Türk tarımının en büyük teminatı tohum ve hayvancılıktır.
İki temel kavramdan sonra TİGEM Genel Müdürü Dr. Hasan Gezginç’le sohbetimize devam ediyoruz. Özetle...
- Türkiye’nin en büyük tohum hazırlama tesisi TİGEM’in elinde bulunuyor. Ayrıca 275 bin ton kapasiteli çelik silolarında da ürünlerini muhafaza ediyor.
- 12 bin 500 buzağı üretimiyle tüm zamanların rekorunu kırdık. Kendi boğalarını kendi tesislerinde üretmek için önümüzdeki yıl hedef alındı.
- Süt üretiminde 84 bin tonla rekor kırıldı.
- Çiftliklerde şu anda 2023’te 260 bin baş hayvan üretildi. 2024’te de bu rakamı 300 bin olarak hedef aldık.
1000 TRAKTÖR
- Karacabey’de, Arap atlarının yedi göbek şeceresi var.
Geçen yıldan tanıştığımız Toprak Mahsulleri Ofisi (Buğday, fındık, bakliyat) Genel Müdürü Ahmet Güldal’dan temel ve ortak anlatımlarından “Küresel ısınma, pandemi, savaşlar ve doğal afetlerin yol açtığı yeni dünyanın yeni üretim normalleri, ülkeleri daha fazla ve planlı üretime yöneltmiş, ‘gıda milliyetçiliği’ kavramını gündeme getirdiğini” öğrendik. Karadeniz’deki fındıkçılar, TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal’dan iyi fiyat bekliyor bugünlerde. TMO yanında fındık işini de üzerine alan Güldal’ın, son birkaç yıldır fındıkta yarattığı ‘istikrar’ ve kendisine yönelik başarıları gerçekten dikkat çeker oldu.
SİGORTA; TİGEM VE TMO
TİGEM ve TMO, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çok değerli ve stratejik kurumları. İki marka için ‘Ülkenin sigortası’ demek gerekiyor.
Bakan Yumaklı, “2022 yılında bitkisel üretim rekoru kıran ülkemiz, aynı zamanda tarım ürünleri ihracatında tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştı. ‘Türkiye Yüzyılı’nda da yeni başarı hikayeleri yazma azmiyle yolumuza devam ediyoruz. Dünyanın yeni normalinde ülkemizin tarımsal üretimindeki potansiyelini daha ileri taşıyacağız” diyor.
Özetle her sorumluyu tarımla ilgili çalışmalarında çok heyecanlı gördük, hepsi de tarımda “Bereket ve bolluk” bekliyor. Biz de bu başarıları görünce heyecanlandık, ama kuraklık en büyük endişe. Bu yazıyı yazarken, gök kapkaranlık oldu, inşallah yağmur düşer diye bekledik; sadece toz aldı.
DEVLETE YÜK OLMAM
TİGEM Genel Müdürü Gezginç’in konuşurken şu sözleri ilginçti: “Allah’a şükür devletime para kazandırıyorum. Bir kamu kuruluşu olarak TİGEM, bilinenin aksine bütün giderlerini kendi bütçesinden ödeyen, adeta bir şirket gibi çalışan bir kuruluştur. Burada en büyük gurur devlete yük olmamak.”
OSMANLI MİRASI
KKTC’nin barış içinde geçirdiği 50’nci yılı kutladık. Kıbrıs’ı da salladık. Şimdiye kadar hiç böyle keyifli olmamıştık.
Tüm devlet erkanı en üst düzeyde ve tam kadro Kıbrıs’taydı. Görkemli kutlamalarda 50 gemi ile gerçekleşen geçit töreni inanılmaz etkileyiciydi. Yunan gazeteleri yazdı: Türkiye tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şenlik düzenliyor.
500 Kıbrıs gazisi, Güneydoğu sınırımızı koruyan komandolarla buluştu Kıbrıs’ta birlikte marş söylediler, gazilerin eli öpüldü.
Kimliğin devamlılığı adına tüyler ürpertici bir sahneydi. KKTC’nin kurucu başkanı ve rahmetli Denktaş dahil tüm emeği geçenler anıldı. Mezarlarına gidildi. Anıtlara çelenkler konuldu. 20 Temmuz 1974’te gerçekleşen çıkarma ile Türk soykırımı durduruldu. Ayrıca EOKA-B’ciler kendi gibi düşünmeyen Rumları da öldürüyordu. Birçok Türk köyü toplu mezar olarak açıldı daha sonra... Savaşın da bir şerefi, adabı ve edebi vardır. Düşmanda bu yoktu.
KKTC’nin 50’nci yılında Cumhurbaşkanı ve tüm hükümet erkanının, AK Parti yetkililerinin Türk tezlerine sahip çıkması devlet kararlılığının devamlılığıdır.
Gerçek devlet adamlığı tüm dünyaya, dosta düşmana gösterildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Federal çözüm mümkün değildir” diye ilan etti; açık ve net...
‘Artık yapılması gereken acilen KKTC’de bir üs kurmak’. Bunu açıkça ifade eden bir diplomatımız. KKTC’nin tanınması için lobi yapmak ve bu 50 yıllık ambargoya karşı mücadele etmek.
Artık hiçbir görüşmeye gerek kalmamıştır. Türk tezi gerçekçiliği ile 50 yıldır capcanlı durmaktadır.
Devamlı emekli maaşlarıyla oynamakla az çalışmış (örneğin erken emekli), az kazanmış veya az prim ödemiş olanlarla fazla çalışıp fazla prim ödeyenler arasında yeni, içinden çıkılamayacak adaletsizlikler yaratılmakta. Halbuki örneğin Almanya’nın yaptığı gibi emekli maaşı alıp geçinemeyenlere nakit sosyal yardım yapılsa ikide bir de maaşlar siyasi tercihlere göre ayarlanmasa muhtemelen uzun vadede daha kalıcı ve adaletli bir sistem yaratılabilinir. Kamil KADIOĞLU
JES İHALESİNİ NEDEN İSTEMİYORUZ
Çanakkale İl Özel İdaresi, 33 adet jeotermal kaynak arama sahası ile 3 adet jeotermal kaynak işletme sahasını 24 Temmuz’da 13.30’da birer dakika ara ile ihale edeceğini duyurdu. İhale edilecek alanlar 10 ilçeyi kapsıyor. Jeotermal kaynak açısından zengin olan Çanakkale ili, uzun süredir enerji şirketlerinin kuşatması altında. Halihazırda Ayvacık Tuzla köyü civarında çalışmakta olan Babadere JES (MTN), İDA JES (Yerka), TRANSMARK JES (Transmark), TUZLA JES (ENDA) adlı 4 adet jeotermal enerji santralı var. Ayrıca, ÇED süreci devam eden jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralları proje-leri var.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, “Bu projelere karşı mücadelemizi sürdürürken daha önce ihalesini ip-tal ettirdiğimiz alanların ihalesi yeniden gündeme geldi. Yoğun mücadelemiz sonunda Çanakkale Valiliği ihaleyi iptal etmek durumunda kalmıştı” de-di. Doğan, JES’lerle ilgili sorunları şöyle sıralıyor:
“Gaz çıkışı; santrallarda dışarıya buhar veriliyor. Su kirliliği; JES firmaları daha düşük maliyetler nedeniyle sıcak suyu yakındaki dere ve arazilere bırakı-yor. Arazi çökmesi; yeraltında boşluk oluşmakta ve bu boşluklar zamanla çöküyor. Depremin tetiklenmesi; yeraltından akışkan çekilmesi ve akışkanın yeni-den geri basılmaması deprem hareketlerini tetikliyor. Su kullanımı; JES doğal su kaynaklarının rezervini aşırı tüketiyor. Yıkıcı olaylar ve kazalar.”
Biz yeni ihale açılmasını istemiyoruz. #JESlerMasumDeğil
FINDIK 160 TL’NİN ALTINDA OLAMAZ
Türkiye’nin fındık rekoltesi belli oldu. Yarın Tarım Bakanı tarafından açıklanması bekleniyor. INC’nin aylar öncesinden Amerika’dan açıkladığı rekoltenin uydurma olduğu ortaya çıktı. INC’nin 230 bin ton olarak açıkladığı Ordu rekoltesinin 202 bin ton, 785 bin ton olarak açıkladığı Türkiye rekoltesinin de 717 bin ton olması bekleniyor. Hesaplanan rekolte sadece Ordu’da 30 bin ton, Türkiye’de ise 70 bin ton daha düşük. Türkiye rekoltesi olarak 700 bin ton civarındaki miktar Türkiye için bir yük değil, normal bir miktardır.
AK Partili Abdullah Güler’in yaptığı açıklamaya göre 3 milyon 703 bin 788 emeklinin yeni aylığı Hazine desteği ile 12 bin 500 TL olarak saptandı. En düşük emekli aylığını artıran maddenin vergi düzenlemesiyle birlikte önümüzdeki günlerde yasalaşması bekleniyor.
Eğer yasa ay sonuna dek çıkmazsa emekliye aylık farkı ağustosta ödenecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 500 TL daha zam vermesi sürpriz olur mu? Abdullah Güler, bütçe olanakları doğrultusunda bu artışı yapabildiklerini, seyyanen artışın söz konusu olmadığını açıkladı.
Aylıklarda 2 bin 500 TL’lik artış bütçeye 6 ayda 33 milyar 200 milyon TL tutarında maliyet getirecek.
Can yakan hayat pahalılığı karşısında daha yüksek artış bekleyen 4 milyona yakın emekli yine mutsuz. Zira Türk-İş’in haziran ayı araştırmasına göre 18 bin 978 TL’ye ulaşan açlık sınırının hayli altında kalan 12 bin 500 TL tutarında aylıkla sorunsuz yaşam sürdürmek olası değil.
Hazine’nin 2 bin 500 TL’lik katkısı taban aylıklara yansıtılmayacağından kök aylıklarda yine artış olmayacak. Bu artışla ortalama aylık 14 bin 500 TL’ye yükseldi. Yıllardır süren uygulamadan ötürü en düşük aylığa mahkum olan emekli, dul ve yetim sürekli yitiriyor. Taban aylıklarda radikal düzenleme yapılmadan ve 2000 yılı sonrası SSK ve Bağ-Kur emeklilerini kapsayacak intibak yasası çıkarılmadan aylıklara yapılan Hazine destekli artışlar emeklinin temel sorununa çözüm olamıyor. Aylık bağlama oranını yüzde 35’e düşüren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nda değişiklik yapılması kaçınılmaz. 12.5 bin TL’nin üzerinde aylık alan SSK ve Bağ-Kur emeklisinin aylıklarında yüzde 24.73 oranında artış olacak. Memur/memur emeklisinin maaşına da yüzde 19.31 oranında zam yapılacak. Umutlar Ocak 2025’e kaldı.
GÜNÜN SÖZÜ
“Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat...”
Ali ÇAKIR
Istrancaların üçte ikisi Türkiye’de, üçte biri Bulgaristan’dadır. Türkiye Istrancaları 1970 kilometre karedir. Istranca dağları 1995 yılında biyosfer rezerv alanı ilan edilmiş ve flora, fauna doğal, sosyal ve kültürel yaşam korunmaktadır.
Tüm bunların yanında tüm çeşitliliği ile devam eden iç su ve karasal ekosistemin parçası olan yaban hayvanlarının sağlıklı gelişmesi ve üremesi için yaşan alanları korunmakta ve hayvanların sağlıklı ve güvenli bir ortamda hayatlarını sürdürmesi sağlanmaktadır.
Çok basit ve maliyetsiz önlemlerle bile bunu başarmaktadırlar.
Yaban hayvanlarının sağlıklı gelişmesi ve üremesi içinde beslenme üreme alanlarına, çayırlık kenarlarına, su kaynaklarına yakın bölgelere erişebilecekleri yükseklikte ağaçlar arasına yaban hayvanlarının yalamaları için kaya tuzu bırakılmaktadır.
ÇED gerekli değildir kararı vererek yaban hayatını yok sayanlara sesleniyoruz: “Biz yaban hayatını yaşatmak için kanunların, bilimin ve hukukun öncülüğünde mücadele edeceğiz. Karıncanın kardeşi var. ÇED de tuz da gereklidir” diyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“BAŞTA tohumculuk sektörü olmak üzere safkan at, damızlık hayvan yetiştiriciliği ile sürdürülebilir tarım uygulamalarında öncü kurum olan TİGEM, 2023 yılı kârını bir önceki yıla göre iki katına çıkartarak 1.6 milyar TL’ye ulaştığını ve 2024 hedeflerini duyurdu. Yani üretimde rekor kırdı, borçlarını sıfırladı.”
RİSKLİ ŞİRKETLERİ NASIL ANLARSINIZ
Bir yanı E5, bir yanı da Turgut Özal’ın projelendirdiği TEM otoyolu arasında, alabildiğine toprak, yeşil ve doğa kokan bir beldeydi. Daha Trakya’ya yönelmemişti. Tuğladan yapılan iki katlı muhtarlık binası gibi yerdeydi belediye binası...
Çapan, üç dönem başkanlığı süresince yeni mahalleler düzenliyor, sosyal belediyeciliğe uygun olarak bir kentin altyapısını ortaya çıkarmaya çalışıyordu.
Karadeniz yönünde ise şirin villalardan oluşan kooperatifler ve siteler yapılıyordu. Antik yapı biçimindeki Nazım Hikmet Kültür Merkezi de büyük yankı uyandırmıştı. Geniş bir yüzme havuzu da vardı yapılar arasında...
O zaman Çekmece gölüne doğru geniş alanlar, gelecekteki olimpiyat oyunları için saha olarak ‘düşünülüyordu’.
Ne yazık ki şimdi oralar gökdelenlerle dolu. Çapan’dan sonra gelenler; “Yer bizim, gök Allah’ın” demişler. Nefes alacak yer yok şimdi. Yapının altında kalan insan mı diyelim bu tabloya.
Ama sevinilecek bir tarafı var Esenyurt’un bugün... Prof. Ahmet Özer, aday olarak ismi ortaya atıldığında ‘PKK ve terör’ iddialarıyla hedef gösterildi. Buna ilk önce Ekrem İmamoğlu karşı çıkmıştı; “Benim yakın dostumdur, 10 yıldır tanışırız” demişti. Biz kendisiyle Mersin’de üniversitede öğretim üyesiyken tanışmıştık; felsefi, sosyolojik ve siyasi anlayışı derinlikler içindeydi, bir de etkin bir yönetici yapısı vardı. Belediye başkanı olursa nasıl planlar yapacağını, krizlerden nasıl kurtulacağını, pratik önerileri ve bunlarla ilgili ipuçları sunabilme ‘izleri’ dikkat çekiyordu. Ahmet Hoca’nın işleri dayanıklı, kalıcı kılmak için önerdiği yöntemler sıfırdan yenilenmeyi içeriyor bence...
Kendisini geçen hafta dostumuz İsmail Hoca ile ziyaret ettim. Etkin ve saygın bir hoca kimliği ile karşılaştım. Gençlerden oluşan bir kadro karşısında onu sorunları olan Esenyurt Üniversitesi bekliyordu. Dilerim, sahipleri bu konuda ‘akıl’ yürütürler.
“Esenyurt’u kurtarmaya gelen adam”
En düşük emekli aylığının 10 bin TL, ortalama emekli aylığının 13 bin TL olduğu günümüzde 18 bin 978 TL tutarındaki açlık sınırı altında kalan aylıkla karın doyuruyor.
Hali vakti yerinde olanların bir bölümü emeklilikte kendi işini kuruyor, 4/B’li yani Bağ-Kur’lu patron oluyor. Maddi durumu elvermeyen emekliler ise bir işyerinde başkasının yanında 4/A statüsünde işçi, yani SSK’lı olarak çalışmaya devam ediyor.
Yaşlılık aylığı alanların emeklilik sonrası özel sektörde tercihleri doğrultusunda 4/A yani SSK’lı kapsamında çalışması halinde SGK’ya brüt ücretin yüzde 32’si oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeniyor. Bunun yüzde 7.5’i çalışan emekli, yüzde 24.5’i patron tarafından karşılanıyor.
SGDP emeklilerin aylıklarının kesilmeksizin çalışmalarına olanak tanıyan uygulama. Emekli aylığına etkisi bulunmuyor. Emeklilerin çalışırken meslek hastalığı ve iş kazası riskine karşı alınan prim.
2016 yılında çıkarılan 6663 sayılı torba yasa ile emekli olduktan sonra kendi işini kuranların, yani işinin sahibi olanların (Bağ-Kur’lu) aylığından yapılan yüzde 10 oranındaki Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kesintisine son verilmişti. Böylece Bağ-Kur statüsündeki emeklinin aylığında otomatikman yüzde 10 oranında artış olmuştu.
SKK’LI HEP MAĞDUR
Emekliliğin ardından başkasının yanında ücretli işçi yani 4/A’lı (SSK’ya tabi) olarak çalışanların brüt ücretinden yüzde 7.5’i oranında SGDP kesintisi uygulaması sürüyor. Bağ-Kur kapsamında çalışan emekliye 8 yıl önce tanınan bu hak, SSK kapsamında çalışan emekliye tanınmadı. Haksızlığa yol açan uygulama SSK’lı çalışan emekliler tarafından o zaman tepki ile karşılanmıştı. SGDP kesintisine son verilmesinden yararlansaydılar aylıklarında yüzde 7.5 oranında artış olacaktı.
Yasa ile kendi işini kuran, patron olan Bağ-Kur’lu emekliler 6663 sayılı yasa ile imtiyazlı hale geldi. Emekliler arasında 8 yıldır süren ayrımcılığın ve haksızlığın giderilmesi için başkasının yanında işçi olarak 4/A’lı SSK’ya tabi çalışan emeklinin ödediği yüzde 7.5 oranındaki SGDP prim kesintisine sosyal devlet olmanın gereği son verilemez mi?