olarak tartışılmış. Sonuçta, CHP Parti Meclisi kararı ile siyasi hakların iadesi sağlanmıştı.
Bugün tartışılan, siyasi haklar ile ilgili bir sorun olmayıp, anayasal düzenin fiilen askıya alınması sonucu ortaya çıkan, aykırı durumun, anayasal bir meşruiyete kavuşturulması ve Cumhurbaşkanı’nın, Anayasa’ya rağmen, fiilen kullandığı iktidar alanının, tamamen özerk bir statü hale getirilmesidir.
CHP bu çağrıya uyarsa, kuyuya düşmüş bir siyasete değil, ‘Külliye’de hükümferma (hüküm süren) olan bir cumhurbaşkanına yasal statü vermiş olacak. Ankara kulislerinde ağırlıklı görünen tablo bu.
Türkiye siyasetini hangi boyutlarda rahatlatacağı da önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkacak gibi görünüyor.
GÜNÜN SÖZÜ
“Referandum siyasi kumardır.” Hüsamettin Cindoruk
ZEYTİNE GDO İŞLEMİYOR!
GEÇTİĞİMİZ hafta İspanya’daydım. Malaga’ya, oradan da karayolu ile Sevilla’ya geçtik; yaklaşık 250 km’lik yol 3–3.5 saat kadar sürüyor. Yolculuk esnasında tek boş alan olmaksızın her yer zeytinlikti. Görünce şaşırdım ve İspanyol sürücüye “Neden her yer zeytin?” diye sordum. Yanıt gecikmedi:
“Biliyorsunuz, ağaçlara yani zeytine GDO işlemez. Bu yüzden biz zeytine çok önem veriyoruz.”
Neredeyse her türlü yiyeceğin genetiği ile oynandığını biliyoruz ama zeytin hâlâ doğal. Yüzlerce yıl öncesinde olduğu gibi... İşte bu nedenle İspanya’nın her yerinde milyonlarca zeytin ağacı var ve İspanya zeytin üretiminde dünya birincisi. Bu unvanı almak kolay değil, onlar boş kalan yerlere bile yeni zeytin fidanları dikmişler. Biz ise, en güzel zeytinliklerimizi imara açıp, her ağacı teker teker yok ediyoruz, bir de bu iş bilmezliğimizle övünüyoruz. Bizi yaşatacak olan zeytindir halbuki, zeytinliklere dikilmiş apartmanlar değil! Ömür KURT
Marmara’nın yeni Bodrum’u Avşa ‘Cinnet ada’sı oldu
AVŞA Adası sakinleri adına Toygar Kalkan yazıyor:
Marmara Denizi’nin en güzel adalarından biridir Avşa. Genellikle İstanbullu memur ailelerinin yaz tatilini geçirdiği bir adayken son yıllarda Marmara’nın Bodrum’u olma hayallerinin kurulduğu bir turizm merkezi haline geldi.
Üzümleri ve şaraplarıyla meşhur olan Ada’nın kışlık nüfusu 2 bin 500 civarında. Ancak yaz aylarında bu nüfus 100 bine kadar hatta uzun bayram tatillerinde 130 bine kadar çıkabiliyor. Bu yıl iki bayramda da bütün otel, motel, pansiyon hatta evler doldu taştı. Ada’da yiyecek ve içecek sıkıntısı yaşandı. Hürriyet dahil pek çok gazetede de haber oldu.
Sezon kısa da olsa İstanbul, Tekirdağ, Bandırma, Bursa gibi yakın yerlerden büyük ilgi görüyor Ada. Dolayısıyla geçmişin geniş bahçeli tek katlı evlerinin yerini 3 hatta 3.5 katlı apartlar, oteller ve 1+1 evler alıyor hızla.
Ancak maalesef Ada’nın alt yapısı bu kalabalığı kaldıramıyor. Henüz kanalizasyonun her yere ulaşmadığı Ada’da pis su atığı fosseptik çukurlarıyla çözülüyor.
Bu çukurlar da yükseklik farklılıkları gözetilmeden ve derme çatma usullerle yapıldığı için hızla doluyor ve taşıyor. Daha da önemlisi pis su, kuyu sularına ve denize karışıyor.
Hemen her yaz denizden ya da sudan zehirlenenlerin sayısı artıyor. Dolan fosseptik çukurlarının temizlenmesi de parası bölge sakinlerinden alınmasına karşın ya gecikiyor ya da yoğunluktan iyice taşıp bahçelere dolana kadar yapılamıyor. (Geçen yaz iki ay boyunca bir yazlık evin fosseptik çukuru temizlenmesi yaklaşık 1000 TL’ye mal oldu. Yazlık evin sahibi neredeyse tatil parası kadar fosseptik çukurunun temizlenmesine para harcadı, üstelik sağlık sorunları yaşadı.)Ve ne yazık ki belediye olmaktan çıkarılıp Marmara Adası’na bağlanan Avşa her geçen gün daha da kirleniyor. Marmara Belediyesi her yaz toplanan imzalara, yapılan tekil ya da çoklu başvurulara “Bu kış kanalizasyon hattı yapılacak” sözü vermesine karşın yıllardır bu sözünü yerine getiremiyor.
‘Cennet Ada’ diye tanımlanan Avşa da ‘Cinnet Ada’ olma yolunda hızla ilerliyor.
Marmara’nın mahallesi olan Avşa’nın halini Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur’a iletmek istiyorum; bölgenin incisi, turizmin göz bebeği Avşa Adası’na vakit geçirmeden el atılmasını, büyük sağlık sorunlarına, komşular arası çatışmalara yol açmadan bu sorunu çözmesini bekliyoruz.
Çoğunlukçu sistem mi, çoğulcu sistem mi?
SANDIK demek “demokrasi” demek değildir. Demokrat Parti döneminde, bir ilde hangi parti en fazla oyu almışsa, o ildeki tüm vekilleri o parti alıyordu.
1950 seçimlerinde DP 4.241.383 oy ile toplam kullanılan oy olan 8.051.650 oyun % 52,68’ini alırken, TBMM’nde 416 vekil çıkararak vekillerin % 85,42’sini almıştı.
Buna karşılık CHP, 3.176.561 oy ile toplam kullanılan oyun % 39,45’ini alırken, TBMM’nde 69 vekil çıkararak toplam vekillerin % 14,16’sını almıştı.
DP’liler bu sonuçlara “Millî İrade” diyorlardı!
Aynen 2002’de iktidara gelen AKP’liler de % 10 barajı nedeniyle bir tür “çoğunluk sistemi” içinde, aynen DP’li yıllarda olduğu gibi, % 42 oy ile TBMM’nde % 67 temsil hakkı kazanmıştı.
AKP’liler de aynen DP’liler gibi “çoğunlukçu (majoritarian) demokrasi” anlayışına inanmış görünüyorlar ama bunun “çoğulcu (pluralist) demokrasi” de yeri yoktur.
Zira çoğulcu demokraside ve çok partili bir sistemde devlet kurumlarının siyasal partilerle ilişkisinde tarafsızlığı ile azınlıkta olanın haklarını tanımak ve korumak esastır.
DP’nin lider kadrosu gib, AKP’lilerin de dillerinden düşürmedikleri “Millî İrade” kavramının demokrasinin temeli olduğu fikri de hayli yanıltıcıdır. Kamu Hukuku Profesörü Münci Kapani (1921-1993) “Millî İrade” kavramının aldatıcılığını üç nedenle açıklamıştır; birinci olarak “millet”, geçmişte yaşamış olanları, halde yaşamakta olanları ve gelecekte yaşayacak olanları içine alan “soyut” bir kavramdır. Oysa “irade” ancak gerçek kişilerde bulunur. Soyut bir varlığın iradesinden söz edilemez. Aynen soyut bir kavram olan “devlet” in dinini olamayacağı gibi.
İkinci olarak eğer “millî irade” ile milletin o sırada yaşamakta olan ve oy kullanmış olan kesimi kast ediliyorsa, bu da geçersizdir. Çünkü “halk”, seçimlerde iradesini gösteren seçmenlerin toplamından daha fazla bir şeydir; çocuklar, kısıtlılar, seçme hakkı olmasına rağmen oy kullanmayanlar vb.
Üçüncü olarak, hükümet, seçim sisteminin kurallarından ötürü, seçimlerde oy kullanan yurttaşların azınlığının iradesiyle de oluşabilir; örneğin, 1957 seçimlerinde DP, seçime katılan seçmenlerin yarısından azının (%47,88) oyunu aldığı halde, TBMM’nde vekillerin % 69,50’sini almıştı.
Aynen 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan, toplam 55 milyon seçmenin 20 milyonunun oyuyla, yani toplam seçmenin % 37’sinin oyuyla Cumhurbaşkanı olmuştur. Yani toplam seçmenin % 63’ü Erdoğan’a oy vermemiştir.
Oysa “çoğulcu” sistemde olması gereken, en az toplam seçmenin salt çoğunluğunun, yani % 51’inin oyunu almaktır. Bu da 27,5 milyonun oyu demektir.
AKP, 2002’den bu yana “çoğunlukçu” bir sistemi benimsemiş ve hiçbir zaman da “çoğulcu” bir sisteme geçmeyi düşünmemektedir.
Semih KALKANOĞLU- Elektrik Mühendisi, araştırmacı yazar
MESAJ PANOSU:
KUBBE OLUŞTURULMALI
- SOLCU, sağcı, ateist, komünist, Müslüman hepsi bir araya gelmeli, büyük bir kubbe oluşturulmalı. Ali BULAÇ
- GERGİNLİK olur diye rektörlük seçimini kaldıranlar, aynı gerekçeyle genel seçimleri de yaptırtmayalım diyebilir. Yasemin Öney CANKURTARAN
- BAŞKALARININ günahı seni cennetlik yapmaz... A. Berhan YILMAZ
- (ÜLKE TV’de gazeteci Can Ataklı’ya) Senin dilini keserim. Savcı SAYAN
Paylaş