Paylaş
Ancak daha kötüsü, Savcılık’ın ortada hiçbir suç bulunmadığını, katliamın sadece “kaçınılmaz bir hata” olduğunu söylemesi. “Kaçınılmaz hata”, insanın kanını dondurması açısından dünya literatürüne girebilecek bir ibare. Aklın zor aldığı başka bir nokta ise, bu kararın sürmekte olan barış süreci sırasında alınmış olması ve bu süreci bizzat yürüten hükümetin sessizliği.
*
HER şeyden önce, Uludere’nin yargılanmasında Askeri Savcılık’ın baş aktör olması hükümet açısından başlı başına bir çelişki. Zira AKP yıllardır askeri yargının kaldırılmasını ve yargının sivilleşmesini hararetle savunuyor. Bu konu yeni Anayasa çalışmalarında da en öncelikli madde olageldi. Bu ilkeyi canla başla savunan hükümetin yargıdaki çift başlılığı hâlâ kaldırmamış olması, dolayısıyla Uludere gibi kritik önem ve hassasiyette olan bir davanın askeri yargının eline teslim edilmesi hakikaten mantığa aykırı.
*
HÜKÜMETİN gösterdiği tepkisizlik ise ikinci bir çelişki... Aynen “33 er olayı” gibi zihinlere karanlık bir şekilde kazınan bu facianın mağdurlarının ve yaraladığı milyonların bu kadar savunmasız, kimsesiz, öksüz bırakılması AKP hükümetinin Kürt meselesine yaklaşımıyla büyük tezat oluşturuyor.
Her şeyi göze alıp bu ülkenin en kanlı savaşının ortasına elini daldıran ve “Kürt meselesi benim meselemdir” diyen Başbakan Erdoğan’ın bu karar karşısındaki sessizliği bu nedenle anlaşılır gibi değil.
Öcalan’ın barış çağrısı yaptığı mektubunun Nevruz’da okunmasını sağlamak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yle birlikte Diyarbakır’da halka seslenirken ilk kez “Kürdistan” kelimesini kullanmak, Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesine rağmen Öcalan ile görüşmelerin arkasında durmak, hep cesaret isteyen hareketlerdi. Başbakan şimdi de aynı cesareti gösterip bu karar karşısında “Roboski benim meselemdir” diyerek davayı, yani Kürt vatandaşlarını sahiplenmeli.
Sahiplenmemesi ise sadece çözüm sürecini değil, hükümetin bölge Kürtleriyle kurduğu ilişkileri de dinamitler. Daha kendi Kürtlerine sahip çıkmayan ve taleplerini yerine getiremeyen bir hükümet görüntüsü çizerken bölgedeki Kürtlerin hamisi olmaya kalkışmak ironik.
*
SON söz ise muhalefete… Kürt meselesi topyekûn sahiplenilmesi gereken bir meseledir. Yolu iktidardan olduğu kadar muhalefetten de geçer. Tony Blair, Kuzey İrlanda’daki şiddet sarmalını muhalefetin desteği olmadan asla çözememiş olacağını defalarca dile getirdi. Geçtiğimiz hafta tahliye edilen BDP milletvelilleri Meclis’te yemin ederken MHP vekillerinin salondan çıkması, Roboski kararı kadar vicdan yaralayıcı, barış süreci açısından da umut kırıcıdır.
Tüm bu resimde “kaçınılmaz” olan tek bir şey var ise o da Roboski gerçeğiyle barışmaktır.
Paylaş