Bu cümleler 1 Nisan’da usta gazeteci Hakan Aksay’ın ağzından, yaptığı televizyon programında çıktı. Aksay; hayatının önemli bir bölümünü Rusya’da geçirmiş, Türk-Rus ilişkilerinde herhalde en tecrübeli Türk gazeteci. Yaptığı bu 1 Nisan şakası, Rusları bir anda ayağa kaldırdı. Çünkü Rusya’nın “Anadolu Ajansı” olan RIA Novosti, şakayı ciddiye alıp anında yaydı!
Peki bu şaka bizde de ciddiye alınsa, inanır mıydınız? Ben kendi namıma şaşırmazdım. Çünkü karşı karşıya olduğumuz koşullar tam da böyle “şaka”ları, manevraları dayatıyor. Yani bizi köşeye sıkıştıranları yerinden hoplatmayı.
IRAK’TA KÜRT BAĞIMSIZLIĞI MI?
TÜRKİYE şu anda bir darboğazda. Daha geçtiğimiz hafta kuzey Irak’ta kıyamet koptu. Malum Kerkük İl Meclisi, resmi dairelere Irak bayrağının yanında bir de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bayrağı asma kararı aldı. Bu kararın ardındaki asıl aktör IKBY Başkanı Mesud Barzani değil, onun ezeli rakibi eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani gibi görünüyor.
Ancak yine de böyle bir adım, IKBY lideri Barzani’nin onayı olmadan atılamaz. Zaten Barzani ve Talabani’nin partilerinin son dönemde yakınlaştığı da biliniyor. Hakeza bu kararın sonrasında olanlar da, Kürtler arasındaki işbirliğine işaret ediyor: Evvelsi gün Barzani ve Talabani’nin temsilcileri toplandılar. Ve IKBY’nin bağımsızlık referandumu için ortak komisyon kuracaklarını açıkladılar.
*
PKK da kuzey Irak’ta Sincar’ı “2’nci Kandil” haline getirmiş durumda. Yani Barzani’nin ara sıra yaptığı “PKK Sincar’dan çıkmalı!” çıkışları samimiyetsiz ve göstermelik kalıyor. Belli ki günün sonunda Barzani, Talabani ve PKK; Kürt milliyetçiliğinde birleşiyor. Yarın öbür gün Barzani kuzey Suriye’deki PYD/YPG ile de anlaşırsa şaşırmayın.
KUZEY SURİYE’DE PYD KORİDORU
Malum; Kerkük’teki İl Meclisi’nde Kürtler, buradaki resmi dairelere Irak bayrağının yanında bir de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) bayrağının asılmasına karar verdiler. Ve tabii kızılca kıyamet koptu.
KARARIN ARKASINDA BARZANİ YOK
ÖNCE akla ilk gelen soruyla başlayalım: Bu kararın arkasında kim var?
Irak’taki kaynaklarıma göre, arkasında sanıldığı gibi IKBY Başkanı Mesud Barzani yok. Olayın arka planı şöyle: Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, bir Kürt. Ve eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Partisi’nin üyesi. Zaten KYB, Kerkük’te asıl hakim olan Kürt partisi. İşte bu adım da, valinin ve KYB içindeki bir grubun inisiyatifiyle atılmış.
KYB zaten bir süredir ikiye bölünmüş durumda. Şöyle ki: Malum uzun yıllardır Talabani ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani rekabet halinde. Son zamanlarda ise bu iki partinin yakınlaştığı bilgisi geliyordu. İşte KYB içindeki bir grup da bu yakınlaşmayı destekliyor. Diğer grup ise, Talabani’nin iyi ilişkileri olduğu bilinen İran’a yaklaşmak istiyor.
Bu bayrak kararının asıl hedefi de, bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olan KYB’yi birleştirmek gibi görünüyor.
*
Bununla birlikte, perdenin arkasında elbette İran da var. Tahran, zaten Irak’taki nüfuzunu DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle iyice pekiştirdi. Kerkük’ün İran sınırına yakın bölgede de etkili. Hatta geçtiğimiz haftalarda Kerkük’ten İran’a bir petrol boru hattı çekmek için hem Bağdat hükümeti hem KYB ile anlaştı. Bunun üzerine Talabani’ye bağlı Peşmerge, Kerkük’teki petrol kuyularını işgal etti.
Tam da yasakla ilgili bu köşede yazdığım gün, çok enteresan bir davete katıldım: Türkiye’nin ilk “sanal gerçeklik” (virtual reality) defilesine. Türkiye’de ilk kez bir defilede ne podyum vardı ne de manken. Taktık üç boyutlu gözlüklerimizi, 360 derecelik kamera görüntülerinin içinde gezinerek izledik defileyi.
SANAL DÜNYANIN SİBER TEHDİTLERİ
AYNI günlere denk gelen bu iki olay, aslında içinde bulunduğumuz yeni ortamı özetliyor. Yepyeni bir gerçeklik, gitgide hayatımızın merkezine oturuyor. Yapay zekayla üretilen robotlar, akıllı telefonlar, akıllı evler, internet üzerinden sosyalleşme, e-alışveriş, e-devlet... Bu liste daha uzar gider.
İşte bu yeni gerçeklik, beraberinde yeni güvenlik tehditleri getiriyor. Ki buna “siber güvenlik” deniyor. Laptop yasağı da bir yönüyle bu tehditleri, yani laptop’la patlatılan bombaları ve uçağın uçuş sistemini ele geçiren bilgisayar programlarını bertaraf etmeye yönelik.
*
Tehditler listesi de uzayıp gidiyor. Çünkü artık sadece bizler değil, altyapı hizmetlerini yerine getiren kamu kurumları da internete bağımlı. Bunlara yapılan bir siber saldırı, doğrudan hayatımızı sabote ediyor. İstanbul’da bir ara sık sık meydana gelen elektrik kesintilerini hatırlayın.
Elektronik haberleşme ağı da risk altındaki alanlardan. Mesela ABD’de geçtiğimiz Ekim ayında Twitter, Amazon gibi sosyal medya ve e-alışveriş siteleri siber saldırıya uğramıştı. Bu saldırı ülkede internet bağlantısının yüzde 90’ını engellemiş, 7 milyar dolarlık da zarara neden olmuştu. Bankacılık ve finans sektörü de ciddi risk altında. Örneğin Şubat 2016’da Bangladeş’te sanal korsanlar, bankalara 81 milyon dolarlık vurgun yaptı. Aynı günlerde Türkiye’de de 3 büyük banka siber saldırıya uğradı.
Terör örgütleri de bu mecrayı artık bol bol kullanıyor. Nisan 2013’te uluslararası haber ajansı Associated Press’in (AP) Twitter hesabı hack’lenmişti. Sanal korsan, Beyaz Saray’da patlama olduğunu ve Obama’nın yaralandığını yazmıştı. Sadece 2 dakika içinde New York borsası 136 milyar dolarlık kayba uğradı.
Peki “Müslüman laptop yasağı” diye anılan bu önlemin aslı astarı nedir? Bu yasak ne işe yarar ya da yaramaz?
BİLGİSAYARLA PATLATILAN UÇAKLAR
ÖNCELİKLE, bu yasağın 3 boyutu var. 1’incisi terörle mücadele.
CNN’e göre, ABD ocak ayında Yemen’e yaptığı operasyonda çok önemli bir istihbarata ulaştı. El Kaide’nin uçaklara sokulabilen ileri düzeyde bomba geliştirdiğini ve böyle bir saldırı hazırlığında olduğunu tespit etti. Yani teröristler artık sadece yeryüzünü değil, gökyüzünü de terörize etmenin peşinde. Yaptıkları şey ise şu: Laptop’un bataryasını çıkarmak. Ve onun yerine patlayıcı maddeler koymak.
Bunun son örneğini geçtiğimiz şubat ayında yaşamıştık. Hatırlarsanız Mogadişu’dan Cibuti’ye uçan bir uçakta, teröristin laptop’una yerleştirdiği bomba patlamıştı. Saldırıyı El Kaide’nin Somali’deki kolu Eş Şebab üstlenmişti.
*
Asıl sorun ise, havaalanlarındaki X-Ray ve benzeri kontrol cihazlarının, bazı gelişmiş patlayıcıları henüz tespit edememesi. Mesela, Ekim 2015’te Mısır’dan kalkan bir Rus yolcu uçağı, yine laptop’taki patlayıcı nedeniyle düşmüştü (ki laptop’la patlatılan ilk uçaktı). Daha sonra havaalanındaki X-Ray cihazının bunu tespit edemediği ortaya çıkmıştı.
TERÖRİSTLER UÇAĞI KONTROL EDEBİLİR Mİ
Avrupa’da ırkçılığı en ileri noktaya taşıyan Geert Wilders, geçen hafta Hollanda’daki seçimlerde beklenenden çok daha az oy toplayabildi. Hatırlarsanız seçime, camileri kapatıp Kur’an-ı Kerim’i toplatma vaadiyle girmişti.
*
Wilders’in Türkiye ile geçen haftaki krizi tırmandırarak oy toplamaya çalışması bile işe yaramadı. Ki kısa süre öncesine kadar, seçimden birinci çıkması bekleniyordu. Yapılan analizler, Hollandalıların bu faşist dalgadan korkup geri çekildiği yönünde. Dahası, şimdi kurulacak koalisyon hükümetinde hiçbir parti Wilders’le ortak olmayı kabul etmiyor.
Bununla birlikte seçimde en büyük çıkışı, en özgürlükçü olan Yeşil Parti yaptı. Türklerin Faslılarla birlikte kurduğu DENK Partisi de ilk kez Meclis’e giriyor. Yani ülke içi dinamikler, kendi kendine bu ırkçı ve İslamofobik dalgaya karşı bir fren mekanizması oluşturmuş görünüyor.
İKİ AVRUPA VAR: HANGİSİ GALİP?
BU gidişat diğer Avrupa ülkelerini de etkileyecek gibi. Nasıl bir ülkedeki aşırı sağın yükselişi diğer ülkelerdeki muadillerini tetikliyorsa... Karşıt hareket de benzer bir etki yapıyor. Şimdi nisan Fransa’da, eylülde Almanya’da seçimler var. Buralarda da seçmenin bu yönde hareket etmesi bekleniyor. Bunda İngiltere’nin AB’den çıkma kararı ve ABD’de
Bizim üyesi olmak istediğimiz Avrupa, 2’nci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez bu durumda. Yani ırkçı, yabancı düşmanı bir hastalığın pençesinde. ABD deseniz –benzer sebeplerle- aynı sularda yüzüyor. İşte bu yeni Batı’ya yönelik de, yeni bir “Batı politikası” belirlememiz gerekiyor.
AVRUPA’DA İKİ LAİKLİK ÇATIŞIYOR!
ASLINDA Batı’yla entegrasyonumuz çok daha eskiye dayanıyor. 19’uncu yüzyılda Osmanlı yönetimi Batı’yla flörtü iyice ilerletmişti. Türkiye’nin kurulması ve çok partili sisteme geçişi de, Avrupa’nın yeniden şekillenmesine denk geldi. Çünkü o günlerde 2’nci Dünya Savaşı bitiyordu. Ve Batı, Nazi dönemi kalıntılarını silmek üzere kendini yeniden inşa ediyordu.
Sırf yaşadıkları o karanlık dönemin tekrarlanmaması için kurdular Avrupa Birliği’ni ve Birleşmiş Milletler’i. Ama olmadı. O ırkçı virüs geri geldi. Batı dünyası işsizlik, terör ve mülteci krizi gibi sorunlarını İslam’a ve göçmenlere bağladığı için, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı tavan yaptı.
*
İşte tüm bunlar da, Batı’nın kendini üzerine inşa ettiği temeli, yani değerler sistemini alt üst ediyor. Bunların başında da özgürlükler geliyor. Avrupa Birliği bünyesindeki en yüksek mahkeme olan Adalet Divanı’nın geçen hafta aldığı karar, bunun bir göstergesi. Malum, mahkeme işyerlerinde başörtü takılmasının yasaklanabileceğine hükmetti.
Hollanda’da çarşamba günü yapılan seçimin sonuçları da bu gidişatın bir tezahürü. Irkçı söylemiyle öne çıkan Geert Wilders, 5 yıl önceki seçime göre Meclis’te sandalye sayısını arttırdı. Ki bahsettiğimiz kişi, ülkesinde camileri kapatmayı ve İslami simgeleri yasaklamayı vaat ederek oy topladı. Donald Trump deseniz, başkanlığa Müslüman ülkelere vize yasağı getirerek başladı.
Tüm bunlar da, Batı’da özgürlük ve laiklik anlayışının temelden değiştiğini gösteriyor.
Ne var ki bu, sadece şu anda içinde bulunduğumuz geçici bir durum. Oysaki mesele çok daha vahim. Çünkü Türkiye’nin ve bu ülkelerin çok ötesinde ve çok daha geniş kapsamlı.
IRKÇILIK VİRÜSÜ
IRKÇI, göçmen karşıtı, İslamofobik hareketler Avrupa’yı ne zamandır sarmıştı. Liberalizmin ve demokrasinin en ileri örneklerinden sayılan İsveç ve Danimarka bile, bu safa katılmış görünüyor. ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump da zaten Amerikan seçmenini benzer bir söylemle tavladı.
Bu hareketlerin 2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez ortaya çıkışı ve yükselişinin sebepleri ise malum. Ekonomik krizler, işsizlik, göçmen krizi ve terör; yaşlanan ve yoksullaşan Avrupa’yı korkuttu. İyice içine kapattı. Tabandan siyasete, siyasetçilerden de tabana işlene işlene bugünlere kadar geldi.
Bu korkunun ve öfkenin hedefi olan da asıl Müslümanlar oldu. Özellikle de Batılılar, terörün ve mülteci krizinin kaynağı olarak İslam coğrafyasını gördüğü için.
*
Dahası bu İslam karşıtı ve ırkçı hareket, Avrupa’da gitgide büyüyecek gibi. Aşırı sağ sadece merkez siyaseti ele geçirmiyor. Aynı zamanda toplumda da virüs gibi yayılıyor. Ki zaten en kötüsü de bu. Çünkü siyasetçiler bir günde söylem değiştirebilir. Ama insanların akıllarına yerleşmiş bir önyargıyı kırmak, Einstein’ın dediği gibi “atomu parçalamaktan bile daha zor”.
Daha kötüsü: Toplumda yayılan bu aşırı sağ oyları kapmak için, merkezdeki partiler de topa giriyor. Yani ırkçılık tüm siyasi yelpazeyi esir alıyor. Bununla birlikte bir ülkede yükselen aşırı sağ, domino etkisi yaratıyor. Diğer ülkelerdeki muadillerini de tetikliyor. Dahası: Bir
*
Kadınların durumu bizim ülkemizde de hiç iç açıcı değil. Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yaptığı “‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nı senelerdir takip ediyorum. Bu yıl da veriler iç karartıcı.
23 ilde, toplam 1200 kadın ve erkekle gerçekleştirilen araştırmaya göre son bir yılda Türk kadınının en büyük sorunu, şiddet. 2. sırada işsizlik, 3. sırada eğitimsizlik geliyor. Rektör Prof. Mustafa Aydın’ın açıkladığı sonuçlar şöyle:
Türkiye genelinde kadınların yüzde 55’i şiddet gördüğünü söylüyor. Gerçi bu rakam geçen yılki yüzde 78’e göre epey düşmüş. Ancak yine de oldukça yüksek.
İşsizlik de çok ciddi bir sorun. Her 4 kadından 3’ü çalışmıyor. Kadınların sadece yüzde 25’i şu anda aktif olarak iş hayatında. Yüzde 41’i hayatında hiç çalışmadığını söylüyor. İş yaşamından ayrılmalarının en önemli sebebi ise, “evlilik ve ev işi sorumlulukları”.
KADIN LİDERE GÜVEN
BENİM en çok ilgimi çeken ise, kadın liderlere olan yüksek güven. “Bir kadın sizin görüşlerinizi savunan bir partinin lideri olsa, o partiye oy verir misiniz” diye soruluyor. Kadınların yüzde 81’i “Evet” diyor. İşin ilginci, erkeklerin de yüzde 73’ünün cevabı “Evet”.
Dahası,