Uğur Meleke

Kaybolan 45 dakika

18 Mart 2018
İlk 45’te bütüncül duruşta, alan paylaşımında hiç zaaf yaşamayan, kontrollü iki takımın endişe futbolu söz konusuydu. İkinci 45’te ise orta sahaların yorulması ve Fernando’nun çıkışıyla merkezin daha hızlı geçildiği bir oyun izledik.

DERBİNİN ilk 45 dakikasıyla ikinci 45’ini ayrı değerlendirmek lazım sanırım: İlk 45’te bütüncül duruşta, alan paylaşımında hiç zaaf yaşamayan, kontrollü iki takımın endişe futbolu söz konusu. İlk devrede birkaç pozisyon kırıntısı var, onlar da top kayıpları sonucu rakip kaleye hızlı inilen anlar. 

İkinci 45’te ise özellikle orta sahaların yorulması ve maçın en dinamik isimlerinden Fernando’nun çıkışıyla merkezin daha hızlı geçildiği bir oyun.

GOMIS OLMAZSA...

Bu devrede Fenerbahçe’nin sete karşı da hücum edebiliyor oluşunun altını çizmek gerek. Zira Kocaman’ın sezonun genelindeki yeteneksiz-gri oyuncu tercihleri sebebiyle Fenerbahçe’nin set savunmalara karşı hücum becerisi kısıtlıydı. Dün Giuliano, etrafında Ekici ve Soldado gibi yeteneklileri de bulunca görüntü bir miktar değişti.

Eğer Kocaman, Galatasaray merkezinin Donk’un girişiyle gardının düştüğü son çeyrekte Valbuena’yı sokarken Soldado’yu da oyunda tutma cesareti gösterse, derbiden istediğini alarak ayrılma ihtimali vardı bence. Çünkü Fernando’lu Galatasaray’la, Donk’lu Galatasaray arasında dağlar-tepeler-okyanuslar kadar fark var.

Galatasaray’ın dünkü hücum yükü ise büyük ölçüde Rodrigues’in sırtında idi. Maçın en hareketlisi Rodrigues’in Şener’in kanadını koridora dönüştürmesi gole yetmedi, çünkü Gomis alıştığımız kuvvetinin sanki bir tık altındaydı. Galatasaray’ın şampiyonluk yarışında belirleyici unsur kesinlikle Gomis.

Sezonun en iyi oyuncusu Gomis bir düşüş yaşarsa, Galatasaray’ın onun düşünü tolere edebilecek alternatif bir planı yok gibi.

HAKEMLER YEMİN ETMİŞ!

Yazının Devamını Oku

Gururla veda

15 Mart 2018
Pazartesi gecesi M.City, ligde Stoke’a konuk oldu. Müsabakaya çıkarken 13 puan farkla liderdiler ve şampiyonluk için kalan 9 maçın 4’ünü kazanmaları yeterliydi.

City’nin hiçbir puan mecburiyetinin olmadığı o gün, Guardiola sahaya 11 asla çıktı. Sakatlıktan dönen Sterling ve Fernandinho, İspanya’ya gidip geldiği için antrenman eksiği olan Silva dahil tüm yıldızlarını riske etti ve maçı erken koparmasına rağmen 85 dakika oyuncu değişikliği yapmadı. Guardiola’nın bize garip gelebilecek bu tercihinin sebebi şuydu: Takımının maç kaybetmesini, kazanma alışkanlığının yok olmasını istemiyor. Kazanma serisi takımlara bir meleke kazandırır ve seriyi yitirmek de ruhsal istikrarsızlık demek. Guardiola’nın farkında olduğu basit bir gerçekti bu: Ciddiyet. Her şeyden ve herkesten önce ciddiyet.

EN İYİ 11 ÇIKMALIYDI

- Dün akşam Beşiktaş, tarihinin ilk Şampiyonlar Ligi son 16 iç saha maçını oynadı. Üstelik sadece gururumuz Beşiktaş için değil, Medel, Fabri, Tolgay, Oğuzhan dahil birçok futbolcu için de bir ilk bu. Doğrusu ben Beşiktaş’ın bu maça, aynen Bayern gibi elindeki en iyi 11’le çıkmasını beklerdim. İdeal 11’le Bayern’e karşı alınacak 1-0’lık bir galibiyet bile, bu seviyede deneyimsiz Beşiktaşlıların moral değerlerini son derece yükseltirdi bence.

DAHA KÖTÜ OLMAZDI

- Dün çıplak gözle de gördük ki, Ulreich’lı Bayern savunması, önde baskıya karşı kırılgan. Evet Bayern geçen yıl bu turda 11’e 11’ken bile Arsenal’e beş atmıştı. Evet, 100 milyonluk Beşiktaş’ın 650 milyonluk Bayern’i elemesi imkânsız gibiydi. Ancak insan şunu düşünmeden de edemiyor:

Eğer Güneş ilk maça Love değil Negredo ile başlasa... Son 10 günde yeniden keşfettiği Tolgay’ı o sıralarda en geriye atmış olmasa... Dün de ideal 11’iyle sahaya çıksa... Bu 180 dakikadan, çok daha fazla kazanımla ayrılmaz mıydı Beşiktaş? Ben, bu sonuçlardan daha kötü olmayacağına eminim doğrusu.

MAÇIN ADAMI: GARY MEDEL

- Kariyerinde

Yazının Devamını Oku

Kavgadan Trabzon çıktı

13 Mart 2018
AKHİSAR, büyükler için ligin en zor sınavlarından biri.

Kadroları savaşçılarla çabuklar karması ve bu kimyalarıyla Fenerbahçe’ye 6, Trabzon’a 3, Beşiktaş’a 2 puan kaybettirdiler bu sezon. Dün de neredeyse 90 dakikanın tamamı dövüş kıvamında geçti ve Çalımbay’ın takımı da en az Buruk’un ekibi kadar koşarak, savaşarak aldı o zor 3 puanı.

İki stoperlerinin, oyun aklı Abdülkadir’in oynamadığı, kulübelerinin U21 gençlerle dolu olduğu bir günde bu galibiyet, Trabzon için tekrar Avrupa rotasına girme bileti.

YİNE BURAK SIRTLADI

- Bordo-mavililerin dünkü savaşının hakkını teslim ederken, birkaç performansın da özellikle altını çizmek gerek: Burak kritik bir gol, bir de asistle yine takımın skor yükünü çekti. Okay Yokuşlu son haftalardaki muhteşem performansını stoperde de sürdürdü. Hem Seleznyov’u etkisiz hale getirdi, hem de öyküyü değiştiren golü attı.

Yusuf Yazıcı akan oyunda çok iyi değildi, ama etkili kornerler kullandı. Novak kendi takımının bir golünü çizgiden çıkarmasa, Yusuf’un hanesinde de 2 asist yazacaktı.

 

Yazının Devamını Oku

25 dakika büyük oynadılar

12 Mart 2018
MALATYA, bir büyük takım için ligde çıkması en güç deplasmanların başında geliyor.

Ligin en sert, göğüs göğse oynamayı en çok seven orta üçlüsü Aytaç-Azubuike-Murat, zaten bu sezon Galatasaray ve Beşiktaş’ı dinamizmleriyle durdurdular. Erol Bulut, Fenerbahçe’ye karşı orta saha direncini bir kademe daha yükseltti ve 70’inci dakikada Gilberto’yu sokana kadar 3-5-2 ile oynadı. Sadık-Mina-Doria savunma üçlüsünün önünde Murat-Aytaç-Azubuike zaten son derece dirençli bir göbek. Bir de bu direnç grubuna sağda Chebake, solda Buğra’nın eklenmesiyle daha da sert bir sınava dönüştü Malatya merkezi.

İlk 20 dakika Malatya’nın istediği gibi gitti, oyun merkeze sıkıştı ve o çarpışmadan ev sahibi ekip galip çıktı. İlk 20 dakika sonunda belki tabela 0-0’dı, ama Malatya şutlarda 4-0, kornerlerde 5-0 galipti ve tek bir faul bile yapmaya gerek duymamışlardı bu süreçte.

ÇALIŞILMIŞ KORNERLER

20’den 45’e kadarsa Fenerbahçe, sert Malatya merkezine karşı bir panzehir üretti: Oyunu genişletti, çizgilere yaydı. Sarı lacivertliler sahanın genişliğini kullanmaya başlayınca oyuna ortak oldular, pozisyonlar ürettiler, birinde de golü buldular. İlk 20 dakikada şutlarda Malatya 4-0 galipken, devrenin sonunda bu istatistik 5-6’ya geldi. İlk 20 dakikada hiç faul yapmayan ev sahibi ekip, 20-45 arası tam 8 faul yapmak zorunda kaldı. Fenerbahçe de, sadece 25 dakika, 20 ile 45 arası büyük takım gibi oynayıp, ikinci devre vitesi tamamen küçülterek almayı başardı 3 puanı.

Maçın öyküsünü tam anlamıyla okuyabilmek için iki detaya daha parantez açmak gerek:

1- Çalışılmış korner organizasyonları, sıkışan maçları çözmek için bir numaralı çıkış yolu. Dün de öyle oldu. Malatya akan oyunda iyi bir savunma takımı olmasına rağmen, duran toplarda aynı standardı tutturamıyorlar. Daha önce Göztepe’ye karşı da iyi futbol oynayıp, 3 duran toptan yedikleri 3 golle yenilmişlerdi.

2- Malatya’nın ofansif planı, orta sahada kazandıkları toplarla yapacakları baskın hücumlara bağlı olmalı. Ancak ileri uçlarında o tip araya koşucu santrfor yok; Boutaib hava silahı, Adem de kendini sol çizgiye yapıştırdı nedense. Dolayısıyla Malatya taktiksel olarak ne kadar iyi bir maç oynamış olsa da, gol yollarına çözüm bulamadıkları için puan alamamaları doğal.

MAÇIN ADAMI: MEHMET TOPAL

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin en iyi merkez oyuncusu: Tolgay

11 Mart 2018
Son 3 yılda sanırım bu sütunda en fazla tekrar ettiğim konulardan biri: Tolgay Arslan’ın milli takımda oynayamaması meselesi.

Tolgay bence, FIFA’nın insan haklarına dahi aykırı sayılabilecek bir engeline takılıyor, 20 yaşında yaptığı Almanya Milli Takımı tercihi nedeniyle şu anda Türkiye forması giyemiyor. Ancak Tolgay’ın durumundaki gariplik şu: Tolgay, hayatında hiç Almanya A Milli Takımı forması da giymiş değil ki! Sadece alt yaş grubu seviyesinde Türkiye’den Almanya’ya geçiş yaptı diye bir oyuncunun elinden ömür boyu A milli takım seçme hakkını almak, akla-mantığa uygun mu sizce? FIFA’nın çok basit bir statü değişikliğiyle, “hayatında hiçbir A milli maça çıkmamış oyuncu, her yaşta ulusal takım seçimi yapabilir” noktasına gelmesi gerekmez mi? Türkiye Futbol Federasyonu, bu konuda neden ortalığı ayağa kaldırmıyor, neden bu meseleyi sürekli gündemde tutmuyor, anlayamıyorum doğrusu.

***

Tolgay Arslan bu sezon anlayamadığımız bir sebeple, çok uzun bir süre de Şenol Güneş tarafından görmezden gelindi. Aylarca ortalıktan kaybolduktan sonra son 15 günde nihayet düzenli oynamaya başladı. Başlarda çekingendi, sanki içine Atiba kaçmış gibi sadece pas arası yapmaya-top kazanmaya odaklıydı. Dünse biraz daha cesaret bulmuş, top sürdü, öne oynadı, ara pasları attı. 24 ve 29’da Babel’in kaçırdığı net pozisyonların ikisinde de araya oynayan oydu. Nihayet 53’te de Talisca’ya asisti o yaptı. Çok koşuyor, çok top kazanıyor, çok pas arası yapıyor, dripling kabiliyeti var, pas kalitesi yüksek, oyun zekâsı muazzam. Eğer biraz daha cesaret bulup gol denemeyi de hatırlarsa, bence Tolgay, üç senedir defalarca yazdığım gibi Türkiye’nin en iyi merkez oyuncusu. Demirören ve Lucescu’nun da bence bir numaralı ödevi, Tolgay’ı ulusal takıma kazandırmak.

***

Tabii şunun da altını çizmek gerek: Tolgay’ın özellikle yıldızlaşması gereken bir akşamdı. Maçın hemen her bölümünde Beşiktaş, yüzde 70’in üstünde topla oynadı ama sıkı Özat bloğunun arasında boşluk bulmakta güçlük çekti. Gençlerbirliği 4-1-4-1’le başladı ama Milinkovic de sert savunma grubuna katıldı. 46’da Zeki’nin girişiyle beşli savunmaya döndüler, blokları iyice sıkılaştırdılar. O sıkı blokların arasına ancak zeki bir oyuncunun sihriyle girebilirdiniz, onu da Tolgay yaptı işte 53’te...

Okay Yokuşlu müthiş bir çıkışta. Eğer Tolgay’ı da ulusal takıma kazandırırsak herhalde Euro 2020’de en güvenilir bölgemiz orta sahamız olur.

Yazının Devamını Oku

Süper Lig’de bir maçta 1000 pas olur mu?

8 Mart 2018
PAZARTESİ sabahı Hürriyet’te çıkan o küçük ama etkileyici haberi görmüşsünüzdür umarım: Pazar günü aynı saatte oynanan iki maçta Akhisar, Fenerbahçe’ye karşı toplam 176 pas yaparken; City’li İlkay, Chelsea önünde tek başına 167 isabetli pas sayısına ulaşmış.

- Haberi okuyanların zihninde birkaç benzer düşünce belirmiştir muhakkak... City’nin akıl almaz pas oyununa saygı duyuyoruz hepimiz. Ya da Akhisar’ın topla az ama efektif oynadığını da düşünmüşsünüzdür elbette. Ancak bu iki pencerenin dışına çıkıp, başka bir pencere açmak istiyorum ben bu noktada: Pazar akşamı City-Chelsea maçında iki takımdaki 28 futbolcunun toplam pas sayısı 1294... Aynı saatte oynanan Fenerbahçe-Akhisar maçındaysa iki takımın toplam başarılı pas sayısı 503.

- Bu sayıların City-Chelsea gibi özel yeteneklilerle dolu iki takımın maçına özgü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu hafta sonu Premier Lig’de oynanan Swansea-West Ham maçında 962, Leicester-Bournemouth müsabakasında da 812 başarılı pas var toplam. Yani Premier Lig’in alt sınıf-sıkıcı bir müsabakasındaki pas sayısı bile, Süper Lig’in bir büyük maçının yüzde 50 üstüne çıkabiliyor.  

- Bu uçurumun sebeplerinden biri elbette kalite farkı. Ama Bournemouth, Swansea, West Ham gibi örnekleri de hesaba katıyorsak, meseleyi asla yalnızca kalite farkıyla açıklayamayız. Süper Lig’in çok daha farklı ve büyük bir problemi var: Faul, kart ve itiraz sorunu.

*

- Pazar gündüz seansında Süper Lig’den Konyaspor-Malatyaspor maçını izliyorum. 80’inci dakikada ekranda bir faul istatistiği paylaşılıyor: Konya’nın 15 faulüne karşılık Malatya yalnızca 3 faul yapmış o dakikaya kadar... Kartlarda ise durum 1-1. Mehdi’nin rakip takımın tamamından daha fazla faulü var ama henüz kart görmemiş. Süper Lig’de birçok müsabakada olduğu gibi tek tarafın önde stratejik faul yaptığı ve hücum kestiği bir maç oynanıyor ama kartlar çıkmıyor.

FIRAT AYDINUS NEYİ BEKLEDİ?

* Sonra zihnim beni geçtiğimiz perşembe akşamına götürüyor ve kupadaki Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinin ilk yarım saatini anımsıyorum. Soldado ile Pepe arasında bir savaş yaşanıyor. Daha ilk devrede Soldado’nun 4 faulü var, Pepe de duran topta rakibini anlamsız bir darbeyle yere düşürmüş. Her iki futbolcu da bence çoktan sarı kartı hak etmişler. Ama kart yok. Aydınus bekliyor. Bu kadar deneyimli ve başarılı bir hakem neyi bekliyor, neden bekliyor, anlamak güç. MHK, hakemlere derbileri 11’e 11 bitirin talimatı mı veriyor acaba? Eğer öyleyse bile, 30 dakikada verilmeyen o kartların maçı çığırından çıkaracağı çok belli değil mi?

*

Yazının Devamını Oku

Negredo ders verdi

6 Mart 2018
Son iki resmi maçta iki asist, bir de gol katkısıyla derbilerin kahramanı olan Negredo’yu kulübede başlatıp, stratejiyi 1,71 boyundaki Love’a uzun vurmak olarak oluşturmak, zaten akıl dışıydı.

DÜN gece Trabzonspor-Beşiktaş maçını izleyememiş bir Trabzonlu iseniz, çok fazla bir şey kaçırmadınız... Çünkü Çalımbay, geçen cuma Alanya karşısında ne yaptıysa, yine bire bir aynısını denedi. Yine Okay-Kucka’lı ultra defansif orta saha ile maça çıktı. Yine Abdülkadir’in şapkadan tavşan çıkarması ya da araya atılan toplar dışında bir hücum planı yoktu. N’doye en uçtayken Burak’ın yokluğunu aratmadı, o da sürekli ofsayta düştü.

Rıza Hoca aynen Alanya’daki gibi ilk devreyi çöpe attıktan sonra ikinci yarının ilk bölümünde Kucka-Olcay’ı çıkarıp Yusuf ve bir santrfor oyuna soktu. Ama bu kez bu hamleler sonuç veremedi, zira rakip Alanyaspor değil, Negredo’lu Beşiktaş’tı. Alanyalılar son yarım saati seyretmişlerdi ama Babel-Negredo seyretmediler.

*

- Dün gece Beşiktaş’ın da başlangıç stratejisinin doğru olduğunu söylemek güç. Şenol Güneş’in 1 metre 71 santimlik Vagner Love’ı en uçta başlatıp, oyuncularının sürekli ileriye top şişirmelerine anlam veremedim doğrusu. Hubocan ve Durica’nın Vagner Love’la havada kapıştıkları 45 dakika, hayatlarındaki en rahat devreleri oldu herhalde.

- İki hocanın da başlangıç stratejilerinin işlemediği bu garip maçın hikayesi ise, 60 civarında yapılan 4 değişiklikle değişti zaten. Dün, Negredo’nun günüydü. Ligdeki Fenerbahçe maçında Quaresma’ya 2 asist yapmıştı. Kupada da 1 gol attı. Dün gece de ilk 11’de başlamayı hak eden oydu ama yine sonradan girip yüzde yüzünü verdi. Negredo, sadece iyi bir santrfor değil, aynı zamanda büyük profesyonel.

*

- Son bir not... Maçı Beşiktaş kazandığı için harika performansı gözden kaçan Okay Yokuşlu’yu unutmamak gerek. Her geçen gün büyüyor, olgunlaşıyor. Bu performansını sürdürürse, bence sıradaki Premier Lig oyuncumuz o.

LENS’İN YEDEĞİ PEKTEMEK Mİ?

Yazının Devamını Oku

Kocaman: 3 Kocaman: 2

5 Mart 2018
BU sezonki Fenerbahçe, çimentosunda kan-ter-gözyaşı olan bir yapı.

Aykut Kocaman bu takımı yaparken tercihi koşucular, mücadeleciler, vazgeçmeyenler oldu. Kolektif bütünlük, birlikte hareket edebilme, savunmacı forvetler Kocaman’ın öncelikleri. Taktik disiplin ve mücadele, oynamak isteyen rakiplere karşı eli Fenerbahçe’ye geçirebiliyor. Başakşehir’i, Göztepe’yi, Alanya’yı, ilk devrede Beşiktaş’ı bu sayede yendiler. Ama Fenerbahçe’nin rakibi de kendileri kadar mücadeleciyse, koşucuysa, blok halinde durup hızlı çıkmayı iyi beceriyorsa işler karışıyor. Konya ve Akhisar gibi. Dünkü mücadele, Aykut Kocaman’la zihinsel ikizi arasındaydı adeta.

TAKDİRE ŞAYAN

Akhisar’ın iki açık oyuncusu, belki de ligin en iyi savunmacı açıkları. Ligin en iyi koşucularından Larsson’un defansif becerilerine zaten aşinayız. Sağ açık Eray da maçı 4 başarılı dripling, 5 yerde müdahale, 4 bloklamayla kapatıyor. Bu veriler, zaten Aykut Kocaman’ın açık oyuncularından beklediği veriler. Kocaman’ın rakibi, onun kendi takımından istediklerinin benzerini yapınca, blok halinde iyi durup, kontraya da etkili çıkınca dünkü gibi bir tablo çıkıyor işte ortaya.

Akhisar’ın başarısı takdire şâyân. Ancak Fenerbahçe gibi bir büyük takım, böyle dirençli bir rakiple karşılaştığında çareyi onlardan daha fazla savaşmakta değil, sahaya daha fazla kalite koymakta arar. Kocaman’ın bence bu yılki en büyük eksiği de bu. Bir büyük takım, sahaya maksimum yetenekliyi koyarak, yüksek pas kalitesi yakalayarak, seri ve zeki oynayarak sonuca gitmeye çalışır; sadece rakibinden fazla savaşarak ve ter dökerek değil. Bazı oyuncular belki 12 değil 11 kilometre koşar, ama yeteneğiyle maç kazandırır. Fenerbahçe’de Giuliano, Valbuena, Ekici, Soldado bu özellikteki adamlar.  Ve içeride kapanan bir takıma karşı oynayacaksanız, maksimum yetenekliyle sahaya çıkmalısınız. Onları 70’e kadar yanınızda oturtursanız, yenilgiye de razı oluyorsunuz otomatikman.

MAÇIN ADAMI: ERAY ATASEVEN

OKAN Buruk, Elazığ’da ve Gaziantep’te Türk futboluna değerli isimler kazandırmıştı. Akhisar’da Eray’ın çıkışında onun emeği var. Eray, Kadıköy’de yorulmak bilmedi hiç.

Yazının Devamını Oku