TBMM’den çıkan yasaya karşı çeşitli mahkemelere yapılan karşı itirazlara son nokta konuldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun 16.9.2005 tarihli ve 383 sayılı kararına göre 2 yıl üst üste başkanlık yapanlar bundan böyle seçimlere giremeyecek ve aday olamayacak.
Çoğu oda başkanının 10-20 yıllık başkanlık saltanatı artık sona eriyor. Bu nedenle esnaf kesiminde kazan kaynıyor. Bazı başkanlar arasında ‘Ne yaparım da güvendiğim birini başkan seçtirip kendimi de yönetim kuruluna atarım’ endişesi yaşanıyor. Böyle olunca da herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, karşılıklı ihbarlar yağdırılıyor. Hedefteki bir isim de her zamanki gibi İstanbul Esnaf Odaları Birliği Başkanı Suat Yalkın... Özellikle de İstanbul’un yarısı kadar üyesi olmayan Ankara Esnaf Odaları Birliği’nin kasasında 10 trilyona yakın birikmiş aidat geliri olmasına rağmen İstanbul’daki birliğin kasasında neden 500 milyar bile bulunmadığı ve bu paraların nerelere harcandığı merak konusu...
Silivri Çantakent’te birliğe alınan 45 daire ve bunların kim tarafından tefriş edildiği.. Yine, Tekel ürünlerinin dağıtımını yapan ve Suat Yalkın’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüttüğü Günbak’tan ötürü Tekel yönetimine açılmış olan dava... Motorlu Taşıyıcılar Odası Başkanı Nezih Mert’in vergi mükellefi olup olmadığı ve plaka gelirlerinin faiz de mi tutulduğu yoksa esnaf yararına mı kullanıldığı...
Oda yöneticiliğini rant kapısı haline dönüştüren yöneticilerle, bunlardan kurtulmak isteyenlerin arasındaki mücadelenin bir çok olaya gebe olabileceği söyleniyor.
Bu arada İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bazı kooperatiflerde başkanlık yapan Temel Çoruh, hakkında müteşebbis heyet toplantılarına katılmadan maaşını şoförüyle aldırması karşısında ‘Toplantılara katılmamam mümkün değil, o nedenle paramı hiçbir zaman şoförüme aldırmadım’ iddiasında bulundu.
Tekel davaları
HATIRLATALIM...Tekel’in dağıtıcısı Günbak şirketi yüzünden Tekel’in eski ve yeni genel müdürleri Mehmet Akbay ve Sezai Ensari, 16 Eylül’de İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde TCK’nın 240. maddesine muhalefetten hakim önüne çıktılar. Fatih Cumhuriyet Savcısı Fevzi Gümüşhan’ın hazırladığı iddianameye göre, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Tekel müfettişleri ile kontrolörlerinin raporunda, Tekel’i zarara uğrattıkları iddiası yer alan Günbak (Avrupa yakası) ve Esdağ’ın (Anadolu yakası) Tekel’le olan sözleşmelerinin neden feshedilmediği ve kayrıldığı konuları yeralıyor. Bu arada Ensari, bu esnaf şirketleri için idari ve adli süreci neden başlatmadığı konusunda da sorgulanıyor.
Akbay ve Ensari ilk duruşmaya katıldılar. Bilindiği gibi Sezai Ensari’nin akrabası Abdülkadir Ensari, İstanbul Esnaf Odaları Başkanı Suat Yalkın’ın ‘olur’uyla Günbak Genel Koordinatörlüğüne getirilmişti. Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari ve arkadaşlarının, Tekel’in 2. el makine alımında ihaleye fesat karıştırılmak iddiasıyla İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan bir başka davadan yargılanmaları ise 21 Eylül’de başladı. Cumhuriyet Savcısı Kemal Çalışkan’ın hazırladığı iddianamede hakkında 5-12 yıl arasında hapis cezası istenen Ensari’nin duruşmaya mazeret bildirerek katılmaması dikkat çekti.
‘Her şey dahil’ turizmi öldürüyor
ALANYA’da hediyelik eşya ve kilim satışı yaparak 4 nüfuslu ailemi geçindirmeye çalışıyorum. Son 3-4 yıldır Alanya sokakları ve çarşı esnafı turiste hasret kaldı. Restaurantlar, eğlence mekanları, kafeler, hediyelik satıcıları birer birer kapanıyor.
10 milyon turist geldi diye seviniyoruz. Ama bu turistler inanın tesisten dışarı çıkmıyorlar. Yerli ve yabancı turistler, uçakla havaalanına geliyorlar, direkt tatil köyü veya otele transfer oluyorlar. Her şey dahil sistemi sayesinde, 4 ila 7 gün boyunca tam manasıyla ‘obezite’yi yaşıyorlar. Nasıl olsa parasını verdik diye, sabah 08.00’den gece 04.00’e kadar tesiste tıka basa yiyip içiyorlar. Tesisten dışarı çıkmıyorlar. Tatil dönüşü ise beraberlerinde sadece, aldıkları 3-4 kilo fazlalıklarıyla yine geldikleri yerlere geri dönüyorlar.
Peki tesislerdeki durum ne, bakın anlatayım.
Otel veya tatil köyünün sahibi, yabancı sermayeli kuruluşlar. Ön büro müdürü, otel müdürü İngiliz, aşçıbaşıları, resepsiyonistler Alman, animatörler ise Rus. Kullanılan pek çok gıda maddesi, içecekler, katkı maddeleri, özel mutfak ve damak zevki bahanesiyle yurtdışından geliyor. Bizden ise neredeyse sadece salataya maydanoz alıyorlar. Bahçıvan, temizlikçi ve bulaşıkçıları ise Türklerden istihdam ediyorlar.
Oteller 10 Eylül’de kapanınca tüm bu emek yoğun çalışan Türkler işten bir dahaki hazirana kadar çıkarılıyor, tesis kapanıyor. Çalışanlar bir yılını doldurmadığı için tazminat alamıyor. Önümüzdeki sene tekrar mevsimlik işçi alıyorlar.
Halbuki İtalya ve Yunanistan’da ‘her şey dahil’ sistemi uygulanmıyor. Böylelikle turist tesis dışına çıkıyor. Ekonomi daha canlı oluyor. Bizde de 5 sene önce daha az turist geliyordu ama piyasalarımız daha canlıydı.
Otellerimizde ve tatil köylerinde her şey dahil sistemine bir son verilsin. Oteller, sadece konaklama ve dileyene tam pansiyon hizmeti versin. Bunun haricinde, bıraksınlar turistler tesisin bulunduğu bölgedeki esnafı dolaşsın, alışveriş yapsın, yemek yesin, eğlence mekanlarına gitsin. Piyasalar daha canlı olsun.
Abdullah YILMAZ-ALANYA
‘Başarısız başarı’
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Prof. Nurettin Sözen’in döneminde İSKİ Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ergun Göknel, eski dostu Sözen’in köşemizde yer alan açıklamaları için şöyle diyor:
‘Sözen’in yıllar sonra kendi döneminde yapılanları belirten ve kendini savunan yazısını okumak beni gerçekten sevindirdi. Yeni çıkan kitabım ‘Başarısız Başarı’da da belirttiğim gibi 1989-94 dönemi İstanbul’a sosyal demokrasinin başarılı yönetimini gösterebileceği halde o zamanki yönetimimiz maalesef başarısız olarak bilinmektedir. Ve gene maalesef bu güne kadar da bu konuda herhangi bir şey yazılıp söylenmemiş ve meydan yalnızca yanlışları söyleyenlere bırakılmıştır.
2002 seçimlerinde ne Deniz Baykal, ne de Nurettin Sözen bu konuda ağızlarını açmamışlardır. Tayyip Erdoğan’ın ‘yumuşak karnı’ olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetmesi bence de söz konusu olmamıştır.
Sözen yapılanları sayarken unuttukları da var: 1989 seçim bildirgesinde yazıldığı gibi, ayda 10 metreküpten az su sarf edenlere bedava su verilmesi (yürürlükten kaldırılmadan önce 450.000 abone bedava su kullanıyordu), bedava ekmek ve bedava süt projelerinin uygulanması, (Erdoğan’ın, biyolojik arıtma sistemlerini iptal edip, sistemi basit fiziksel arıtmaya dönüştürdüğünü unutmamak gerek. Belediyeler halkın gözünü boyayarak Kadıköy yakasına plaj yapmaya kalkıştılar.) Belediye televizyonunun (BRT) kurulması.
Daha derin bir incelemeyle şimdi unutulmuş pek çok proje sayılabilir. Mesela Florya’da kurulması planlanan ve projeleri hazırlanan Hayvanat Bahçesi gibi. Size gönderdiğim kitabımı gözden geçirebilirseniz, bu başarılı projeler gibi yapılmayanları da görebilirsiniz.’
Erdoğan Kasımpaşa’da
KASIMPAŞA’dan N.S. anlatıyor: Başbakanımız Tayyip Erdoğan, yarın (bugün) Kasımpaşa’ya gelerek ara bir sokaktan Bahariye Caddesi’ndeki bir binaya taşınan AKP Beyoğlu İlçe binasının açılışını yapacak. Pera Palas’ın karşısında bütün takımların imreneceği bir hale getirilen stadyum ve kapalı spor salonunun açılışını yapıp yapmayacağını ise bilmiyoruz. Çünkü, bugün otopark gelirleriyle zenginleşen Kasımpaşa Kulübü yönetimi, buraya adını vermek istiyor. Ancak Tayyip Bey’in kabul edip etmeyeceği henüz bilinmiyor. Çünkü, A. Müfit Gürtuna döneminde İDO bir yolcu gemisine ‘Recep Tayyip Erdoğan’ adını vermiş, Sayın Erdoğan bunun açılışına katılmamış, kızmıştı. Ama bu gemi aynı adla hizmet vermeye devam ediyor.
Bu vesile ile şunu öğrenmek de istiyoruz. Sayın Başbakanımız, kardeşi Mustafa Erdoğan’ın, Ofer denizcilik firmasında çalıştığını söylüyor. Ancak kendisini tanıyanlar, kardeş Erdoğan’ın Deniz Nakliyat’ın gemilerinde personel olarak çalıştığını bilirler. Daha sonra Fatih’te bir iş hanında saat mümessilliği yapıyordu. Son zamanlarda ne yaptığını bilmiyoruz, ancak altında Mercedes varmış.
AKP binasının açılışı öncesinde bunlar aklıma geldi.
Öncüpınar’a dikkat
GAZİANTEP’ten bir işadamı okurumuz anlatıyor:
Kilis Öncüpınar gümrük kapısı ne derece kontrol altında tutuluyor? Kilis Muhafaza Müdürü Metin Erdal’ın, iyi ay önce gelmesinin ardından şaibeli birtakım iddialar ortaya atılmaya başlandı. Bu iddialar, kontrollerde her gün değişik memur görevlendirilmişken, şimdi bunun ‘sabit memur’a dönüştürülmesinden sonra arttı. Bu da ‘kaçakçılık tezgahı’nın oluşmasına yol açıyor. Suriye üzerinden Türkiye’ye (Dubai çıkışlı) cep telefonu, çay ve şeker kaçakçılığı zaten alabildiğine sürüyor. Son iki aydır da, Suriye’den gelen otobüs ve TIR’larda bunların kaçak girişi iyice ‘serbestleşti’. Gaziantep Gümrükler Başmüdür Vekilliği’ne bakan Fikret Erol, bu oyunu fark etmiyor mu? Her gün sabit noktada görevlendirilen memurların müfettiş soruşturmasından geçmiş, akçeli işlere karışmış memurlar olduğu bilinmiyor mu?