Paylaş
Bu cümleyi meşhur Amerikalı diplomat Henry Kissinger Vietnam Savaşı sırasında, 1969'da sarf etmiş.
Bizim Başika nedeniyle Bağdat’la yaşadığımız krizi de en iyi bu cümle anlatıyor bence.
Önce çok kısa hatırlayalım: Türkiye Aralık başında, Peşmergeyi eğittiği Başika kampına ek asker gönderdi. Bağdat itiraz etti. Sonra Türk askerinin bir kısmı Duhok’taki Bamerni kampına kaydırıldı. Bir kısmı Türkiye’ye geri döndü. Bir kısmı da orada kaldı.
Ama bu yetmedi. Bağdat bu kez “Irak’taki tüm askerlerinizi çekin” dedi. Hala da demeye devam ediyor. En şaşırtıcı olan ise, ABD’nin bu krizde Bağdat’ın yanında durması oldu.
“Başika Krizini ABD Başlattı”
Daha önce konuştuğum bir Türk yetkili, askerin Başika’ya “ABD’nin bilgilendirilerek” gönderildiğini söylemişti.
Bu hafta Ankara’da görüştüğüm yetkililer de “tüm tarafların”, yani Bağdat, Kuzey Irak ve ABD’nin bilgilendirildiğini özellikle vurguluyorlar. Hatta Başkan Obama’nın IŞİD’le Mücadele Temsilcisi Brett McGurk’e sevkiyattan hemen önce, detaylı olarak bilgi verilmiş. Aktarılana göre, ABD olumsuz hiçbir tepki göstermemiş.
Peki o zaman neden Bağdat’ın itirazından sonra ABD sesini yüksetti?
Ankara’da, ABD’nin Türkiye’nin Irak’ta varlık göstermesinden, yerleşmesinden ve sözsahibi olmasından endişe duyduğu kanısı hakim. Dahası, Washington’ın Bağdat’ı bu konuda tahrik ettiği, yani krizin fitilini ateşlediği dile getiriliyor.
ABD’nin tepkisinin bir diğer sebebi ise, Irak hükümetiyle ve onun üzerinden İran’la ilişkilerini korumaya çalışmak.
Bağdat’la Yazılı Anlaşma Yok
Bağdat’ın gösterdiği tepkiyi ise, etkisi altında olduğu İran ve Rusya’nın tepkisi diye okumak gerek. Ancak diğer yandan, belli ki Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Başika açıklamasında bahsedilen “iletişim kopukluğu” da bu krizde etkili olmuş.
Ankara’da, Irak yönetimindeki farklı unsurların; yani Sünni, Şii, Kürt, Türkmen gibi grupların aralarında zaten sağlıklı işleyen bir iletişim olmadığı vurgulanıyor. Bu yüzden Başika’yla ilgili verilen bilgi bu “dolaşım bozukluğu”nun kurbanı olmuş olabilir.
Bununla birlikte Ankara “daha etkili bir bilgilendirme yapılabilirdi” diye öz eleştiri de yapıyor.
Buradaki asıl sıkıntı ise, bu bölgede bulunan Türk askeriyle ilgili Bağdat’la aramızda yazılı bir anlaşma olmaması.
Türkiye’nin “Başika atağı”nın arkasında ise üç ana sebep var. Biri IŞİD’den gelen tehdidin ciddi şekilde artması. Bu tehdit hem Türkiye topraklarına, hem de o bölgedeki Türk askerine yönelik.
Başika kampının, IŞİD’in kontrolündeki Musul’a sadece 10 km uzaklıkta, stratejik bir noktada bulunduğunu hatırlamakta fayda var. Kaldı ki ABD öncülüğündeki koalisyonunun yakında Musul’a büyük bir operasyon başlatması bekleniyor. Bu da IŞİD’i o bölgeden Türkiye’ye sevkedebilir.
Türkiye’nin sınır güvenliğini son günlerde ciddi şekilde sıkılaştırması da, IŞİD’i daha tehditkar hale getirdi.
İşte tüm bunlardan dolayı Türkiye Başika’da varlığını arttırarak, IŞİD’le arasında bir nevi tampon bölge oluşturmaya çalışıyor.
Sevkiyatın Asıl Sebebi
Bu sevkiyat aynı zamanda Irak Kürdistan Yönetimi’ne (KBY) destek niteliğinde.
Malum Rusya Suriye’ye girdikten sonra, Bağdat’ta İran, Irak, Esad ve Rusya ortak bir koordinasyon merkezi kurdu. Ankara da bu denklemde KBY ile ortaklığını daha çok pekiştirme ihtiyacı duyuyor. Zaten bu yüzden Başika’da Peşmergeye eğitim veriyor.
Ankara’nın bir hedefi daha var: Koalisyonun kara gücü olarak gittikçe daha çok bel bağladığı PYD’ye karşı, onun rakibi olan Peşmergeyi ve de Türkmenleri öne çıkarmak. Bunda Rusya’nın son günlerde Türkmenleri hedef alması da elbette etkili.
Son olarak: Türkiye’nin Irak’ta askeri varlığını arttırması, İran’a karşı da dengeleyici bir adım. Ankara bir nevi “ben de buradayım” diyor.
En başa, Kissinger’ın cümlesine dönecek olursak... Başika olayında Türkiye’nin haklı askeri çekinceleri ve sebepleri var. Ancak elinde yazılı bir anlaşma olmaması ve iletişimde yaşanan aksaklıklar, haklılığını siyasi olarak zedeliyor.
Üstüne diğer aktörlerin yaptıkları siyasi manevralar da eklenince, askeri bir meselede siyasi bir yara almış oluyor.
Paylaş