Üç gün boyunca açık alanda devam eden bilgi şöleninin yüz yüze oturumlarında Türk tarihine ilişkin arkeolojik ve akademik bulgu ve belgeler bilim dünyasına tanıtılmış, salgın sonrası ortaya çıkan yeni durumlar, yaklaşımlar ve sorunlar oturumlarda bilim alanlarının özel ve genel perspektifinden tartışılmış ve çözüm önerileri sunulmuştur.
DİKKATLİ DİL
Ayrıca bu oturumlarda Yörük ve Türklük araştırmalarında tekrar eden veya yanlış kavramsallaştırmalar nedeniyle ortaya çıkan alt kimliklerin ‘Türk’ kimliğine ve Türk kültürüne zarar vermesi ihtimali üzerinden daha dikkatli bir dil kullanılması gerektiği, sempozyumun ortak çıktı ve değerlendirmelerinden biri olmuştur.
Yörük yaşamı ve onun çevre ile ilişkisi orman yangınları ve güvenlik boyutları üzerinden de tartışılmış, göç yollarının iyileştirilmesi ve Toros Dağları’nın konar-göçer Türkmenlerce kullanımının kolaylaştırılması ve desteklenmesi önerilmiştir. Endemik bitki türleri ve nesli tükenme tehlikesi altındaki hayvan türleri tanıtılmış ve Yörük yaşam kültürünün bu alana ne kadar olumlu katkılar sunduğu gösterilmiştir.
KÜLTÜREL, SOSYOLOJİK, TEOLOJİK
Tarih, filoloji, halk bilimi çalışmalarında gelinen nokta uzmanlarca değerlendirilmiş, yapılması gerekenlerin tespiti, yöntemi ve kaynakları üzerinde tartışmalar yapılmıştır.
Felsefe, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler ile din alanında çalışan uzmanlar, durum tespiti yanında Türkiye ve Türk dünyasının kültürel, sosyolojik ve teolojik açıdan bir değerlendirmesini yapmışlardır.
Kapanış oturumunda söz alan akademisyenler; Antalya’da Yörük Türkmen şenliğinin uluslararası bir boyuta taşınmasının çok önemli olduğunu ifade etmişler, bu şölenin içerisinde bilimsel bir etkinliğin olmasının hem kendilerini çok mutlu ettiğini hem de bilime ve sanata verilen değeri gösterdiğini kaydederek tertip komitesi Başkanı
Osmanlı’da konar-göçer yaşamından örnekler.
Çukurova, Balkanlarda Türk kültür mirası üzerine değerlendirmeler.
Toroslar’da, Kazdağları’nda, Kıbrıs’ta, Muğla’da, Antalya’da, Mersin’de, Adana’da Yörük yaşamı nedir?
Dünya göçebe oyunları.
Anadolu göçerlerinin (Türkmen ve Yörüklerin) ticaret yollarının gelişmesine katkıları.
Yörük destanları.
Yörüklerde yaylak, güzle ve kışlak hayatı.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, etkinliklerde ‘rekorlar’ kırılacağını belirtirken, festivalin kültürel yanının çeşitli etkinlik, sempozyum ve sergilerle, 29 ülkeden katılımla sağlanacağını bildirdi. Cumhuriyet’in 99. yılının anısına 99’u profesör olmak üzere yüzlerce katılımcının yer alacağı, Yörük kültürü üzerine tartışmalar yapılacak. Üç günlük etkinliğe Musa Eroğlu, Kubat ve Zara konserleri ve yerel sanatçılar katılacak.
‘ATATÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ’
Dün festival alanını gezerken, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış ve en geniş katılımlı Yörük-Türkmen buluşması için 250 çadırın bulunduğu alanda Yörük ve Türkmen kültürünü, geleneklerini tanıtacağını bildiren, festival organizasyonundan sorumlu Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Durmuş Ali Arslan, “Atatürk olmazsa olmazımızdır. Biz Türk milliyetçisiyiz, Atatürk milliyetçiyiz” dedi.
TOROSLARDA YÖRÜK ÇADIRI
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Gidin Toros Dağları’na bakın, eğer orada bir Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez’ demişti. Ne mutlu bize ki Toroslarda tüten bu dumanı şimdi Antalya dışına taşıyoruz. Uluslararası boyutta geniş bir katılımla düzenleyeceğimiz bu festivalle Yörük ateşimiz Antalya ve ülke sınırlarını da aşacak” dedi.
Yörük-Türkmen festivaline sadece belediyeler, dernekler değil, Yörük ve Türkmen aşiretlerinin obaları da katılıyor; kendi gelenek ve kültürlerini alana yansıtıyor. Bunlardan Antalya İl Beyi
Adalet (Vecdet Öz) ve Zafer (Prof. Dr. Ümit Özdağ) partilerinin 3. ittifakı oluşturmaları için temas yaptıkları haberlerinden sonra bazı partilerin isimleri de ‘ittifak parçası’ olma yolunda kulislerde anılmaya başlandı.
(Bir dostumuz hatırlattı, Erkan Baş’ın liderliğindeki TİP’in, HDP ve sosyalist partilerle 3. ittifakı oluşturacakları yolundaki haberlerin gündemde konuşulduğunu söyledi.)
Aynı dili konuşan bazı partilerin isimlerini anımsatmak gerekiyor galiba.
(‘Millet İttifakı’ ismini kullanması nedeniyle yargıya giden Cuma Nazar’ın Genel Millet Başkanlığı’ndaki Millet Partisi’ni aşağıdaki listeye koymuyoruz.)
Memleket Partisi (Muharrem İnce), Türkiye Değişim Partisi (Mustafa Sarıgül), Bağımsız Türkiye Partisi (Hüseyin Baş), Doğru Parti (Rıfat Serdaroğlu), Genç Parti (Hakan Uzan), Yenilik Partisi (Öztürk Yılmaz), DSP (Önder Aksakal), TİP (Erkan Baş).
Bunların içinde kıvılcım yaratıp ateşe dönüşecek partiler var mıdır?
Süleyman Demirel’in bir sözü vardır: “Demokrasilerde çare tükenmez.”
Bu söylemin tarihi bellidir. Her şey 18 Haziran 2023’teki seçimde belli olacaktır.
Yeni ittifakın görüşmelerinin Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi ile Dr. Vecdet Öz’ün Adalet Partisi arasında yapıldığı ortaya çıktı. Öz, Özdağ’ın Suriyeli mülteciler dahil bütün görüşlerine katıldığını söyledi.
18 Haziran 2023 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecek. Seçimler öncesinde AKP/MHP ile CHP/İYİ Parti/SP/DP/DEVA ve Gelecek partileri ‘sahnede’ yer alırken bazı partilerin adları da kulislerde yer alıyor.
Tartışmalar üzerine parlamento dışında bir partinin yetkilisi şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bugünkü tartışmalarda mülteci konusu öne çıkıyor, biz iktidar-muhalefet diye bakmayız. Mülteciyi tabii ki önce bağrımıza basarız.
Ama Türkiye Cumhuriyeti, Hilal-i Ahmer Cumhuriyeti değildir. Bir yardım kuruluşu değildir. Ayrıca biz Avrupa’nın çöplüğü de değiliz, işe yaramayan adamları istemeyiz, beyin takımı oluşturur, üreten ülke oluruz.”
Sorunlar çözümleri zorunlu kılar. Seçimler de Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecektir!
AP Genel Başkanı Vecdet Öz, Zafer Partisi ile yürüttükleri ilişkileri anlatırken şöyle konuştu:
“Bu seçimle birlikte ülkemiz ya Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine ve kodlarına geri dönerek yeniden parlamenter sistemle yönetilen laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olacak ya da mevcut otokratik anlayışın önü açılarak karanlığa sürüklenecektir. AP olarak böyle bir şeye izin vermemiz asla mümkün değildir.”
Şiirde geçen İstanbul’daki “Süleymaniye Camisi” de imparatorluğun en simgesel yapılarından biridir. Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. 1550’de başlanmış, yedi yılda tamamlanmış. Dört minare, Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü sultan, on şerefe ise 10. sultan olduğunu simgeliyor.
Yahya Kemal, kendisini bir bayram sabahı Süleymaniye Camisi’nde bayram namazını beklerken bulur. ‘Süleymaniye’ kadim bir mekândır, ‘Bayram Sabahı’ da kadim bir zamandır. Kendiyle hesaplaşmaya başlar. Süleymaniye Camisi’ne bu bayram sabahına kadar hiç bu gözle bakmamıştır, farkında olmamıştır kendi değerlerinin. Pişmanlık duyar. “Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum / Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum / Bir zaman hendeseden abide zannettimdi” der şiirinde. O güne kadar sadece mimari bir yapı olarak düşündüğü Süleymaniye Camisi’nin manevi atmosferini keşfeder. ‘Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı’ diyerek bitirir şiirini.
Kuran’da Bakara Suresi’nin 115. Ayeti’nin Abdulbaki Gölpınarlı meali şöyle: ‘Doğu da Allah’ındır, Batı da. Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah’a dönmüş olursunuz. Şüphe yok ki Allah’ın lütfu, rahmeti boldur, o her şeyi bilir.’
- Johann Wolfgang von Goethe’nin önemli eserlerinden biri de ‘Batı-Doğu Divanı’dır. Goethe de Divanı’nda şöyle yazıyor.: “Doğu da Allah’ındır (Gottes ist der Orient) / Batı da Allah’ın (Gottes ist der Occident) / Kuzey ve Güney sahası (Nord-und südliches Gelaende) / Sulh içindedir O’nun kudretiyle. (Ruht im Frieden seiner Haende).”
Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. COVID-19 salgını milyonlarca insanı sevdiklerinden kopardı. Bir o kadarı sağlık ordusunun müthiş özverisiyle, gayretiyle ölümün kıyısından döndü. Henüz yok olmadı. Her gün kahreden haberler geliyor. Kan, gözyaşı, ölüm durmuyor. Goethe’nin yaklaşık iki yüzyıl önce yazdığı gibi dünyada sulh ortamının en kısa sürede gerçekleşmesi dileğimiz.
Gerginlikler, çatışmalar, savaşlar, terör eylemleri bir an önce son bulmalı. Herkesin ortak dileği bu. Bayram günlerinde Yahya Kemal Beyatlı’yı, bu muhteşem şiirini, diğer eserlerini, Süleymaniye Camisi ve Külliyesi’nin öyküsünü, hatta Goethe’nin eserlerini okumanızı tavsiye ederim.
(Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ramazan Bayramı namazını Süleymaniye Camisi’nde kıldırdığını, hutbenin bir bölümünü de İngilizce okuduğunu hatırlatmak isterim.)
Halit ÇELİKBUDAK-FRANKFURT
CHP seçimlerden önce özeleştiri yapmalı ve fabrika ayarlarına dönmelidir. Kılıçdaroğlu devrim düşmanları ile helalleşmeye çalışacağına işçi sınıfı ile barışmalı, partinin kapılarını işçi sınıfına açarak bir emek kurultayı toplamalı ve iktidara geldiğinde işçi sınıfı için neler yapabileceğini işçiler ve sendikacılar ile birlikte kararlaştırmalıdır. Ülkemizde CHP’nin temel seçmeni olması gereken SGK kapsamındaki işçiler ve onların bakmakla yükümlü olduğu insanların sayısı 65 milyondur. CHP bu sınıfla bütünleşebilirse uzun yıllar iktidar olabilir.
CHP bu yeni açılımına 1 Mayıs’ta bir miting düzenleyerek başlayabilir, işçi sınıfı ile kuracağı yeni düzenin temellerini atabilir. CHP’ye yakışan budur yoksa Atatürk ve devrimlerinin düşmanları ile helalleşmek gibi boş bir hayalin peşinden koşmak değildir.
Dr. Engin ÜNSAL
KIRKİKİNDİ YAĞMURLARI NEDİR?
BİZİM çevre mühendisi Ozan Deniz (Havadan Doğadan), Kadir Gecesi’nde, Kırkikindi Yağmurları’nın ne olduğunu anlattı:
“Mayıs ve haziran aylarında özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde, iç Ege ve nispeten Trakya’nın iç kesimlerinde görülen, öğleden sonra yağmurlarına denir. Bu yağmurlar, halk arasında 40 gün sürdüğü ve ikindi saatlerinde görüldüğü için Kırkikindi Yağmurları olarak adlandırılır. Bu yağışlar şimşek, yıldırım, gök gürültüsü ve zaman zaman dolu eşliğinde görülür. Lokal ve kısa sürelidirler. Bu tür yağışlar kıyı bölgelerinde görülmez.”
‘MİLLETE MEDRESE DEĞİL OKUL LAZIM’
CUMHURİYET’
Test sayıları azalırken, pandemi yorgunluğu nedeniyle bireysel önlemler gevşetildi. Prof. Dr. İtil, kamu ve özelde ücretsiz olarak teste ulaşılması hatta hızlı testlerin yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. İtil, COVID-19’un hâlâ uluslararası öneme sahip acil halk sağlığı durumunu koruduğunu belirtti: “DSÖ, tüm dünyada ülke nüfuslarının yüzde 70’inin tam doz aşıyla aşılanmasını önermektedir. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verilerine göre üçüncü doz aşısını yaptıranların sayısı 27 milyon 731 bin 999 olup, genel nüfusa oranlandığında tam doz aşı yaptıranların oranının yüzde 30’larda olduğu görülmektedir. DSÖ, yaşlılar, altta yatan hastalığı olan kişiler, bağışıklığı baskılanmış hastalar, mülteciler, kırılgan gruplar, sağlık çalışanları ve tedaviye erişimi güç olan kişiler başta olmak üzere aşılamanın önemini vurgulamaktadır.”
TEST, AŞI, MASKEYE DEVAM
Prof. Dr. İtil, Türk Toraks Derneği olarak bazı önlemlerin devam etmesi gerektiğini düşündüklerini belirterek bu önlemleri şöyle sıraladı:
Aşılanmanın yaygınlaştırılmasını; semptomatik vakalarda PCR testinin yapılması ve testin ulaşılabilirliğinin kolaylaştırılmasını; hızlı testlerin yaygınlaştırılmasını; PCR pozitif olguların, temaslılarının izleminin devam etmesini; toplu taşıma, sağlık kuruluşları ve kapalı alanlarda maske takılarak önlemlere devam edilmesini öneriyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“SADELİK, en yüksek düzeydeki kapsamlılıktır.” Leonardo da Vinci