Paylaş
Avrasya İslam Şûrası'nda, cumhuriyet döneminde yerleştirilmek istenen din anlayışı gündeme getirildi.
Türk Cumhuriyetleri, Balkan, Kafkas ülkeleri Türk ve Müslüman toplulukları dini temsilcileri ile ilk kez gerçekleştirilen ve 4 gün süren ‘‘Avrasya İslam Şûrası’’ toplantısı çarpıcı bir bildiriyle sona erdi. Böyle bir Şûra ne geçmişte ne de cumhuriyet döneminde Türkiye'nin önderliğinde bu kadar büyük bir devlet ve topluluk temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşmemişti. Şûra Türkiye açısından bir başarı sayılabilir. Hatta cumhuriyet döneminde yerleştirilmek istenen din anlayışının radikal bir dille deklarasyonu anlamına gelebilir. Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın sık sık gündeme getirdiği; İslamiyetin çağdaşlaştırılması, İslam kültürünün gelişmesinde önemli yeri olan tefsir, fıkıh ve hadislerin günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirilmesi ve yorumlanması bildirinin en önemli unsurlarından birini oluşturdu. Bu arada bildiride köktendincilik faaliyetlerine ve aşırı akımların etkisinin ortadan kaldırılmasına yönelik aydınlatıcı yayınlar hazırlatılması ve bu misyonerlik faaliyetlerinin izlenerek elde edilecek belge ve bilgilerin Avrasya İslam Şûrası'na iletilmesine karar verildi. Bu da Türkiye'nin önemli görev üstlendiğini ortaya koydu.
TÜRKÇE ORTAK DİL
Böylelikle Suudi Arabistan'ın Vahabileri'ne ve İran'ın yönlendirdiği radikal akımlara karşı Türkiye'nin öncülüğünde bir 'cephe' açılmış oldu. Bildirinin önemli bir maddesi ise; bu ülke ve toplumlar arasındaki tarihi, dini ve kültürel bağların eskisine göre daha da canlandırılmasının istenmesi. Bu bağlamda Türkçe'nin ortak dil haline gelebilmesi için Ankara'da Türkçe dil eğitim merkezi oluşturulması ve buna ülke ve topluluklardan kursiyer getirilmesi yönünde alınan karar Türkiye'nin bu konudaki önderliğini bir kez daha ortaya koydu. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı'nca ‘‘Diyanet Avrasya Dergisi’’ çıkartılacak. Bildirede kadın ve işkence konularına da ilk kez İslami bir toplantıda şu ifadeyle tepki gösterildi:
‘‘Sevgi, barış ve hoşgörü gibi ilkeleri her zaman ön planda tutmuş yüce dinimizin şiddet, işkence gibi çağdışı görüntülerle ve kadını eve hapsederek sosyal hayattan tecrit eden bir imajla Batı'da tanınıyor ve tanıtılıyor olması büyük haksızlıktır. Bu imajı silmek bizim görevimizdir.’’
Dinin siyasete alet edilmesinde kullanabilecek bazı kavramların doğru yorumlarının yer aldığı broşürlerin de hazırlanması bildiride altı çizilen önemli bir mesajdı.
Bildiride bu konuların aşılamaz ve çözülemez olaylar olmadığı belirtilerek, ‘‘Yaşanan demokratikleşme sürecinin ve yerleşen insan haklarına saygı anlayışının kısa zamanda problemlerin aşılmasını temin edeceği kanaatini vurgulamak isteriz’’ deniliyor.
Peki bunlar nasıl hayata geçirilecek?
DİYANET VAKIF AÇMAZI
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dışında bir Diyanet Vakfı var. Diyanet'ten kopmuş gitmiş, büyük ekonomik güç haline gelmiş. Bütün kontrol bir azınlığın elinde, onlar bile bu ekonomik gücü hesap edemez durumda. Bildiride yer alan bu görevlerin üstesinden gelebilmek için büyük kaynağa gereksinim var. Bir de karşı tarafta İran ve Suudi Arabistan var. İşin içinden çıkabiliyorsanız çıkın bakalım!
Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Efendi Ceriç Şûra'nın en etkin ismiydi. Bu nedenle Şûra'nın başkan yardımcılıklarına Kazakistan Müslümanları Başmüftüsü Prof. A. Derby Sali ile birlikte Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Başkan Yardımcılığı'na getirildi. Cerçi, sohbetimizde İslamiyetin Batı medeniyeti ile farkını şöyle yorumladı:
‘‘Onları ayakta tutan sistem bilime dayalı; siyasetçiler rol oynamıyor bu nedenle bilgiye, bilime dayalı kuramlar sistemi uygarlıklarını ayakta tutuyor. Bu uygarlığın dayandığı sistemde üç nokta önemli.
- Kaba kuvvete karşı hak hukuk getirilmiştir.
- Mitolojiye-hurafeye karşı bilim getirilmiştir.
- Devlet erkine karşı meşrutiyet, yani halkın iradesi getirilmiştir.’’
Kuran'ın özünde bu unsurların zaten var olduğunu belirten Ceriç, ‘‘Bunun için Kuran 'İnan' diye başlamaz, 'Oku' diye başlar’’ diyor. Kendisine 'Erbakan'ı sorduk ve ‘‘O artık bitti. İslam çağdaşlaşıyor. 20. yüzyılda bilimden nasibini almayan hiçbir devrim başarılı olamaz’’ yanıtını aldık.
Saraybosna'daki şûra toplantılarına Türkiye'nin Büyükelçisi Ahmet Erozan'ın ilk gün bir ara gelmesinin dışında heyetin ne gelişi ne de gidişi sırasında karşılama ve uğurlamada bulunmaması Şûra'ya katılanlarca yadırgandı. Erozan'ın Şûra'ya karşı soğuk davranmasının Ankara'nın talimatı mı, yoksa kendi kişisel tavrı mı olduğu yönünde Şûra'ya katılanların kafalarında soru işaretleri bıraktı. Cumhurbaşkanı olmadan önce 'Batı ve Doğu arasındaki İslam' adlı kitabı bulunan İzzetbegoviç'in toplantıya katılmaması ve İslam temsilcilerini ancak 10 dakika kabul etmesi Bosna Hersek'liler tarafından Bosna'nın iç dengelerinin gereği olarak yorumlandı.
Bosna Hersek Dışişleri Bakanı, Hırvat kökenli Yadranko Prliç'in Şûra'ya son gün katılarak genel hatlarıyla bir konuşma yapması Şûra'dakileri bir ölçüde teselli etti.
İslami çevrelerce Avrasyu Şûrası'nın kararları çok tartışılacağa benziyor.
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Bu ülkeye kendi İslamımı getirmeye geldim. Ama sonunda kendimi buranın İslamına teslim ettim. Dönmeye niyetim yok.’’
(Saraybosna'da görevli Mısırlı bir mühendisin Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz'a söylediklerinden.)
Papazların ihaneti
TARİH boyunca dinlerin savaşlara neden oluşuna tanık olmaktayız. Oysa, başta İbrahimi dinler olmak üzere hepsi barış, hoşgörü ve sevgiden yanadır.
İnanç boyutunu çıkarlarına alet eden politikacılar, devlet adamları ve silah tüccarları kutsal değerleri özünden saptırıp cahil insanları kandırıp onları vahşet ve katliama sürüklediler.
Aydın din adamları, bunun önüne geçmek için çaba sarf etmelidirler. Onlar önce kendi dinlerinin aslına uygun akılcı ve hümanist yapılarını kitlelere açıklamak ve diğer dinlerin de aynı özellikleri taşıdığını belirtmelidir. Bu ortam sağlanırsa barış ve diyalog aşamasına geçilir.
Bu topraklarda yaşanan son savaşta insan kasaplarını tahrik ve teşvik eden papazları gördük. Onlar sevgi peygamberi olan Hz. İsa'ya ihanet içindeydiler.
T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu süreçten sonra Saraybosna'da diyalog toplantısı düzenlemesi dinimizin ve ulusumuzun ne denli hoşgörü sahibi olduğunun kanıtıdır
Tüm acıların unutulması, insanların yeniden kucaklaşması bu tür toplantılarla kolaylaşabilir. Dini liderlerin kucaklaşması halka olumlu mesajlar yansıtarak barış sürecine katkı sağlar. Diyanet ülkemizde de azınlıkları kucaklayıcı toplantılar gerçekleştirmiştir. Mayıs 2000'de Aziz Paulus toplantısından sonra yayınlanan Tarsus Deklarasyonu Avrupa'da çok olumlu yankılara yol açmıştır. Avrupa Konseyi'nin 9-10 Temmuz günlerinde Santiago-İspanya'da düzenlediği toplantıda Tarsus Deklarasyonu takdirle karşılandı. Türkiye'deki azınlıklarla ilgili yaptığım konuşmada durumu tüm ayrıntıları ile üyelere anlattım.
Türkiye'nin azınlıklara sahip çıkması ve Hz. İsa'nın iki bininci doğumunda Hıristiyanlara kucak açması, Avrupalılar'ın kendi ülkelerindeki Müslümanlar'ın sıkıntılarına eğilmesi bağlamında bir örnek oluşturmalıdır. Diyanet'in Ekim 2000'de İzmir'de düzenleyeceği sempozyumda Hz. İsa'nın dili olan Arami dil ve kültürü gündeme getirilecektir. Aramice bugün Türkiye'deki Süryaniler'in konuştuğu dildir. Hiçbir Hıristiyan kuruluşu 2000'de Süryanileri kutlamalarda gündeme getirmemiştir. Süryani dili ve kültürünün Diyanet tarafından ele alınması ülkemizdeki Süryani Hıristiyanlarla kaynaşma, kucaklaşma demektir. Hıristiyanların göremedikleri bu duruma bizim değinmemiz anlamlıdır.
Prof. Niyazi ÖKTEM-İSTANBUL
Paylaş