Birbirini kovalayan, bir diğeri içine geçiveren öyküler var. Kitap bilimsel bir kitap değil ama bilime, araştırmaya, meraka, buluşa, saygı var. Hayaller ve hayal kırıklıkları da... Korku ve cesaret, iyi ve kötü, çaresizlik ile çözüm, teslimiyet ile mücadele var.
İnsan hayatları için hayatlarını ortaya koyan insanları da yazmış. Bazılarının arka planına girmiş. Bazen milyonları yok eden ve hayatta kalan milyonların da kaderini etkileyen salgınların dibine kadar inmiş. Umur Talu, tarihçi değil, bilim insanı değil, edebiyatçı da değil; bugün 41 yıllık gazeteci... Yüzyıllar arasındaki vakaları, insanlığın gelişimini merak ederek, şaşırarak, bağlantılar arayarak, kurarak, bunları karşılaştırarak, uzun bir yolculuk sonucunda bu öyküleri çıkarmış Talu.
Kendi ifadesiyle, “Bodrum’da günlük gazete yapar gibi çalıştım bu kitap için” diyor. Salgınların arasında dolaşmış, ipin ucunu çeke çeke yürümüş, bütün dünyayı taramış ekranda günlerce...
İlk olarak Fahri Aral’a okutmuş, o da bir kapak yazısı yazmış; özetle diyor ki: “Yıllardır tanıdığım, gazetecilik dönemlerindeki serüvenini yakından izlediğim, yazılarını severek okuduğum Umur Talu, gerçek anlamda gazeteciliğin, haberciliğin ‘yerlerde süründüğü’ bugünlerde yaşadığımız korona günlerinin kapılarını aralayarak bizleri farklı yolculuklara taşıyor.”
DÜNYA DA OKUMALI
Burada ‘örülmüş hikâyeler’ ilginizi çekebilir. Belki biraz nefes alabildiklerinde, sağlık çalışanları da kendi tarihi yolculuklarına dair izler bulabilirler. Belki insanlığın salgın maceraları geçmişe, bugüne ve geleceğe dair küçük pencereler açar.
Bu kitap esas bir araştırma kitabı da sayılabilir bizce. Bu çalışmanın bazı ülkelerde yayınlanması gerektiğini söylediğimizde Umur Talu bazı teklifler aldığını söyledi.“Unutmayalım: Salgına karşı her cephede mücadele ederken yitirdiklerimizle birlikte, tüm ülkelerden her yaş, her cins, her ırktan bütün kayıplarımızın anısına; mücadeleyi sürdürenlere saygıyla” diyor Talu... Biz de aynı dilekleri sunarız.
GÜNÜN SÖZÜ
Kamyoncuların ve TIR esnafının, kontak kapatma eylemini 22 Mart Pazartesi günü 07.00’de başlatıp, 24 Mart Perşembe günü 24.00’te son vereceklerini açıklayan dernek başkanı Bülent Arslan, “Bu sefer her mağduriyetimizin ciddiye alınmasını istiyoruz” diye konuştu.
Söyledikleri özetle şu noktalarda toplanıyor: “Ankara’da emin olun çalmadık kapı bırakmadık; Cumhurbaşkanımızın danışmanı İhsan Şener’e, CİMER’e, Ulaştırma Bakanlığı’na, bütün siyasi partilerin grup başkanvekillerine, özellikle AKP milletvekillerine, Devlet Bahçeli’nin ekibine, muhalefet partilerine kadar herkesin kapısını çaldık. Gerektiğinde randevu aldık ama kimsenin bizimle ilgilenmek istemediğini fark ettik. Bizim ne kadar önemli bir sektör olduğumuzu, bütün gıda sektörü ile üretim mallarının bizim tarafımızdan taşındığını ne yazık ki çok kimse bilmiyor.”
Sorunlarının her yönden büyük olduğu anlaşılıyor Bülent Arslan’ın ellerindeki notlardan. Bu nedenle vergilerden ve cezalardan başlıyor anlatmaya. Otoyol ve bölünmüş yollarında park yeri olmaması ve ehliyet ceza puan sistemindeki aykırılıklar onların epey canını yakıyormuş. Karayollarındaki kantarların hatalı tartımları ve kapalı oldukları halde aracın arkasında ceza gönderilmesine kadar bir sürü sorunu gündeme taşıyor; “Nakliyeci garajlarında belgesiz iş yapanlar hiç denetlenmez mi? Transit geçiş, K ve C belgeleri sorunları halledilmez mi?” diye soruyor. Bülent Arslan sonunda “Ankara’daki büyüklere sözüm: Milli nakliye sektörü güçlü olmayan hiçbir ülke ihracat hedeflerine ulaşamaz” diyor.
GÜNÜN SÖZÜ
“DÜNYA üzerindeki her üç Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor.” Faiz ÖZTRAK
Kore gazisi Ermeni asıllı Minas Kaya (91) tabuta ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazdırdı‘HANGİ MİLLETTENSİNİZ’
ERZURUM kökenli emekli bürokrat, yazar Mehmet Necati Güngör, Andımızla ilgili olarak ‘Hangi millettensiniz’ başlıklı yazısında şöyle diyor: “Sosyal medyada gazeteci Banu Avar fotoğraflarla paylaşmış: ‘Almanya’nın Bremen kentinde 91 yaşında vefat eden Kore Gazisi Ermeni asıllı Minas Kaya, son yolculuğuna Türk bayrağıyla uğurlandı.’ Ve altına şu notu düşmüş: ‘Ne mutlu Türk’üm diyene budur!’
Minas Kaya’nın çocukları, babalarının ya da dedelerinin tabutuna Türk bayrağı konulmasına itiraz edebilirlerdi. Mesela diyebilirlerdi ki ‘Bizim dedemiz ya da babamız Ermeni asıllıydı. Tabutuna Ermeni bayrağını koyun.’ Demediler. Çünkü Minas Kaya, Kore Savaşı’nı Türk askeri olarak katılmıştı. Kendini Türk milletinden sayıyordu. Aslen Ermeni olması Minas Kaya’nın inandığı bu gerçeği değiştiremezdi.”
Ülkeler ormanlarının üzerine titriyor. Gözbebeği gibi bakıyorlar. Mesela Almanya’ya gidenler bilir. Gidemeyenler de fotoğraflardan görmüştür. Almanya deyince göz önüne, alabildiğine bakımlı yeşil alanlar, ormanlar gelir. Halka açık bölümlerinde gezersiniz ama bir çalı parçası bile alamazsınız. Cezası çok ağırdır. Almanya’nın yüzde 33’ü, yani 11.4 milyon hektarlık bölümü orman. 90 milyarı aşkın ağaç varmış. Ülkemizin de yüzde 27.6’lık bölümü ormanlarla kaplı. 10 milyar civarında ağaç olduğundan hareket ediliyor. Almanya’ya göre orman ve ağaç fakiri sayılırız.
Küresel ısınmanın ormanlar üzerindeki etkisine karşı Almanya harekete geçmiş. Almanya’daki gazeteci dostumla konuşuyorum. ‘Küresel ısınma’, ‘iklim değişikliğine’ karşı orman yönetimi için 1.5 milyar Euro bütçe ayrılmış. Almanya’da yassı yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar arasında bir denge varmış. Ladin ağacı ve karaçam gibi iğne yapraklı ağaçlar yüzde 54.2 oranıyla biraz daha fazlaymış. Ama son üç yıldır kuraklık, sıcak dalgaları özellikle ladin ve çam ağaçlarını etkilemiş.
Şimdi Almanya iklim değişikliği, küresel ısınmaya karşı Türkiye’den, Toroslar’daki sedir ağaçlarından medet umuyor. ‘Lübnan sediri’ (Cedrus Libani) adlı bu ağaçlar en fazla Toroslar’da bulunuyor. Yeni dikimlerde bu ağaçları planlıyorlar. Bu ağaçların sıcağa ve soğuğa çok dayanıklı olması büyük avantaj olarak kabul ediliyor. Almanya’da Bayreuth Üniversitesi’nin botanik bahçesinde deneme alanı kurulmuş. Toroslar’dan Almanya’ya götürülen bu ağaç türünün yüzlerce örneği Bayreuth Üniversitesi Ekolojik ve Botanik Bahçesi’ndeymiş. İklim, su kullanımı, fotosentez performansı ve gövdedeki büyüme dinamikleri gibi değerler ölçülüyormuş.
Almanya’nın ünlü haftalık gazetesi Die Zeit geçen hafta bu konuya geniş yer ayırmış, ‘Ormanlarımıza Toros sediri’ diyor. Bahçe müdürü ve ormancı Gregor Aas, “Ladin veya çamdan daha iyi büyüyorlar, aşırı iklim koşullarına karşı dayanıklılıkları kanıtlandı” diyor. Almanya ülkenin her yerinde deneyler yapıyor. Yalnızca orman iklimi fonundan, hükümet 70 milyon Euro’nun üzerinde 200 araştırma projesini finanse ediyor.
Alman Hohenheim Üniversitesi Botanik Enstitüsü de Antalya Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü ile ortaklaşa ‘Toros sediri’nin doğal yaşam alanı olan Toroslar’da ve Orta Avrupa’daki plantasyonlarda ağaç büyüme dinamikleri, karbon alımı, su kullanımını ve ekonomik potansiyeli’ adlı araştırma projesini yapmış. Antalya’nın Elmalı ilçesinde bulunan Sedir Araştırma Ormanı’nda Almanlarla birlikte üç deneme alanı kurup ağaçları 24 saat aralıksız sensörlerle izlemişler. Sonuçları nedir bilmiyoruz. Ülkemizde de küresel ısınma ve kendi ormanlarımızda benzer çalışmaların mutlaka yapıldığını düşünüyoruz. Unutmayalım: Ormanlar ülkenin can damarlarıdır. Onlar gelecek nesillere miras bırakacağımız mücevherlerimiz.
NE GÜZEL BALLI BÖREK!
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nin 28 şirketi bulunuyor, dolayısıyla siyasetçiler ‘maaşlı’ kadro bekliyor. Kimler mi? Yerel yönetimleri alan ‘ittifakın’ üyeleri. Aralarında kimler yok ki... Eski CHP ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, başkan adayları; bunun içinde İYİ Parti’nin ‘adaylarını’ ve ittifakın diğer ortaklarının önerdiği kişileri de unutmamak gerekiyor. Ancak tarafımıza bizzat bazı şirket yönetim kurulu üyelerinden gelen bir bilgi şöyle: “Atandığımız şirket ile ilgili evrak istiyoruz ama alamıyoruz. Bazı arkadaşlarımıza Ekrem İmamoğlu’nun kesin talimatı var ‘Siyasiler şirketlere gelmeyecek’ diye... Yönetim kurulu toplantıları yapılmıyor; sadece tarafımıza kurye tarafından karar defteri geliyor, imzalayıp aynı kuryeye veriyoruz, hesabımıza maaşlar yatırılıyor. Fikrimiz sorulmuyor, hiçbir dahlimiz yok. Böyle bir düzeni istemiyoruz.”
Bazı yönetim kurulu üyelerine şirket merkezinin yerini biliyorlar mı diye sorsanız herhalde birçoğunun cevabı
İstanbul’daki baraj doluluk oranları son dönemde artarken, Ankara’nın barajları boşalıyor. Önce başkan Mansur Yavaş, sonra Aydın Valisi uyardı, “Aman dikkat sularımız tehlikede” diye!
İki hafta önce ASKİ Genel Müdürü açıklama yaptı. “Yağışlar çok etkili olmadı, suyu tasarruflu kullanalım” dedi. Birkaç damla yağış bizi rahatlatıyor. Ama durum ciddi. Ankara’da barajlarda geçen yıldan 45 milyon metreküp daha az su var. Kullanılabilir doluluk oranı yüzde 9’a düşmüş durumda. Önümüz bahar ve yaz. Yağışları tahmin etmek zorlaştı. Ankara’nın suyunun yüzde 35’i mecburen Kızılırmak’tan sağlanıyor. ASKİ bu suyun kalitesi düşük olduğu için bu oranı arttırmak istemiyor. Bunun için de tasarruf çağrısı yapıyor. Gerede’den gelen su doğrudan Ankara’ya veriliyor ama oradan da gelen su beklenen kadar değil.
Tarımdan içme suyuna alarm zilleri çalıyor.
Kuraklık vahim noktaya doğru gidiyor, hem de her bölgede!
GÜNÜN SÖZÜ
“TÜRK olmanın, çalışmanın, ülkesini sevmenin ve Atatürk’e bağlılığın nesine karşısınız? Kuşkusuz tarih hepinizi, alınan bu kararları ve sonuçlarını zamanı gelince yargılayacaktır. Ama ben duyarlı bir eğitimci ve sivil toplum çalışanı olarak sizleri şimdi yargılıyorum.”
Gülseven Güven Yaşer, Çağdaş Eğitim Vakfı Kurucu BaşkanıANDIMIZ HUKUKUN ANDIDIR
ANAYASA
Çanakkale Zaferi olmasaydı Kurtuluş Savaşı olamazdı, Cumhuriyetimiz kurulamazdı, TBMM kurulamazdı ve bugün TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümünü kutlayamazdık. Ancak 100 yıldır gerçekleştirilemeyen ‘Çanakkale Madalyası’ konusu var. İstiklâl Savaşı madalyasını şehit ve gazi torunları göğüslerine onurla takarlar, bayramlara katılırlar. Bu bizlerden esirgenmiştir. Nedeninin “İstiklâl Savaşına katılanlar Türk askerleri, Çanakkale Savaşı’na katılanlar Osmanlı askerleri idi” gibi bir ayırımdan kaynaklandığını düşünmek bile istemem. Biz Osmanlı’nın devamı olduğumuzu kabul etmiş, borçlarını dahi ödemiş bir milletiz. Dileğim, 100. yılında, yüce meclisimizin Çanakkale şehit ve gazileri için de madalya verilmesini sağlayacak bir yasa çıkarmasıdır. Hizmet bedeli dışında bunun önemli bir maddi külfeti de yoktur. Şehit ve gazilerin anne-babaları ve çocuklarından sağ kalan artık yoktur. Ama madalyanın manevî değeri büyük olacaktır.
KANUN TEKLİFİ VAR
Bu konuda CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan 2013’te, Çanakkale savaşlarına katılanlara ‘şeref madalyası’ verilmesini istemiş, Meclis’e bir kanun teklifi yapmıştı. Şimdi Milli Savunma Komisyonu’nda. TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümünde yasalaşması çok anlamlı olacaktır. Erdal KABATEPE
OKUYUNUZİLGİNÇ KİTAPLAR
MURAT Bardakçı ‘Sizi Serbest Bırakmayı Muvafık Bularak Tatlik Ettim!’ (İş Bankası Kültür), Barış Doster ‘Milli Mücadele Işığında Türkiye’ (Halk Kitabevi), R. Bülend Kırmacı ‘Atatürk Sen Ne Yaptın-Devrimlerden Demokrasiye Türkiye’ (Gece Kitaplığı), Yasemin Yazıcı ‘Tek Çocuklar Atlası’ (Bilgi), Samet Öztürk ‘Kitapların Dünyası-Kitaba Dair Bir Monografi (Mana), Tevfik Serhan Bora ‘Hatırla’ (Yazardan Direkt), Barış Saydam (Editör) ‘Karagöz’den Günümüze Temaşa’ (Küre), Adil Yasin Özben ‘Dedektif’ (Bilgi), Lütfiye Pekcan ‘İmtihan-2020 (Alfa), Naz Öyken ‘Sarnıçtaki Kelebek’ (Yeni İnsan), Emre Şimşek ‘Pibalu Gezegeni’ne Dönüş’ (Redhouse Kidz-SEV), Salim Taşçı ‘Küs Topraklar’ (Yade).
GÜNÜN SÖZÜ
“ARHAVİ Pilarget Vadisi’nde HES projesine karşı Rize İdare Mahkemesi’nde açılan davanın hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı kararı ne yerel, ne de ulusaldır; evrensel bir zaferin ta kendisidir.” Şevket ÇORBACIOĞLU
ÖDÜLÜ HAK EDİYOR MU!
Kefelerin dengede durmasını ancak aşı ile maske, mesafe ve hijyen kurallarına riayet sağlayabilir. Maalesef kurallara riayet disiplini kaçtı ama aşıda iyi gidiyoruz. 10 milyon dozu geçtik. Kurallara da riayet edebilsek... Almanya 73 gündür aşı kampanyası yapıyor, ama dün itibarıyla ancak 7.8 milyon doz aşı yapılabilmiş. Bugüne kadar BionTech, Moderna ve AstraZeneca aşılarından ancak 10.5 milyon doz tedarik edilebilmiş. Dördüncü aşı ABD’li Johnson&Johnson’un AB’de onay alması el kulağında. AB 200 milyon doz ısmarladı, sözleşmeyi yaptı çoktan ama şirket dün birdenbire “Sıkıntı var, yetiştiremem” dedi. Bir tuhaflık var. AB, aşı şirketlerinin oyuncağı oldu sanki.
AŞI PASAPORTU
Avrupa’da aşı pasaportu da konuşuluyor. Merkel, şimdilik sıcak bakmıyor. “Olabilir ama aciliyeti yok” diyor. Daha çok Yunanistan, İspanya istekli bu konuda. “Turizmde Türkiye’nin önüne geçebilir miyiz” çabası. Turizmci Hüseyin Baraner, “Aşılama ağır aksak gidince tatil planını engelliyor. Almanlar bunaldı. Türkiye’de her şey dahil tatil bir rehabilitasyon gibi olacak onlar için. Almanya aşıyı hızlandırsa sanırım eylülden itibaren canlanma başlar. 2015’teki gibi 5.6 milyon Alman turist rekoru olmayacak ama yaz sonuna doğru ve sonbaharda 3-3.5 milyon Alman gelebilir” diyor.
Avrupa’daki tek tur operatörü BenTour’un yönetim kurulu başkanı Kadir Uğur da benzer şeyler söylüyor... “Alman turistin bir bölümü şimdi bile gelecek ama PCR testi pahalı. Her şey dahil sistemiyle gelen aileler zaten orta halli. Düşünüyor. Gelmiyor. Ama aşı pasaportu olsa hemen gösterip gelecek. Almanlar tatil şampiyonu. Nasıl bir Japon’a fotoğraf çekmeyi yasaklamak ‘Harakiri yap’ demek gibi şeyse Almanlara da ‘Bu yıl tatil yapma, boş ver’ demek hayal dünyasını yıkmak gibi bir şey” diyor.
Turizm krizden en fazla etkilenen, ağır bedeller ödeyen sektörlerden biri. 2019’da 34.5 milyar dolar olan turizm gelirimiz geçen yıl 12 milyara kadar geriledi. 1-1.5 milyon kişi bu sektörde çalışıyordu. Haydi Almanya, elini çabuk tut diyelim mi!
GÜNÜN SÖZÜ
Ekonomik olarak zorda olan işveren, emekçinin işine 17 Mayıs’a değin son veremeyecek ancak ücretsiz izne gönderebilecek. Devlet, işçiye İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 47.70, aylık 1431 lira tutarda yardımda bulunacak.
Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile emekçi işten çıkarma kaygısından 2 ay uzaklaşırken, günlük 47.70 liralık ödeneğe talim edecek olmasından umutsuz. Yılbaşında günlük 39.24 liradan 47.70 liraya yükseltilen ücretsiz izin ödeneğinin resmi enflasyonun yüzde 15.61, çarşı enflasyonunun yüzde 50’ye yaklaştığı günümüzde temel gereksinimleri karşılamayacağı aşikâr. Ekmek fiyatının 1.5-2 lira arasında değiştiği dikkate alınırsa 1431 lira kalabalık ailenin aylık ekmek harcamasını bile karşılamaz. İzne gönderilen işçiye ödenen paranın brüt asgari ücret düzeyine çıkarılması şart.
Nisan 2020-Ocak 2021 arasında 2 milyon 471 bin emekçi ücretsiz izne gönderilirken, fondan bu işçilere toplam 8.2 milyar lira ödendi. Bir yıllık salgın sürecinde İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere çeşitli teşviklerle emekçiye verilen 8.2 milyar liranın 2.9 katı kadar, toplam 23.7 milyar lira ödeme yapıldı. Fonun emekçiden çok işverene yaradığı salgın döneminde bir kez daha görüldü.
İşten çıkarma yasağının uzatılmasına karşın, işverenlerin büyük beklentisi olan kısa çalışma ödeneğinden ses yok. Şükrü KARAMAN
GÜNÜN SÖZÜ
“KONTROLLÜ olarak normalleşme dönemi fiilen başladı. Bunun konforunu yaşarken tedbiri elden bırakmayalım. Umutla beklediğimiz günlere sosyal hareketliliğimiz içinde de virüsün yayılmasını engelleyerek ulaşacağız.” Dr. Fahrettin KOCA
ÇİN, TÜRKİYE’DEKİ 50 BİN UYGUR’U İZLİYOR
HOLLANDA
George Bass deyince, biz de kendisini Bodrum Yassıada’da küçük bir denizaltıda (Virazon adlı araştırma gemisi) çalışırken tanışmıştık.
Pulak’ın yazısını özetlersek: Onlara rehberlik eden Bodrum Kalesi’nin eski müdürü Oğuz Alpözen ile şimdi bu görevi sürdüren sualtı arkeoloğu, Can Pulak’ın kardeşi Boğaziçili Cemal ile Tufan Turanlı’nın da fedakârca görev yaptıklarını ve denizin ortasına kurulan petrol sondaj platformu benzeri bir alanda yıllarca çalıştıklarını biliriz.
SUALTI ARKEOLOJİSİNİN BABASI
Prof. Bass, dünya sualtı arkeolojisinin babası sayılıyordu. Ülkemizde ilk sualtı kazılarını başlatmakla kalmamış, Bodrum Kalesi’nin sualtı arkeoloji müzesi olmasını da sağlamıştı.
1932’de Güney Carolina’da (ABD) doğmuş, 1953’te geldiği Türkiye’de eşi ile birlikte, 20 yılı aşkın sualtı arkeolojik kazı ve araştırması yaparak Ege ve Akdeniz’deki pek çok batığı su yüzüne çıkarmıştı. Merkezi Teksas’ta olan Uluslararası Sualtı Merkezi’nin (INA) Bodrum şubesini açtı ve burada onlarca öğrenci yetiştirdi, staj yaptırdı.
Gerçek bir Türk dostu idi. Türk vatandaşlığına başvurmuş, Bodrum Kaymakamlığı’nca 1985’te fahri hemşeri seçilmiş, 2004 yılında ise dönemin ABD Başkanı Bush’tan, dünyanın en üstün madalyalarından sayılan ‘Ulusal Bilim Nişanı’nı almıştı. En ünlü batıkların bulunmasında ve çıkarılmasında büyük emeği vardı.
1961-64’te Turgutreis açıklarındaki Yassıada (benim gittiğim yer) yakınlarında bulunan bir Bizans batığını çalışıyordu.
Bass