Bir mesaj nasıl okunur?

"Kamu diplomasisi" terimi son yıllarda artan şekilde kullanılıyor.

Haberin Devamı

Aslında her zaman mevcut olan "propaganda" kavramının günümüz koşullarında daha yumuşak ve insanların duyarlılıklarını daha az rahatsız eden bir söyleme dönüştürülmüş hali. Ne de olsa "propaganda" kelimesinin kullanılması ister istemez İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Almanya'nın "Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı" olan Joseph Goebbels ile Irak'ın işgali sırasında Saddam'ın "Enformasyon Bakanı" olan Mohammed Said es-Sahaf'ı hatırlatıyor.

Kuşkusuz günümüzde kamu diplomasisi iyi bir iletişim stratejisi ile işlevini başarabiliyor. İyi bir iletişim stratejisi verilmek istenen mesajı açık, net ve tartışmaya fırsat bırakmayacak biçimde kamuoyuna ve hedeflenen başka bir adresi varsa oraya iletmekle mümkün oluyor. Tabii iyi kamu diplomasisinin ve iyi iletişim stratejisinin daima olumlu sonuç verdiği söylenemez. Adresteki muhatabın da verilen mesajı anlaması ya da anlamaya hazır bir olgunlukta olması gerekiyor.

Haberin Devamı

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler son elli yıllık tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. İlişkiler kopacak mı, sürecek mi, sürecekse nasıl sürecek, içinde bulunduğumuz koşullarda bu ilişkinin sürdürülebilirliği nasıl sağlanacak, tüm bu sorular bu konuya gerçekten değer ve önem veren, sağlıklı düşünce sistematiğine sahip tüm insanları meşgul ediyor.

Son olarak Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye hakkındaki kararına AB Konseyi'nin ve AB Komisyonu'nun nasıl bir tepki vereceği merak konusu oldu. Türkiye'de bu karar AB'nin Türkiye'ye karşı yıllardır uygulamakta olduğu düşünülen "oyalama taktiği"nin yeni bir safhası olarak yorumlandı. Tepkiler de bu yorumun yarattığı ruh haliyle dile getirildi. Oysa "ruh hali" genellikle kamu diplomasisi ve iletişim stratejisinin düşmanıdır ve bu gibi politika araçlarının sağlıklı kullanılmasını engeller.

Avrupa Birliği ise sağlıklı kamu diplomasisi ve iletişim stratejisini sürdürüyor. AB Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker'in hafta sonu "Bild am Sonntag" gazetesinde yayımlanan makalesi bunun son örneğini oluşturuyor.

Haberin Devamı

Juncker, makalesine Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye kollarını uzattığını, bu tutumunu vazgeçmeden sürdürdüğünü belirterek başlıyor. Bu başlangıç önemli, zira buradan AB'nin Türkiye ile olan ilişkilerini koparmak istemediği net olarak çıkıyor.

Makalede her iki tarafın da birlikte ne gibi başarılara imza atabileceklerinden söz ediliyor, bu çerçevede Suriye'den kaynaklanan mülteci sorunu ile ilgili olarak Türkiye ile AB arasında varılan mutabakatın iyi işlediğine ve sonuç verdiğine işaret ediliyor.

Makalede "Türkiye'nin demokratik, istikrarlı ve ekonomik açıdan başarılı olmasının Avrupa Birliği için önemli olduğu" vurgulanıyor. Bu ifadeden, satır aralarında Türkiye'nin bu konularda henüz yeterince güven vermediği algısının gizli olduğu seziliyor. Türkiye'nin AB'de böyle bir kuşku bulunmasına yol açmayacak, varsa böyle bir kuşkuyu giderecek adımlar atması, daha güven verici bir algı yaratması gerekiyor.

Haberin Devamı

Juncker, "Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşmasını değil Avrupa'ya yakınlaşmasını" beklediklerini de vurguluyor. Demek ki, Avrupa'da Türkiye'nin uzaklaşmakta olduğuna dair de bir kuşku var. Neden olmasın ki? Aklımıza estikçe Şanghay İşbirliği Örgütü'ne çiçek atarsak, Rusya'ya enerji alanındaki bağımlılığımız yetmiyormuş gibi şimdi bir de S-400 füze savunma sistemi almak için hevesle uğraşırsak böyle bir algı oluşması normal. Bu gelişmeler doğal olarak Avrupa'dan uzaklaşıyoruz kuşkusuna yol açıyor. Juncker de Türkiye'nin "Avrupa renklerini benimsediğini göstermesini beklediklerini" dile getirerek, temel Avrupa değerlerine karşı kalpten gelen bir empatinin ortaya konması gerektiğine işaret ediyor.

Haberin Devamı

Bu "Avrupa renkleri" ifadesinin ne olduğunun anlaşılması için de Juncker'in makalesinde gayet açık bazı ifadeler bulunuyor. Makalede "Avrupa'nın bir değerler birliği" olduğundan söz ediliyor. Bu değerlerin ne olduğu konusunda herhangi bir eksik ya da yanlış anlama olmaması için de örnek verilerek "Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel'in mahkemesiz ve iddianamesiz bir şekilde hapiste tutuklu bulunmasının insan hakları, basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırılmasına olanak bulunmadığı"nın altı çiziliyor.

"Değerler birliği" önemli bir ifade. AB üyesi hiç bir ülkede idam cezası bulunmuyor. Nitekim Juncker makalesinde buna da net, açık şekilde işaret ederek, "Türkiye'nin idam cezasını yeniden kabul etmesi halinde AB ile ilişkilerinin biteceğini" belirterek bu konudaki tutumu ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Juncker'in makalesi iyi bir kamu diplomasisi aracı olarak, iyi bir iletişim stratejisiyle planlanmış ve iyi bir mesaj olarak düşünülüp  kaleme alınmış. Bu mesajın iki adresi var: birincisi Avrupa kamuoyu ve Türkiye'nin AB üyesi olmasını istemeyen çevreler. İkincisi ise Türkiye. Mesajın işlevini yerine getirebilmesi için iki adresin de mesajı iyi okuması gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları