Emre Belözoğlu, teknik direktör apoletiyle doğru teşhisler yaptı, tedavide yol aldı. Eğer yeni sezonda da ilk golü yiyip, sonra aşırı efor sarf edip geri dönmeye çalışma hastalığından kurtulurlarsa Fenerbahçe’nin üstüne kat çıkabileceği bir temeli var.
Fenerbahçe’nin Ali Koç’lu ilk üç sezonunda tablo hemen hemen aynıydı: 2018-19’da Giuliano-Josef satıldı, Jailson, Zajc, Tolgay, Frey, Slimani, Benzia dahil 16 oyuncu transfer edildi, sonuç hüsran oldu. 2019-20’de Eljif Elmas satıldı, içinde Gustavo, Muriç, Altay, Emre gibi doğrular da olan 14 yeni futbolcu geldi. Sonuç yine başarısız oldu. 2020-21’e girerken de yöntem aynıydı: Muriç satıldı, 20 futbolcu transfer edildi. Her sezon başında kadroya neşter vuruldu, yepyeni bir ekip, yepyeni bir hoca, yepyeni bir anlayış parolasıyla yola çıkıldı. Evet, büyük kulüpler zaman zaman böyle kuvvetli reorganizasyon kararları alırlar, kadroya neşter vururlar, oyuna ‘reset’ atarlar. Ama her yıl olmaz bu! Üç yılda, beş yılda bir kez olmalıydı.
ALi KOÇ DÖNEMiNiN EN iYiSi
2020-21 kadrosu, Koç döneminin en iyisiydi. Ancak kadronun zaman içinde önemli bir problemi ortaya çıktı: Elde üç ayrı takım yapabilecek kadar çok sayıda harika merkez orta saha oyuncusu vardı, santrfor yoktu! İki iyi sağ, iki iyi sol bek vardı; tek bir güvenilir stoper bir türlü bulunamıyordu! Fenerbahçe kadrosu adeta gövdesi kocaman, kolları kısacık, kafası devasa, gözleri küçücük garip bir canavar gibiydi. Ve bu canavarı gerçekten ürkütücü hale getirmek için kuvvetli yönlerini ön plana çıkarıp, zaaflarını saklayacak bir strateji gerekiyordu. Emre Belözoğlu’nun yaptığı dönüşüm tam da bu oldu zaten.
‘2-8-0’ MODELi
Emre Hoca, aynen kendisi gibi orta saha oyuncusu olan Sosa, Mert, Ozan, İrfan, Pelkas, Mesut grubunun mümkünse hepsini birden sahaya sürdü. Kariyerinin önemli bölümünü santrfor arkası olarak geçirmiş Valencia’yı en uca ekledi. İki bekinin de orta saha özellikli olduğunu düşünürsek bir ‘2-8-0 modeli’ çıkardı bu oyuncu grubundan. Bu modelin avantajı olduğu gibi dezavantajları da vardı muhakkak:
16 MAÇTA iLK GOLÜ YEDiLER
Top ayağındayken iyi bir Fenerbahçe izledik. Topa hep %65-70’lerde sahip oldular. Oyunu rakip yarı alana yığdılar. Akan oyunda da gol atabilen bir Fenerbahçe çıktı ortaya.
Ana iskelette bir grup 30+ general var, bir grup da 20’li yaşlarının başındaki erler... 2021-22 kadrosunda general-er dengesi sağlanması şart. Bunun için de Galatasaray, tıpkı Mourinho’nun 2004’te Chelsea’de yaptığı gibi transferde 25-30 yaş aralığında, potansiyelinin zirvesine yaklaşmış ama doyuma ulaşmamış oyunculara yönelmeli. Bu kriterlere uyan Alpaslan Öztürk ve Aytaç Kara doğru isimler olarak görünüyor.
1 Ekim 2019 akşamı, Şampiyonlar Ligi grup aşamasında İstanbul’da oynanan maçta Galatasaray, PSG önüne enteresan bir ilk 11’le çıktı: İlk 11’deki tam 6 oyuncu (muslera, Nagatomo, Donk, mariano, Babel ve Falcao) 1986 doğumlulardı. Bu isimlerin dördü halen kadrodalar, hatta takımın ası konumundalar.
Onların yanına Arda Turan (34), Feghouli, Belhanda, Şener (31), Linnes, Diagne, Omar, Ömer Bayram (30) da eklenince Galatasaray bu sezon bir ara bol generalli-az askerli; sahada top bekleyen oyuncu sayısının, kovalayandan fazla olduğu bir görüntüye büründü.
GENÇLEŞTiRME ÇÖZÜMÜ
Zaten eylül-ekim ve mart dönemindeki sert düşüşler incelendiğinde takımın nispeten yaşlandığı ve hareketsizleştiği göze çarpıyor. Ancak Fatih Terim bu düşüşlere çabuk çözüm üretti, her iki inişi de takımı gençleştirerek bertaraf etti.
2021’in başında Oğulcan, mohamed, Taylan, Etebo, baharda da Gedson, kerem, Halil gibilerin aldığı dakikalar artınca Galatasaray dinamikleşti. Ocak-şubat’ta 8, Mayıs’ta 6 maçlık galibiyet serileri Galatasaray’ı zirvede tuttu; kupa da averajla kaybedildi zaten. Fatih Terim göreve devam ederse Galatasaray’ın 2021-22 kadrosunda general-er dengesi sağlaması, 1 numaralı ülküsü olmalı gibi duruyor.
MOURiNHO, POTANSiYELLERiNiN ZiRVESiNDEKi iSiMLERi ALMIŞTI
Futbolda tek bir doğru yok, sonuca birçok farklı yolla ulaşabiliyorsunuz. Inter, İtalya Ligi’nde bazı maçlarda tutucu strateji izleyerek gitti şampiyonluğa. Atletico Madrid de çoğunlukla pragmatik futbol oynadığı bir sezonu Pazar günü şampiyon kapatmaya hazırlanıyor. Ancak belli ki Sergen Yalçın’ın metodu bu değil.
Beşiktaş’a imza attığı günden itibaren felsefesi belliydi, geçen sezonu Elneny-Atiba ikilisinin rakip yarı sahada en fazla topla oynayan 3 oyuncu içinde bitirmeleri, bunun küçük bir demosuydu. Sergen Yalçın’ın kafasındakiler bu sezon tam anlamıyla ete kemiğe büründü: Beşiktaş oyun merkezine daima ileri taşıdı bu yıl. Rakip yarı sahada toplam 12 bin 346 pas yaptı, bu sayı Galatasaray’dan neredeyse 1500, Fenerbahçe’den 2000 fazla. Atiba ve Josef’in Süper Lig’de rakip yarı sahada en fazla pas yapan iki oyuncu olmalarına belki şaşırmayacaksınız. Ancak muhtemelen üçüncü ismi duymadınız: OPTA verilerine göre Süper Lig’de bu sezon rakip yarı sahada en fazla pas yapan üçüncü oyuncu Welinton! Bence Beşiktaş oyununu tanımlayan 1 numaralı veri bu...
TAM 30 MAÇA GALİP BAŞLADILAR
Aslında Süper Lig 2020- 21 sezonunda üç İstanbul büyüğünün diğer ikisinin de kazandıkları puanlar, başka sezonlarda şampiyonluğa yetebilirdi. Bu sezonu Beşiktaş ve Galatasaray 2,10, Fenerbahçe de 2,05 puan ortalamasıyla bitirdiler. Bu ortalama, son iki sezonun şampiyonundan yüksek: 2018-19’da Galatasaray ve 2019-20’de Başakşehir, söz konusu sezonların sonunda 2,03 ortalamayla ipi göğüslemişlerdi. Ancak şampiyon Beşiktaş’ın ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’ye karşı bu sezon fark yarattığı bir başka önemli departman, maçlara süratli başlamalarıydı:
Beşiktaş, ilk 15 dakikalarda attığı 13 golle lig lideri. Ayrıca ligde 40 maçın 30’unda ilk golü Beşiktaş attı, bu alanda da Galatasaray (26) ve Fenerbahçe’nin (21) oldukça önündeler. Bir bakıma Süper Lig’in bütününde de bu süratli çıkışın avantajını yaşadılar: Ligin son 3 haftasında sadece 3 puan topladılar, ama iyi çıkış yapmaları son bölümdeki puan kayıplarını tolere edebilmelerini sağladı.
ŞAMPİYONLAR LİGİ İÇİN 5 TRANSFER LAZIM
Antalyaspor enteresan bir takım. Deyim yerindeyse bir kupa takımı. Belki 30-40 haftalık sezonda çok dikkat çekici işler yapamayabilirler ama kısa turnuvalarda, hele de tek maçlı eliminasyon düzeninde onlarla oynamak zor. Ligi Sivas’ın ya da Alanya’nın üstünde bitirmediler. Bitiremezler de. Ama kupada Sivas ve Alanya gibi takımları elemeleri, finale kadar gol yemeden gelmeleri sürpriz değil. Çünkü telepatik bir savunma oyunları var ve favori olmadıkları maçlarda bunu daha iyi uyguluyorlar.
YENEMEDiĞi TEK TAKIMDI
Sergen Yalçın, bu sezon Antalya’yla iki kez karşılaştı ve ikisinde de yenemedi rakibini. Zaten Beşiktaş’ın bu sezon ligde mağlup edemediği tek takım da Antalya’ydı. Sergen Yalçın iki kez düştüğü tuzağa dün akşam üçüncü kez düşmedi, farklı bir strateji izledi bu kez.
Antalya, maça hemen her büyük rakibine karşı yaptığı gibi yine geride sabırlı pas yaparak başladı.
BASKIDAN HiÇ VAZGEÇMEDiLER
Nuri iki stoperin arasına girerek, hatta arkalarına geçerek kuruyordu oyunu. Ama Sergen Yalçın da orta üçlüsünü Antalya’nın bu oyununun panzehri gibi kurmuştu: Necip altı numara başladı dün. Josef ve özellikle Atiba çok önde, baskı için Antalya ceza alanı civarında koku alarak başladılar oyuna. 1-0’ı erken bulmalarına rağmen bu baskıdan vazgeçmediler. İkinci golün hemen öncesinde taç atışına dahi 6 kişiyle baskıya gelen bir Beşiktaş gördük. Bu doğru baskının sonucu olarak da 2-0’ı erken buldu Sergen Yalçın’ın takımı. 2-0’dan sonra işleri kolaylaştı zaten.
HEYKEL FiKRiNi DESTEKLiYORUM
Dünkü maçın hikayesi içinden Atiba’ya özel bir parantez açmak lazım. Dünkü farklı rolünü öyle iştahla oynadı ki saygı duymamak elde değil. Ben de son dönemde gündeme gelen heykel fikrini destekliyorum artık. Hatta Atiba ile futbolculuk ve sonrasında antrenörlük için uzun bir kontrat da imzalanabilir bence. Kanadalı sporcunun saha içini gözlemleme becerisini, liderlik vasıflarını görünce antrenörlükte de başarılı olacağını hissetmek zor değil.
Kalitemiz tartışılır, ama rekabetçiliğimize diyecek yok: İki sezondur zaten hiçbir takım 34 maçta 70 puanı göremiyordu. Bu sezon da lig tarihinde ilk kez İstanbul’un üç büyük takımı birden son haftaya iddialı girdiler. Ve yine lig tarihinde ilk kez tam 8 yenilgisi olan bir takım şampiyonluk ipini göğüsledi. Çılgın bir sezondu, çılgın bir final günüyle bitti doğrusu...
EFSANEVİ BİR SON
Daha önce böyle lig finallerini beş büyük turnuvada görür ve imrenirdik. Bundesliga’da 1999-2000 sezonu finali hâlâ konuşulur mesela. Daum’un Leverkusen’ının son haftada iddiasız Unterhaching’e kaybettiği maç hâlâ yaradır sporseverlerin kalbinde. Ya da 2001-2002 Serie A’da son haftaya taşınan Juventus-RomaInter şampiyonluk yarışını dün gibi hatırlarız. Sanırım bu epik hatıraların yanına şimdi bir de Süper Lig 2021’i eklememiz gerekecek. Son 5 günde efsanevi bir final yaşadık her detayıyla.
SERGEN YALÇIN'IN BEŞİKTAŞ'I
Bu epik final gününün sonunda şampiyonluk ipini göğüsleyen Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’ı oldu. Tanımı özellikle böyle yaptım zira 90’lardaki kolej takımı nasıl Gordon’un Beşiktaş’ı ise, yüzüncü yıl şampiyonu ekip nasıl Lucescu’nun Beşiktaş’ı ise, bu sezonki de Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’ıydı bana göre. Rakiplerine göre daha dar bir kadrosu vardı, sezonun önemli bölümünü 14-15 oyuncuyla götürdü. Son haftalarda Beşiktaş kulübesinin, Karagümrük ve Göztepe’den dahi renksiz olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Ama yılmadılar, bu tarihi sezonu tarihi bir zaferle kapattılar. Bu zafer Sergen Yalçın’ın. Eminim Gordon da gurur duyuyordur talebesiyle.
AVRUPA'DA BAŞARI ŞART
Bu tarihi final gününe, sonuçlardan bağımsız olarak şu iki notu da düşmek isterim:
1- Eğer Kupa 1’i City kazanır ya da Chelsea EPL’i ilk dörtte bitirirse Süper Lig şampiyonumuz direkt olarak Devler Ligi gruplarında mücadele edecek. Belki de son kez... Zira Avrupa ülkeler sıralamasında maalesef artık ilk 11’de değiliz. Hatta bu kötü performansımız sürerse ilk 15’teki yerimiz bile tehdit altında. Bu sezon Avrupa’daki tüm temsilcilerimizin bu bilinçle oynamaları gerek. Unutmamalılar ki tüm kupalarda gruplarda alınan her galibiyet 2 puan... Hepsi eşit değerde.
Bir sezonda 306 maç oynuyorduk, bu yıl 8 aya 420 müsabaka sıkıştı. Ligde 21 takım olması son haftalarda hedefsiz ekip sayısını çok artırabilirdi. Neyse ki 41’inci haftaya sadece 5 hedefsiz takımla girdik. O da dünkü 10 maçın 9’unu değerli hale getirdi. Premier Lig’de, Bundesliga’da son haftalardaki maçları izleyip hep özenirdik herkesin çatır çatır top oynamasına. Dün, “İşte Süper Lig bu” diyebileceğimiz türden çatır çatır bir futbol akşamı yaşadık gerçekten.
FARKLI HEDEFLER
Üç şampiyonluk yarışçısının rakiplerinin farklı hedefleri vardı dün. Denizlispor artık TFF 1. Lig için gün sayıyor ama Karagümrük’ün en azından altıncı olup havuzdan bir sıralama bonusu alma ihtimali söz konusu. Zira Süper Lig yayın havuzu sezon sonunda ilk altıyı alan takımlara ekstra bir bonus ödüyor. Sivasspor’sa tam 18 maçtır namağlup. Ve ligi beşinci sırada tamamlayıp Avrupa kupaları alışkanlıklarını sürdürmek için çıktılar sahaya. Eğer Beşiktaş Türkiye Kupası’nı kazanırsa, lig beşincisine Konferans Ligi bileti alma şansı doğacak.
SİVAS'LA OYNAMAK ZOR!
Sivasspor, Süper Lig’de 2021 takvim yılının flaş ekibi. Ligin blok halinde durmayı en iyi bilen takımı belki de Sivas. Onlara karşı 0-0’ı oynamak zor. Ama 1-0, hatta 2-0 geriye düştüğünüzde Sivas’la oynamak çok daha zor. Fenerbahçe bu 2-0 bariyerini aşamadı ve ligin son haftasına artık zayıf bir şampiyonluk iddiasıyla giriyorlar. Hem Galatasaray’ın, hem de Beşiktaş’ın cumartesi günkü rakiplerinin prestij maçlarına çıktıkları düşünülürse bu iki takımın şampiyonluk şanslarının yüzde 45’ler seviyesinde olduğunu söyleyebiliriz. Bir de bu iki ekibin ikili averajlarının eşit olması ve bir puan eşitliği halinde genel averajın devreye girme ihtimali cumartesi akşamını daha da ilginç hale getirdi. Sanırım Süper Lig’de en son 1992-93 sezonunda şampiyonu genel averaj belirlemişti. 28 yıl sonra tekrar yaşayabiliriz bu enteresan durumu.
Bu iki ofansif takımdan birinin sahaya 0-0 için çıkması pek mümkün gözükmüyordu. Beşiktaş’a bu maçta beraberliğin yetmesi avantaj gibi gözüküyor olsa da, dezavantajdı bence bir bakıma. Beşiktaş bence dün bu dezavantajı yaşadı 90 dakika boyunca. Atalanta teknik direktörü Gasperini, Real Madrid’e 1-0 kaybettikleri ilk ayağın sonunda şöyle konuşmuştu: “Bence tablo net. Hesaplamalara filan gerek yok. Madrid’de kazanmak zorundayız. Hepsi bu.” Onlar rövanşı kazanamadılar ama Gasperini’nin o günkü hislerini dün Terim yaşadı bence. Hesap basitti, kazanması gerekiyordu. Başka hiçbir sonuç işine yaramıyordu. Kazanmak için gereken her şeyi yaptı ve kazandı Galatasaray..
SERGEN YALÇIN GEÇ KALDI
Sarı kırmızılılar maça önde baskıyla başladılar ve Vida-Welinton’u sıkça hataya zorladılar. Dakikalar 35’i gösterdiğinde şutlar Galatasaray lehine 4-0, kornerler 3-0’dı. Duran toplar hariç, alışık olduğumuzun çok dışında bir Beşiktaş vardı sahada. Galatasaray’ın ilk devrede skor üstünlüğü sağlayıp, ikinci devrede de fişi çekmesinde tutkusunun-coşkusunun-kazanma isteğinin yanı sıra üç de taktiksel detay öne çıktı bence:
1- Geçen hafta sol çizgi Ömer-Babel’di. Sol iç Emre Akbaba idi. Dün sol çizgide Saracchi-Onyekuru başladı. Sol iç de Gedson’du. Gedson sol içten ara pasıyla ilk golü attırdı. Josef’e ilk devrede kart göstertti. O çizgide etkinliğine alışık olduğumuz Rosier-Ghezzal’i durdurdular, bir de ofansif fark yarattılar orada
2- Duran topları geçen hafta Ömer kullanıyordu. Dün bu görevin Gedson’da olması geceyle gündüz kadar fark yarattı. Gedson sahanın yıldızıydı.
3- Beşiktaş’ın kulübesi çok zayıftı dün. Üstüne üstlük bir de Rıdvan’ı çok geç soktu Sergen Hoca. Terim’inse oyuna sürdüğü herkes fark yarattı. Terim’in ilk 11’i iyi başladı, son 11’i de iyi bitirdi dün doğrusu
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJrU2N6Z2hjOCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Yarınki karşılaşma öncesinde de tablo hemen hemen aynı: Fatih Terim derbiye en uygun 11 oyuncuyu bulmayı hedeflerken, Sergen Yalçın ise mükemmel oyunu arıyor.
FATİH TERİM
ÜSTÜNLÜK: BÜYÜK DENEYİMİ İLE TERİM AVANTAJLI
500 sayfalık Türk futbol tarihi ansiklopedisi yazılsa, bunun belki 250’sinde ismi olacak, 50 sayfasını da direkt kendisine ithaf edebileceğiniz bir yaşayan efsane Terim. Kariyerinde onlarca defa böyle maçlara çıktı, 40 yıl büyük turnuva görmemiş milli takımın Solna deplasmanı, Viyana’daki Hırvatistan maçı, Galatasaray’la 9 puan geriden gelip kazandığı şampiyonluk... Bu maça futbol terazisinde daha iyi verilerle çıkan takım Beşiktaş. Ancak deneyim terazisinde tabii ki Terim avantajlı
ZAYIFLIK: KİMSENİN KENDİNİ AS HİSSETMEMESİ
Fatih Terim’in 30 yıla yaklaşan teknik adamlık kariyerini yakından izledik. Ben daha önce böyle bir dönem yaşadığını hatırlamıyorum: Galatasaray’da hemen hemen hiçbir oyuncu kendini as hissetmiyor. Muslera dışında hemen hiç kimse, bir sonraki hafta ilk 11’de olacağından emin değil. Bekler sürekli değişti, stoper ikilisi değişti. Taylan çok iyiydi, formasını kaybetti. Orta saha değişken. Fatih Terim’in bu yılki en önemli problemi sanırım buydu, 7-8 tane as oyuncu yakalayamadı. Onlara sürekli oynama güveni veremedi.
FIRSAT: LJAJIC-N'KOUDOU'NUN KOLAY TOP KAYIPLARI
Beşiktaş'ın son dönemde yakaladığı mükemmele yakın oyunun belki de tek zaafı bu: Ljajic ve N’Koudou’nun zaman zaman topun kıymetini bilmemeleri. Kolay kayıp yapabilmeleri. Bu maçta da bu ikili ilk 11’de başlarsa, Terim’in Galatasaray orta sahasındaki dinamik oyuncularını bu ikili üzerine yönlendirmesi muhtemel. Olası kayıplar, Terim’e maç önceleri hep bahsettiği geçiş hücumu fırsatını sağlayabilir.