Avrupa’da ırkçılar ters köşe

ASLINDA enseyi karartmaya gerek yok. Batı’da yükselen ve üzerimize doğru gelen İslamofobi’den ve ırkçılıktan bahsediyorum.

Haberin Devamı

 Avrupa’da ırkçılığı en ileri noktaya taşıyan Geert Wilders, geçen hafta Hollanda’daki seçimlerde beklenenden çok daha az oy toplayabildi. Hatırlarsanız seçime, camileri kapatıp Kur’an-ı Kerim’i toplatma vaadiyle girmişti.

*

Wilders’in Türkiye ile geçen haftaki krizi tırmandırarak oy toplamaya çalışması bile işe yaramadı. Ki kısa süre öncesine kadar, seçimden birinci çıkması bekleniyordu. Yapılan analizler, Hollandalıların bu faşist dalgadan korkup geri çekildiği yönünde. Dahası, şimdi kurulacak koalisyon hükümetinde hiçbir parti Wilders’le ortak olmayı kabul etmiyor.

Bununla birlikte seçimde en büyük çıkışı, en özgürlükçü olan Yeşil Parti yaptı. Türklerin Faslılarla birlikte kurduğu DENK Partisi de ilk kez Meclis’e giriyor. Yani ülke içi dinamikler, kendi kendine bu ırkçı ve İslamofobik dalgaya karşı bir fren mekanizması oluşturmuş görünüyor.

 

Haberin Devamı

İKİ AVRUPA VAR: HANGİSİ GALİP? 

 

BU gidişat diğer Avrupa ülkelerini de etkileyecek gibi. Nasıl bir ülkedeki aşırı sağın yükselişi diğer ülkelerdeki muadillerini tetikliyorsa... Karşıt hareket de benzer bir etki yapıyor. Şimdi nisan Fransa’da, eylülde Almanya’da seçimler var. Buralarda da seçmenin bu yönde hareket etmesi bekleniyor. Bunda İngiltere’nin AB’den çıkma kararı ve ABD’de Trump’ın seçilmesi sonrası ortaya çıkan kaotik görüntü de elbette çok etkili oldu.

Tüm bunların ötesinde, Avrupa’da değişen nüfus yapısı da bu rüzgârın güçleneceğine delalet. ABD’nin önde gelen Demokrat düşünce kuruluşu “Center For American Progess”in 2009’daki raporuna göre: “Kültür savaşları” denilen bu yabancı düşmanlığı gitgide eriyecek. Çünkü ABD’de 1978 ve 2000 yılları arasında doğanlar, dini çoğulculuğu destekliyorlar. Göçmenlere karşı da ılımlılar. İşte bu nesil 2020’de, tüm Amerikan seçmeninin yüzde 40’ını oluşturacak. Avrupa’da da trend aynı yönde.

Bununla birlikte, geçen hafta Hollanda ve Almanya ile yaşadığımız krizde birçok mevcut ve eski Avrupalı siyasinin ve bürokratın Türkiye’nin yanında yer aldığını not etmekte fayda var.

 

Haberin Devamı

BATI’DA ZİHNİYET DEĞİŞMEK ZORUNDA

 

KISACASI ortaya şu çıkıyor: Evet İslam’a karşı yükselen ve bizi de dışlayan bir dalga yükseliyor. Ancak diğer yandan aynı Avrupa bu dalgaya karşı güçlü bir fren yapıyor. Tam da bu yüzden ne Avrupa’yı topyekun karşımızda görmeliyiz. Ne de enseyi karartıp AB’ye sırt çevirmeliyiz.

Aksine bu “fren rüzgârını” arkamıza alıp, AB üyelik perspektifine geri dönmeliyiz. Zira bu süreç her şeyden önce kendi içimizde yapmamız gereken reformları takvime bağlıyor. Böylelikle reformlara ivme kazandırıyor. Hem de bölgemizdeki ağırlığımızı çok daha arttırıyor. Avrupa’da lehimize olan bu rüzgârı kaçırmamak için, 16 Nisan referandumu sonrası bu yola acilen tekrar girmemiz şart.

Haberin Devamı

Avrupalı liderlere ve bürokratlara ise çok daha büyük bir sorumluluk düşüyor. Tabii ki üyeliğimiz için irade göstermeleri gerekiyor. Ancak asıl yapmaları gereken, bunun çok daha ötesinde.

 

İKİ LAİKLİK ANLAYIŞI ÇATIŞIYOR

 

Aslında Batı’da şu anda iki farklı anlayış çatışıyor. Bunlardan biri daha özgürlükçü ve farklılıklara açık bir laiklik anlayışı. ABD, İngiltere ve kuzey Avrupa’daki gibi... Buralarda devlet dine dokunmuyor ve bütün dinlere karşı eşit duruyor. Dolayısıyla İslami sembollerin kamusal alanda sergilenmesi normal karşılanıyor. Bu yüzden yabancılara karşı daha esnekler. Buna “pozitif laiklik”, “Anglo-Sakson modeli laiklik” ya da “pasif laiklik” deniyor.

Haberin Devamı

Diğeri ise, Fransız usulü laliklik. Ki Kıta Avrupası’nda bu uygulanıyor (ve geçmişte bizde). Yani devlet dini kontrol ediyor. Ve dini sembollerin, dolayısıyla İslami sembollerin de, kamusal alanda görünür olmaması gerekiyor. Buna da “aktif laiklik” ya da “negatif laiklik” deniyor.

İşte şu anda Batı’daki İslamofobi ve ona karşı oluşan fren, bu iki anlayışın çarpıştığını gösteriyor. Oysaki şunu görmeleri şart: Batı toplumları artık eskisi gibi değil. Bugün çok-kültürlü ve çok-dinliler. Bu yüzden farklı inançların hassasiyetlerini dikkate almak ve ifade özgürlüğüyle aralarında yeni bir denge kurmak zorundalar.

Hem de acilen.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları