Bilgisiz insanlar toplumu aşağı çeker. Bilmediği halde biliyormuş gibi yapanlar daha tehlikelidir.
Kifayetsiz muhterisler, yani cahil cesaretine sahip aymazlar üretmedikleri gibi iş yapmak isteyenleri de tasfiye ederler.
Rafine, faydalı, sağlıklı, ahlaklı düzen kurma çabalarını daima bilgisiz muhterisler bozar.
Asırlar boyunca her faydalı yeniliği cahiller boğmak için uğraşmıştır.
Kendileri koftur, boştur. İnşa etmek isteyene de sürekli çamur atarlar.
Reform kavramı cahillere batar.
Okumayan insandan kaçın. Zira o homosapiens, yani düşünen canlı olamamıştır. Ali ÖZDEMİR
Beşiktaş’a belediye başkan aday adayı oldum; insanın idrak ve algısı gelişince buna cesaret edebiliyor. Oysa daha önce parti bilim kurulu üyesi olduğumda Deniz Baykal, Mustafa Özyürek vasıtasıyla Beşiktaş’tan aday olmam için dilekçemi istemişti. Sanatçı, mimar, akademisyen yanımın bunu yapmama engel olması dolayısıyla teşekkür ederek böyle bir girişimde bulunmadım. Aradan yıllar geçti, büyüdük belki de... Sevdam da kavgam da hep memleketim oldu. Ne kadar yurtdışında proje yapma, oralarda yaşama, mesleğimi icra etme şansım olsa da yıllardır yaşadığım, projeler yaptığım, kitaplar yazdığım Beşiktaş’ın bir örnek ilçe olması için; sosyal demokrat bir kent parçasını, ‘evrensel bir kimlik nasıl olmalı’yı göstermek istediğim için aday oldum. Bir de kitap hazırladım. Yayınlanan eserler: ‘Beşiktaş’a neler yapmıştık?’. 1989 yılında Ayfer Atay dönemindeki Cumhuriyet’in ilk yaya alanları Ortaköy Meydanı, Beşiktaş Çarşısı, Afife Jale Tiyatrosu, Levent Meydanı, Anıtlar-Şairler Sofası... Bu projeleri ben yaptım. Ayfer Bey bu projeleri de fikirleri de bir devlet adamı zarafetiyle onayladı ve uyguladı. Mimarlık mecmualarında yayınlananlardan oluşan 120 sayfalık bir kitap hazırlayıp aday başvurumu da sizlere iletirler düşüncesiyle CHP ilçeye teslim ettim. Doğan Kuban’dan, Turhan Selçuk’tan Hasan Pulur’a, birçok ismin bana yazdıklarıyla, projelerle birlikte nasıl bir vizyon çizmek istediğimi anlatan bu kitabı Sayın Kılıçdaroğlu’na da göndermeyi arzu ediyorum.
‘ADAY OL, SONRA ELEŞTİRME’
Mimarlık büromuzda, mimarlık-şehircilik akademimizde dostların ‘Haydi hocam aday ol, sonra eleştirme’ sözleri karşısında elimi taşın altına koymak istedim.
Beşiktaş’a ‘belediye başkanı’ olmak gerçekten çok güzel, onur verici bir görev...
Ancak hak etme kriterleri biraz ağır olmalı gibi geliyor bana... Genel Başkan’ın istediği gibi liyakate uygun, bilgili, kültürlü olmalı. Beşiktaş turizmine katkıda bulunacak şöyle bir-iki yabancı dilde konuşabilse... Ekonomik sorunlarını da aşmış olmalı... Bir mimarla mimar gibi, bir müzisyenle müzisyen gibi, bir vatandaşla insan gibi kendi dilinden konuşabilmeli. Hemşerisine dur diyebilmeli, danışmanına ders verebilmeli...
Okumuş olmalı, bilgili olmalı. Abbasağa’nın nerede; Naccarzade Türbesi’nin, Valide Çeşme’nin, Cihannuma Kilisesi’nin, Beşiktaş’ın anıtlarının, sokaklarının nerede olduğunu bilmeli... Fikret Mualla’nın, Bedri Rahmi’nin kim olduğunu bilmeli ki sergi salonlarını nitelikli ressamlara, sanatçılara tahsis edebilmeli... Konuşmasında Beşiktaş’ın şairlerinden, Behçet Necatigil’den, Cahit Sıtkı Tarancı’dan, Özdemir Asaf’tan söz edebilmeli, alıntılar katabilmeli...”
BİR ÖNERİ
Türkiye’nin en önemli stratejistlerinden ve siyasi danışmanlarından olan Necati Özkan tarafından düzenlenen ve yönetilen, Zorlu PSM’de cuma günü yapılan konferans, akademisyenler Prof. Murat Somer (Koç) Doç. Dr. Senem Aydın Düzgit (Sabancı) ve gazeteci Murat Yetkin’in katıldığı ‘Popülizm Dünyayı Nasıl Şekillendiriyor’ başlıklı oturumla başladı. Amerika, Almanya ve Balkanlar’dan toplantıya katılan Kristina Wilfore (ABD Siyasi İletişim Danışmanı), Dr. Reza Kezami (Almanya Siyasi İletişim Danışmanı) ve Kresimir Macan (Hırvatistan Siyasi İletişim Danışmanı) isimli siyasi danışmanlar dünyada popülist kampanyaların seçmenleri nasıl etkilediğini ve toplumları kutuplara bölerek nasıl yol aldıklarını çarpıcı örneklerle anlattılar. Geçen hafta tamamlanan Amerikan araseçimleri ve Almanya’daki aşırı sağcı parti AfD’nin kampanyaları başta olmak üzere popülizm belasının global etkilerini katılımcılara sundular.
Toplantının Türkiye’deki yerel seçim kampanyaları ile ilgili bölümünde çok sayıda uzman konuşmacı sahne aldı. Her biri farklı bir çerçeveden Türkiye’deki siyasi ve ekonomik durumu verilerle analiz eden araştırmacılar İhsan Aktaş (Genar), Murat Sarı (Konsensüs), Prof. Özer Sencar (Metropoll), Bekir Ağırdır (Konda) ve Sidar Gedik (Ipsos), sözbirliği etmişçesine mevcut ekonomik kriz nedeniyle AK Parti’nin önemli oranda seçmen desteği kaybettiği; muhalefetin düzgün adaylar ile yarışa erkenden girerse Mart 2019’da pek çok sürprizin olabileceği noktasında birleştiler. Bekir Ağırdır, dünyanın ‘global ara buzul dönem’ diye tanımladığı bu dönemden çıkabilmesinin umut dolu kampanyalar yapabilecek iradeli liderler yoluyla mümkün olabileceğini söyledi.
Son 16 yıl boyunca AKP’nin kampanyalarını yapan Arter Reklam’ın başkanı Cevat Olçok, İyi Parti Stratejik İletişim Merkezi Başkanı Yiğit Karakış ve Gülfem Saydan Sanver ise moderatör Necati Özkan ile birlikte Türkiye’de seçmenin nasıl ikna olduklarını örneklerle anlattılar ve yerel ittifaklar meselesini tartıştılar. Seçmenlerin yüzde 85’nin seçimlerden 6 ay önce karar verdiklerini, karar verirken duyguların önde olduğunu ve yerel seçimlerde adayların akıllara seslendikleri kadar kalplere seslenmeyi bilmeleri gerektiği konusunda birleştiler.
Konferansın son bölümünde Google ve YouTube’dan iki uzman, dijital ve mobil kampanya teknikleri konusunda katılımcılara önemli bilgiler aktardılar. Oldukça kalabalık geçen konferansa iktidar ve ana muhalefet partilerinden 20’yi aşkın belediye başkanı ve ekipleri katıldı. Ama bu denli zengin ve dolu bir içerik hazırlanmışken keşke daha fazla aday ve siyasetçi yararlanabilseydi.
ÖZKAN SYDNEY’DE
Necati Özkan, İstanbul’daki bu önemli konferansı düzenledikten hemen sonra Avustralya’nın Sydney kentine uçtu. Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği (IAPC) Yönetim Kurulu üyesi de olan Özkan, derneğin 51.
dünya kongresinde hem 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arka planını ve adayların kampanyalarını dünyanın dört bir yanından gelen uzmanlara anlattı, hem de ‘Siber Güvenlik ve Sahte Haber’ konulu oturumu yönetti.
Domatesin olması için ya arı olacak ya da kimyasal. Eğer sağlıklı, doğal besin kaynakları istiyorsak arıları korumak ve bu konuda bilinçlenmek zorundayız.
Doğadaki her şey mucizevi bir dengede.
Bozan, dinlemeyen biziz. İnsanlar.
Ben bir muz ağacının meyvesinin nasıl oluştuğunu gözlerimle görene kadar hayatımda hiçbir meyvenin, bir yeşilin, bir sebzenin soframıza gelirken nasıl uzun bir yoldan geldiğini, ne çok şey yaşadığını, nasıl doğduğunu, büyüdüğünü ve geliştiğini bilmiyordum. Anneannem geliyor aklıma, sofrada yemek kalınca “Arkandan ağlar” derdi... Şimdi ziyan görünce ben ağlıyorum!
Tarımsal kesimdeki kötü ilaçlama ve kimyasallar yüzünden şehirler arılar için sığınak oldu.
Bakın, Japonya son 10 yılda balarısı kolonilerinin yüzde 25’ini, Amerika yüzde 30-40’ını, Avrupa ise neredeyse yüzde 53’ünü yitirdi. Arılar bu hızla ölmeye devam ederse yaşanacak 4 yılımızın kalacağı gerçeği ile baş başayız.
Tozlanmanın dünya ekonomisindeki değeri yaklaşık 265 milyar Euro ve dünyanın tozlanma ile hayat bulan tüm tohumlarının yüzde 75’i arılar sayesinde.
Diyeceğim o ki benim meselem bal filan değil, ‘
Tanzimat’ın yapamadığı, yapılmadıkça, medreseden yetişme şeriatçıların vicdanlar üzerindeki egemenliği yıkılıp laik bir devlet sisteminde dünya işlerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe, dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlemedikçe, insan laik ve müspet bilimlere dayanan eğitimle değiştirilmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerletmeye, kalkındırmaya, vicdan ve akıl hürriyeti yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu.
Kayıtsız şartsız millet hâkimiyeti tek amacı idi.
Atatürk’ün isteği, devrimciliğini köylere kadar yaymak ve din adamlarını bu disiplin içinde yetiştirmektir. Atatürk sonrası idare bu görevi yeterince yerine getirmemiş; Cumhuriyet devrinde yetişen aydın kuşaklara mal etmemiştir. Atatürk milliyetçiliğinin ırkçılık ve mezhepçilik dışında kurulmuş olduğunu hatırlatmak isteriz.
Atatürk milliyetçiliğinde Türküm diyene “Hayır. Sen Arnavut, Kürt, Çerkez, Boşnak asıllısın, yabancısın” denemez; Atatürk milliyetçiliğinde “Sen Sünnisin Müslümansın, sen Alevisin bizden değilsin” denemez.
Atatürk laik düşünce ile bu ayrılığı kaldırmıştır.
Müslümanız, Müslümanlığı bilmeyiz. Atatürkçüyüz, Atatürkçülüğü bilmeyiz.
Atatürk bir devrimci idi.
Anadolu’yu tek bir milletin bütünlüğü, yurdu, yuvası yapmıştır.
Yeryüzünde başka hiçbir lidere nasip olamayacak bir büyük kabullenmeyle kurtarıcısı olduğu milleti, O’nu asla unutmadı. Terk etmedi. Yalnız bırakmadı. Fakat ülke yönetimine gelen siyasi iktidarlar, Atatürk’ün devrimlerine ve ilkelerine sahip çıkamadılar. Cumhuriyet’in temel değerlerinden ödünler verdiler. Ekonomiden dış politikaya, milli eğitimden hukuka kadar pek çok alanda Atatürkçü politikalar görmezden gelindi, dışlandı. Karşı devrime, gericiliğe ve bölücülüğe pirim verildi. Demokrasi, insan hakları, özgürlük kavramları kullanılarak gerçekleştirilen algı operasyonlarıyla Türk milleti Atatürk’ten koparılmak istendi. Atatürk demektedir ki:
“Saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki bağrından yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı yöneticilerin mayasını çok iyi analiz edip değerlendirsinler.”
Türk milleti, bütün dünyayı hayrete düşüren bağlılığını sonsuza kadar devam ettirerek büyük kurtarıcısı, gerçek dünya lideri Atatürk’ün öğütlerini mutlaka yerine getirecektir.
Dünya tarihi aydınlıkla karanlığın mücadelesiyle doludur. Atatürk, dünya tarihinde aydınlığın temsilcisi, aydınlığın lideridir. Karanlıkta kalmayı isteyenlerin, karanlığı ısrarla savunanların aydınlığı anlamasını beklemek zordur. Ancak biz Atatürkçülerin mücadelesiyle karanlıklar mutlaka aydınlanacak, karanlıktan beslenenlerin oyunları bozulacaktır.
Atatürkçü düşünce emperyal planları bozacak, aydınlanma mücadelesini sürdürecektir. Sonsuza dek...” Atatürkçü Düşünce Derneği
TÜRK ÖĞRENCİLERE SURİYELİ ÖĞRETMEN
EKİM ayının son haftasında Milli Eğitim Bakanlığı 900 Suriyeli öğretmen ataması yapmış. Bunlardan 6’sı Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi Süleymanşah İlkokulu’na yapılmış. Bu okulda sınıflarda 20 öğrenciden 10’u Suriyeli, 10’u Türk... Türk öğrencilere de Suriyeli öğretmenler ders veriyor! Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
ANKA AJANSI’NDAN KİMLER GEÇTİ?
Suç duyurusunda bulunulan kurumlar arasında İBB, İSKİ ve İETT de var. Buraya kadar tamam da bir soru akla geliyor: İstanbul’da 39 belediye var, bunun 14’ü CHP’li, geri kalan 25’i de AKP’li belediyeler. Sayıştay tarafından denetlenen CHP’li belediyeler hakkında önemli yolsuzluk tespitleri olduğu daha önce basında yer almıştı. Canan Hanım bu raporları hiç okudu mu acaba? Başkanların hiç kulağını çekti mi?
Dikkat çekici bir husus da şu: Çağlayan Adliyesi’nde suç duyurusu yapılacağı tüm örgüte duyuruldu. İstanbul’da CHP’nin 500’e yakın meclis üyesi var, Çağlayan’a gelen 150 kişiden bunların sayısı 40’ı geçmiyor. İstanbul milletvekillerinden katılan tek kişi yok. Bir belediye başkanı da gelmez mi? Halbuki 14 belediye başkanı katılmalıydı. “Bizi de Sayıştay denetledi, tek bir yolsuzluk belirleyemedi” diyebilirler mi? Hayır, raporlar ortada. O zaman halk karşısında inandırıcı olunamaz. ‘Tencere dibin kara seninki benden kara’ durumu olmuyor mu? Sayıştay Başkan Yardımcısı görevden alındığına göre bu iş büyüyecek gibi görünüyor.
LATİFE TEKİN’DEN 9 YIL SONRA İKİ YENİ KİTAP
LATİFE Tekin, 9 yıllık bir aradan sonra iki romanla, ‘Manves City’ ve ‘Sürüklenme’, yaşadığımız günlere ayna tutuyor. ‘Manves City’yle birbirine el uzatan ‘Sürüklenme’, süregelen toptan yıkıma karşı yeni mücadele yollarının, çaresiz yetişkinlerin, sahipsiz, yoksul, yalnızlaştırılmış gençliğin ve onların yeni bir hayat kurma, sürüklenirken tutunma çabalarının romanı.
Latife Tekin’in ‘Manves City’ ve ‘Sürüklenme’yle birlikte ‘Sevgili Arsız Ölüm’, ‘Berci Kristin Çöp Masalları’, ‘Gece Dersleri’, ‘Buzdan Kılıçlar’ adlı en sevilen eserleri de Can Yayınları etiketiyle okurlarla buluşuyor.
BİNGÜR SÖNMEZ’DEN TEŞEKKÜR
İlçe yüzölçümünün yüzde 22.6’sı zeytinliklerle kaplı olan Milas’ta 10 milyon zeytin ağacı bulunuyor. Milas’ta zeytin ve zeytinyağı üretimi ilçe ekonomisinin temel direği sayılıyor. Genellikle ‘memecik’ türü zeytin ağaçlarının yaygın olduğu bölgede, hasat edilen zeytinleri sıkmak için farklı kapasitelerde 73 zeytinyağı fabrikası faaliyet gösteriyor. Yörenin binlerce yıllık geleneksel ürünü olan zeytinyağının Milas’tan antik çağlarda Mısır’dan Roma’ya kadar farklı ülkelere ihraç edildiği biliniyor.
Öte yandan Milas Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Milas zeytinyağına Türk Patent ve Markalar Kurumu’ndan coğrafi işaret alınarak yöreye özgü kalitesinin tescillenmesinin ardından Milas’ta markalı zeytinyağı üretimine ilgi de arttı. Artan ilgiyle markalı zeytinyağı sayısı da 47’ye çıkarken bunlardan 10’u kalitesini coğrafi işaret ile belgelendirmeyi başardı.
Markalı ve coğrafi işaret kalitesinde zeytinyağı üretiminin giderek artış göstermesiyle birlikte Milas’a ödüller de yağmaya başladı. Üreticileri yurtiçinde ve yurtdışında katıldıkları prestiji yüksek yarışmalardan ödüllerle dönmeye başladılar. Zeytindostu Derneği’nin geçen yıl düzenlediği yarışmada Milas’tan 5 zeytinyağı markası, farklı dallarda ödüller kazandı. Ayrıca bir Milas markalı zeytinyağı da ABD’de katıldığı ‘Dünya Zeytinyağı Yarışması’ndan altın madalya ile dönmeyi başardı. Son olarak dünyanın en önemli zeytinyağı kataloğu olan Flos Olei’nin 2019 yılına ilişkin sızma zeytinyağı sıralamasına Milas’tan Menteşe Som ve Kairos markalı zeytinyağları girdi.
5 kıtada 52 ülkeden 500 üreticinin ürettiği 779 sızma zeytinyağı arasına girmeyi başaran Türkiye’de, 5 markalı zeytinyağından 4’ünün Güney Ege’den ve bunların 2’sinin de bölgeden oluşu, Milas zeytinyağının önemini bir kat daha arttırdı.
Etkinlik kaymakamlık, belediye ve diğer meslek odalarının desteği ile düzenleniyor.
FİYATLARI SURİYE ZEYTİNYAĞI DÜŞÜRÜYOR
CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu TBMM’ye verdiği soru önergesinde diyor ki:
“Aynı zamanda üreticiyim. Bu sene üreticimiz ne yazık ki zeytini maliyetinin altına satmak zorunda kalmıştır. Zeytin fiyatlarının maliyetinin altında olması, üreticiyi zeytinyağı üretmeye yönlendirmiş, sofralık olması gereken zeytinler yağlık hale gelmiştir.