O günlerde Harvard Üniversitesi Broad Enstitüsü’nde gen ve kanser araştırmaları yapıyordu.
2010’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Boston’da buluşan 80 Türk bilim insanı arasında yer alan Adlı, ODTÜ’de moleküler biyoloji okumuş, lisans üstü eğitimini Sabancı Üniversitesi’nde, doktorasını The University of North Carolaina-Chapel Hill’de tamamlamıştı. 2009’da hedefini koymuştu:
- Kendi laboratuvarımda çeşitli kanser türlerine “dur” diyebilecek şifreleri çözmek istiyorum.
18 ay önce University of Virginia’daki School of Medicine’da kendi laboratuvarını kurdu. Yanına Cem Kuşçu ile Şevki Arslan’ı da alıp kolları sıvadı. Önemli bulgulara ulaşınca müjdeyi verdi:
- Geçen yıl genetik konusunda son yılların en önemli buluşu CRISPR teknolojisi ortaya çıktı. Bu teknolojiyle istenilen gendeki “genetik bilgi”yi yaşayan bir hücrede değiştirme fırsatı doğdu. Yani, “genetik ameliyat” mümkün hale geldi. Bu, genetik hastalıklar için çok umut verdi. Ancak, bilim dünyası bu teknolojinin yan etkileri sayılan “off-target” sonuçlarını merak ediyordu. İki arkadaşımla, CRISPR teknolojisinin insanın genetik şifrelerindeki yan etkilerini belirledik.
Ulaştıkları sonuçların yayınlandığını belirtti:
- Çalışmamızla ilgili makalemiz, Nature Biotechnology dergisi yayına girmeden “advance online” şeklinde yayınlandı. Bizim makaleyle aynı anda MIT’ten Nobel ödüllü Prof. Philip Sharps’ın makalesine de yer verildi. İki makale de aynı konuda ve birbirini destekliyor.
Gece 03.00-04.00 gibi uyanıyor, yeniden uyuyamıyordu. Böyle durumlarda maillerine bakıyor, sosyal medyayı izliyordu. Derken cep telefonuna bir hastaneden gönderilen SMS (kısa mesaj) düştü:
- Uyku sorununuz mu varsa “uyku kliniği”mize uğrayın.
İlk anda Avea’daki ekibinin kendisine şaka yaptığını düşündü. İlgili birimin sorumlusunu aradı:
- Siz beni mi izliyorsunuz?
- Nereden çıkardınız Erkan Bey?
- Cep telefonuma bir hastanenin “uyku kliniği” mesajı geldi. Tam da bugünlerde uyku sorunu yaşıyordum. Onlar nereden öğrendi bunu? Aranızdan biri mi yaptı?- Hayır efendim. Malumunuz kurumlar bize senaryo verir. O senaryoya göre, gecenin söz konusu saatlerinde uyanık olup, cep telefonuyla işlem yapanlara “uyku kliniği” mesajı gönderilir. Siz de birkaç gün aynı saatlerde uyanık kaldıysanız, o gruba dahil etmişlerdir.
Aradan bir süre geçti, Akdemir İstanbul’daki ünlü alışveriş merkezlerinden birindeki önde gelen markanın mağazasına girdi. Takım elbise beğendi, iki tane birden alacaktı ki, kafasına takıldı:
ABD’nin Boston kentindeki Massachusetts Institute of Tecnology (MIT) bünyesindeki Mobile Experience Lab kurucusu ve Direktörü Federico Casalegno, Avea ile 3 yıl önce başlayan işbirliklerinde sıranın “giyilebilir teknoljiler”e geldiğini vurguladı:
Avea ile ilk yıl mobil uygulamalar üzerine çalıştık. Uygulamalardan bazıları hayata geçti. Şimdi, Avea ile giyilebilir teknolojiler üzerinde durmaya başladık. 12 öğrencimizi İstanbul’a gönderdik, Google Glass’ı test ettiler. Avea’nın Ar-Ge Merkezi’yle birlikte çalıştılar. Bazı uygulamalar hazırladılar.
Avea CEO’su Erkan Akdemir’le birlikte MIT’de öğrencilerin sunumlarını izlemeden önce şirketin Kıdemli BT Direktörü Egemen Kurdoğlu, Mobile Experience Lab’la neler yaptıklarını özetledi:
İlk yılki projelerimizden biri “akıllı ve eğlenceli şehir” uygulaması oldu. Sonra biz mobil cüzdanı geliştirdik. Şimdi sıra makinelerin birbiriyle haberleşmesini daha da yaygınlaştırmaya geldi. Sayaç okuma buna bir örnektir.Bir örnek de Akdemir verdi:
Mobil POS’la yazar kasa bütünleşti. Hepsinin içinde SİM kart var. İşlemler anında Maliye’ye de ulaşıyor. Şu ana kadar cihaz satışı 100 bini aştı.Sonra şu benzetmeyi yaptı:
Uluslararası Etnik Örgütler Koalisyonu’nun (NECO-National Ethnic Coalition of Organizations) ödül töreni var.
4 meslektaşımla Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık’ın davetiyle töreni izliyoruz. Büyük oğlu Mahmut Can Çalık, Başer Holding Tekstil Grubu Başkanı Bülent Başer ve GAP İnşaat İş Geliştirme Müdürü Aziz Çengel, Ahmet Çalık’a eşlik ediyor.
Ellis Adası Şeref Madalyası’nın 2014 listesinin “uluslararası” bölümünde Ahmet Çalık ve İngiliz televizyoncu Nigel Lythgoe’nin adı vardı. ABD’de yerleşikler listesinden bazı ödül sahipleri şöyleydi:
Evander Holyfield (Dünya ağır sıklet boks şampiyonu), Maria Bartiromo (Fox TV spikeri), Tim Zagat (Zagat’ın kurucusu), Elie Tahari (Elie Tahari Ltd. Başkanı).
Bu listedeki bir Türk dikkatimizi çekti:
- Fatih Özmen (Sierra Nevada Corporation-SNC kurucusu).
Arşivi taradım, Washington temsilcimiz Tolga Tanış’ın haberini buldum:
Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Saffet Arolat aradı:
- Elazığ’da bir panel var. Birlikte gidelim. Ertesi gün Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin Polat beldesindeki bir okulda Nezih Demirkent adına kütüphane açılacak, ona katılalım.
Arolat’ın çağrısına uydum. Polat’taki ilköğretim okuluna girerken reklam sektörünün önde gelen isimlerinden Dürin Ababay’la karşılaştım. Bana sordu:
- Ne işin var burada?
- Ben Malatyalıyım. Asıl senin ne işin var?
- Babam Meşhud Ababay adına İstanbul’da üniversite hastanelerine bağışta bulunmak istedim, “Parayı verin, nereye harcayacağımıza biz karar veririz” dediler. Durumu Mevlüt Bey’e anlattım. Kolumdan tutup Malatya’ya getirdi. Malatya Devlet Hastanesi’nin dahiliye servisine hasta yatağı bağışı yaptık. Oraya babamın adı yazılacak.
Aslanoğlu’na yöneldim:
Soma Maden İşletmeleri Genel Müdürü Ramazan Doğru’nun şu sözlerinin altını çizmişim:
- Maden iş kolunda emeklilik iş günü ve süresi uzatılınca yer altına inecek işçi bulmak zorlaştı.Detayını şöyle aktarmıştı:
- Eskiden 4 bin işgününü dolduran emeklilik hakkını elde edebiliyordu. Emekliliğe hak kazanma süresi kısa olduğu için yer altında çalışmayı göze alanlar daha çoktu. İşgünü şartı 5 bine çıktıktan sonra yeraltına inmeyi kabul eden sayısında ciddi şekilde azalma oldu.Hükümet sosyal güvenlik sistemindeki çöküntüyü frenlemek için önlemler alırken bazı iş kollarındaki “yıpranma” dönemini kaldırmış veya süresini azaltmıştı. Bundan yer altında hayatını ortaya koyan maden işçisi de nasibini almıştı.
Sonra Can Gürkan’la Zonguldak’a geçmiştik. Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) ihalesini 1.4 milyar lira bedelle aldıklarını vurgulamıştı:
- Aldığımız madeni 30 yıl işletmemiz öngörülüyor. Kömür çıkarmaya başlamak ve işi geliştirmek için Zonguldak’a 200 milyon dolar yatıracağız.Soma’daki yatırımı da sormuştum:
- 1983’ten buyana yapılan yatırımı güncellemek, boyutunu anlatmak çok zor. Ancak, Soma’da bu yılki (2012) yatırımımız 30 milyon Euro’yu bulacak.Soma Holding’in Zonguldak’taki işletme sorumlusu TTK’daki istihdamın boyutuna dikkat çekmişti:
- TTK, 9 bini aşan personelle yılda 1.5 milyon ton taş kömürü çıkarıyor.Can Gürkan, kendi istihdam planlarını paylaşmıştı:
Bana, “Kömürü artık mekanize pano çıkarıyor, işçiler makine başında duruyor” demişlerdi. Madem iş mekanikleşmişti, o zaman bu kadar can nasıl yandı?
SOMA’daki yüreğimizi yakan acı olayla ilgili ilk bilgiler elimize ulaşmaya başladığında Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan’a kısa mesajla sordum:
- Trafo patlamasının yaşandığı kömür madeni sizin mi?Alp Gürkan’dan yanıt beklemeye gerek kalmadan Soma’dan gelen haberler, söz konusu maden ocağının onların işlettiği yer olduğunu ortaya koydu. İlk haberlerde 20 dolayında olan can kaybının birkaç 100’e çıkabileceği bilgisini okuyunca inanamadım. 2012 Eylül’ünde Soma Holding’in Başkanvekili ve CEO’su Can Gürkan’la birlikte o madene girmiş, yazının bir bölümünde şu başlığı kullanmıştım:
- Kömürü artık mekanize pano çıkarıyor, işçiler makine başında duruyor.Bunun anlamı şuydu:
- Artık işçiler eskisi gibi kazma kürekle kömür çıkarmıyor. Mekanize panonun kopardığı parçaların yürüyen bantlara yönelmesine yardımcı oluyor.Yani, o kadar insanın aynı yer altında olmaması gerekiyordu. Sonra gelen haberlerde trafo patlamasıyla başlayan yangının tam vardiya değişimi saatine denk geldiği anlaşıldı. Maden ocağındaki yöneticiler, bunun ne anlama geldiğini söylemişlerdi:
- Görevi devralacak personel o noktaya ulaşmadan mevcut personel yerini terketmez.Gece boyunca can kaybının arttığı haberleri yüreklerimizi yakarken, o yazımdaki bazı bölümleri tekrar tekrar okudum. Can Gürkan, maden ocağına inişimizden önce mekanize panoları göstermişti:
- Yer altında kömürü çıkarmak üzere kazı işlemini bu panolar yapıyor. İşçi arkadaşlarımız bir taraftan panoları çalıştırıp kontrol ederken, diğer taraftan yürüyen bantları denetliyor.Mekanize oranını sormuştum:
- Jeotermale dayalı elektrik üretimi için ideal ısı 180 dereceydi. O nedenle elektrik üretmeye hiç soyunmadık.
Bilkent İşletme mezunu Şükrü Başyazıcıoğlu, enerjiden vazgeçti, jeotermal ısıdan yararlanarak sera kurmayı kafasına koydu:
- Bunun için Denizli’de kalmak şart değildi. Önce Hollanda’ya gidip seracılık konusunu inceledim. Sonra jeotermal ısıyı kullanarak serada üretim yapmak üzere Kayseri’ye daha yakın yer aradım.Nevşehir Kozaklı’da 98, Yozgat Boğazlıyan’da 60 derecelik suyu bulunca iki noktada sera kurmaya karar verdi:
- Toplam 600 dönümlük alanın 130 dönümünü domates üretmek üzere seraya dönüştürdük. 13 milyon Euro’luk yatırımla üretime geçtik.Kozaklı’da serayı gezerken domates fidelerinin kökünün toprak yerine torbaların içinde olduğunu gördüm:
- Torbaların içinde görüğünüz Hindistan Cevizi kabuğudur.- Aydın eski milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ile birlikte Remzi Gür’ün Sultanhisar’daki serasını gezmiştim. Onlar “perlit”le topraksız tarım yapıyor. Hindistan Cevizi kabuğu kullanımı yaygın mı?
- Başka kullananlar da var. Hindistan Cevizi kabuğu, bitkilere yararlı maddeler içeriyor. Toprağa dayalı seralarda dönüme 25 ton domates alınırken, biz 60 ton elde ediyoruz. California’da 90 tonu buluyor. Hedefimiz 90 tona ulaşmak.Serayı kış aylarında jeotermal kaynaktaktan ısıttıklarını vurguladı: