"MHP’li Okumuş, Nazlı Ilıcak’a neler söyledi/AKP, boşta TV bırakmıyor" (6.7.2007) başlıklı yazımıza Takvim Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak şu açıklamayı gönderdi:
1989’daki bir makalemin, birkaç cümlesinden alıntı yapmışsınız. O tarihte Türkiye’de, Refah Partisi, ’siyasal İslam’ın temsilcisi gibi duran, içine kapalı bir politik oluşumdu. Bugün sizlerin duyduğu endişeyi, hareketi yakından tanımadığım için ben de paylaşıyordum. Ama, başörtüsü konusundaki tutumum, problem çıktığı günden beri hep aynı olmuştur. Size eski yazılarımdan birkaç örnek gönderiyorum.
"Bu irtica sözlerinin bir türlü sonu gelmiyor ve zaman zaman insan haklarına müdahale biçimine bürünüyor. En büyük zararı da hanımlarımız görüyor. Bir genç kız düşününüz, inancı doğrultusunda başını bağlamış... Bazı hocalar kraldan fazla kralcı davrandıkları için, başı bağlı genç kızları sınıfa veya imtihana almamakta ısrarlı davranıyorlar. Mühim olan fikirler mi, yoksa kafadaki örtü mü? Eğer başı bağlı hanım kızlarımızın fikirleri laiklik açısından zararlıysa, kafalarını açınca acaba bu düşünceleri uçup gidecek mi?" (26.12.1986, Tercüman)
"Nasıl şortla üniversiteye gelmek yakışıksızsa, başörtüsü takmak da aynı şekilde uygunsuzdur" diyorlar. Oysa şort, ne örf ádetimiz içinde yer almış bir kıyafettir, ne de giyilip giyilmemesi hususu din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde mütalaa edilebilir... Başörtüsü meselesini kurcalayarak ateşle oynuyoruz. Dikkat! Örtünme, laikliğe karşı bir eylem midir? Yoksa dini inancın bir tezahürü müdür? Eylem olduğunu birtakım delillerle ispat etmedikçe, başı örtmeyi din ve vicdan hürriyeti içinde mütalaa etmek zorundayız." (8.1.1987, Tercüman)
"Elbette imam hatip okulu mezunları dilediği mesleği seçmekte, istedikleri üniversitelere girerek tahsil hayatını sürdürmekte serbest olmalı. Laikliği, inanmışlara karşı bir silah gibi kullananları onaylamıyoruz; kişinin Kur’an’ın kurallarını özel hayatına uygulayabilmesini, laikliğin en önemli bir unsuru olarak benimsiyoruz." (27.4.1989,Tercüman)
ANASI-DANASI
Fox televizyonundaki tartışmada, MHP milletvekili adayı Nazif Okumuş’un gündeme getirdiği yazıyı, 141, 142 ve 163’üncü maddelerin kaldırılması vesilesiyle kaleme almıştım. O tarihte Özal, bu maddelerin kaldırılmasını büyük bir demokratik atılım olarak gösteriyordu. Ben ise, mahalli seçimlerde ANAP’ın oyu % 21.80’e düşmüş olmasına rağmen, Özal’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde siyasi meşruiyetin tartışma konusu olacağını vurguluyor, 3 maddenin kaldırılmasının, ona demokrat kimliği kazandırmaya yetmeyeceğini anlatmak istiyordum. ’Anasını bıraktın, danasıyla meşgul oluyorsun’ başlıklı ve 24.11.1989 tarihli makaleyi de bu yüzden kaleme almıştım. Amacım, başörtülü kızların haklarına müdahaleyi hoş göstermek değildi. Nitekim söz konusu makalede, "Türban olayı, karşı grupları örtünmeye zorlayacak bir çizgiye yönelmedikçe müsamaha ile karşılanabilir" ve "Devletin, inanmış Müslümanları rahatsız edici müdahalelerine hayır" cümlelerini kullanırken, bugünkünden farklı düşünmediğimi göstermiş oluyordum. Yalnız, şöyle bir hata yapmışım: O tarihte ’siyasal simge’ lafı yeni icat edilmişti. Henüz karşı argümanlar oluşturulmamıştı. Sanki Refah Partisi, siyasal amaçla bu genç kızlarımızı meydana sürüyor gibi bir hava mevcuttu. ’Siyasal amaç’ ve ’şahsi inanç’ ayrımına ben de o tarihte maalesef aldanmışım. Ama yukarıdaki örneklerde de gördüğünüz gibi, imam hatiplerin ve başörtülü kızların önüne konan engellere her zaman karşı çıktım.
Özal’ın cumhurbaşkanlığı meselesinin ise bugünle arasında dağlar kadar fark var. O tarihte, muhalefetin sadece Genel Kurul’dan çıkmasını değil, sine-i millete dönmesini tavsiye ediyordum. Ortada askerin rejime müdahalesi veyahut ’laiklik elden gidiyor’ gibi bir tartışma yoktu. Ya da zorlama bir gerekçeyle Anayasa Mahkemesi’nin müdahalesine davetiye çıkarılmamıştı. Milletvekillerinin her parlamentoyu terk edişlerinin sonucu, Abdullah Gül’ün seçiminde yaşadığımız örneğe benzemez. Benzemediği, o tarihte Genel Kurul’a katılmayan siyasi partilerin, bugünkü gibi halk nezdinde itibar kaybetmemelerinden de anlaşılıyor.
Haberimi ’çalan’ TV’cilere sitemimdir
HÜRRİYET Gazetesi’nde 7 Temmuz 2007’de ’sürmanşet’ten yayımlanan "Yemek yaptın diye benden mal bekleme" başlıklı özel haberim, aynı akşam birçok TV kanalının haber bültenlerinde yayımlandı. Ancak bu olay çok sık yaşanmaya başladı. Her işte olduğu gibi gazetecilikte de (eskiden) emeğe saygı denen bir etik vardı. Binbir sıkıntıyla elde ettiğim haberim, kanallarda ballandıra ballandıra verilirken, kendi adımdan vazgeçtim, gazetemin adından dahi hiç bahsedilmemesi beni çok üzmüştür. Bu olay habercilik açısından ’intihal’ olmuyor mu? Hiç mi emeğe saygı gösterilmez? Üniversitelerde yapılan aşırmaları (intihal) haber yapan bizler, kendi içimizdeki ’aşırmalara’ karşı duyarsız kalmaya ne zamana kadar devam edeceğiz?
Nurettin KURT-Hürriyet Gazetesi Ankara Muhabiri
GÜNÜN SÖZÜ
"Zonguldak’a Rusya’dan ithal kömür geliyor, Erdemir’e gidiyor... Bu vatan hainliğinden başka bir şey değildir."
(NTV’ye konuşan Zonguldaklı bir vatandaş)
Biliyor musunuz
ANKARA Barosu avukatlarından Sedat Vural’ın TBMM Başkanlığı aleyhine açtığı ’milletvekillerine 15 Temmuz’da ödenecek ve seçimden sonraki 3 ayı kapsayacak maaşların ödenmesine ilişkin kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması’ talebinin Ankara 16. İdare Mahkemesi’nce ’vatandaşın vekile dava açamayacağı’ gerekçesiyle reddedildiğini, Vural’ın buna karşı kararı temyiz ettiğini... BANU Avar’ın hazırlayıp sunduğu TRT 1’de yayınlanan ’Sınırlar Arasında’nın bu hafta Ermeni meselesinin işlendiği ’Fransa ve Sevr Rüyası’ bölümü yerine TRT Haber Dairesi’nin hiçbir gerekçe göstermeden ’Kıbrıs’ bölümünü yayınladığını, ayrıca seçime kadar Haber Dairesi’nin seçtiği bölümlerin yayınlanıp seçim sonrası Avrupa yayınlarının tümüyle yasaklandığını... KENDİ isteğiyle Başkan Yardımcılığı görevinden ayrılan Av. Yakup Akyüz’ün ’veda törenine’ Şişli ve Bakırköy’den kalabalık bir dost grubunun katıldığını, Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün kendisine bir şilt vererek hizmetlerini övdüğünü... ERZURUMLU Bayram Meral, Mehmet Nuri Yılmaz, Osman Nuri Bedir, Ateş Ünal Erzen ve Eşber Yağmurdereli’nin yarın ’siyasi dayanışma’ toplantısı için Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde 19.00’da bir araya geleceklerini...