Paylaş
Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Türkiye’de AB Politikası
AVRUPA Parlamentosu seçim sonuçlarının hepimiz için çok önemli bir siyasi mesajı var. Toplumların doğrudan demokrasi talebi dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’da da yükseliyor. Avrupa Parlamentosu seçimleri de bunun dışavurumunun bir aracı olarak ortaya çıktı. Yurttaşlar temsili ve kısmen katılımcı demokrasi ile yetinmek istemediklerini ve katılımcılığın çok yüksek olduğu ve hatta doğrudan demokrasiye giden yolun inşasını talep ettiklerini vurguluyor. Bunlar yurttaşların siyaset ile kurduğu ilişkinin evrimine bakınca Türkiye için de geçerli talepler.
Bu yeni dönemde Avrupa Parlamentosu’nda hem aşırı grupların güçlenmesi hem de Türkiye’nin iç meselelerle fazlasıyla meşgul olarak Avrupa’daki gelişmeleri idrak edememesi nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bir süreçteyiz. Sorunun sadece aşırı gruplar olmadığını aynı zamanda ana akım partiler içinde de Türkiye ile ilgili tartışmaların farklı bir yöne savrulduğunun farkında olmalıyız. Kötü ve partizanca yönetilerek Avrupa Birliği müzakere sürecinin içine sokulduğu açmaz Türkiye’nin, yurttaşlarımızın çıkarlarına zarar veriyor.
CHP. Avrupa Birliği ile ilgili bir çok girişimi başlatarak, Brüksel’de Avrupa Birliği Temsilciliği kurarak tarihi rolünün bilinciyle hareket etmeyi sürdürüyor. AB sürecin yurttaşlarımızın ülkemizde daha iyi yasal, sosyal ve ekonomik standartlarda yaşamasına hizmet etmesi için Brüksel’de ve Türkiye’de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yasa önerilerimizde, kamuoyu oluşturma çalışmalarımızda, Türkçe/İngilizce Avrupa Birliği yayınlarımızda CHP’nin bu girişimlerinin yansımaları görülebilir.
DEMOKRASİ SORUNLARI
1. Türkiye dostları ve taraftarları demokrasi ile güçlendirilmeli. Yakın zamana kadar Türkiye’nin üyeliğine karşı gerekçelerini din/kültür/coğrafya gibi zayıf gerekçeler üzerine kuran Avrupa’nın aşırı grupları, şüphecileri, Türkiye karşıtları 2008/2009’dan bu yana söylemlerini değiştirdiler. Çok daha güçlü bir gerekçe olan “demokrasi sorunları”nı kullanmaya başladılar. Türkiye’de her geçen gün artan anti-demokratik gelişmeler Türkiye karşıtlarının işini kolaylaştırırken Türkiye yanlısı siyasetçileri de yalnızlaştırdı. Türkiye’nin üyeliğini destekleyenler mevcut hükümet ile Türkiye toplumu arasındaki ayrımı daha net bir biçimde ortaya koymaya başladılar. Türkiye’de reform gündemine geri dönülmemesi Avrupa’da demokratik Türkiye’yi destekleyenlerin elini her geçen gün zayıflatıyor.
2. Türk kurumları Avrupalı platformlarda, Avrupalı paydaşlar olarak etkili olmalı. Türkiye’nin siyasi partilerinin, sivil toplum örgütlerinin Avrupa düzeyindeki muadilleri ile ilişkilerinin geliştirilmesi önümüzdeki dönemden Türkiye’nin kazançlı çıkması için elzem. Sadece ciddi bir demokratik açığı kalmamış, reformlarda hızla ilerleyen, toplumsal mutabakatı tekrar sağlamış bir Türkiye için bu girişimlerin etkisini yükseltmek olası. Örneğin CHP ikinci büyük parti olan Avrupa Sosyalist Partisi PES’in üyesi, AKP Avrupa şüphecisi ECR adlı grubun üyesi. Sendikalarımız ETUC üyesi. Türk iş dünyası TÜSİAD tarafından BusinessEurope’ta... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AB ile bölgesel politika başlığının açılması için liderlere mektup gönderdi. AB sürecinin geniş tabanlı, çok sesli bir istişare içinde yürümesi için AB Komiseri Füle ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşmesinde Avrupa Komisyonu ile gayrı resmi komisyon çalışmaları düzenlenmesine kararı alındı ve uygulamaya geçti. Türk kurumlarının Avrupa düzeyinde etkili olmaları ve çalışmalarının derinliği önemli. AKP’nin ise EPP’den küçük bir grup olan ECR’a geçmesi Türkiye’nin üyelik sürecine zarar verdi. Bu durum EPP içindeki Türkiye’nin üyeliğine karşı bazı grupların daha rahat harekete geçmelerine neden oldu.
TBMM-AP İLİŞKİLERİ
3. Avrupa Parlamentosu ile ilişkiler yeniden yapılandırılmalı. Avrupa Parlamentosu ile ilişkileri isitşare ile görevli bir komisyonun ötesinde kurumsallaştırmak gerekiyor. 2009-2014 döneminde TBMM-AP Karma Parlamento Komisyonu çalışmaları verimsiz geçmiş ve sonuç elde edilememiştir. Avrupa kanadında Türkiye karşıtı milletvekillerinin ağırlıklı varlığı, Türkiye kanadında ülkedeki anti-demokratik ortamın yansıdığı dağınık hava komisyonun karar alma mekanizmasındaki etkisizliği ile birleşince son toplantılara katılım son derece düşük düzeyde kalmıştır. Her iki kanattan da toplantıyı terk edenler olmuştur. Türk hükümetinin bu kurumu Türkiye-AB ilişkileri açısından değerlendirmemesi önemli bir sorundur.
4. Türkiye’de müzakerelerin yönetim modeli yenilenmeli. Meclisteki AB Uyum Komisyonu’nun işlevinde değişikliğe gidilerek hem milletvekillerini hem de diğer paydaşları içine alacak çoğulcu bir sistem kurulmalı. Daha önce mecliste CHP’nin önerdiği gibi geniş tabanlı, çoğulcu bir Ulusal Komite kurulabilir. Hırvatistan’ın bu yönde başarılı olmuş bir deneyimi var. Komitenin başkanının sürekli muhalefetten bir siyasetçinin olması da uzlaşı ortamını belirliyor. Reform takvimi yeniden belirlenerek hızla çalışmalar hayata geçirilebilir.
Bu noktada önemli olan, Türk halkına sürekli olarak bilgi ve hesap veren ve de toplumun demokrasi, ekonomi ve yaşam standartlarının yükselmesine odaklı bir AB ile ilişkiler ve müzakereler yönetimi anlayışının tesis edilmesidir.
ÜÇ BAŞLIK GÖRÜŞÜLMELİ
5. AB ile açılmasında herhangi bir engel olmayan üç başlığı müzakereye açmalı. Bunun için ilgili yasal düzenlemelerin hükümet tarafından yapılması. Bu başlıklar Sosyal Politika ve İstihdam, Kamu Alımları ve Rekabet başlıklarıdır. Eğer yıllardır yaptığımız çağrı karşılık bulmuş olsa ve bu başlıklardan Sosyal Politika ve İstihdam başlığı açılsaydı, ilgili yasal düzenlemeler yapılsaydı bugün Soma’da yaşanan facia belki de yaşanmamış olacaktı. Diğer başlıklarla da demokrasi için yaşamsal olan kamuda saydamlık, hesap verebilirlik ve adil rekabet ortamı için gerekli yasal düzenleme ve uygulamalar yapılmış olacaktır. Hükümetin bu konularda muhalefet ve diğer sosyal paydaşlarla beraber harekete geçmesi gerekmektedir.
6. Siyasal engele maruz olan AB müzakere başlıklarının açılması sebep değil sonuç olmalı. Bu başlıklarla ilgili Brüksel’de ve AB başkentlerinde etkili olabilmek için de Türkiye’de demokrasinin gelişimi şart. Aynı amaca hizmet için başlıkların açılmasından bağımsız gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması ve yurttaşlarına hizmet ile sorumlu siyaset bilincine gelinmesi gerekiyor. Başlıkların açılması bu sürecin sebebi değil bir sonucu haline getirilmelidir.
7. Türkiye’de yeni bir Avrupa hareketi yaratılmalı. Bugün Avrupa fikrine en fazla sahip çıkılması gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu otoriterleşme sürecinin de çözümünün daha fazla Avrupa, daha fazla demokrasi olduğunun bilinciyle yeni girişimler tasarlanmalı. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, iş dünyası bu meselenin öncülüğünü yaparak açık, bilgi temelli bir toplumsal tartışmayı başlatmalılar. Türkiye de nasıl bir Avrupa istediğinin yanıtını artık vermeli. Eğer Türkiye nasıl bir Avrupa istediğine ve içindeki varlığının katkısına dair somut fikirlere sahip olamazsa hem AB üyesi olması hem de kurulacak yeni Avrupa’nın kurucularından biri olması çok güç görünüyor.
ÇOK VİTESLİ AVRUPA
8. Avrupa değişiyor, yenileniyor, Türkiye bu sürecin güçlü bir ülkesi olmalı. Bugün Avrupa’da yıllardır pişen yeni bir tartışma var: çemberler Avrupası ya da çok vitesli Avrupa. Çeşitli formüller üzerinde tartışmalar sürüyor ancak AB’nin daha etkili bir küresel oyuncu haline gelmesi için reform yapması gerektiği hem fikir olduğu bir konu. Bugünkü tartışmanın akışına baktığmızda Euro bölgesinin merkezinde yer alacağı ve entegrasyon düzeyine göre ülkelerin AB’ye üye olacakları daha esnek bir modelden bahsediliyor. Bu tartışma önemli bir başka gündem olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım İşbirliği (TTIP) ile bir araya geldiğinde daha da anlam kazanıyor. Yeni bir Transatlantik ekonomik alan kuruluyor, AB ise krizden ders çıkararak Euro gibi alanlarda daha derin entegrasyona gidip bunun dışındaki ülkelerle de üyelik ve bütünleşme sürecini sürdürmeyi planlıyor.
Hem Avrupalı değerlerin yeni ülkelere taşınması hem de yeni bir Batı’nın inşaası için tarihi bir dönemeçteyiz. Dünya düzeninde hem ait olunan demokratik dünyada güçlü, hem de diğer tüm ülkelerle daha kapsamlı ilişkiler içinde olmak gerekiyor. Sadece bir uluslararası ilişkiler değil, her şeyden önce Türk halkının demokratik hakları ve sosyal kalkınması için çok önemli bir dönemeçteyiz. Önümüzdeki soruya verecek güçlü bir yanıtımız ve o yanıtı gerçekleştirecek cüretimiz olması şart: Türkiye genişleyen Avrupa’da, yenilenen Batı’da ve değişen dünyada yerini nerede ve nasıl alacak?
Kader SEVİNÇ
CHP Avrupa Birliği Temsilcisi, PES Yönetim Kurulu Üyesi
(Bu yazının daha uzun olanı Kader Sevinç-CHP şifreleri ile bulunabilir.)
Paylaş