OKULLARIN çeşitli sorunlarla yeni eğitim ve öğretim yılına başladığı şu günlerde pek de üstünde durulmayan iç mekan hava kirliliği ve bunun sağlık üzerine etkilerini araştıran bir kitap Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yayınlandı. ‘Okullarda İç Hava Kirliliği, Sağlık Etkileri ve Sınır Değerler’ adıyla yayınlanan kitap, TOBB Türkiye İklimlendirme Meclisi İç Hava Kalitesi Komitesi ile Okullarda İç Hava Kalitesi Limit Değerler Çalışma Grubu öncülüğünde hazırlandı. Kitapta, hava kirliliğinin yoğun olduğu şehirlerde ve sanayi bölgelerinde başta okullar olmak üzere iç mekanların havalandırılmasının çözüm olmadığı belirtilerek bu konuda en etkili çözümün mekanik havalandırma tesisatı olduğu belirtildi.
Kitabın karbondioksit, karbonmonoksit, azot dioksit, ozon ve radon ile ilgili bölümleri Prof. Dr. Macit Toksoy ve Prof. Dr. Sait Cemil Sofuoğlu tarafından yazıldı. Kitapta Doç. Dr. Akif Arı, Dr. Yetkin Dumanoğlu, Doç. Dr. Mihriban Civan, Prof. Dr. Borcu Onat, Prof. Dr. Ülkü Alver Şahin ve Prof. Dr. Gülen Güllü’nün çeşitli konularda yazıları yer alıyor.
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu bu kitabı yayınlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek “İç hava kirliliği ve sağlık açısından etkilerinin değerlendirilmesi ve ülkemizde uygulanmak üzere sınır değer önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır” dedi.
TOBB Türkiye İklimlendirme Meclisi Başkanı Salih Zeki Poyraz ise ön sözde “Antik çağlardan günümüze kadar; hava kalitesi konusu, şehirlerin kurulmasında, yapıların planlanmasında ve konumlandırılmasında önemli bir başlık olarak mimarların ve mühendislerin gündeminde olmuş ve hatta milattan önce yaşamış olan Romalı mimar Vitrivius ‘Mimarlar Üzerine 10 Kitap’ adlı eserinde bir kentin sakinlerinin yıllarca süren hastalıktan sonra kentin yöneticilerine dilekçe vererek kentlerinin daha sağlıklı bir yere taşınmasını istediklerini ve kentin taşındığını yazmıştır” diye yazdı. Poyraz yazısının devamında “Endüstri döneminin başlamasıyla çok hızlı artan dış hava kirliliği ve özellikle dış hava kirliliğinden birkaç kat daha fazla artan iç hava kirliliği, günümüzün küresel sorunlarından biri olmuştur” diye belirtti.
Kitabın son bölümünde ise “Okullarda iç hava kirletici konsantrasyonlarının belirlenen sınır değerler dahilinde tutulabilmesi için ilk akla gelmesi gereken ve en etkili çözümün mekanik havalandırma tesisatı tasarlanarak kurulması olduğu tüm dünyada bilinmekte ve uygulanmaktadır” denilerek şu anlatıma yer verildi:
KANSERE YOL!..
“Ne var ki, halkın çoğunluğu büyük şehir merkezlerinde yaşamaktadır. Buralarda hava kirliliği sanayi bölgelerindekiler ile yarışan düzeylerde olup kaynak şiddeti şehirlerde daha güçlü bazı kirleticiler için daha da yüksek olabilmektedir. Hatta, kentsel hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir kanserojen olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla havalandırma, kentsel alan ve sanayi bölgeleri gibi dış havanın kirli olduğu yerlerdeki okullarda tüm kirleticiler için topyekün bir çare olmayacağından ek tedbirler gerektirecektir. Yani havalandırma tesisatının dış havayı içeriye vermeden önce arıtacağı süreçleri içermesi gerekecektir”...
EMEKLİNİN KAFASI KARIŞIK
Covid salgını döneminde iki yıl ara verilen, Olcay Akdeniz’in deyimi ile mayası dostluk ve samimiyetle karılan bu sempozyum imece ruhu ile yapılıyor. Öyle ki katılımcılar kendi ülkelerinden, kendi üniversitelerinin olduğu kentlerden ve arkeolojik kazılarını sürdürdükleri kazı alanlarından yol giderlerini kendileri karşılayarak katılıyorlar.
Karia, Karialılar ve Mylasa Sempozyumlarına bu yıla kadar 15 ülkeden, dünyanın en kalburüstü üniversitelerinden çok üst düzey arkeoloji bilgeleri katılmıştı. Bu yılki sempozyuma ise Türkiye’nin yanı sıra 7 ülkeden katılım oldu.
Her yıl Karia arkeolojisine emek vermiş olan yurtiçinden ve Türkiye dışından birer arkeoloğun onuruna düzenlenen sempozyum bu yıl ABD’nin Kalifornia Üniversitesi’nden Ordinaryüs Prof. Fikret Yegül ile İngiltere’nin Oxford Üniversitesinden R.R.R. Smith’in onurunaydı.
Milas’ta, Milashan Otel’de düzenlenen sempozyumda birbirinden ilginç 28 bildiri sunuldu ve 200 dolayında kişi ilgiyle izledi.
Sempozyuma bu yıl yurtdışından çeşitli mazeretlerle gelemeyen katılımcılar ise mesajlar göndererek kutlamada bulundular, gelemedikleri için üzüntülerini bildirdiler ve meslektaşlarına selamlarını ilettiler.
Sempozyumu değerlendiren Türkiye dışından gelmiş konuk katılımcılar ‘tek kelime ile fantastik’ diye yorumluyorlar. Yerli katılımcıların değerlendirmesi ise ‘muhteşem’ sözcüğü ile özetleniyor. Türkiye içinden ve yurtdışından gelmiş katılımcıların sempozyum için bir diğer yargısı ise 14 yıldır hiç değişmiyor. Hepsi de sanki söz birliği etmişçesine aynı cümleyi kuruyorlar ve “Bu yılki sempozyum, geçen yıldan da muhteşemdi” diyorlar.
Toplantı yaklaşık 4 saat sürdü. Toplantıda bazı ilçe başkanları il başkanının kendi aralarından seçilmesini önerdi ancak Kılıçdaroğlu kabul etmedi.
Kılıçdaroğlu ilçe başkanlarının birinin “İl başkanı kim olacak?” sorusu üzerine akademisyen, uluslararası ekonomi hukuku ve insan hakları hukuku dersleri veren Mehmet Karlı’ya teklif ettiğini hatta Ekrem İmamoğlu’nun da görüştüğünü ancak kabul etmediğini söyledi.
MEHMET KARLI KİMDİR
Adaylığı kabul etmeyen Mehmet Karlı’nın yüksek bir hukuk kariyeri var. Galatasaray Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Oxford Üniversitesi’nde yaptı. İngilizce ve Fransızca biliyor. 2013-2014 yılları arası Galatasaray SK Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Evli ve bir çocuk babası. Hukuk Fakültesi’nde uluslararası hukuk, uluslararası ekonomi hukuku ve insan hakları hukuku dersleri veriyor.
BELEDİYE BAŞKANI İLE UYUMLU
Sultangazi ilçe başkanı Kemal Avseren, Kılıçdaroğlu’nun il başkanının belediye başkanı ile uyumlu çalışması gerektiğini söylemesi üzerine, “Sorun il yönetiminde değil belediye başkanından kaynaklanıyordu” dedi. Kılıçdaroğlu, “Birkaç görüşmem var ondan sonra başkan adayı belli olacak” dedi. İmamoğlu’nun ise toplantıya katılmadığı dikkati çekti ve ortaya soru işaretleri çıktı.
GÜRSEL TEKİN Mİ?
İstanbul örgütünden önemli bir isim de
İzmir ve Konya’daki CHP kongrelerinde bazı ‘öz’ unsurlara değinmek istiyoruz. CHP artık böyle...
Olaylı geçen İzmir ve Konya kongreleri, kurultay sürecinde ve kurultayda olacakların, kavgaların habercisi diyebilir miyiz?
Divan Başkanı Zeynel Emre, Genel Başkan Yardımcısı Devrim Barış Çelik, milletvekilleri Ednan Arslan, Yüksel Taşkın, Deniz Yücel, Tuncay Özkan, Gökçe Gökçen, Murat Bakan, Sevda Erden Kılıç’ın blok listeye oy vermemeleri dikkat çekti.
Delegelerin salt çoğunluğu için kongrede 617 delegenin yarısından bir fazla kabul oyu şarttır!
Bu salt çoğunlukla karar alınır; oylamalar kabul oylarının ret oylarından fazla olması yeterli değildir. (Örnek; 1 Mart ABD askerlerine Irak için Türkiye’de konuşlanma izni veren hükümet tezkeresi oylamasında kabul oyları ret oylarından fazla idi.)
ÇAM’IN VE ERGÜL’ÜN İTİRAZLARI
Ama salt çoğunluk karar sayısı kadar değildi; bu oylamalarda çekimser oylar ile oy kullanmayanlar da, kabul oyu vermediler sayıldığı ve kabul oyları salt çoğunluğa ulaşmadığı için tezkere ve İçtüzük gereğince ret edilmişti.
Divan Başkanı
CHP’de iki günlük bir ‘hareketlilik’ yaşanacak. Özgür Özel ilk olarak bugün adaylık çıkışında bulunacak, yarın da İzmir İl Kongresi’ne katılacak. Durumu özetlersek, belediye başkanları ve delegeler ‘Araf’ta dememiz gerekiyor. Araf kelimesinin dilimizdeki anlamı arada kalmaktır. Böyle durumlarda sıkça kullandığımız bu kelimenin dini yönden anlamı ise kötüler ve iyilerin sınıfına sokulmayan, inançlı günahkârların veya günah ve sevapları eşit olanların gideceği geçici arınma yeri olarak bilinmektedir.
Yani delegeler ile belediye başkanları ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilecekler!
Bir özet daha yaparsak Kılıçdaroğlu mu Özel mi?
Zamanın ruhunu kim temsil edecek bakalım. (Kurultay inşallah zamanında yapılır)
Araf’ı iyilikle kötülük arasında bir tercih yapamamak olarak nitelendirdiğimize göre, şimdiki delegeler ve belediye başkanları Özgür Özel ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında bir tercih yapamıyor ve gelişmeleri bekliyor diye görüyoruz.
Ama toplumun taleplerini kim iyi değerlendirirse başarı onun olacaktır.
2009 seçimlerini hatırlarsak... Baykal kamuoyunda olumsuz bir figürdü. Hatırlarız, birçok il ve ilçede belediye başkanları Baykal’ın kentlerine gelmemesini istiyordu.
Geçmişte yaşanan bu somut örneği dikkate almak gerekmez mi?
Trakya’da ayçiçeği üretiminde istenen verim alınamadı. Görüştüğümüz köylü ve çiftçiler, böyle bir verim düşüklüğünü şimdiye kadar hiç yaşamadıklarını anlatıyorlar. Ürünün yaklaşık 200-250 kilo verim beklenirken, ortalama 100 kilo ve altında kalması çiftçiler arasında ‘şok’ etkisi yarattı. Biz bile böyle bir üretim düşüklüğünü ömrümüz boyunca görmedik. Bu tablo, zaten borç içinde olan üreticileri iyice çıkmaza soktu.
İlginç bir durum da şu; tek alıcı olan Trakyabirlik’in ayçiçeği hasadı bitmesine karşın şu günlerde daha alım fiyatlarını açıklamaması üretici için tam bir darbe olarak nitelendiriliyor. Bunu fırsat bilen Tarım Kredi Kooperatifleri’nin ilan etmiş oldukları 14.5 TL’lik alım fiyatını 13’e düşürmesi ayrıca kriz yaratmış. Bu tablo görülmeyen bir durumdur. Hem üretimden hem de verilmeyen bedeller nedeniyle görülmemiş ve yaşanmamış bir darbeyi üzülerek yaşıyoruz.
İktidardan bir müdahale olmazsa, daha büyük zarar karşısında kalacağız.
Bir kooperatif yetkilisi bize “İktidarın referans fiyatı açıklamasını bekliyoruz” dedi.
Acı tabloyu (kuraklığı) Trakya’yı gezerken görebilirsiniz. Mezarlıklara giderseniz, bir mezar yerinin en az üç kişi tarafından zorlukla kazılabilmesi, ibretlik bir manzara sayılmalıdır.
İCARDİ’Yİ TÜRK VATANDAŞI YAPALIM!
Spor yazarı Şansal Büyüka yazdı; A Milli Takımı kimin kurtaracağını açıkladı. Büyüka, şöyle diyor:
“
43 yıl önce bugün (dün) gerçekleştirilen, ülkemizi solsuz ve soluksuz, laik Cumhuriyetimizi sahipsiz bırakan batı emperyalizmi güdümlü bu askeri darbe, bedelini ulusça hâlâ ödediğimiz Cumhuriyet tarihimizin en karanlık, en kanlı, en acılı dönemlerinden biridir.
Faşist cunta yönetiminde 650 bin kişi gözaltına alınmış, 230 bin kişi askeri mahkemelerde yargılanmış, 7 binden fazla idam cezası istenmiştir. Cezaevlerinde 171’i işkencede 300’e yakın insanımızın yaşamını yitirdiği, 48 kişinin idam edildiği bu karanlık dönemde, cunta istihbaratının fişlediği 1 milyon 683 bin yurttaşımızın yaşamları karartılmıştır. Bölge merkezli, mütekabiliyet esaslı onurlu Kemalist dış politika geleneğinin ve devlet yönetim ciddiyetinin de, siyasetin halka hizmet olduğu anlayışının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliğinin de köküne kibrit suyu dökülerek Atatürk Cumhuriyeti boğazlanırken “Asmayalım da besleyelim mi?” sapkınlığı ile yaşı büyütülerek idam edilen 17 yaşındaki Erdal Eren’in katline alkış tutan, Kenan Evren’in önünde iki büklüm yalakalık eden siyaset esnafına yol verilmiş, 1982 Anayasası’na destek karşılığı olarak da Fetullah Gülen Cemaati başta olmak üzere birçok tarikat ve cemaatin sırtı sıvazlanmış, devlet kadrolarına sızmalarına göz yumulmuştur.
Faşizm, faşizmdir. Askeri ya da sivil her türü, kin ve nefret ekip kan ve acı biçerek ulusları felakete, ülkeleri yıkıma sürükleyen emperyalizmin kanlı diktatörlüğüdür. Bu gerçeği hiç aklımızdan çıkarmadan ve Atatürk’ün akıl ve bilim yolundan milim sapmadan ulusumuzun tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye mücadelesinde, Atatürkçü Düşünce Derneği olarak en önde yer alma azim ve kararındayız. Çare yeniden Atatürk Cumhuriyeti’dir.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
KAPANAN GAZETE VE GAZETECİLERİ ENKAZDAN ÇIKARALIM
İsmail Küçükkaya’nın önceki günkü yayınında Zonguldak’ta yerel 5 gazetenin kapatıldığını acı bir dille anlatılıyordu. Trakya’da da bakıyoruz, kapanmaya aday gazetelerin olduğu söyleniyor. Bir yanlış yapıldığı konuşuluyor. Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan gelirlerinin, gazetelerden ayrı yeni kurulan internet sitelerine aktarılmasının gazeteleri sıkıntıya soktuğu konuşuluyor.
Şimdiden 100’e yakın gazetecinin işsiz kaldığı, matbaaların kapandığını belirtiliyor. Bu konu daha da büyüyecek gibi görünüyor.
Biz şimdilik Hatay’da neler olmuş, bir milletvekilinden öğrenelim.
Türkiye’den 14, yurtdışından 6 üniversiteden arkeoloji bilgelerinin birbirinden ilginç bildiriler sundukları sempozyumda, 12 kazı başkanı ve 5 eski kazı başkanı da sunumlar yaptı. Her yıl yurtiçinden ve yurtdışından birer çok üst düzey bir arkeoloğun onuruna düzenlenen sempozyum, bu kez ABD’nin Kalifornia Üniversitesi’nden ‘Distinguished Proffessor’ (Ordinaryüs) Fikret Yegül ile İngiltere’nin Oxford Üniversitesi Lincoln Klasik Arkeoloji ve Sanat Bölümü Profesörü Roland Ralph Redfern Simith adına düzenlendi. Dünyanın en önde gelen heykel uzmanı olan Prof. Dr. R.R.R. Smith, aynı zamanda Aydın’ın Karacasu ilçesi, Geyre mahallesindeki Afrodisyas antik kentinde 1985’ten beri çalışmalarını sürdürüyor ve 1991 yılından bu yana da kazı başkanlığı yapıyor. Sempozyumun açılışında konuşan Milas Kaymakamı Mustafa Ünver Böke sempozyumun ilçede düzenlenmiş çok önemli bir uluslararası toplantı olduğunu vurgulayarak, mutlaka desteklenmesi gerektiğini söyledi. Sempozyumun ana destekçisi olan Milas Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Özer de Karia, Karialılar ve Mylasa Sempozyumları’na 6’ncısının yapıldığı 2013 yılından bu yana destek olduklarını belirterek, desteğin gelecek yıllarda da süreceğini kaydetti. Birbirinden ilginç 28 bildirinin sunulduğu sempozyumu çoğunluğu Karia bölgesinde arkeolojik kazılar yapmakta olan kazı ekiplerinden arkeologlar, arkeoloji ve sanat tarihi öğrencileri, pek çok üniversitenin arkeoloji, tarih ve sanat tarihi bölümünden akademisyenler ile turizm rehberleri olmak üzere 200 dolayında kişi izledi. En çok merak edilen konu ise Milas gibi bir ilçede, böylesine uluslararası bir katılımla çok üst düzey akademisyenlerin nasıl bir araya getirilebildiği ve büyük bir maddi destek olmadan sempozyumun nasıl olup da 14 yıldır sürdürülebildiği oldu. Sempozyumları gönüllü olarak düzenlemekte olan gazeteci Olcay Akdeniz’i, dopdolu bir program, bomboş bir bütçe ve cesaretle yola çıktığı için Milaslılar adına kutluyoruz. Sempozyumu tanıtmaya devam edeceğiz.
GÜNÜN SÖZÜ
“Bir yakınımızın üç torunu var, biri için evimize 3 km uzaklıktaki okula yıllık 70 bin TL servis ücreti, diğer iki çocuğu için ise -başka okul- 80’den 140 bin lira verecek, yani toplam 220 bin TL ulaşım parası. Ortalama kişi başına 50-60 bin TL yemek parasını düşünün. Okula yine ortalamadan 300 binden 900 bin TL koyun. Kırtasiye ve sağlık sigortasını saymıyorum bile. Ben ortalama 1.2 milyon dersem inanır mısınız? Bu bedeller İstanbul veya Ankara farketmiyor.” E.K.
ÜSTÜNDAĞ: VOLEYBOL LİSESİ KURDUK VOLEYBOLCULARIMIZIN BAŞARISI KOLAY OLMAMIŞALİ Sirmen, Cumhuriyet’teki yazısından Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ın bu işi nasıl başardığını şöyle anlatıyor: “Üstündağ, önce gerekli yerlerle temas ederek Voleybol Lisesi’ni kurmuş, kısa sürede her yıl 90 öğrenci alınmış, yetenekli öğrencilerin yatılı okumaları sağlanmış. Türkiye’yi tarayarak oyuncular almış. Gittiği yerlerde öğrencilere yetenek testleri yaptırmış. Bunların içinden yeteneklileri kulüplere transfer ettirmiş. Altyapı yatırımları yapmış. Voleybolda sponsorlar bulmuş. Türkiye’nin dört bir yanına antrenörler göndererek oyuncu devşirmiş. Galatasaray, Eczacıbaşı, Fenerbahçe gibi kulüpler de kadın voleyboluna önem verince ortaya bu alanda tek olan, başka ülkelerde örneği görülmeyen bir proje çıkmış.”
Sirmen, çok değişik alanlarda böyle altyapıdan başlayıp topluca bir milli proje ortaya çıkarılabildiğini hatırlatıyor. Demek ki böyle projeler her yere lazım!
2 MAÇA 24 MİLYON EURO