Paylaş
TMMO 2. Başkanı Celal Beşiktepe, ‘‘17 Ağustos depreminden hálá ders alınmadı, yöneticilerimiz aymazlık içinde’’ diyor. Birlik olarak Düzce bölgesinde yaptıkları üç günlük incelemelerin vahim sonuçlarını bugün bir basın toplantısıyla açıklayacaklarını bildiren Beşiktepe şöyle konuşuyor:
‘‘Bizler İstanbul'da deprem sonrasında ne yapılacağının değil, deprem öncesinde de ne yapılması gerektiğinin konuşulmasını istiyoruz. İlgilileri uyarıyoruz; bizim gibi meslek odaları atlanılarak iş yapılamaz. Tantan'ın dediği gibi elimizi taşın altına koymak istiyoruz. Ama bazı güçler bizi yok sayıyor. Vakit geçiyor. Özellikle İstanbul'da yüz binlerce yapı stokunun, 18 Ağustos'tan sonra acilen elden geçirilmeye başlanması gerekiyordu.’’
- Düzce'de neler gördünüz?
- Bayındırlık Bakanlığı'nın asıl görevini başından atması nedeniyle özel kesime verdiği yapı denetiminin Düzce'de nasıl bir felakete yol açtığını gördük. Düzce'de az, orta hasarlı yüzlerce bina yıkıldı. Maalesef bunlar arasında 17 Ağustos depreminden sonra onarım ve tadilat geçiren binalar da var. Bu onarımlar özel kuruluşlar tarafından yapılmıştı. Bir örnek verirsek.... Düzce'de 6 katlı Orhan İbrahimoğlu Apartmanı'nın üstteki 4 katı çöktü, beş kişi öldü. Halbuki bu binaya Bayındırlık hafif hasarlı raporu vermiş, bunun üzerine insanlar da projeye dayalı onarım yaptırarak içine girmişlerdi. İnsanlar korkudan oturmak istemiyor; Bayındırlık ise onarın içine girin diyor. İşte sonuç...
- Çare...
- Rastgele onarım yapılmamalı, bunun da bir kamusal denetimi olmalıdır. Özel kesimi kim denetliyor? Kimse, böylece de bir cinayet ortamı hazırlanmış oluyor.
8+3 tamam da
nerede 58?
‘İSTANBUL'un Seçilmişleri Duyarsız’ (14.11.1999) yazımızda, İstanbul'la ilgili deprem toplantısına katılmayan İstanbul milletvekilleri ile sivil toplum örgütlerinin duyarsızlıklarını aktarmıştık. Bu nedenle çok sayıda olumlu tepki aldık. Okurlarımız çok kızdılar, oy vererek seçtikleri milletvekillerine... Bunlardan birisi, ‘‘Bunlar bir dahaki seçimlerde 8 şiddetindeki depremden çıkmış gibi bulacaklar kendilerini’’ dedi.
Bunun yanında bizleri arayan milletvekillerinden Murat Sökmenoğlu, ‘‘Clinton'ın Meclis ziyaretiyle ilgili çalışmalarım sırasında Tantan'ın toplantısında bulunamamanın üzüntüsü içindeyim. Ancak böyle bir toplantıdan sizin sayenizde haberdar olduğumu da ifade etmek isterim’’ dedi. Ahat Andican şu açıklamayı yaptı: ‘‘Sayın Tantan'ın toplantısı bana cuma günü bildirildi. Ben o sırada parti toplantıları için Kütahya yolundayım. Erken haberdar olsaydım erteler, çok önemli bulduğum bu toplantıya mutlaka katılırdım.’’ Nazif Okumuş'un açıklaması da şöyle: ‘‘Deprem bölgesine ilk varan milletvekili bendim. Yoğun bir çalışmaya girdik. 300 gönüllüyü, elle kurtarma çalışmalarına yönlendirdim. Haberleşme ve sağlıkla ilgili çalışmalara yardımcı oldum. Cumartesi geç saatlere kadar deprem bölgesinde kaldığım için bu toplantıya katılamadım. Sayın Tantan'a bölgeden sık sık haber verirken, toplantıyla ilgili de bilgiler aldım.’’
TMMOB'den İsmail Küçük, toplantıya davet edilmediklerini, bu nedenle katılmadıklarını belirtti.
İstanbul'un 69 milletvekilinden 8'i toplantıda bulundu, 3'ü mazeret bildirdi, peki 58'i ve Ali Müfit Gürtuna neredeydi?
Kızılaycı milletvekili
Kızılay'ı araştıramaz
HERKES gibi ‘‘Kızılay'a Yazık’’ (13.11.1999) demiştik. Kızılay'ın eski Genel Sekreteri, DYP Bolu Milletvekili Necmi Hoşver'in, Kızılay'ın rantını yakınlarına dağıttığını, kayınbiraderinı Kızılay'a kontrol mühendisi olarak atadığını, daha sonra mal varlığının arttığını, başta deprem bölgesi Düzce, Bolu, Yığılca ve Çimilli'de Kızılay inşaatları ihalelerini partidaşlarına verdiklerini anlatmış, ‘‘Sadece Düzceli olan Kemal Demir'in Kızılay'ın başından gitmesi yetmiyor’’ diye vurgulamıştık.
Hoşver de, Demir gibi Düzceli... Şimdi öğreniyoruz ki Hoşver, TBMM'de oluşturulan Kızılay Araştırma Komisyonu üyesi olmuş...
Komisyon Başkanı MHP'li Nafiz Okumuş'a soruyoruz; bu araştırmayı bütün parti grupları istediğine ve dolayısıyla komisyonunuza çağıracağınız Kızılay görevlilerinden hesap soracağınıza göre Hoşver'in bu komisyonda bir görevi olabilir mi? Kızılaycı Hoşver, yıllardır bir arada olduğu Kızılaycılar'a hesap sorabilir mi? Çiller gerçekten Kızılay'ın araştırılmasını istiyorsa partisine Hoşver'den başkasını üye gösteremez miydi? Bolu'dan bir okurumuzun dediği gibi, komisyona asıl hesap verecek Hoşver olmalıdır. Komisyonda varsa başka Kızılaycı milletvekilleri de...
Oturabilirsiniz
dediler, sonra...
DÜZCE'den emekli Ziraat Mühendisi Numan Derici anlatıyor: ‘‘17 Ağustos'ta 23 daireli apartmanımız hasar gördü, 12 Kasım'da ise çöktü, iki komşumuz öldü. Biz ise o anda İstanbul'daydık. İlk depremden sonra Bayındırlık Bakanlığı'ndan mühendisler geldi, endişemizi belirttik. Onlar 'Sizin endişeniz varsa çıkın biz oturalım' diye espri yapıp garanti verdiler. Biz buna güvenmedik. İTÜ Deprem Vakfı'na başvurduk, iki profesör geldi. Binanın onarıma ihtiyacı olduğunu belirttiler, ancak 'Şimdilik oturabilirsiniz, iki ay içinde de projesini hazırlarız' deyip gittiler. Onarımın da 80-90 milyar tutabileceğini söylediler. Projeyi beklerken, 12 Kasım depremiyle apartmanımız çöktü. Bu işi bizlere bıraksalardı sağlamlaştırabilirdik. Çünkü yanımızda aynı durumdaki 5 katlı binanın 1. katına perde beton döküldü ve 12 Kasım'da yıkılmaktan kurtuldu. Yasalara saygılı kişiler olarak bir müdahale yapmadık, devletimize güvendik. Ancak binamız başımıza çöktü. Peki bunun sorumlusu kim?
Vatandaş soruyor; 'Sesimi duyan var mı?'
TRAVMAYA
UĞRADIK
KANAL 6'da Nedim Saban'ın dün sabaha karşı 04.00'e kadar süren depremle ilgili ilginç programına katılan, Prof. Ahmet Ercan (İTÜ), Prof. Aykut Barka (İTÜ), Prof. Okan Tüğsüz (İTÜ), Prof. Ülben Ezen (İTÜ) ve Prof. Simav Bargu (İ.Ü.) olası bir Sapanca-Akyazı ve Marmara depremleri üzerinde farklı görüşler ileri sürdüler. Herkesin kafası karıştı; birinin söylediğini öteki kabul etmedi. Sismik-1 gemisinin raporlarının açıklanması istendi. Prof. A. Mete Işıkara, üç ay sonunda neden 'alarm' verdi? Bu kadar farklı görüş olabilir mi? Yayına katılan TRT'nin ünlü spikeri Mehpare Çelik, 'Benim bilim adamlarına güvenim sarsıldı. Geleceği kaçınılmaz olan depreme karşı ne yapalım' diye sordu. Yanıtı tek; konuyla ilgili tüm bilim adamlarını masaya oturtmak...
ERZURUM'dan bir okurumuz, Vali Osman Derya Kadıoğlu'na, 'Narman İlçesi'nde sapasağlam gözaltına alınan 6 kız çocuğu sahibi, TEDAŞ'ta şef olarak çalışan 45 yaşındaki Fehmi Kaplan'ın karakolda başına neler geldiğini' soruyor: ‘‘Kaplan, alkollü halde evinden niçin alındı? Karakolda hakkında ne gibi resmi işlem yapılıp nezarete atıldı? Sonra neden doktora götürülüp üç iğne vuruldu? Sabah 06.30'da öldüğü öğrenilmesine karşın ailesine neden saat 10.00'da haber verildi? Size göre Kaplan intihar mı etti, kalp krizi mi geçirdi? Yoksa, bir kılıf mı hazırlanıyor? İntihar ettiyse iğreti bir kemerle kapı koluna insan kendisini asabilir mi? Gözaltındaki insanın ayakkabı bağları bile çıkarılırken kemerle nasıl nezarete atılıyor. Son birkaç yıl içinde Erzurum polisinde, kaç kişi intihar etmiştir?’’ Valinin yapacağı en doğru iş İçişleri Bakanlığı'ndan bir müfettiş istemek olmalıdır.
Paylaş