Adatepe ve kutsal zeytin/zeytinyağı

"SİZ kimsiniz?"

"Garibanız, açız" dedi.

Haberin Devamı

Assos'un Bektaş Köyü'nden Güven Çakmak, zeytin dövüyordu. Çanakkale-İzmir karayolunun üzerinde, Kazdağları'nın eteğinde Küçükkuyu, Adatepe Köyü yakınlarındaki bir zeytinlikte günlük 25 YTL yevmiye ile çalışıyormuş. Halinden hiç memnun değil; köylülerin yoksulluk sarmalına sürüklendiğini söylüyor.

"Çarıklı erkan-ı harp" denilen siyaseti görmüş geçirmiş biri. Konuşkan da...

Kime oy vereceksin denildiğinde şaşırtıcı bir şekilde "Cem Uzan'a" diyor.

"Neden?" sorusunun yanıtı bir başka açmazını sergiliyor:

"Amerika'yı kandırdığı için... Amerika'yı kandırıp buraya getirecek o!"

Geniş halk kitlelerinin siyasi tercihlerini tanımlamak için kullanılan "çarıklı erkan-ı harp" sözcüğüne uygun bir şekilde Güven Çakmak, kendi 'doğrusunu' tanımlamak istiyor.

Yüreğinin kalp atışları başka şeyleri de ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Bir kere Başbakan Erdoğan'a kızgın, 'İki koyunu güdemez' sözünü belki ailesine dönük bir hakaret de sayıyor.

"Benim karım da koyun çobanı" deyiveriyor bu arada.

"Tayyip Bey'in herkese rest çekmesine kızıyorum" diyor.

Bu kez "Ama isterse Cumhurbaşkanı olabilir" diyerek devam ediyor:

"365 milletvekili var; bizi Avrupa'ya sokacağını söylediğine göre..."

Bu kez yüreğindeki kalp atışı 'doğruyu' arıyor:

"Siz okumuş adamlarsınız, söyleyin bize, kime oy verelim?"

Fındık ağacından yapılmış uzun sopalarının darbeleri filizlerden zeytinleri düşürüyor; kadınlar da onları toplayıp sepetlere koyuyorlar. Zeytin toplama işini 15 sırıkçı ve 8 de toplayıcı kadın yapıyor.

Daha başkalarının da siyasi refleksleri var.

KİME OY VERELİM

CHP için "Biz sola oy vermeyiz" diyorlar. MHP'ye, "1980 öncesindeki silahlı vuruşmaları" nedeniyle sıcak bakmadıklarını söylüyorlar.

Ağar'ın 'Dağdan ovaya...' biçimindeki söylemini ise benimsememişler.

Az ilerdeki Altınoluk'ta Erbakan'ın 'yazlığı' olduğunu hatırlatan bir işçi, 18 dönüm zeytinliğinde de çalıştığını anlatırken, "Ama, zeytin toplayanlara yorgunluk gidermek üzere ağzı tatlandırmak için dağıtılan 250 gram helvayı bile esirgedi" diyor. Belki bundan Erbakan'ın haber yoktur; 'kâhyalar'ın işi olsa gerek.

Haberin Devamı

Çalışan zeytincilerin yaşları 25 ile 50 arasında değişiyor.

Yörenin insanı 'Yörük, Türkmen (Tahtacı), Girit ve Midilli'li göçmenler' olarak tanımlanıyor. Bazılarının küçük de olsa birkaç ton zeytin çıkaran ağaçları var. Zeytinde iki ay çalışılıyor.

Zeytinde para yok bu yıl; köylünün ürünü para etmiyor çünkü.

Halil Döneke, 25 lira yevmiye ile zeytin döverken, koyunları varmış. Söylediğini çok kişi doğruluyor:

"Bir koyun üç yıl önce 300 milyondu, şimdi 100 milyona alan yok. Peynir de 5.3 milyondu, bugün 3 milyon... Bayram arifesinde hiç iyi bir manzara görmüyoruz."

TARİŞ FİYAT VEREMİYOR

Zeytinde rekolte de iyi değilmiş. Farklı görüş ve eleştiriler dinledik yörede. Tariş'in bazı politikaları yüzünden piyasa en 'krizli' dönemini yaşıyormuş. Tariş henüz fiyat verememiş. Geçen yılki avansının henüz dörtte birini verebilmiş; o da 1.2 milyon YTL... Zeytin ve zeytinyağında Tariş sadece Türkiye için değil dünya için de çok önemli bir üretici kuruluş. Ancak geçen yıldan elinde yüksek maliyetli ürünün olduğu söyleniyor. Bir üretici, "5 asit zeytinyağı geçen yıl 5200 lira idi, bu yıl 3200'e düştü" derken bir başka üretici de, "Fiskobirlik üzerindeki baskıların aynısının Tariş'e de uygulandığını da bilin" diyor.

Haberin Devamı

Zeytinyağını üretiyor ama tüketemiyoruz. Kalitesini ortaya koyamıyoruz.

ZEYTİN YOLCULUĞU

Hafta sonu bir 'zeytin yolculuğu' yaptık Kazdağları'na... "Zeytinyağında aslolan nefasettir" sloganıyla 'butik' üretim yapan Adatepe zeytinyağlarının, alameti farikası Rum kızı 'Refika' ile birlikte doğuş öyküsünü dinledik, Türkiye'nin ilk zeytin müzesini gezdik. Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi'nin Küçükkuyu Beldesi'ni mekân tutan üç arkadaşın Mülkiye'li turizmciler Mahmut Ş. Boynudelik ile Haluk Yurtkuran'ın; SHP'nin İnönü'lü döneminde ünlü 'limon sıkma' reklamının yaratıcılarından Erhan Şengül'ün ve onlara yeni katılan mali müşavir A. Müfit Erkarakaş'ın kutsal zeytin-zeytinyağı tutkusuna dönük gösterdikleri çabaları anlatmak kalıyor geriye.

Haberin Devamı

Deve

GEÇEN haftanın gündemi, malum, deveydi. Hemen her yazar bu konuda yorum yaptı.

Ama bir soru var ki, deve oldu (araya gitti):

Tam da üyelik görüşmelerini sürdürürken "Cemel Vakası-Deve Olayı" ile büyük darbe alan THY'nin "Star Alliance"a girmesi, kimlerin ekmeğine yağ sürer?

Mustafa SAĞLAMER

Koyun gibi

RECEP Tayyip Erdoğan'ın sözüne, ben koyun olmadığımı söyleyerek tepkimi gösterdim.

Başbakan'ı protesto etmeyi akıllarına bile getirmeyen bazı yazarlar, kendilerini koyun kabul ediyorlarsa ben ne diyebilirim?

Her koyun kendi bacağından asılmaz mı?

En kötüsü, milletin kendini koyun hissetmesidir.

Ali Haydar YEDEK

GÜNÜN SÖZÜ

"Yalancının cezası, kimsenin kendisine inanmayışı değil, kendisinin kimseye inanmayışıdır."

(B.Shaw)

Biliyor musunuz

CHP'den 'kınama' cezası yiyen Kumburgaz Belediye Başkanı Dr. Hüseyin Çorbacıoğlu'nun, beldesine sudan sonra doğalgazın da geldiğini müjdelerken bugünkü törene Kadir Topbaş'ın da katılacağını...

İşten attığını kocaya bildirdi

TUZLA Belediyesi'nde 4 kadar süreyle basın danışmanlığı yapan Berrin Aksöz Mert'in işten çıkardı ve bu konudaki tebligatı kadın gazetecinin eşine yaptı.

Türkiye'de şimdiye kadar duyulmayan böyle bir olayı gerçekleştiren Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci'nin tavrı konusunda Berrin Aksöz Mert şu açıklamayı yaptı:

"1.8. 2006 tarihinden 24 Kasım 2006 tarihine kadar Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci’nin Basın Danışmanı olarak çalıştım. Göreve geldiğimde (1 Ağustos 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi Manşeti:)’ Ahlak dersi verene bak’ haberinin yayınlanması üzerine başkan Demirci tarafından çağrılarak işe başladım )basın nezdinde son derece itibarı düşük ve basın mensupları ile ilişkileri sorunlu bir Tuzla Belediyesi vardı. Görevden ayrıldığımda bu sorunların nerdeyse tamamı aşılmış, profesyonel bir basın danışmanlığı birimi kurulmuştu. Görevimi büyük bir titizlik ve başarıyla yerine getirmiş olmanın güveni içindeyim.

EŞİMİ ÇAĞIRTTI

Başkan Demirci, 24 Kasım Cuma günü öğleden önce eşimi 4 Levent’teki işinden Tuzla Belediyesi’ne çağırdı. Eşim, o cuma trafiğinde Demirci’nin ayağına kadar geldiğinde niçin çağırıldığını bilmiyordu. Demirci, eşime iş akdimi feshettiğini bildirmiş! Hayretler içinde kalan eşim, bir kadın çalışanın iş akdinin feshedildiğini bildirmek için kocasının çağrılmasının ne kadar çirkin bir tavır olduğunu, eşinin velayet ya da vesayet altında bulunmadığını, bu tavrın kadının kişiliğine bir hakaret olduğunu belirtti.

'TEESSÜF EDERİM'

Başkan Demirci’ye işime son verilmesinin gerçek nedeninin ne olduğunu sorduğumda kendisine bir konuşma esnasında “teessüf ederim” dediğimi, bu kelimenin anlamını dahi bilmediğini, kimsenin ona teessüf ederim diyemeyeceğini bu nedenle iş akdimi feshettiğini söyledi. Kendisine “teessüf ederim’in üzüntümü bildiririm demek olduğunu, hiçbir saygısızlık veya hakaret içermediğini, bilakis kibar bir kelime olduğunu, bunun iş akdinin feshine sebep olamayacağını bildirdim. Kendisinin öyle takdir ettiğini ifade etti. Bu tavrından, çağdaş ve demokratik bir makam olan belediye başkanlığını dediğim dedik bir saltanat makamı gibi kullanmaktan çekinmediği anlaşılıyor.

Başkan Demirci tarafından maruz bırakıldığım bu tavır, kadını erkeğin vesayeti altında gören, kadını özgür ve eşit bir birey olarak benimsemeyen çağdışı zihniyetin ilginç bir örneği. Maruz kaldığım bu aşağılayıcı tavır karşısında basın mensubu meslektaşlarım aracılığıyla kadın hakları savunucusu sivil toplum örgütlerinin tümünü bilgilendirmek istiyorum. Kapalı kapılar ardında yaşanan kadını ezici bu tavırla mücadele etmek kadın haklarına saygı duyan herkesin görevi olmalı.

Ayrıca, kendi özlük işleri ile ilgili bir sorunu olduğunda kanunlara sığınan Demirci, (Kendi SSK primlerini başkan olunca belediyeye ödetmesinin yasal olduğunu savunuyor) gerektiğinde kanunun kendisine verdiği yetkileri kötü niyetle kullanmaktan çekinmedi. Şöyle ki, işimde henüz 6 ayımı doldurmadığım için hiçbir geçerli sebep göstermeden işime son verme yetkisini kanun Demirci’ye tanıyor. Kendisi de öyle yaptı. Hiçbir geçerli sebep göstermeden ve önceden hiçbir açıklamada bulunmadan iş akdime son verdi. Çünkü, kıdemim altı aydan az olduğu için işe iade veya tazminat davası açamayacağımı biliyordu. Son derece hukuksuz olan bu yasa, Demirci gibi işverenlerin elinde çalışanın haklarını hiçe sayan bir silaha dönüşüyor. Bu yasanın ivedilikle çalışanın lehine yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Çünkü bu bir insan hakkı sorunudur. Bu yasanın kamuoyunun gündemine getirilerek yasa koyucunun dikkatini çekmek görevi basının üzerine düşüyor.

Berrin Aksöz MERT (0555 210 63 55)

Atatürk Havalimanı pistinin uzatılması hukuka uygun mu

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından yanıtlanması istenen bir soru önergesi yönelterek pistin uzatılmasının hukuka uygun olup olmadığını sordu.

Haberin Devamı

- İSTANBUL Atatürk Havalimanı’nda bulunan 06-24 pistinin, Ataköy yönüne doğru 500 metre uzatılacağı bilgisi doğru mudur?

- BU projenin detayları nasıldır?

- BU karar, hangi ihtiyaçtan doğmuştur, başka alternatifler değerlendirilmiş midir?

- ÖNERİ hangi kurumdan gelmiştir? Proje kapsamında, pistin uzatılması ve yol güzergahının değiştirilmesi ile yeni yol yapılmasını öngören imar planı değişikliğinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın onayı aşamasında olduğu doğru mudur? Proje, uygulamaya dek başka hangi aşamalardan, hangi birimlerin onayından geçirilecektir?

-PROJE, hukuka uygun mudur?

-PİLOTLAR Derneği’nce de kullanımı son derece riskli bulunan söz konusu pistle ilgili yeni proje; temel insan haklarına, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına, çağdaş şehircilik anlayışına uygun mudur? Uygar ülkelerde uygulama nasıldır? Benzer biçimde 'çözümler' uygulayan bildiğiniz başka çağdaş ülkeler var mıdır?

- BİR yandan Havalimanı ve pistlerin trafik yoğunluğu sorununa 'çözüm' aranırken, diğer yandan bu 'çözümün' yüz binlerce insan için yeni sorunlar yaratacağı göz önüne alınmıyor mu? Bu tür bir yaklaşımı, rasyonel buluyor musunuz?

-BÖLGEDE yaşayanların, özellikle eski nesil uçakların -limitleri aşan- gürültüsünden ve yaydıkları zehirli gazlardan nasıl etkilendiklerini, ortaya çıkan bu yeni “çözüm”den nasıl etkileneceklerini kendilerinden dinlediniz mi? Bölge sakinlerinin ruh sağlığının ve can güvenliğinin nasıl bir risk altında olduğunu saptamak amacıyla bölgede bir çalışma yapıldı mı/ yapılacak mıdır?

-GİDEREK büyüyen pek çok sorunun yanında, apronda deve kurban etmek benzeri çağdışı görüntülerle hafızalara kazınan Türk Hava Taşımacılığı; yerleşim birimlerinin içine pist uzatmakla iyiden iyiye güven yitirmiş ve uluslararası hava taşımacılığı normlarından uzaklaşmış olmayacak mıdır?

-ATAKÖYLÜLER, gerekirse ulusal ve uluslararası hukuk yollarını deneyerek pistin üzerlerine inşa edilmesini önlemeye çalışacaklarını beyan ediyorlar. Bu aşamaya gelmeden bu projeden vazgeçilmesi ve daha çağdaş, halk sağlığına ve insan haklarına saygılı bilimsel çözümler aranması mümkün olabilecek midir?

Başbakan Erdoğan, 10 yıl önce Cevahir İş Merkezi'nin yeri için ne demişti

CEVAHİR Alışveriş Merkezi'nde yaşanan 'ucuz ölümler' -konuyla çok da alakalı olmasa da- beni 10 sene öncesine götürdü.

1996 yılı... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.

Haziran ayında HABİTAT Zirvesi yapılacak. Bir çok STK ve gönüllü aktivist

hummalı bir çalışma içindeler...

Bu aktivistlerden Dr. Levent Fakir, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde düzenlenen bir toplantıda, Başkan Erdoğan'a Cevahir Alışveriş Merkezi'nin bulunduğu alanı işaret ederek, "Başkanım burası yeşil alan olarak kalmalı" diyor.

Erdoğan, Fakir'in sırtını sıvazlarken aralarında şöyle bir diyalog geçiyor.

- Genç adam senin 7 trilyonun var mı?

- Yok tabi ki başkanım...

- 7 trilyonun olsaydı sana verirdim. Sen de orayı yeşil alan yapardın.

Şahit olduğum bu olayın ardından 10 sene geçti. İstanbul'da olası bir depremin korkusu yaşanırken, Şişli'de sahra hastanesi kurulabilecek tek bir alan yok.

Bir öğretim üyesi

Konut Edindirme Fonu paraları

YILLAR önce çalışanlardan kesilen ve sonunda hiçbir işe yaramadan şu anda devletin kasasında bulunan Konut Edindirme Fonu paralarına ne oldu acaba? Trilyonları bulan bu paralar, nemaları ile hâlâ neden bizlere ödenmiyor? Devlet bir kuruşunu bile vatandaştan söke söke alırken, bu bir kuruş için gerektiğinde mahkemelerde süründürürken, biz vatandaş olarak hiçbir şey yapamıyoruz ve hakkımız olan parayı alamıyoruz.

Haksızlık değil midir bu?

Ahmet Arif GÜNAY-Emekli-ANTALYA

Başbakan'a TÜBİTAK'la ilgili zor sorular

CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Başbakan Erdoğan'a soruyor:

- 13 Ekim 2005’te Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı tarafından 5 ana başlık altında toplanan ve TÜBTAK ile ilgili yargı kararlarının hala neden uygulanmadığı ve ne zaman uygulanacağına dair size bir soru önergesi verildi. Bu soru önergesine yanıt verilmedi. Neden yanıt vermediniz? Söz konusu soruların yanıtları nelerdir?

- 21 Şubat 2006’da tarihinde Samsun Milletvekili Haluk Koç tarafından 3 ana başlıkta toplanan, TÜBİTAK ile ilgili yargı kararlarının uygulanmasına dair bir soru önergesi daha verildi. Buna verilen cevapta yargı kararlarının uygulandığı söyleniyordu; ancak bu uygulamanın ne olduğundan bahsedilmiyordu. Bunun üzerine 13 Nisan’da Haluk Koç tarafından bir soru önergesi daha verildi ve 21.2.2006 tarihli soru önergesine verilen cevabın neden kabul edilemez olduğu açkılanarak "Sayın Başbakan, konusu ve içeriği son derece açık olan yargı kararı hangi yasal ve takdiri gerekçeyle uygulamamaktadır?" ve "Sayın Başbakan’ın 'kanunsuz emir' niteliğindeki bu uygulamasına başta Başbakanlık Müsteşarı olmak üzere karar uygulama mevkiinde olan üst düzey bürokratlar hangi yasal dayanak ile iştirak etmektedirler?” diye soruldu. Bu soru önergesine de yanıt verilmedi. Neden yanıt vermediniz? Bu soruların yanıtlar nelerdir?

- SADECE son 1 yıl içerisinde verilen ve özetle yargı kararlarının neden uygulanmadan soran yazıl soru önergelerinden sadece bir tanesine ve yanıltıcı bir cevap verildi.Aradan geçen süre içerisinde 17. Asliye Hukuk Mahkemesi, TÜBİTAK'ın eski bilim kurulu üyeleri hakkında açtığı tazminat davasına ait 04/10/2006 tarih, 2004-558 esas sayılı kısa kararında “Davacı kurumun [yani TÜBİTAK’ın] davanın açıldığı tarihte davacı kurumun, kanunlarına göre atanmış bir bakan bulunmadığından, davacı kurumun bu aşamada aktif dava ehliyeti olmayışı nedeniyle reddine karar verilmiştir” denildi. Böylece “dava ehliyeti olmayan” bir kurum durumuna düşmüş olan TÜBİTAK’ın bu durumdan kurtarmak için, hukuki ve yasal konumuna kavuşturmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz? Açılan her davayı şimdiki TÜBİTAK yönetiminin ve sizin kaybetmenizin sonucu bu konudaki politika ve kararlarınızda ne gibi değişiklikler olacak? Hukuk ve yasa dışı konumunuzu ne zaman değiştirecek, mahkeme kararlarını ne zaman uygulayacaksınız?

- SON olarak da 20. Asliye Hukuk Mahkemesi 28/11/2006 tarihinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’, yani sizi “yargının verdiği yürütmenin durdurulması kararını yerine getirmeyerek, hukuka aykırı ve keyfi davranmak” gerekçesiyle tazminata mahkum etmiştir. Bu sonuç sizin bundan sonra bu konudaki tutum ve politikanızı etkileyecek mi? Nasıl?

- ŞİMDİYE dek, TÜBİTAK konusunda açılan be davanın beşi de sizin ve yaptığınız atamanın aleyhine sonuçlandı. Keyfi uygulamalardan vazgeçip hukukun hakim kılınması ve ülkemizin bu çok değerli bilim kurumunu düşürdüğünüz böylesine üzücü durumdan kurtarmak için bu mahkeme kararı yeterli değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları