Farkında mısınız bilmiyorum, son 18 günde Süper Lig tarihinde bir ilke tanıklık ettik: 18 günde tam 50 müsabaka oynandı. Neredeyse tüm takımlar 18 günde beşer maça çıktılar ve dün itibariyle fantastik bir seriyi tamamladılar. 18 günde 5 maç günü oynanınca da teknik-taktik biraz geri plana düşüyor, fiziksel ve mental olarak güçlü olanlar ayakta kalıyor ister istemez. Özellikle de bu hafta sonu bu farklar daha belirginleşti: Beşiktaş ligin flaş takımı Hatay’a 16 dakikada sekizi isabetli 10 şut attı. Devreye 5-0’la girdi... Gençlerbirliği, Galatasaray karşısında tek isabetli şutunu 90+3’te bulabildi... Dün de İstanbul büyüklerinin geniş ve kaliteli kadrolarına direnememe sırası Erzurum’daydı, dakikalar 15’i gösterdiğinde 3-0 olmuştu çoktan skor.
4-6-0 DEĞiL 2-8-0
Son beş maç günü F.Bahçe için ayrı da bir önem ifade ediyor, G.Antep müsabakasıyla beraber yeni bir oyun geliştirdiler, klasik kanat oyuncusu ısrarından vazgeçtiler. Maksimum orta saha oyuncusuyla kuruyor. Emre Hoca 11’ini. Kamuoyunun büyük çoğunluğu bu oyuna 4-6-0 diyor, ben 2-8-0 diyorum. Çünkü dünkü sağ bek ozan’la, sol bek Caner de orta saha orijinli oyuncular.
YiNE KORKU FiLMi!
dün de aynen son haftalarda olduğu gibi oyuna yüksek tempoyla başladılar, her maçta olduğu gibi yine taraftarlarına son 15 dakikada bir korku filmi izlettiler! İlk devrede sağ çizgideki Mesut ve soldaki Pelkas’ın içeriye devrilerek oynamalarıyla merkezde bir kalabalık yakaladılar. İlk 45 dakikada kaybettikleri topları çok çabuk geri kazandılar ve atak sürekliliği sağladılar. Zaten ilk devrede sezonun isabetli pas rekorunu kırmışlar. Bu da o oyunun doğal sonucu zaten. Valencia yine başroldeydi, bir penaltı kazandırdı, bir asist yaptı, bir de gol attı.
İrfan Can, normalde Mesut’tan beklenen o usta ara paslarını yapan adamdı. Mesut’sa bence fiziksel olarak hazır değil. Ve ancak iyi bir yaz kampı geçirirse eski Mesut’tan pasajlar sunabilir.
100 TL oyna, 100 TL kazan! Yeni üyelere özel, hemen Misli.com'a üye ol...
1- Adına Önder Foçan tarafından bir caz bestesi yapılmış, Lothar Mattheus’un harika bir libero olduğu efsanesine son vermiş bir fenomen. Tüm zamanların en yetenekli Türk futbolcusu.
2- Oyunculuğunda koşmuyordu. Bayern Münih’e transferi de bu yüzden yattı. Ancak hocalığında tam tersi; kendisi gibi olanları bile koşmaya ikna etti.
5 Ekim 1972 doğumlu Ali Rıza Sergen Yalçın, futbol hayatına her yaş grubunda gol rekorları kırdığı, frikik kazanıldığında arkadaşlarının direkt santraya yürüdüğü efsanelerini gerçekleştirdiği Beşiktaş altyapısında başladı. 1991 yılında Gordon milne yönetimindeki kusursuz ekipte profesyonel oldu.
137 MAÇTA 43 GOL
6 sene aralıksız formasını giydiği ve neredeyse her sezon siyah beyazlıların en büyük probleminin “Sergen’le Şifo mehmet yan yana oynar mı” olduğu takımda 137 resmi maça çıktı. Bir orta saha oyuncusu için hiç de azımsanamayacak 43 gole imza attı. Benim de sıkça altını çizdiğim Gordon-Sergen tavır benzerliği de muhtemelen bu 6 yıllık serüvene dayanıyor.
GORDON’UN SÜRPRiZi
Sergen Yalçın, Beşiktaş’ın o üç yıl üst üste şampiyon olan efsanevi takımının net bir parçası sayılmaz, zira onların küçüğü konumunda. Gökhan, Samet, Ulvi, kadir, Rıza, metin, Ali, Feyyaz’lı o jenerasyona 91-92 sezonunun son bölümünde tam anlamıyla dahil oluyor: Konya’da işlerin kötü gittiği bir maç... Smuda yönetimindeki Konyaspor ilk devrede iyi kapanıyor ve lider Beşiktaş’a net pozisyon fırsatı vermiyor. Sergen kulübede. Gordon, kolay kolay oyuncu değişikliği yapan bir teknik adam değil. İlk devrenin sonunda orta saha oyuncusu Turan sakatlanıyor, ancak Sergen, Gordon’un kendisini oyuna alacağına ihtimal vermiyor. Zira kulübede onun gibi on numara pozisyonunda oynayan Polonyalı Zejer var.
Gordon Milne, Beşiktaş’ın başına aynen Sergen Yalçın gibi 40’lı yaşlarının sonunda geçti. Büyük bir idealistti, inandığı doğruları ilmek ilmek işledi genç kadrosunun zihnine. Beşiktaş’ta üç ikincilik, üç şampiyonluk yaşadı. Türk futbol tarihinin en efsanevi hikayelerinden birini yazdı bu dönemde.
iKiSi DE iNATÇI
Halen 49 yaşında, yani hemen hemen Gordon’un Beşiktaş’ın başına geçtiği yaşta olan Sergen Yalçın’ı izledikçe zihnim sıkça bu ikiliyi eşleştiriyor. Gordon da inatçıydı mesela. Bir oyuncu konusunda tüm kamuoyu karşısında olsa dahi inandıklarından şaşmazdı. İngiltere üçüncü liginden getirdiği Walsh’u ilk 11’e yerleştirmesi spor kamuoyunun tepkisini çekmişti mesela o dönemde.
33’lük Walsh’a, Gordon’un asker arkadaşı yakıştırmaları yapılmış, Metin Tekin’in kulübeye çekilmesi ağır eleştirilmişti. Gordon, iki sezon boyunca Walsh’un arkasında durdu. Solak İngiliz kanat oyuncusu da, duran toplarda fark yarattı.
İki sezonu 25 gol katkısıyla tamamladı o Beşiktaş’ta. Sergen Yalçın’ın da Welinton-Nsakala’nın sezon başından beri arkasında durup, bu iki oyuncudan iyi verim almasında Gordon izleri görüyorum ister istemez.
BU TAKIMI iZLiYORSA GURUR DUYUYORDUR
Gordon kolay kolay oyuncu değiştirmezdi. Beşiktaş’ta yedek olmak zulümdü o yıllarda. Ama tüm yedekleri de hazır tutardı. Halim, Saffet, Turan, Şenol gibi birçok oyuncu sonradan girip olağanüstü katkı yapmışlardır şampiyonluklarda.
Hatta genç Sergen’i de ekleyebiliriz bu listeye. Beşiktaş formasıyla ilk maçında Konya’da sonradan girip maçı çevirmişti Sergen.
Dün de öyle başladı maça. Kenarlarda Juanfran-Davidson, merkezde Siopis-Berkan-Salih-Efecan’la kalabalık bir orta saha. Fenerbahçe’nin son üç rakibine karşı üstünlük kurduğu yere alınmış direkt bir önlemdi bu. Maçın ilk yarısı bir satranç müsabakası hüviyetinde geçti: Alanya önde baskıyla Fenerbahçe’yi zaman zaman zor durumlara düşürdü. Bu bölümde Harun ve Serdar’ın geriden çıkışlarda topu iyi kullanamamaları göze battı.
GÖKHAN'IN YORGUNLUĞU
Sarı lacivertliler birinci bölgeyi geçtiklerinde ikinci bölgede yine fark yarattılar, Caner ve Ozan’la da iki yarım pozisyon buldular. Ancak maçın kader anı 40’ıncı dakikaydı. Alanya hücumunda bir uzun pasta Gökhan ıskaladı. Pektemek net pozisyonu değerlendiremedi ama yorulduğu çok belliydi 36 yaşındaki Fenerbahçe sağ bekinin. Gökhan’ın o yorgunluğu, iki dakika sonra önce bir pas hatası, sonra da yanlış bir faul kararı getirdi. Fenerbahçe 10 kişi kaldı o dakikada. Ve o anda aklıma gelen soru şuydu:
PATRONLAR KULÜBÜ
Davidson’lu Alanya’ya karşı sağ çizgiyi 36’lık Gökhan ve sakatlıktan yeni çıkmış Mesut’la kurmak doğru muydu? Bence Belözoğlu bu maça Mesut’la değil, Gustavo’yla başlamalıydı. Merkezde Gustavo, sağ çizgide Ozan’la daha dengeli bir 11 kurulabilirdi bence. Zaten ilk 11’inde 30 yaş üstü 7 oyuncusu var Fenerbahçe’nin. Mesut’un da eklenmesiyle patronlar kulübüne dönüşmüştü dün sarı lacivertli takım. Dört fil, dört atla bir satranç maçını kazanamazsınız. Piyon da lazım zira size. İkinci devrede sayısal üstünlüğü de ele geçiren Alanyalılar, Fenerbahçe kalesini sarstılar ama direklere takıldılar. Eğer Berkan doğru yerlere koşu yapmadaki ustalığını şutlarına da yansıtabilse skor yapması işten değildi doğrusu.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJBUU14OUxLUiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
16 Nisan’dan 3 Mayıs’a kadar 50 maç oynanmış olacak Süper Lig’de. Dün oynananlar birçok takımın 11-12 günde 4’üncü maçıydı. Yorgunluklar doğal. Ben Terim’in Antalya maçı 11’inden sadece tek bir değişiklik yapmasını bu açıdan doğru bulmadım. Elbette süper bir Antalya maçı oynamış takıma 5-6 rötuş yapmazsınız. Bu normal. Ancak kenarda Taylan, Feghouli, Oğulcan gibilerinin beklediği düşünülünce belki 2-3 değişiklik yapılabilirdi 11’de.
STRATEJİ HEP AYNI
Terim (Mohamed/Emre değişikliği dışında) aynı 11’le çıkmayı tercih etti Konya karşısına. Rakiplerinin stratejisiyse hemen hemen aynıydı. Aynen Antalya gibi Konya da Galatasaray önüne 42 puanla çıktı... 42 puan demek, ligin geri kalanında bir beraberlik ya da bir galibiyetin kümede kalmak için size yetmesi demek. Sanırım o yüzden de aynen Antalya gibi Konya da, oyunu tamamen kendi birinci bölgesinde kabul etti.
Sadece tamamlanamayan hücumlarda geçiş fırsatı kolladılar. Ki bu fırsatı da çok fazla bulduklarını söyleyemeyiz. Konyaspor, Antalyaspor’la hemen hemen aynı stratejiyi uyguladı ama Galatasaray çok farklıydı hafta sonuna göre... Aynı adamlar sahadaydı ama Antalya maçındaki o güçlü oyun yoktu bu kez. Özellikle ilk 45’te korkunç temposuz ve hareketsizlerdi. Top çoğunlukla Galatasaraylıların ayağındaydı ama topa sahip olan futbolcu dışındaki hemen herkes izleyiciydi bizim gibi!
DERİNDE SAVUNMA
Fatih Terim, ilk devrede sahadaki o hareketsizliği çözmek için kenara üç oyuncu dizdi 46’da. Bu üç değişiklikle ikinci devrede bir miktar hareketlendiler; özellikle Gedson Fernandes’in savunma arkasına denediği toplarla yarım tehlikeler yarattı Galatasaray. Ancak Konya savunmayı öyle derinde kurdu ki, savunmanın arkasına atılan topları anlamlandırmak da çok güçtü dün. Böyle durumlarda Galatasaray’ın ‘imdat çekici’ devreye giriyor bazen. Hani duvarda asılı duran ve ‘tehlike anında camı kırıp alınması istenen o çekiç’ var ya, işte o. Babel yine ikinci devrede oyuna girdi, yine yay üzerinden şutlarla kaleyi yokladı. Yine onun bir şutu neticesinde kazandıran golü buldu ve hayati bir 3 puan kazandı Galatasaray.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJrU2N6Z2hjOCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Fenerbahçe, üç maçtır bir oyun geliştirdi ve Kasımpaşa önünde de ilk 45’te Başakşehir ve Gaziantep’e karşı sergilenen futbol tekrarlandı: İki stoper dışında herkes orta saha vazifesinde. İkinci bölgede sabırla pas yapılıyor ve rakibin bir uyuma anı bekleniyor. Bu oyunda özellikle ileri altılının hepsi hem final pası, hem de gol vuruşu arıyor. Dün ilk devrede 15 şut atıldı, bu 15 şut yedi farklı futbolcudan geldi. Valencia ve Pelkas dörder, Ozan üç, Mert, İrfan, Caner ve Szalai de birer kez yokladılar kaleyi. Santrada kanat oyuncusu gibi görünen İrfan ve Pelkas çizgiye yapışmıyorlar. Oyun Caner ve Nazım üzerinden genişliyor; İrfan-Pelkas’ın ortalama pozisyonları muhtemelen Ozan-Mert’ten farklı çıkmaz. Bu da Fenerbahçe’ye merkezde yüksek kaliteli pas, şut ve pozisyon imkânı tanıyor.
MİLLİ TAKIMDA 31 GOLÜ VAR
Tabii ki bu orta beşliye anlam katan Valencia performansının da altını çizmek gerek. Ekvador Milli Takımı’nda 31 golü olan ve bunların çoğunu santrfor rolünde atan bir oyuncuyu sezon başından beri orada kullanmamak hataydı. Dün sadece iki gol attığı için değil, bir santrforun yapması gereken her şeyi doğru yaptığı için de takdiri hal ediyor. 11’de Ozan’ın, 13’te Pelkas’ın pozisyonlarına içeri penetre eden oyuncuya duvar olan Valencia’ydı mesela.
EKSiKLER HANESi KABARIK
Ancak Fenerbahçe’nin kazanımlar hanesi kadar, eksikler hanesi de kabarık. Harun’un özgüveni dip yapmış. Ayrıca dün 70’te kenara 3 oyuncuyu dizdiler ve yine son bölümde işi zora sokmayı başardılar. Bu, Erol Bulut döneminden devreden bir hastalık. Fenerbahçe maçların sonunu iyi oynayamıyor. Belözoğlu bu problem dışında iki sorunun daha altından kalkmak zorunda:
1- Dün Kasımpaşa önde baskıyı özellikle sola yaptı ki oyun sağdan, yani Serdar üzerinden kurulsun. Serdar da Harun’a gereğinden fazla döndü. Birinci gol de yine böyle bir dönüşün neticesinde geldi zaten.
2- İkinci sorun da hemen her maç kendini tekrarlayan bir mesele: Sarı lacivertliler korner dönüşlerinde eksik yakalanmaya devam ediyorlar. Dün 42’de İrfan’ın kartı da böyle bir pozisyonda geldi.
Alanya deplasmanında İrfan cezalı. Bence Belözoğlu, İrfan’ın yokluğunda oyun düzenini bozmamalı. Orayı Sinan’la değil, yine orta saha tipinde bir oyuncuyla tamamlamalı. Merkezde Gustavo, sağ kanatta Ozan düşünülebilir bence.
Galatasaray’ın 11’e 11’ken de, rakibi eksildikten sonra da hemen her şeyi doğru yaptığı bir gündü bu. Santradan itibaren önde baskı yaptılar, rakiplerini defalarca hataya zorladılar. Uzaktan-yakından denediler, akan oyun-duran top sayısız fırsat yakaladılar. Evet golü rakipleri 10 kişiyken buldular ama 11’e 11’ken de tek taraflı bir müsabaka vardı Antalya’da.
Podolski atılana kadar da şutlarda 15-1, kornerlerde 6-1 öndeydi Galatasaray. Tek eksikleri goldü. Son yarım saatte de öyle bir baskı kurdular ki o güneşe hiçbir kar dayanamazdı zaten. Ben dünkü iyi oyunun, öndeki genç-dinamik altılıyla direkt ilişkili olduğunu düşünüyorum: İleri altılının yaş ortalaması 24’tü dün. Ve Galatasaray bu sezon ne zaman önde gençleşse, iyi netice alıyorlar bu tercihten. Dün de galibiyeti getiren bir numaralı faktör dinamizmdi bence.
MHK’NIN iNATLAŞMA METODU
Müsabaka yazılarında hakem değerlendirmesine genellikle girmiyorum, çünkü bu makaleleri bitiş düdüğü çalar çalmaz gazeteye gönderiyoruz. Baskı süresi çok kısıtlı. Pozisyonları tekrar izleyecek fırsatımız olmuyor. Ancak dünkü maçın hakemi de malum, daha önce Halil Umut Meler örneğinde olduğu gibi bir ‘inatlaşma’ metoduyla seçildi. O gün de yapılanın yanlış olduğunu söyledim, bugün de tekrar etme ihtiyacı hissediyorum. MHK’nın görevi hakem atamalarını performanslara göre yapmaktır, kulüplere mesaj vermek değil.
ANLAMSIZ ATAMALAR
Medyadan takip ettiğim kadarıyla Antalyaspor da Mete Kalkavan atamasına tepki göstermiş. Şimdi de Kalkavan’ı Antalya’nın bir sonraki maçına mı vereceksiniz? Oysa Kalkavan’ın (veya başka herhangi bir hakemin) bir sonraki hafta maç alma şartı, iyi yönetim olması gerekmez mi? Artık hakemlerin nasıl maç yönettiğinin bir önemi yok mu MHK için? Atamalar tamamen kulüplere mesaj verme kriteriyle mi yapılıyor? Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Bu atamalara da hiç anlam veremiyorum doğrusu.
Üstelik bu ekstra sekiz maç günü de çok sıkışık bir takvimde oynanıyor: 16 Nisan-16 Mayıs arasında 30 güne 8 maç günü sıkıştı. Bunun fiziksel ve mental etkilerini birçok maçta görüyoruz: Hafta sonunda Trabzon-Hatay maçı bitmek bilmedi adeta. Önceki gün Sivas-Beşiktaş müsabakası isminin vaat ettiğinden çok altında kaldı. Dün de iki ekip 70 dakika boyunca öyleydi. Futbol kırıntılarıyla avunmak zorunda kalacağımız bir dönem galiba bu. Tamam, bu sezon 21 takımla oynandığı için ekstrem bir tarafı var ama yeni sezonda da ligde 20 kulüp-38 maç günü izleyeceğiz. Bence bu ligin kalitesine 20 takım da çok fazla.
GOL GARANTİLİ ADAM YOK
Tabii ki bu düşük standardı sadece pandemi sezonuyla da açıklayamayız. Dört büyüklerde bu sezon Beşiktaşlılar dışında gol garantili bir adam yok. AboubakarLarin’i dışarıda tutarsanız dört büyüklerde şu anda en fazla gol katkısı yapan oyuncular: Ekuban (8), Falcao (8), Valencia (7)... Yani sezon 34 haftada bitmiş olsa Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon’da iki haneli gol sayısına ulaşan oyuncu olmayacaktı. Dün de iki takımda en uçta başlayan Djaniny-Babel’in yakın geçmişte Sörloth ve Gomis gibilerin üstlendiği rolde oynadıklarını düşününce daha da karamsarlaşıyor tablo.
Dünkü düşük profilli maçta ev sahibi Galatasaray için bulunabilecek sevinç kırıntısı, genç Halil’in girdikten sonra oyuna tesir etmesi. Golü getiren faulü kazandırması. Ve golün çok güzel bir duran top organizasyonuyla gelmesi... Trabzon adına bulunabilecek sevinç kırıntısıysa İstanbul deplasmanında son 15 dakikaya kadar daha fazla üreten taraf olmaları. Tabii tüm Trabzonlular, Avcı’nın skoru bulduktan sonra yaptığı doz aşırı defansif değişikliklere alışkınlar. Dün de bu değişiklikler sonrası yarı sahasına hapsoldu zaten bordo-mavililer.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJrU2N6Z2hjOCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>