Uğur Meleke

Bozan kaybetti, yapan kazandı

16 Nisan 2018
Uğur Meleke yazdı.

Bu yazıyı kaleme aldığım 80’li dakikalar itibariyle pas sayısında Galatasaray yüzden fazla farkla önde. Rakibinin iki katından fazla şut çekmiş, iki katından fazla korner atmış durumda. Daha da önemlisi, maçta kazanmak için oynayan tek bir taraf vardı dün akşam: O da Galatasaray’dı...

Başakşehir’in dün üstün olduğu iki istatistikse, zaten stratejilerinin ne olduğunu ortaya koyuyordu: Galatasaray’dan daha fazla hava topu aldılar ve sarı-kırmızılılardan daha fazla faul yaptılar. Hatta bir ara Galatasaray’ı önde stratejik faulle durdurma işini öyle abarttılar ki, o dakikaları not alma ihtiyacı hissettim. 21’le 35 arası Galatasaray tek bir faul yapmazken, Başakşehir 7 faul yaparak tamamen oynatmama yönünde pozisyon aldı: 21 Mahmut, 26 Adebayor, 27 Adebayor, 28 Mahmut, 29 Emre, 31 Arda, 33 Elia... Özellikle 26-33 arası 7 dakikada 6 faulü çalan Halil Umut Meler’in, bu stratejiye kartla yanıt vermemesi fiyasko bana göre...

Başakşehir’in o dakikalardaki tek hücum planı, topları Adebayor’un kafasına indirmekti yalnızca. İlk 15 dakika itibariyle de planları işliyor gibi gözüktü ama Denayer ve Donk oyuna girdikçe Togolu’yu dengelediler. Özellikle Donk konusunda inanılmaz yanıldım, Hollandalı son dönemdeki ciddi oyunuyla beni olağanüstü mahcup etti, dünün de kesinlikle en iyilerindendi.

Dünkü galibiyeti muhteşem Mariano’ya, ya da Denayer-Donk’a, belki de maçın en hareketlisi Rodrigues’e yazabilirsiniz ama ben payın büyüğünü Fatih Terim’e veririm. Abdullah Avcı önlem almayı, Fatih Terim önlem aldırmayı seçti dün gece... Avcı korumayı, Terim saldırmayı; Avcı bozmayı, Terim yapmayı hedefledi. Sezonun sonunda kim kazanır bilmek güç, ama dünün kazananının Terim olduğunu söyleyebiliriz kesinlikle.


Şu kolları bağlama saçmalığı

Mariano o harika slalom sonrası harika sol vuruşu yaparken fark ettiniz mi bilmiyorum: Mariano’nun tam karşısında Manuel Da Costa var, ama Başakşehir’in stoperi kollarını arkadan bağlayıp kendini adeta kilitliyor. Bu “kolları arkadan bağlama” hareketi son dönemde stoperlerde çok meşhur. Rakibe penaltı fırsatı vermemek için yapılan bir jest bu, biliyorum. Ancak, stoper kollarını bağladığında sadece kollarını saklamıyor, kendi hareket şansını da tamamen bitiriyor. Aynen dün Da Costa’nın Mariano’nun karşısında adeta yok olduğu gibi.

Stoperler, kollarının doğal konumda olduğundan emin oldukları sürece, bu hareketi yapmalarını son derece lüzumsuz buluyorum ben.

Yazının Devamını Oku

İhtiyaç ligi

15 Nisan 2018
SİVASSPOR’un son 2 haftada Konya ve Fenerbahçe karşısındaki dağınık görüntüsü, aslında çok sürpriz değil.

Göztepe’nin, Malatya’nın, Kayseri’nin son dönemde yalpalamalarının sebebi neyse, Sivas’ın da o. Bu lig, Nisan-Mayıs döneminde adeta bir “ihtiyaç ligi”ne dönüşüyor. Sadece ilk 4 (ya da 5) Avrupa bileti alabildiği, son 3 de düştüğü; 6’ncılıkla 15’incilik arasında bir fark olmadığı için son 2 ayda birçok takımın motivasyonu zayıflıyor. Birçok maçın sonucunu önceden tahmin edebiliyorsunuz, ihtiyacı olan kazanıyor, olmayan yeniliyor. Acaba son Avrupa biletini 5-6-7-8’incilerin play-off’u ile versek... Süper Lig’in 14-15’incileriyle 1.Lig’in 4-5’incileri arasında bir play-out düzenlesek... İki turnuvaya da son ana kadar daha büyük bir heyecan getirmez miyiz?

ŞENER DEĞİL HASAN...

Elbette dünü sadece Sivas’ın oyunuyla açıklayamayız; Fenerbahçe de “8’de 8” hedefiyle girdiği ligin son iki ayındaki yüksek arzusunu koruyor. Dün de ilk devrede beklerinin sağlı-sollu bindirmeleriyle çok iyi bir 45 dakika oynadılar.

İlk 30 dakika sürekli bindiren Şener yıkamadı, sonraki 5 dakika bindiren Hasan yıktı Sivas direncini. Fenerbahçe’nin 45 dakikalık dominant oyunu, 29 haftada rakip ceza alanında topla en fazla buluştukları ilk yarı, iki gol ve galibiyet anlamına geldi zaten.

Dünün bir başka dikkat çekici detayı, Isla’nın 3 haftada ikinci kez 12 yabancı sınırına takılıp kadroda olmayışıydı.

Aykut Kocaman’ın onu beğendiğini ve sezon başı çok istediğini biliyorum.

Şu anda 13’üncü yabancı konumuna düşmesi enteresan gerçekten.

MAÇIN ADAMI: SOLDADO

Yazının Devamını Oku

Futbol, hafta içinde kurgulanan, hafta sonunda sergilenen bir oyundur

14 Nisan 2018
Okan Buruk’un Akhisar’ı peş peşe galibiyetlerle küme düşme hattının üstüne çıktığından beri motivasyon sorunları yaşıyor.

Özellikle geçtiğimiz hafta orta sahayı tamamen Alanya’ya kaybeden Buruk, Beşiktaş karşısına radikal önlemler alarak çıkmış. En temel önlem, yani 4-4-2’den 4-3-3’e dönüş bence doğru karar. Zaten ilk yarıda İstanbul’da oynanan maçta da Beşiktaş’ı bu şekilde durdurmuşlardı, orta üçlünün dinamizmi ve sertliğiyle. Dün de orta üçlü Sissoko-Serginho ve Eray’ın çalışkanlıklarına diyecek yoktu gerçekten. Bence Malatyalı Aytaç-Azubuike-Murat’la beraber ligin en dinamik orta üçlüsü bu.

Ancak futbol sadece önlem almayla ilgili bir oyun değil. Hatta futbolda kaderi genelde önlem alanlar değil, aldıranlar belirliyorlar. Beşiktaş’ın yetenekli sol kanat ikilisi Caner-Babel, sadece 20 dakikada aynı senaryoyu 2 kez uygulayarak 2 gol attılar Akhisar’a. Ve çektiler fişi. Caner sol çizgide topla buluşup, sanki yüksek bir orta yapacakmış gibi pozisyon alıyor. Herkes ondan yüksek ve uzun bir orta beklerken, yay üzerine yaklaşan Babel’i görüyor... 3’üncü dakikada gördü, golü attırdı. 20’de bire bir aynı şeyi yaptılar, tabelayı Negredo değiştirdi bu kez.

Gwyneth Paltrow’un başrolünü oynadığı “Sliding Doors (Türkiye’de gösterildiği ismiyle, Rastlantının Böylesi)” filmini izlediniz mi bilmiyorum. Filmde iki ayrı hikâye, paralel olarak ilerlerler. Bir senaryoda Paltrow, trene son anda yetişir ve eşini onu aldatırken yakalar. Diğer senaryoda Paltrow trene saniyelerle geç kalır ve bambaşka bir öykü gelişir...

Futbol da böyledir işte. Tek bir an, tek bir karar, maçın bütün hikayesini değiştirir. Dün Caner’in havadan klasik orta yapmak yerine yerden Babel’e attığı 2 pas, müsabakanın bütün kaderini değiştirdi. Muhtemelen bu iki oyuncu, bu taktiği hafta içi düşünmüş, konuşmuş, çalışmışlardı. Cuma gecesi Akhisar’da uyguladılar sadece. Zira futbol aslında, hafta içinde kurgulanan, hafta sonunda sergilenen bir oyundur...

Yazının Devamını Oku

Gol çizgisi teknolojisi... Hemen!

12 Nisan 2018
Pazar akşamı Fenerbahçe-Osmanlıspor maçında Skrtel’in kafası, futbolda daha önce binlerce kez yaşanmış, bundan sonra da binlerce kez yaşanacak bir gol çizgisi tartışması doğurdu.

Skrtel kafayı vurdu, Karcemarskas topu tutarak yere uzandı, sonra öne doğru bir hamle yaptı. Hakemler saniyenin belki onda birinde görebildikleri doğrultusunda bir karar verdiler. Herhalde o anda dünya üzerinde hiç kimse o hakemlerin yerinde olmak istemez. Neyse ki, haklılarmış. Yoksa binlerce izleyenin algılayamadığı bir durumu, hakemler de insan oldukları ve algılayamadıkları için, bütün bir hafta boyunca idam edileceklerdi!

Bu karar atlatıldı lâkin bundan sonra yaşanacak benzer durumlarda ne yapılacağına dair birkaç soru işareti bıraktı zihnimizde:

1- Teknik adamların tavrı

- İrfan Buz gibi yeni nesil, çağdaş bir teknik adamın maç sonrası ne demeye çalıştığını ben anlayamadım; anlayabilen beri gelsin. Yardımcı hakeme bir karar verdiği için, üstelik bu karar doğru olduğu için kızgındı sanırım! Biraz empati lütfen.

2- Piero

- Maçtan hemen sonra İrfan Buz, piero uygulaması sonucu topun 5 santimle çizgiyi geçtiğini biliyordu. Öyleyse akla şöyle bir soru geliyor: Piero, ne kadar süre neticesinde bu sonucu verebiliyor? Eğer birkaç dakika içinde sonucu alıyorsanız, beIN’in maç içinde bu bilgiyi paylaşması daha doğru değil mi?

3- Gol çizgisi  

m

Yazının Devamını Oku

Çalışan kazandı

10 Nisan 2018
Uğur Meleke yazdı.

Dünya futbolunda ekonomik uçurumlar her geçen gün büyüyor, zenginler daha zenginleşiyor, orta sınıf zayıflıyor. Bugün Barcelona, Real Madrid, M.City, Bayern Münih gibi kulüpler 1 milyar euroluk takımlarla mücadele ederken, Şampiyonlar Ligi’nin başaltı sınıfı olarak tanımladığımız Sevilla ya da Roma 300 milyonluk ekiplerle onlarla baş etmek zorunda. Beş büyük ligde de durum çok farklı değil: Dördünün şampiyonu aylar öncesinden belli olurken, birinin de ilk ikisiyle diğerleri arasında uçurum var.

Bizim ligimiz, orta sınıf-üst sınıf farkı açısından iyiler içinde. Son bir aya tam 4 takımın şampiyonluk umuduyla girmesi de gayet rekabetçi bir tablo. Elbette bazı genetik gerçekler var, onları da yadsımak imkânsız: Özellikle İstanbul’un 3 büyükleriyle diğerleri arasında Gençlerbirliği-Galatasaray maçı gibi maçlar hep oldu, oluyor, olacak. Mütevazı taraf iyi kapanacak, alanı iyi parselleyecek, yardımlaşacak, savaşacak. Zengin taraf kazanmak istiyorsa en az rakibi kadar istekli, tutkulu, çalışkan olmak zorunda. Gençlerbirliği muazzam bir alan parselasyonu dersi verdi zengin rakibine. Ümit Özat, başlangıçtaki 5-4-1 dizilişini bu kez hiç değiştirmedi. Sessegnon ve Manu gibi hücumcu ayaklar dahil, Jailton’un bir-iki aksaması dışında hiç kimse bloğu bozmadı. Şemaya kusursuz riayet ettiler. Aralarında neredeyse hiç boşluk bırakmadan oynadılar. Akan oyunda da Galatasaray’a hemen hemen hiç net pozisyon vermediler.

Galatasaray’sa neredeyse yüzde 80’le topla oynamasına rağmen, pozisyon üretimi konusunda kısır bir gün yaşadı. Evet, yaratıcı futbolcuları durgundu; ama şunu da göz ardı etmemek gerek, deplasmanlarda İstanbul’da olduğu kadar tutkulu oynamıyorlar.

Terim’in de değişiklik zamanlaması ve kararlarıyla takımını uyandırmakta güçlük çektiğini söyleyebiliriz:


1)Üç değişiklik, sanki önceden kurgulanmış gibi 60,70 ve 80’de yapıldı. Acaba her geçen dakika alanına daha fazla kapanan Gençlerbirliği’ne karşı daha erken değişiklikler yapılabilir miydi?

2)Savruk Rodrigues ve kırılgan Belhanda, daha erken çıkarılabilir miydi?

Yazının Devamını Oku

Aykut Kocaman’a tek bir soru

9 Nisan 2018
DÜN Kadıköy’deki müsabakayı üç ayrı perdede ele almak şart: İlk devre, Valbuena’sız 45 dakikalık bir kör dövüşü. 45’le 73 arası Valbuena-Giuliano ve Soldado’lu 28 dakikalık futbol, 2 güzel gol... 73’te Soldado’nun çıkışı sonrası azalarak biten bir maç...

Fenerbahçe’nin bu üç yeteneklisi, Valbuena-Giuliano-Soldado’nun birlikte sahada olduğu bölümlerle, olmadığı bölümler arasındaki farkı sezon boyunca dile getirmeye çalıştım. Dün akşam da saat 18.00 sularında ilk 11’ler belli olunca, bir küçük araştırmayla tezimin doğruluğunu test ettim. Sonuç, düşündüğüm gibi: Bu yıl, Giuliano-Valbuena-Soldado üçlüsünün bir arada forma giydiği 10 maç var. Bu 10 maçta, üç oyuncu bir arada toplam 409 dakika sahada kalmışlar. Bu 409 dakikada Fenerbahçe 14 gol atmış, 3 gol yemiş. Sadece bu üçlünün bir arada sahada oldukları bölümlerden bir puan durumu oluşturulsaymış, Fenerbahçe 10 maçta 8 galibiyet ve 2 beraberlik alacakmış:

- Trabzon (28 dk, 1-0),

- G.Birliği (90 dk, 2-1),

- Başakşehir (70 dk, 2-1),

- Alanya (7 dk, 1-0),

- Malatya (64 dk, 3-0),

- Bursa (24 dk, 0-0),

-

Yazının Devamını Oku

Atanamamış büyük takım!

8 Nisan 2018
Beşiktaş-Göztepe maçı hikâyesini doğru okuyabilmek için muhakkak misafir ekibin sezon çizgisini de göz önüne almak gerek: Göztepe, bu sezon ligin zirve dörtlüsü Başakşehir-GS-BJK-FB ile 7 maç oynadı, tek bir puan alabildi. Bu yedi maçın her birinde en az 2’şer gol yedi. Ve bu alanda Süper Lig’de Karabükspor’dan bile kötü. En dipte.

Halen Avrupa kupaları mücadelesi veren, sezonun flaş ekiplerinden Göztepe’nin ligin alt sınıf takımlarına karşı gösterdiği performansı büyüklere karşı sergileyememesinin sebebi sanırım şu: Göztepe, bir tür “atanamamış büyük” gibi oynuyor her seferinde... Tempoya tempoyla, hücuma hücumla cevap veriyor ve genelde kalitesi yetersiz geldiği için maçları kaybediyor! Dün gecenin analizi için elbette birçok detayı dikkate alabilirsiniz: Stoperleri Kadu-Kosanovic eksikti, Poko’yu sağ açıkta başlatmak hataydı gibi. Ama bence büyük projeksiyonda temel etken, Göztepe’nin büyük maçlarda gerçekçilikten uzak oyunu. Dünün de esas özeti bu.

Beşiktaş cephesi için de elbette son derece olumlu veriler var: Maçın beklenenden kolay geçmesini sadece Göztepe’nin realist olmaktan uzak oyunuyla açıklayamayız. Atiba-Tolgay-Oğuzhan’ın cezalı olduğu bir günde Medel’in golle, Necip’in asistle oynaması, herhalde Şenol Güneş için rüya gibi bir şey. Özellikle Medel için ayrı bir parantez açmak gerek: Beşiktaş’ın Şilili oyuncuyu transfer etmek istediğinde Güneş’in kısa boyundan dolayı ona pek sıcak bakmadığını biliyorum. O Medel, forma şansını da hak ettiğinden oldukça geç bulmasına rağmen, ligin ikinci yarısına imza atmaya devam ediyor. Beşiktaş’ta daha önce stoper oynadı, sağ bek oynadı, ön libero oynadı. Dünse ilk defa Necip’in bir tık önünde, “8 numara” rolündeydi. Onu da mükemmel yaptı. 25’te golü atmasına santimler izin vermedi, 26’da hak ettiği golü attı. Lige değer katan, çok büyük bir profesyonel gerçekten.

***
Larin daha erken girebilirdi
Beşiktaş 65’te 3-0’ı bulup maçı koparmış. Negredo hem çok etkili değil, hem de zaten maske gibi bir engeli var. Vagner Love da kulübede yok. Acaba o dakikalarda Güneş, Negredo’yu çıkarıp, Larin’i oyuna sokamaz mıydı? Kanadalı oyuncunun MLS performanslarını biliyorum, hatta Eylül 2015’te Socrates’teki yazımda ona yer vermiştim. Eğer fiziksel seviyesini koruyorsa, Süper Lig’e uygun bir santrfor olduğunu düşünüyorum. Çok kuvvetli, ayakları yere çok sağlam basan, gol vuruşları da fena olmayan bir genç. Dün onu biraz daha fazla izlemek isterdim doğrusu.

***
Ümit Öztürk-Rotman diyaloğu

Yazının Devamını Oku

Trabzon’un geleceği bu çocuklarda

8 Nisan 2018
KAYSERİSPOR, deyim yerindeyse bir travma içinde.

Aradaki Karabük maçını saymazsak, Bursa-Konya-Fenerbahçe ve Trabzon’a karşı gol atamadan kaybederken sarsılan özgüven, ligin flaş ekibinin ayarlarını bozdu. Sumudica, geçtiğimiz hafta üçlü savunma şaşkınlığıyla Fenerbahçe maçını erken kaybetmenin acısını yaşamış. O yüzden de Trabzonspor önünde dörtlü savunma + iki defansif orta saha ile başladı; üstelik belki bu sezon ilk kez oyunu bu kadar geride kabullendi. Kayseri’de savunma geriye olağanüstü yaslanınca Trabzon’un ilk bir saatte Burak’a araya oynayıp boşluk bulma ihtimali olmadı. Çünkü Kayserispor savunmasıyla kalesi arasında hiç mesafe yoktu adeta!

İkinci devrede iki hoca da oyun şeklini değiştirecek bir hamle yapmayınca, maçın 3 gün 3 gece golsüz sürmemesinin tek yolu bir kahraman çıkmasıydı. O kahraman, Abdülkadir oldu; Mendes’ten kazanıp yoktan var etti galibiyet golünü. Abdülkadir kilidi açtıktan sonra zaten Yusuf’la ikili şova dönüştürdüler işi: Birer gol ve birer asistle Yusuf-Abdülkadir şov izledik Trabzon’da.

Trabzon’da kongre ve muhtemel yeniden yapılanma öncesi bu maç bir mesajdı adeta kente: Elinizde harika bir nüve var; bugün bir Alman ya da bir İtalyan takımının elinde Okay-Yusuf-Abdülkadir üçlüsü olsa, geleceği onların etrafına inşa ederler. Trabzonspor’un da yapması gereken bu. Sakın Olcay’ın geçen hafta yaptığı türden açıklamalara kanmayın, gelecek bu çocuklarda.

MAÇIN ADAMI: ABDÜLKADİR

O devreye girene kadar ortada futbol yoktu. Dün eğer stada gelenler evlerine bir şey izleyerek gittilerse, bunu tamamen Abdülkadir’in hayal kurmasına ve denemesine borçlular.

Yazının Devamını Oku