Paylaş
Ceza Kurulu da sadece gözlemcinin raporuna dayanarak cezaları basıyor.
Bana göre ceza kataloğunun en garip maddesi de ‘çirkin ve kötü tezahürat’... Diyelim ki tribündeki yüz kişi, içinde argo kelime olan bir slogan atıyor. Hemen rapora yazılıyor. Kulübe para cezası veriliyor, diğer maçlarda yine çirkin tezahürat yapılırsa tribün kapatılıyor. (Aslında bu tezahürat dili toplumumuzun kalitesinin aynası.)
Güya seyirciye ceza veriliyor. Nerede, seyirci başka tribünden bilet alıp yine stada giriyor. Olan kulübe oluyor. Bir tribün boş kaldığı için hasılat azalıyor, ikinci kez para cezası ödemiş oluyor.
Bu hafta da Fenerbahçe, Antalyaspor, deplasmanda oynayan Trabzonspor çirkin ve kötü tezahürattan ceza kuruluna sevk edildi.
Benim merak ettiğim konu, bu madde sadece lig maçlarında mı geçerli? Milli takımımızın Konya’da oynadığı son İzlanda maçında tezahüratın en çirkinini yaşadık. Kendini bilmez bir grup, maç öncesi yapılan saygı duruşunda bir dakika sessiz kalamadı. Tezahürat, ıslıklar... Saygısızlığın en büyüğü, çirkin tezahüratın âlâsı.
Milli maçlardan Futbol Federasyonu sorumlu. Hukuk Kurulu’na soruyorum:
Bu çirkin tezahürat nedeniyle Futbol Federasyonu’nu neden Ceza Kurulu’na sevk etmediniz? Federasyona da para cezası verilmesi gerekmez mi?
Hatta, bundan sonra Konya’da oynanacak milli maçta o tribünü kapatmak doğru olmaz mı?
Nezih AKKUTAY
Cumhuriyet, sözde ‘ileri demokrasiye’ feda edilemez
DEMOKRASİ, cumhuriyetin Yunanca karşılığıdır. Genç Osmanlılar (Türkler), cumhuriyet, milliyet, hürriyet, müsavat, uhuvvet kelimelerini türetmişler, demokrasi kelimesinin karşılığı olarak meşrutiyet kelimesini kullanmışlardır. Demokrasi kelimesi Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde de kullanılmamıştır.
Fransız İhtilali’ne karşı çıkan Avrupa monarşisinin en büyük iki temsilcisi Kutsal Roma İmparatoru II. Leopold ve Prusya Kralı II. Frederick William tarafından 1791 yılında Pillnitz Bildirisi yayınlanmış, İhtilal’e karşı silahlı müdahalede bulunacaklarını belirtmişlerdir. Daha sonra bu bildiriye bütün Avrupa monarşileri katılmışlardır.
Cumhuriyet’in evrensel ilkelerinden (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) rahatsız olan Avrupa’nın monarşi yönetimleri kendi iktidarlarını sürdürebilmek için cumhuriyeti değersizleştirmeye çalışmışlar, 19 ve 20’nci yy’larda demokrasi kavramını kullanmışlardır. 21. yy’da da demokrasi modern sömürgeliğin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de de demokrasi, 1948 yılından beri laiklik karşıtı eylemleri meşrulaştırmak için istismar edilmektedir. Son 20 yılda laiklik karşıtı eylemler ‘ileri demokrasi’ söylemiyle adım adım yayılarak cumhuriyetin temel evrensel ilkelerini (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) yok etmektedir.
Kemal Atatürk’ün tanımıyla; (Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur. Cumhuriyet fazilettir.)
Cumhuriyet, sözde ileri demokrasiye feda edilemez.
Erkan ÇETİNKAYA Yüksek Mühendis
‘Oyuna gelme Türkiye’
AP Genel Başkanı Vecdet Öz diyor ki:
“Sandık taşıma işinde YSK’ya takıldılar, Ankara katliamı ile itibar kaybettiler, anketlerde % 35’i bulamadılar, doğuda tamamen silindiler, mitinglerde kan kaybettiler, parti içinde bölündüler. Şimdi de tatil planını ve sandık oyununu sahneye koydular!
Oyuna gelme Türkiye! 29 Ekim’de tatile gitme! Sandığa ve ülkene sahip çık, hesapları boşa çıkar!”
Mesaj panosu
-CUMHURİYET devrimdir, devrimler asla sona ermez. Su uyur emperyalist uyumaz. Cumhuriyet Bayramımız
kutlu olsun! Dr. A.C. BÜKER
-YAŞADIĞIMIZ gerçekler ışığında ne yapmalıyız? 1 Kasım günü sandığa gitmeli, oylarımızı CHP’ye vererek AKP’ye yol verip bu yalan ve zulüm iktidarına son vermeli, AKP faşizmini durdurmalıyız. Turgut KOÇAK
Purcu, Kore Mahallesi’ni yıktı geçti
CHP İzmir Milletvekili Özcan Purcu Trakya’daki üç günü Trakya’daki ‘Romanlar’ arasında geçirdi; onlarla ‘derin’ sohbetler yaptı. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü Çorlu mitingine katılmadan önce Purcu, Keşan’dan sonra Çorlu’nun ünlü Kore Mahallesi’ni ziyaret etti. “Ben de sizin gibi bir Çingene çocuğuyum. Annem bohçacı, babam sepetçiydi” derken, coşkulu şekilde alkışlandı. Çok etkili bir isim olduğu anlaşılıyor. Tekirdağ milletvekili Emre Köprülü’nün yanında Çingenece ve İngilizce konuşması bizim ‘şoparları’ mest etti. ”Agacığım iyi varsın, seni burada görmek bizi mutlu etti” diye üzerine atladılar. ‘Kore Mahallesi’nin eniştesi diye bilinen Mecit Dilek, 10 takım davul-zurna ekibi hazırlatmıştı. Purcu hepsine, önceden istiflediği banknotlardan 10’ar lira verdi. Onları iyice coşturdu. “Ben sizin çocuğunuzum” diye seslendi; bazı Romanlar kendisine, “Bizim başkan Ünal Baysan’ı niye getirmedin be ağa!” diye seslendiler.
3 parti muhalefet olamıyor
ANALİTİK psikolog ve psikoterapist Gülten Koçak, ‘1 Kasım seçimlerine analitik bir bakış’ başlıklı çalışmasında şöyle diyor: “2000’li yılların kısırdöngü seçim sonuçlarını toplumca çok acı şekilde ödüyoruz. Bu darboğazı aşabilmek olanaklı, hele hele de biz ‘Çılgın Türkler’ için, şöyle ki: ‘Ulusumuzu ve vatanımızı neredeyse parçalanmaya sürüklemede en büyük pay muhalefet olamayan CHP+MHP+HDP ve de hepsinden önce ilk adımı atan Deniz Baykal’ındır. Bu üç parti niçin muhalefet olamıyor? Halkımızın büyük bir bölümü de acı gerçeği göremeden bu üç partiye hayranlık duyguları içinde onların sinsi vaatlerine kanıp onları savunuyorlar. Ülkemizin sokulduğu çıkmazdan çıkış yolu Atamız tarafından miras bırakılmış. Hepimize düşen görev, onun ‘6 Ok’ ilkelerine şükran duyarak sımsıkı sarılmaktır. Yolumuz açık olsun.”
Paylaş