Paylaş
Nedeni, iktidarın Ümraniye Belediyesi’ne verdiği Finans Merkezi’nin bulunduğu Barbaros Mahallesi’nin Ataşehir sınırlarından alınması...
Finans Merkezi’nin kurtarılması için neler yaptıklarını İlgezdi şöyle anlatıyor: “AKP iktidarının iki yerel seçimdir bir türlü başaramadığı Ataşehir’i ele geçirme planı bozulunca son çare olarak başvurduğu “yasa kabadayılığı”na gelen süreç dosyalar dolusu yasal ve idari mücadelemizin örnekleriyle doludur.
Tartışmaya konu olan Barbaros Mahallesi’nin bir bölümünün Ümraniye’ye geçirilmesi ile ilgili belediyemiz 5 yıldır ilgili bakanlıklara, mülki idareye ve büyükşehir belediyesine sayısız kez başvuruda bulunmuştur. Sonuçsuz kalan bu başvurular son aşamada yargıya taşınmış ve 10. Vergi Dairesi’nin bu yıl verdiği kararla Barbaros Mahallesi’nin tartışma konusu olan bölümünün Ataşehir Belediyesi’ne ait olduğu tescil edilmiştir.
Kentte oluşan geliri yoksullar lehine kullanan belediyemizin bu politikasından rahatsız olan iktidar, Finans Merkezi’nin sağlayacağı rantı ele geçirmek için son çare olarak ‘yasa kabadayılığı’na başvurmuştur. Bu yasanın çıktığı gün yaptığımız basın açıklamasıyla, uygulamanın kabul edilemez olduğunu, konuyu AYM’ye kadar taşıyacağımızı anlattım. Bununla da yetinmeyerek hemen ertesi gün Ataşehir Belediyesi’ne İstanbul milletvekillerimiz Kadir Gökmen Öğüt, Celal Dinçer ile Barbaros Mahallemizin muhtarı Ercan Ersin’in de katıldığı bir basın toplantısı yaptım. 40’a yakın yerel ve ulusal medya temsilcisinin katıldığı basın toplantısında iktidarın yalanlarını ve yanlışlarını tek tek, tüm belge, harita ve krokilerle açıkladım.
Son olarak gösterdiğimiz bu tepki de çok sayıda yerel ve ulusal gazetenin sayfalarında, televizyonların ekranlarında yer aldı.
Ortada beş yıllık bir mücadele tüm dosyalarıyla, yazılı ve görsel arşivleriyle ortada dururken “yeterli tepkiyi göstermediğimiz” yolundaki tespitinizi, kendimizi size yeterince anlatamamış olmamıza bağlıyorum.”
AKP’den korkulur; Battal Bey bir bakar mı, son ‘torba yasa’ ile belediyenin ve Halkbank’ın bulunduğu yer de Ümraniye Belediyesi sınırlarına geçmesin...
TÜRGEV gördüğünü ele geçiriyor
CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen, İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya soruyor: “İTÜ DEFAV işletmesindeki kafeteryanın vakfın elinden alınması ve TÜRGEV’e devredileceği iddiası doğru mudur, doğru ise gerekçesi nedir? Vakfa bu konuda ne zaman bir bildirim yapılmıştır? İTÜ DEFAV’ın öğrencilere burs verdiği, mezunlara akademik imkân ve mali destek sağladığı, muhtaç durumdaki mezunların ailelerine sağlık ve eğitim yardımı yaptığı ve halihazırda yarımlara devam etmek için kafeteryanın işletmesine ihtiyacı olduğunu biliyor musunuz?”
Güdük toplum nasıl oluşur
ESKİDEN geri toplumların yerüstü/yeraltı kaynaklarını sömürmek için ellerine kutsal kitap tutuştururlardı! Biraz uyandıklarında da ayrıştırma yapıldı. İç savaşlarla sömürü devam etti. Bu geri toplumlar tamamen çökme durumuna gelince de göstermelik yardımlar yapıldı! Sömürülecek toplumlar öyle bir işleniyor ki, ibadethane ve hastane arasında, birinde sakat olan zihnini uyuşturuyor, diğerinde sakat bedenini güya iyileştiriyor! ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ düsturuyla hareket etse hem bedeni hem zihnini tedavi edebilecek ama bu iki unsur; biri ibadethanelerle, diğeri hastanelerle desteklenerek iyice yerleştirilir! İbadethane ve hastane arasında mekik dokuyan, kaynakları da egemenlerce sömürülen her açıdan güdük bir toplum kaçınılmaz olarak oluşur!
Ahmet BEKTAŞ
Kaçak üniversite TBMM’de ‘soru’ oldu
PROF. Dr. Nevzat Tarhan’ın kurucusu olduğu Üsküdar Üniversitesi’nin kaçak binası yıkılması gerekirken Üsküdar Belediye Meclisi’nden geçirilen imar planı değişikliği ile yasal hale getirilmek isteniyor. Üsküdar Belediye Meclisi’nde kabul edilen imar planı değişikliği ile arsa üzerinde yapılaşma hakkı arttırılarak üniversite binasının 7 bin metrekarelik kaçak inşaatı imar planına uygun hale getirilmeye çalışıldı. Ancak yapılan bu değişiklik dahi binanın, 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 32. ve 42. maddelerine uygun olmasına olanak sağlamadı. Buna ilişkin olarak CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’ye verdiği yazılı soru önergesi ile konuyu Meclis gündemine taşıdı. Tanal, Güllüce’ye “İstanbul’da bulunan Üsküdar Üniversitesi binasının kaçak olduğu iddiaları doğru mudur? Doğru ise sorumlular kimlerdir? Sorumlular hakkında herhangi bir yasal işlem başlatılmış mıdır?” diye sordu.
İnönü’nün dediği gibi...
ESKİ Cumhurbaşkanımız rahmetli İnönü’nün tarihe geçen bir sözü vardır: “Gözümün içine bakın, ne dediğimi anlarsınız!”
O halde siz de Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptıklarına ve gözlerinin içine bakın!...
Hilmi DİNÇER
Sessiz sedasız yargılanan bir milletvekili
2010 yılı başlarında Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal tarafından Erzincan Ergenekonu adıyla başlatılan soruşturmada yapılan hukuk dışı uygulamaları araştırmak ve rapor etmekle görevlendirilmiştim.
‘Doğu’nun Zekeriya Öz'ü olmaya heveslenen bu savcının, Erzincan'a gelerek bizzat nezaret ettiği, bazıları TV'lerden naklen yayınlanan keyfi, gösterişli ve tantanalı gözaltıların hukuka ve insan haklarına aykırı olduğunu tesbit ederek, kamuoyuyla da paylaştım.
Ancak bu çalışmalarım sırasında, bugün paralel yapı diye tanımlanan örgütün kumpası ve bu kumpasın parçası olarak, eğitilmiş bir gizli tanığın çelişkili yalanları ve iftiralarıyla, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi ilan edildim. Erzurum Özel Yetkili Savcılığı'nca dokunulmazlığımın kaldırılması istendi. Cemaat medyasında hakkımda son derecede çirkin, itibar kırıcı yayınlar yapıldı
Milletvekili görevim bittikten sonra, önce Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nde ve bu Mahkemelerin kapatılmasıyla şimdi de Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olmak ve gizli tanığa baskı yapmak, hatta rüşvet teklif etmek suçlamalarıyla ve 27 yıl hapis istemiyle, 2 yıldan beri sessiz sedasız yargılanıyorum. Pazartesi günü duruşmam var ve ben orada olacağım.
Not: Hatırlanacağı gibi,2010 Şubat ayının ilk günlerinde Erzincan Ergenekon’u soruşturması kapsamında Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Jandarma Alay Komutanları ve İstihbarat subayları ile MİT Bölge Başkanı ve yardımcıları uyduruk birtakım iddialarla ve yasalara aykırı olarak gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardı.)
Ahmet ERSİN-CHP İzmir Eski Milletvekili
Yargı, Adli Tıp ve trafik mağdurları
TRAFİK kazalarında mağdur olan taraf niye hakkını alamıyor. Pek çok hakim takdir hakkını kullanarak CMK 68 maddesini uygulamıyor ve Adli Tıp Kurumu’ndan gelecek rapora göre karar veriyor.. Kısaca ümitler Adli Tıp Raporuna kalıyor. Gerçeklerle çelişkili bilirkişi raporu hiç eleştirilmeksizin ölümlü kazanın faili olan sanıkların küçük cezalar almalarına neden razı olunuyor. Ölümlü kaza yapan sanıkların olayın daha iyi araştırılmaması sebebiyle para cezası almasına fırsat veriliyor? Bir insanımıza değer verilmesi için hatırlı bir kişinin yakını mı olmak gerekir? İyi bir araştırmanın yapılmadığı davalarda, bu durumdan ciddi ceza alması gereken sanık yararlanıyor. Oysaki cezaların caydırıcı olması, peşinden daha hassas bir yargılamayı ve araştırmayı da beraberinde getirecektir.
Ülkemizde her yıl ortalama on bin kişinin trafik kazalarında kaybedilmesinin bir sebebinin de caydırıcı cezaların bulunmaması olduğunu söyledi. Peki caydırıcı olmayan bu cezalar nelerdir ? Bugün bir trafik çarpışmasında ölüme yol açan sürücü 2-6 yıl arası hapis cezası ile yargılanmaktadır. Mahkemeler çoğu zaman hapis cezasının ertelenmesine veya para cezasına karar verebilmektedirler. Çoğu zaman çarpan sürücü tutuklanmamaktadır.
Bir de insanına değer veren bir ülkedeki cezalara bakalım. Geçtiğimiz aylarda İrlanda Parlamentosu, ölümlü trafik çarpışmalarını ‘ikinci derecede adam öldürme’ kapsamına alarak çarpan sürücüye 25 yıla kadar hapis cezası verilmesi düzenlemesini onayladı. İrlanda'da ölümlü trafik çarpışması sonucunda çarpan sürücünün derhal tutuklandığını da söylemeye gerek yok. İnsanına değer veren toplumlar caydırıcı cezalarla ölümlü trafik kazalarını ciddi oranda azaltmaktadırlar.
Bir müvekkilimin kaldırımda yürüyen annesine bir okul servis aracı aksi yönde ve geri gelerek çarptı ve ölümüne sebep oldu. Bu çarpmayı gören üç tanığın da dosyada bu yönde ifadeleri var. Çarpan araçta kanuni mecburiyet olan zorunlu sesli uyarı ve park kamerası sistemi, rehber hostes ve fenni muayenesi de yok. Hazırlanan trafik bilirkişisi raporunda kazada ölen yaşlı kadın kaldırımda yürümesine rağmen üç tanığın ifadesine aykırı olarak yolda yürüdüğü iddia edilmiş ve yaşlı kadın bir miktar kusurlu sayılmıştır. Oysaki bilirkişi işinde profesyonel servis şoförünün kendine güvenerek aksi yönde sesli uyarı sinyali olmaksızın geri gittiğini dikkate almamıştır. Zaten dikkate alınsaydı bu durumu bilirkişinin ağırlaştırıcı sebep olarak kabul etmesi gerekirdi. Pek çok ülkede aracın geri giderek kaza yapmasını adeta cinayet olarak değerlendirmektedir. Bilirkişi raporundaki bu çelişkiler ortaya çıkarılmadan dosya Adli Tıbba gönderilmiştir. Oysa ki Kanunda, Ceza Mahkemesine çelişkili bilirkişi raporları için bilirkişinin gerekçelerini sunmak üzere duruşmaya davet etme hükmü vardır. Ancak bu yetkiyi pek çok Hakim takdir hakkını kullanarak CMK 68 maddesini uygulamamakta ve Adli Tıp Kurumundan gelecek rapora göre karar vermektedir. Kısaca ümitler Adli Tıp Raporuna kalmaktadır. Gerçeklerle çelişkili bilirkişi raporu hiç eleştirilmeksizin ölümlü kazanın faili olan sanıkların küçük cezalar almalarına neden razı olunmaktadır? Neden ölümlü kaza yapan sanıkların olayın daha iyi araştırılmaması sebebiyle para cezası almasına fırsat verilmektedir? Bir insanımıza değer verilmesi için hatırlı bir kişinin yakını mı olmak gerekir? İyi bir araştırmanın yapılmadığı davalarda, bu durumdan ciddi ceza alması gereken sanık yararlanmaktadır. Oysaki cezaların caydırıcı olması, peşinden daha hassas bir yargılamayı ve araştırmayı da beraberinde getirecektir.
Av. Ozan KAYAHAN
Paylaş