DÜN Kayseri’de çok garip bir futbol günüydü gerçekten. Başakşehir sezonun en iyi oyunlarından birini oynadı, sayısız pozisyon üretti ama deyim yerindeyse futbol tanrıları Kayserispor’un yanındaydı dün. Sadece ilk 45 dakikada bile son vuruşlar biraz daha farklı olsa, soyunma odasına 7-2 filan gibi absürt bir skorla gidilebilirdi. Başakşehir 45 dakikada 17 şut, 9 korner attı. Sadece kornerlerde Kudriaşov ve Visca ikişer, Arda ve Caiçara da birer net pozisyona girdiler. Başakşehir’in yükselttiği tempoya Kayserispor uyma gibi tarihi bir hata yaptı. Orta sahada Deniz ve Mensah’ın yokluğunda topu kaliteli kullanma ihtimalleri zaten çok kısıtlıydı, meşin yuvarlağı kazandıkları her seferde de saniyeler içinde Başakşehirlilere iade ettiler. İlk yarının sonunda soyunma odasına 1-0’lık skorla gidilmesini ise üç faktörle açıklayabiliriz: Birincisi, Lung’un becerisi. İkincisi, bu kadar tek taraflı oynanan bir maçta Robinho’nun inanılmaz tutukluğu. Ve üçüncüsü de Başakşehir’in sağdan bulduğu sayısız pozisyonda futbolcuların güneşten etkilenmeleri.
Maçın ikinci yarısında Başakşehir risk alıp açıldıkça Rus ruletine döndü oyun. Visca, kariyerinde toplam kaçırdığı gol kadar net pozisyon kaçırdı adeta! Başakşehir’in kaçırdığı pozisyonların dönüşünde de Kayserispor, Umut-Kravets’le birçok kontra atak fırsatını değerlendiremedi. Lig tarihinin bir maçta atılan toplam gol rekoru halen 12... Dünkü maçta futbolcular biraz becerikli olsa bu rekor kırılabilirdi bence.
BiR KAREDE MAÇIN ÖZETi
DÜNKÜ maçta 35’le 45+6 arasındaki 16 dakika, çok ekstra bir periyottu. Başakşehir oyunu Kayseri ceza alanına öyle bir yığdı, üst üste o kadar çok pozisyon üretti ki, bir an ilk devrenin değil maçın sonu oynanıyor zannettik! 45+5’te Mahmut’un orta saha civarından taca çıkan topu bırakmamak için deparı, sonra da tacı kaleci Mert’le paslaşarak kullanması da o bölümün özeti gibiydi. Başakşehir’in o bölümde atamaması mucize gibiydi gerçekten.
Maçın adamı: Lung.
Moses, hemen her hücumun içinde var. İnanılmaz istekli. Soldado’ysa muazzam bir profesyonel. Fenerbahçe’nin ikinci devrede kazandığı puanların tamamı nerdeyse onun sayesinde.
SİVASSPOR, geçtiğimiz hafta Malatya önünde ne oynadıysa aynısını oynadı Fenerbahçe’ye karşı. Savunmadaki mecburi Braz/Papp değişikliği dışında aynı 11, aynı strateji. En uçta sahte dokuz Diabate’li, santrforsuz düzen. Tepeden tırnağa, santrfordan stopere yüksek savunma disiplini. Sürekli önde baskıyla rakibin oyun kurmasına izni vermeme çabası. Sağda iki savunmacı Fatih-Douglas arka arkaya. Yanal’ın tek ve en etkili hücum silahı Moses’ı o çizgiden saklaması gerekirdi mesela. Ama Moses maçın önemli bölümünü Fatih-Douglas’la boğuşarak geçirdi.
Fenerbahçe’nin Kadıköy’de 75 dakikaya kadar yayılan ve protestolara neden olan etkisizliğinin sebebi de Sivas’ın önde baskı düşüncesiydi zaten. Bir Türk futbolu klasiğidir “önde baskıya karşı çaresiz kalmak”. Milli takım dahil, büyükler dahil hemen hiçbir takımımız önde baskıya karşı çare üretemiyorlar. Bunun iki temel sebebi var:
1-) Türkiye’de oyunu stoperlerin değil, ön liberoların kurduğuna inanılması. Stoperlerin asla top kullanma konusunda kendini geliştirme ihtiyacı duymamaları. Fenerbahçe’nin stoperlerinin de bu konuda son derece yeteneksiz olmaları.
2-) Takımların da geriden çıkma konusunda özel çalışmalar yapmaması. Ceza alanı ön çizgisiyle orta yuvarlak arasındaki 30x30 metreye, yani kabaca 1 dönüm alana oyunun sıkışması. Oysa rakip size baskı yapıyorsa bekleriniz (ve açık oyuncularınız) taç çizgisine kadar açılır, ön liberolarınız orta saha çizgisi civarında pozisyon alırsa 50x60, yani yaklaşık 3 dönüme yayarsınız oyunu. Rakibiniz 5 adamla 1 dönümü savunabilir, ama 3 dönümü baskılamak daha zordur doğal olarak.
Fenerbahçe’nin takım olarak kötü oynadığı günü kurtaransa bireysel performanslardı dün... Moses, hemen her hücumun içinde var. İnanılmaz istekli. Soldado’ysa muazzam bir profesyonel. Fenerbahçe’nin ikinci devrede kazandığı puanların tamamı nerdeyse onun sayesinde. Eğer Avrupa listesine yazılsaydı, belki de bugün Fenerbahçe çeyrek finalde olabilirdi. Bu sezon Fenerbahçe’nin tüm oyuncuları ayrı, o ayrı bir yerde bence.
MOSES 45 DAKİKA AYAKTA KALAMADI
14 yıllık meslek hayatım boyunca en fazla dile getirdiğim konulardan biri bu: “Spor Toto Faul Ligi”nden bir maç daha izledik dün gece Kadıköy’de. İlk 45 dakika sonunda Sivassporlular 14, Fenerbahçeliler’se 3 faul yapmışlardı. Sivas’ın 14 faulünün 9 tanesi, ikinci ve üçüncü bölgede. 6 tanesi Moses’a yönelikti. Sivaslılar net bir biçimde stratejik faullerle Fenerbahçe’nin olgunlaşmakta olan her hücumunu kestiler ilk 45 dakikada. İlk devrede tek sarı kart Bjarsmyr’e çıktı, o da zaten umut veren atağı kesen bariz bir pozisyondu.
TARİH, 5 Mart 2016... Almanya’nın en büyük maçı ‘Der Klassiker’de bitiş düdüğü henüz çalmıştı. Dortmund 90 dakika boyunca kalenin önüne otobüs çekmiş, Bayern de bu direnci kıramamış ve tabelayı bozamamıştı. O günlerde Bayern’i çalıştıran Guardiola, hakemin bitiş düdüğüyle beraber sahaya daldı ve Kimmich’e ‘girişti’! Evet, kelimenin tam anlamıyla ‘girişti’ genç oyuncuya. Fiziksel değildi bu ‘girişme’. Ama sert vücut dili, keskin jest ve mimikler, saha içinde dakikalarca süren ders, pek alışık olduğumuz türden bir durum değildi. Kimmich şaşkındı. Guardiola ise kararlı. Tezi her neyse, bunu sahanın içinde, milyonların gözünün önünde Kimmich’e kabul ettirmek istiyordu.
Maç bitti, basın toplantısına da yan yana çıktı bu ikili. Gazetecilerin Joshua Kimmich’e ilk sorusu “Bir orta saha oyuncusu olarak” diye başlayınca Pep söze girdi: “Joshua’ya orta saha oyuncusu olduğunu söyleyip durmayın. Onun mevkiinin ne olduğuna siz karar veremezsiniz. Joshua bir savunma oyuncusu. Evet, sorunuzu tekrar sorabilirsiniz”
Kimmich o gün 21 yaşını doldurmuş, Bayern’de sürekli oynayan, Alman Milli Takımı’nın da bir parçası olan saygın bir gençti. Yani 17’lik bir bebe değildi Pep’in yanındaki. Üstelik Pep, ayrılık için gün sayıyordu o sıralarda. Aradan 3 yıl geçti. Kimmich bugün 24 yaşında bir sağ bek. Artık kimse ona bir zamanlar orta saha oyuncusu olduğunu hatırlatmıyor, çünkü dünyanın en iyi sağ beklerinden biri. Bu sezon Bayern’le Bundesliga+Şampiyonlar Ligi’nde 32 maçın 28’inde sağ bek oynadı. 13 asist yaptı. Bundesliga’nın asist kralı. Hatta uzun bir süre Avrupa’nın da asist kralıydı.
ZINCHENKO GELiYOR
TARİH, 12 Mart 2019... Pep bu kez Bayern’in değil, City’nin hocası olarak Schalke’yi darmadağın etmiş. Medyanın karşısındaysa bu kez Ukraynalı bir genç öğrencisi var: Oleksandr Zinchenko... 22 yaşında bir orta saha oyuncusu. En azından Pep’le tanışana kadar kendini öyle tanımlıyordu. Ukrayna Milli Takımı’nda da sekiz ya da on numara olarak forma giyiyor ve 23 maçta 2 golü var. Ama Pep, onu City’de sol beke evirdi. Son 33 günde 8 maça sol bek olarak çıktı. Chelsea’ye karşı 2 asist yaptıktan sonra önceki gün Devler Ligi’nde Schalke’yi de boş geçmedi. Yetenekli, çabuk, driplingci. Bana sorarsanız birkaç yıl içinde dünyanın en iyi sol beki olacak.
10 NUMARA NEYSE DE...
TÜRK futbolunda bir bek sorunu var. Gökhan-Caner’in arkasından o seviyede bir bek daha gelmedi. Trabzon’da Rusya karşısına Fenerbahçe’nin üçüncü sağ beki Şener’le, Stockholm’de İsveç önüne Galatasaray’ın üçüncü sol beki Ömer Bayram’la çıktık maalesef. O zaman insan şunu düşünmeden edemiyor: Bizim deneyimli teknik adamlarımız kendi Kimmich’lerini, Zinchenko’larını bulamazlar mı? Eljif’ten, Muhayer’den, Celil’den, Berkay Sefa’dan bir tane bek çıkmaz mı mesela? Ya da bambaşka isimlerden? Güneş, Terim, Yanal gibi deneyimli hocalar, kariyerinin sıradan bir orta saha oyuncusu olarak geçeceğini hissettiği bir gençten üst düzey bir bek çıkaramazlar mı? Üst düzey bir santrfor çıkarmak zor. Belki on numara da öyle. Ama bek çıkaramıyor oluşumuzun üstünde daha fazla kafa yormamız gerek sanki.
HAFTANIN SORUSU
G.Saray, Diagne değil, Robinho varmış gibi bir top oynadı şu maça kadar. 1,93’lük bir santrfordan faydalanmanız için daha çok orta yapmanız gerek.
SEYRANTEPE’de dün ‘Büyük Galatasaray’la ‘Küçük Galatasaray’ın maçı vardı adeta! Antalya, bir büyük takımmışçasına ofansif oynadı, topa sahip olmaya ve sürekli hücumda kalabalıklaşmaya çalıştı. 62’de de Doğukan’la öyküyü değiştirmeye çok yaklaştılar ama 2 dakika sonra gelen Onyekuru golüyle Antalyaspor kırıldı, maç kırıldı. Misafir ekip dün hücuma bazen öyle ekstra coşkuyla çıktı ki, G.Saray’ın son yıllarda en fazla kontra atak fırsatı bulduğu iç saha maçıydı muhtemelen bu.
G.Saray bir coşku takımı. İç sahada 1-0’la ya da 2-0’la yetinmiyorlar, Belhanda da, Feghouli de, N’diaye de, Onyekuru da, herkes tabelada adını görmek istiyor. Ve bu kadar iştahlı bir ön grupla bir maçın 2-0’dan dörde-beşe gelişi çorap söküğü kolaylığında oluyor adeta. Dün de öyle oldu ancak neredeyse maçın önüne geçen bir detayı, taraftarın Diagne desteğini de atlamamak gerek. Dün G.Saray’ın beşinci golünde asisti tribün yaptı, golü Diagne attı adeta. Senegalli santrforun G.Saray’da biraz tutuk başlamasının bence iki temel nedeni var:
1- G.SARAY öncesi son 50 günde tek bir resmi maça çıkmış ve fiziksel olarak bir miktar gerilemişti.
2- G.Saray, en uçta Diagne değil, Robinho varmış gibi bir top oynadı şu maça kadar. 1,93’lük bir santrfordan faydalanmanız için daha çok orta yapmanız ve karambol yaratmanız gerek. Ancak G.Saray, ocaktan sonra daha da yerden oynuyor, sanki santrforu Robinho’ymuşçasına daha fazla örerek-pas serisiyle geliyor rakip kaleye.
Oysa Diagne, Erzurum’da tek bir orta aldı, topukla mükemmel bir pozisyon yarattı. Dün de ona uygun toplar atıldığında çabası üst düzeydi. Diagne’ye göre oyun oranı artarsa, Senegalli’nin de katkısının artacağı kesin.
DURAN TOP LOTOSU
G.SARAY’ın bu sezon Avrupa hikâyesinde de duran top savunması(zlığı) önemli rol oynamıştı. Ligde de rakiplerinin kullandığı kornerler adeta bir loto hissi yaşatıyor G.Saray ceza alanında! Dün Bahadır bomboş iki kafa vurdu, birini Muslera, birini direk çıkardı. Alan savunması yapanların şunu unutmaması gerek: “Golleri alanlar değil, adamlar atıyor"
Başakşehir, beklerinin orta saha gibi oynadığı 2-4-3-1 dizilişiyle, sıfır orta stratejisi ve yerden futboluyla adım adım gidiyor şampiyonluğa.
BU ligde 17 takım fizik kaliteyle, arzuyla, motivasyonla, coşkuyla oynuyor. 1 takımsa şemayla, yerleşimle, bellerinden birbirine halatla bağlı futbolcularla, yukarıdan kendilerini izleyen drone vasıtasıyla bölünmez bir bütünlükle oynuyor. Dün yine kaybeden coşkulu futbol, kazanan doğru futbol oldu Başakşehir’de.
Süper Lig’de son yıllarda garip iki alışkanlık oluştu: Takımların sezonun ilk yarısıyla ikinci yarısı arasındaki performansları olağanüstü değişken. Sanki Apertura ile Clausura adında iki ayrı lig oynanıyor bu ülkede. İkinci kötü alışkanlık da, maçların ilk devresiyle ikinci devresinin iki ayrı müsabaka gibi görünmesi. Kimse performansını 90 dakikaya yayamıyor. Bir takım ilk 45, ikinci takım ikinci 45’i oynuyor sadece.
Dünkü maça da Başakşehir 19:00’da, Fenerbahçe 20:00’de başladı adeta! Maçın ilk yarısı boyunca sahada Fenerbahçe yok. Koca devre içinde sarı-lacivertlilerin dikine-doğru tek pası 1’inci dakikada Zajc’tan geldi; geriye kalan bütün topları rastgele vurdular adeta. Ersun Yanal’ın meşhur bir söylemi var, “Fenerbahçe önlem almaz, önlem aldırır diye”... Ama dün ilk 11’e bakıyorsunuz, sol açık rolünü rakibinin sağ bekine önlem olarak harcamış. Takımın en kaliteli 5 oyuncusundan ikisi Valbuena ve Ekici’yi kulübede oturtmuş, Eljif Caiçara’nın peşinden koşsun diye! Sayın Yanal, bu mudur sizce önlem aldırmak?
Elijf korkunç bir ilk devre oynuyor, Yanal sanki kontrat yapmışçasına değişiklik için 46’yı bekliyor. Fenerbahçe de maça 46’da Ekici girince başlıyor adeta. 45’le 80 arası bir golleri var, Zajc’la kaçırdıkları bir tane net olmak üzere birkaç da pozisyonları var.
Fenerbahçe ikinci devredeki futboluyla kesinlikle 1 golü hak etti. Ama Yanal, ilk devreyi tamamen çöpe atmayı göze aldığı, Fenerbahçe sürekli geriden gelmek için aşırı efor sarf ettiği için yetmedi o 45 dakikalık futbol. Başakşehir, beklerinin orta saha gibi oynadığı 2-43-1 dizilişiyle, sıfır orta stratejisi ve yerden futboluyla adım adım gidiyor şampiyonluğa.
Maçın adamı: İrfan Can.
GÜNÜN HAYAL KIRIKLIĞI
1 Haziran itibariyle elle oynama kuralına yeni bir kavram ekleniyor. Savunmacıların kazara bile olsa ‘doğal insan silüeti’nin dışına çıkıp genişlediği pozisyonlarda penaltı kararı gelecek.
Manchester United’ın Paris’te kazandığı penaltı, uluslararası futbol kamuoyunu karıştırmış durumda. Dalot’nun şutunda Kimpembe’nin sırtı dönükken koluna çarpan top, kamuoyunun büyük bölümüne göre penaltı gerektirmiyordu. Ancak yeni sezonda yürürlüğe girecek yeni kurallar, bu tarz pozisyonları şüphe bırakmadan cezalandıracak. Çünkü Kimpembe’nin vücudu ‘doğal insan silüeti’nin dışına çıkmış, kendine avantaj sağlayacak şekilde genişlemiş. Elle oynama kuralına eklenen bu ‘doğal silüet’ kavramı, bence bir küçük devrim. Manchester United, kulüp tarihinin, belki İngiliz futbolunun, belki de kupa tarihinin en büyük geri dönüşlerinden birine imza attı Paris’te. Bu geri dönüşün tartışmalı bir penaltı yoluyla olması İngilizler dahil herkesin kafasını karıştırdı.
İngiliz medyasının önemli bir kısmı dahi penaltı kararının ağır olduğunu söylüyor. Fransız medyasına göre de Dalot vurduğunda Kimpembe bloklama maksadıyla sıçrıyor; mevcut elle oynama kriterlerinin üçünü de ihlal etmiyor: Top kola geliyor, karar verebilecek mesafesi yok ve vücudun konumu doğal.
Ben bu tarz pozisyonlarda top oynamak isteyenin yanındayım, savunmacılara tanınan müsamahadan son derece rahatsızım. Şükürler olsun ki IFAB da artık rahatsız bu adaletsizlikten: 1 Haziran itibariyle elle oynama kuralına ‘doğal silüet’ kavramı ekleniyor. Kimpembe’nin pozisyonu gibi, savunmacıların ‘doğal insan silüeti’nin dışına çıkıp genişlediği pozisyonlarda (temas kazara olsa dahi) cezalandırılacağı bir dönem geliyor artık. Bu bence ‘futbol oynamak isteyen taraf’ lehine atılmış önemli bir adım. Ama bu doğal silüet kavramı genişletilmeli, tamamen top bloklamak için kendini yere atan ve kurnazca alanını genişleten sporcunun eli-kolu da doğal silüetin dışında sayılmalı. IFAB, o zaman gerçekten bu küçük devrimi tamamlamış olur işte.
Haftanın rakamı
Manchester United, Paris’te toplam 5 şut çekmiş: Birincisi, Lukaku’nun golü. İkincisi, Rashford’ın Buffon’dan dönen ve Lukaku’nun golünü hazırlayan şutu. Üçüncüsü, Lukaku’nun golü. Dördüncüsü, Dalot’nun Kimpembe’ye penaltı yaptıran şutu. Beşincisi, Rashford’ın golü. Verimlilik denen şey bu olsa gerek.
Haftanın fotoğrafı
Ferguson , Cantona, Solskjaer... Üçünü de doya doya canlı izledim. İkisiyle tanıştım. Üçünün bir arada olduğu bir ortamda gazozuna bile iddiaya girmemek gerek, siz içiyorum zannederken o gazozu elinizden alırlar! Manchester United’da şu günlerde yeni bir tarih yazılıyor. Ve tarih yazıcıları yine aynı ekip.
CEZA alanı içinde penaltı-kırmızı kart kokan bir pozisyon yaşandı, hakem oyunu devam ettirdi, içeride VAR incelemesi sürüyor. Oyun durmadı, penaltı bekleyen takım tekrar hücum etti, bir penaltı daha kazandı! Hatta tekrar kırmızı kart gerektiren bir durum var gibi görünüyor. Ve bu kez ihlali yapan bir başka savunma oyuncusu. Hakem ne yapmalı şimdi sizce?
Şöyle bir senaryo hayal edin: Türk Milli Takımı hücumda. Ceza alanı içinde cenk kafayı vuruyor, Fransız Varane topu elle çizgiden çıkarıyor. Hakem görmüyor, oyunu devam ettiriyor. İçeride VAR incelemesi sürerken Türkiye hücum tazeliyor. Bu kez Pogba, cenk’i ceza alanı içinde formasından çekerek indiriyor, bariz gol şansını engelliyor ve penaltı düdüğü çalınıyor. Pogba’ya kırmızı kart çıkıyor. Hakem VAR incelemesi için monitöre gidiyor. Her iki pozisyonda da kırmızı kart ve penaltı gerekliliğini görüyor. Sizce hakem burada ne yapmalı? Varane’ın mı, Pogba’nın mı kırmızı kartı geçerli olacak? Yoksa her ikisini de mi atmalı? cevap: Varane’a kırmızı kart çıkacak. Pogba’nın pozisyonu yaşanmamış sayılacak, kartı iptal edilecek.
BİR de şöyle bir senaryo hayal edelim: İlk pozisyonda Varane, cenk’e ceza alanı içinde şiddetli bir faul yapıyor, penaltıya sebebiyet veriyor ama hakemin gözünden kaçıyor. VAR incelemesi sürerken devam eden oyunda cengiz süper çalımlarla kaleciyi geçiyor ve golü atıyor. Burada hakemin kararı ne olmalı sizce?
cevap: Futbolda en büyük avantaj gol olduğu için gol geçerli. Ancak VAR incelemesi sonucu Varane da atılacak, zira kırmızı kartının sebebi şiddetli hareket. Eğer Varane kırmızı kartı elle oynama nedeniyle hak etseydi atılmayacaktı; çünkü bariz gol şansı engelleme fiili gerçekleşmemiş olacaktı pozisyonun sonunda (Sarı kart yeterli).
ÖRNEKLER artırılabilir. VAR hayatımıza yeni girdi, yukarıda örneklediğim gibi onlarca farklı pozisyon yaşanacak önümüzdeki aylarda. Ve bu tarz durumlar için binlerce sayfalık yeni bir kural kitabı yazılmayacak, zira hakemlik sadece kitapla değil, aynı zamanda kafayla yapılan bir iş! Ve bu tarz durumlarda hakemler ‘yorum’ yapacaklar. Kitabı bilecekler elbette. Ama kararları ‘yorum’ ile verecekler. 100 yıldır olduğu gibi.
HAFTANIN RİCASI
F.BAHÇE -Rizespor maçında Halil Umut Meler’in VAR’a gittiğinde neyi incelediğini kamuoyu tam anlamıyla öğrenemedi. Daha önce de dile getirmiştim, aynen Şampiyonlar Ligi’ndeki gibi VAR’a gidildiğinde neyin incelendiğini ve nihai kararı altyazılar yardımı ile sporsevere tüm açıklığıyla bildirmek gerek.
BEYİN JİMNASTİĞİ
DÜNKÜ maçların gidişatını, golleri, tabelayı bir yana bırakıp öncelikle şu detayın altını çizmek gerek: Dün peş peşe iki büyük takımı, iki Anadolulu’ya karşı izledik. Size bu 4 takımı güçlüden güçsüze listeleyin desem, herhalde sıralama yapmakta çok zorluk çekersiniz! Dün öyle iki maç oynandı ki, dört takımın dördü de 3 puanı hak ettiğini söyleyebilir inanarak. Özellikle Rize’yle F.Bahçe’nin transfer tabloları çok şey anlatıyor: Rize 11’inde bu sezon transfer edilmiş 8 futbolcu oynuyor. Hemen hepsi taş gibiler. F.Bahçe’ninse yazın transfer ettiği 11 oyuncudan hiçbiri dün 11’de değil. Comolli’nin transferde başarısı 11’de 0... Hatta sadece dördü kulübedeler, yedisi ortalıkta bile yoklar! Sanırım F.Bahçe kulüp tarihinde bunun başka bir örneği görülmemiştir.
Bu başarısız transfer planlaması, F.Bahçe’nin en büyük darbeyi orta sahada almasına neden oldu. Dün ilk 11’de Topal’ın yanında 2 devre arası transferi görev alıyor ama Tolgay da, Zajc da çeşitli sebeplerle yüzde yüzle oynayamıyorlar. Tolgay kendini bir an önce tribünlere kabul ettirmek için ekstra yapmaya çalışıyor, bazen basiti de yapamıyor. Zajc da çok kaliteli işler yapıyor ama şaşkın. Her topu dikine oynamak istiyor, asist arıyor ama bu da top kaybı yapmasına neden oluyor. F.Bahçe’nin 10’a 11’ken bile orta sahasının bu kadar geçirgen olmasının sebebi bu. Dün F.Bahçe nüanslarda öndeydi, daha fazla yetenekli oyuncusu vardı ve kazandı ama takımı 50 dakika eksik oynamasına rağmen muazzam bir taktik plan dersi veren Buruk’u tebrik etmek gerek. 2 yıl önce Lucescu’yla anlaşılma aşamasındayken “Lucescu-Buruk ikilisi neden düşünülmüyor” diye yazmıştım. Buruk o günden bugüne üzerine koyarak gidiyor.
iKi YANLIŞ TERCiH
MAÇTA birçok iyi ve kötü var ama iki tecrübeli oyuncunun iki tercihini diğerlerinden ayırmak gerek: Birisi, 42’nci dakikada Ukraynalı milli sağ bek Morozyuk’un ikinci sarısı. Kaleye 80 metre mesafede rakibini çekerek bu kartı görmek akıl almaz. Diğeri de Volkan’ın 52’de ceza alanı dışına kolları havada çıkışı. Büyük şans eseri top omzuna çarptı ama çıkış tercihi çok yanlış.
60 BiN EURO’LUK SOL BEK
RİZE’nin 11’inde devre arası gelen 6 oyuncu vardı. Savunma dörtlüsünün tamamı ocakta geldi ve ilk 6 maçta 2 gol yenen süper bir seriyle bu maça çıktılar. Sağ bek Morozyuk kiralık, stoperlerden Abarhoun 250 bin Euro, Awaziem kiralık, sol bek Melnjak 60 bin Euro’ya getirilmiş. Melnjak’ın hücum performansı gecenin sürprizi. İlk yarıyı geçirdiği Sloven Ligi’nde 4 gol-3 asistle oynamış. Avrupa Ligi ön elemelerinde 2 gol atmış genç adam. Ve sadece 60 bin Euro’ya Rize’ye gelmiş. Milli yıldız Marko Rog’un da kuzeni. Önemli transfer başarısı.
Maçın adamı: Melnjak.