Türkiye’de ilk kez bir ilacın, insanda denemesi yapıldı

ARALIK ayı içinde önce Pfizer’in Türkiye’den bölgedeki 10 ülkeyi yöneten Genel Müdürü Melih Memecan’la, ardından da Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkanı Muhittin Bilgütay, Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Gürçay ve Genel Sekreteri Engin Güner’le "ilaç araştırması"nı konuştum.

AİFD Başkanı Bilgütay, Schering-Plough Genel Müdürlüğünü, Yönetim Kurulu Üyesi Gürçay da GlaxoSmithKline (GSK) Genel Müdürlüğünü yürütüyor.

Melih Memecan, Muhittin Bilgütay ve Yiğit Gürçay’dan aldığım ortak mesaj şöyle oldu: "Türkiye’de ve bölgemizde dünya ilaç devlerini temsil eden Türkler olarak, dünyada yıllık 90 milyar dolar olan ilaç araştırmasından ülkemize hak ettiği payı çekmek istiyoruz. Yılda 1 milyar dolar rahat gelir."

Mesajı AİFD Genel Sekreteri Güner de destekledi: "Türkiye şu anda yılda 40 milyon dolar dolayında ilaç ar-ge’si çekebiliyor. Sektörün önü açılırsa 2015’te yıllık 1 milyar dolarlık ilaç ar-ge’sine ulaşabiliriz."

Bunları duyunca, akla "Elinizi tutan mı var, buyurun yılda 1 milyar dolarlık araştırmayı çekin" demek geliyor. Akla geleni sordum, şu ortak yanıtı aldım: "Avrupa Birliği’nde (AB), bir ilacın ruhsatlandırması, yani piyasaya çıkış vizesi 210 gün sürüyor. Aynı ilacın Türkiye’ye girişi 2-3 yılı buluyor. Bu konuda AB’ye uyulursa, ana şirketlerimize ilaç araştırmasında Türkiye’ye ağırlık vermeleri için daha fazla bastırabiliriz."

Bir molekülün ilaca dönüştürülmesi sürecinde ilk deneyler hayvanlar üzerinde gerçekleşiyor. İnsan üzerindeki araştırmalar da 4 faza ayrılıyor. Faz 1, hayvanlar üzerindeki deneyler sonrasındaki ilk insanlı araştırmayı oluşturuyor.

Faz 2 ve 3, ruhsatlandırma, yani ilacın piyasaya çıkışına kapıyı açacak araştırmalardan oluşuyor. Faz 4 de, ruhsatlandırma sonrası karşılaştırmalar amacıyla gerçekleşiyor.

Tüm araştırmalarda ilacın uygulandığı insanlar "gönüllülük" esasına göre belirleniyor. Bu işin para karşılığında yapılması, sektör etik kurallarına da uymuyor.

Araştırmalar, ilaç şirketlerinin özel laboratuvarlarında değil, üniversitelerde yapılıyor. Sözü edilen ilaç ar-ge’si yatırımı da üniversiteler üzerinden gerçekleşiyor. Rakam 1 milyar dolara çıktığında da bundan en büyük payı üniversitelerin alması bekleniyor.

AİFD yönetimiyle konuşurken Engin Güner bir noktaya dikkat çekti: "Aralık ayında Türkiye’de ilk kez bir ilaç için ’faz 1’ araştırması gerçekleşti."

Bugüne kadar faz 2, 3 ve 4 araştırmaları gerçekleşirken, faz 1’in ilk kez gündeme gelmesi üzerine tören de düzenlenmiş. Tören araştırmacılar ve ilaç sektörü temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşmiş.

AİFD yönetimi, bu araştırmayı Türkiye’ye yıllık 1 milyar dolarlık ar-ge yatırımı çekmek için önemli aşama olarak görüyor.

Şimdi Türkiye, "Bizim insanımız dünya ilaç devlerinin kobayı olamaz" ile "10-11 milyar dolarlık ilaç pazarımız var, yıllık ar-ge yatırımı 1 milyar doları bulmalı" isteği arasında duruyor.

İbrenin "1 milyar dolarlık yıllık yatırım"a kayması, Başbakanlık Yatırım Ajansı Başkanı Alpaslan Korkmaz ve ekibinin çalışmalarına bağlı bulunuyor...

Fabrika kapısına 88’i kim yazdı

ÜLKER’in İstanbul Pendik’teki yağ fabrikasının ilk kurulduğu günler... Grubun şimdiki Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, yağ fabrikasını kuran Metin Yurdagül’ün yanına uğradı:

 Fabrikanın kapısında 88 rakamını gördüm. Acaba kim yazdı?

Fabrika kurulduğu sırada bölgede sokak ve kapı numaraları henüz netleşmemişti. Metin Yurdagül, sokakları sayıp hesap yapmış, kendilerine 88 numarayı uygun görmüştü. Fabrikayla ilgili yazışmalarda da hemen kullanmaya başlamıştı. Murat Ülker’e belli belirsiz yanıt verdi:

Fabrikamızın kapı numarası 88. Belki birileri yazmıştır.

İşlerin bitiminde Murat Ülker’i yolcu ettiğinde dönüp baktı, kapıda kocaman 88 rakamı vardı. Bu durum Yurdagül’ün çok hoşuna gitti: "Uğurlu sayım 88. Arabama plaka alırken bile bu numarayı seçmeye çalışırım. Kısmete bak, uğurlu sayım burada da fabrikanın kapı numarası oldu. Hesabım tuttu."

Metin Yurdagül
, 25 yıl İzmir’deki Turyağ’da çalıştı. O dönemde Ülker’e uzun süre margarin sattı. Ülker Grubu’nun kurucusu Sabri Ülker, bir gün, "Bizimle çalışır mısın?" teklifinde bulundu, onun için yeni sayfa açıldı.

Yurdagül’ün Ülker’deki 17 yılının 7 yıllık bölümü, grubun "konuşkan yüzü" şeklinde geçti. Ülker’e toplumun bir bölümü, "İslami sermaye" diye bakarken, Metin Yurdagül, o dönemin Basın Danışmanı Ümit Görker’in de desteğiyle Ülkerspor gezileri düzenleyip, bu imajı ortadan kaldırmaya çalıştı.

Ülker Grubu, dünyanın önde gelen çikolata markası Godiva’yı alıp, sınıf atladı, şirket sayısı 65’e ulaştı. Yurdagül de, "Artık, her bölümün kendi yüzü var. Ülker’e benim gibi tek konuşkan yüz yetmez" deyip, bu görevi bıraktı.

Yurdagül, Murat Ülker ile Ülker Grubu Başkan Yardımcısı Orhan Özokur’un da katıldığı gecede, "konuşkan yüz"lüğe veda ederken, hedefini koydu: "70 yaşındayım. Turyağ’da 25 yıl çalıştım. Ülker’de 17 yılım doluyor. Umarım burada da 25 yılı tamamlarım."

Neden olmasın?
Yazarın Tüm Yazıları