Uğur Meleke

Pragmatizm kaybetti, oyun kazandı

20 Mayıs 2019
Süper Lig’in süper finalinde kazanan oyun oldu.

BU sene Şampiyonlar Ligi yarı finalistlerine bakın: Ajax, Tottenham, Liverpool ve Barcelona’nın hiçbiri pragmatik değil, oynatmama odaklı değil. Hepsinin birinci önceliği oynamak. İngiltere’de City, Almanya’da Bayern, Hollanda’da Ajax’ın şampiyonluklarına bakın. Sezonun kaybedenleri Mourinho’ya, Atletico’ya, Juventus’a bakın. Oynayanın kazandığını, faydacılığın yenildiğini görüyoruz hep. Süper Lig’in süper finalinde de kazanan oynayan oldu, oynatmayan değil.

Dünkü maçı iki perdede ele almak lazım: Birinci perde, santrada iki takımın da aynı şekli aldığı, sahaya dengeli dağıldığı andı. Bu perde yaklaşık 10 saniye sürdü(!). Sonra ikinci perde başladı ve oyun kontrolü Galatasaray’a geçti. Sarı-kırmızılılar ısrarla hücum etti, Başakşehir karşıladı. Orta çizgide Marcao-Luyindama geri kazandı, Galatasaray bir daha yerleşti hücuma... Neredeyse bir buçuk saat sürdü bu senaryo. Terim’in takımı hücum planı olarak özellikle iki strateji benimsemişti dünkü maça çıkarken... Birincisi, sağ bek Mariano, sağ iç Belhanda ve sağ açık Feghouli arasındaki seri pas trafiği. Buradan akan oyunda bolca üretim yaptılar, skor bulamadılar. Ama ikinci metot verimliydi kesinlikle. Özellikle Belhanda’nın sağ kanattan kullandığı kornerlerin/frikiklerin neredeyse hepsine Galatasaraylılar vurdular. Marcao’nun iki net pozisyonu var. Luyindama ve Donk fırsatlar yakaladılar, atamadılar. Feghouli ve Onyekuru’nun attıklarıysa Galatasaray’a şampiyonluğu getirdi.

Galatasaray’a ligin ikinci yarısında namağlup 40 puanı getiren unsurların başına sanırım şunu da yazmak lazım: Ligde, kaleciler dışında üç tane 1,90 üstü adamı (Luyindama, Donk ve Diagne’yi) ilk 11’de kullanan tek takım Galatasaray. Bu da havada olağanüstü bir üstünlük getirdi Galatasaray'a.

74’TEKi O SAHNE

74’Te Selçuk’la Belhanda arasındaki frikik tartışması, aslında bu sezon Terim’in işinin ne kadar zor olduğunun bir başka ispatıydı. Geçen hafta Diagne üstelemiş, Sinan küsmüştü; bu hafta gereksiz ısrar eden Selçuk, küsen Belhanda’ydı. Galatasaray’ın bu yılki bol Afrikalı kadrosu, yönetilmesi gerçekten zor bir gruptu ve Terim iyi kalktı bu işin altından.

AVCI, İKİNCİ OLMAYA MAHKUM

Dün 17’nci dakikada Bajic’in golü geliyor. Daha dakika 17... Ama Başakşehir kalecisi Mert, ilk yarının kalan bölümünde aut atışlarının tamamında ağır davranmaya başlıyor. Mert, A milli takımın as kalecisi. Kulübü Başakşehir, ligin çok büyük bölümünde liderdi, bu maça da zirve ortağı olarak girdi. Ve 66 puanlı ligin ko-liderinin A milli kalecisi, daha 17’de vakit geçirmeye başlıyor. Mesele sadece Mert’in vakit geçirmesinden ibaret değil. Başakşehir de golü bulduktan sonra adeta kontak kapatıyor. Golü 17’de buluyorlar ve tam 73 dakika, hatta olası uzatmalarla 80-85 dakika bu skoru koruyacaklarına inanıyorlar. Üstelik beraberlik de rakiplerine yarıyorken. Korkarım ki Abdullah Avcı’nın takımı 1’inci dakikada golü bulsa, 89 dakika korumaya çalışacak! Başakşehir’in 1 Nisan’dan sonraki düşüşünün de temel sebebi buydu zaten. Rotasyonda geç kaldılar, yaşlı ve yıpranmış takımda ısrar ettiler. Bir başka korumacı davranış biçimi bu. Bu sezonun modasıysa bu değil: Maksadı korumak olan, ikinciliğe mahkum bu sene.

Maçın adamı: Belhanda.

Yazının Devamını Oku

Fikstür adaletsizliği 20 yaşında

18 Mayıs 2019
Uğur Meleke yazdı.

Süper Lig’de 2000-2001 sezonuyla beraber fikstür otomatikleştirildi. 4 büyüklere önden hazır numaralar verildi ve bu yüzden bariz adaletsizlikler oluştu. Son 19 sezonda ilk 4 haftalarda yalnızca 1 kez İstanbul derbisi oynandı Süper Lig’de. Yine 21’inci yüzyılda (yani otomatik fikstür yüzyılında) tam 14’üncü kez 33’üncü haftada bir büyük maç oynanıyor! Fikstürün puan tablosu üzerindeki bir başka bariz etkisiyse “serbest fikstür” konusu. Eğer bu yıl da küme düşenlerden biri Göztepe olursa, son 10 yılda tam beşinci kez serbest fikstür sahibi ekip lige veda etmiş olacak.

ENTERESAN ETKİ

Fikstürün puan tablosu üzerindeki enteresan etkisini ilk kez 2010’da kaleme almıştım, zira sezonu serbest fikstürle oynayan Konyaspor (2009) ve Denizlispor (2010) peş peşe küme düşmüşlerdi. Sonra birkaç defa daha bu adaletsizlikten yakındım, durum değişmedi, hatta adaletsizlik derinleşti. Konya’yla Denizli’den sonra Mersin ve Sivas da serbest fikstür sezonlarında küme düştüler. Son 2 sezondur serbest fikstürle oynayan Göztepe de, şu sıralar kümede kalma savaşında. Serbest fikstürün bir başka garip sonucu da son 7 sezonda 5 kez, Beşiktaş’ın çift deplasmana gittiği takımlardan birinin küme düşmesi! Bu sütunu ilk kez okuyanlar için konuyu özetleyeyim: Fikstür çekimi dediğimiz şey, aslında 18 takıma birer numara verilmesinden ve onların zaten hazır olan tabloda yerlerini almalarından ibaret. Mesela bu sezon başında  Galatasaray’a 2, Beşiktaş’a 9, Fenerbahçe’ye 15 numaralar önden verildi. Bu numaralar, sezon boyunca fikstürde kimi takip edeceğinizi belirliyor. Bu sezon fikstürde Galatasaray Ankaragücü’nü, Beşiktaş Konya’yı, Fenerbahçe Malatya’yı izliyorlar. Yalnız tamamen matematiksel sebeplerle 1 takım, bu algoritmanın dışında kalıyor. Hiçbir takımı takip etmiyor, hiçbiri tarafından da takip edilmiyor. 17 numaralı topu çeken bu takımın fikstürü serbest.

ÖNEMLİ DEZAVANTAJ

Serbest fikstürü çekmeninse şöyle bir dezavantajı var: Ligin ikinci yarısında 6 ya da 7 kez, bir önceki maçını evinde oynamış takımın iç sahada ikinci rakibi oluyor. Morallenen ya da seri yakalayan takımla oynuyor genelde. Bu yılın serbest fikstür sahibi Göztepe, ligin ikinci yarısında F.Bahçe, Kayseri, Konya, Beşiktaş, Rize ve Başakşehir’in içeride ikinci maçını oynadığı rakip oldu. Bu 6 maçtan 4 puan çıkarabildi. Kümede kalma savaşı veriyorlar haliyle. Eğer serbest fikstür gerçekten inandırıcı bir kurayla her yıl rastgele bir takıma isabet etseydi, ben de bu yazıları yazmayacaktım muhtemelen. Ancak serbest fikstürün denk geldiği takımlar hiç öyle tesadüfi gibi gözükmüyor: 2014’te lige yeni çıkan Mersin’e, 2015’te bir önceki sezonun 15’incisi Sivas’a, 2016’da yine önceki sezonun 15’incisi Kayseri’ye, 2017’de ligin yeni ekibi Göztepe’ye denk geliyor(!) serbest fikstür. Bu yıl da, tarihte ilk defa 2 sezon üst üste serbest fikstürü oynayan Göztepe oluyor talihsiz ekip.

BİR GARİP TESADÜF DE AKHiSARSPOR’A 

Mevcut fikstür algoritmasına göre her takım sezonda bir kez 2 maç üst üste içeride, bir kez de peş peşe dışarıda maç oynuyor. Tamamen matematiksel sebeplerle... Okur dostumuz Barışmert Günal da bu konuda çok garip bir detay yakalamış: Bu sezon  Akhisar’ın da düşmesiyle, son 7 sezonda 5’inci kez Beşiktaş’ın çift deplasman oynadığı takımlardan biri küme düşüyor: Akhisar (2019), Rize (2017), Sivas (2016), Antalya (2014), Mersin (2013). Bu durumla ilgili bir bilimsel açıklamanız varsa bana yazın lütfen. 

HAFTANIN AYIBI

Yazının Devamını Oku

Kupa gelirse Visca eve götürülebilir

13 Mayıs 2019
Hemen her şeyin yanlış gittiği Başakşehir'de tek doğru Visca'ydı.

Başakşehir’in 4 haftada 10 puan kaybettiği süreçte beni en çok şaşırtan detay, kötü futbola ve hissiz görüntüye rağmen, Abdullah Avcı’nın isyan etmeyen oyuncu grubunda ısrarıydı. Özellikle Göztepe karşısındaki korkunç performanstan sonra Sivas’a da hemen hemen aynı 11’in çıkması Einstein’ın meşhur sözünü hatırlattı bana: Hani, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemenin, dahilikle ilgisi olmadığını anlatan söz(!)

Avcı, Ankaragücü önünde nihayet farklı bir şeyler denedi, 5 as oyuncusunu kenarda oturtarak takımı temize çekti. Ama yine olmadı; Soner, Jojic, Gökhan gibi klasik yedekler çok sıradanlardı aynen aslar gibi. Onun da sebebi şu: Sen iki sene üst üste Türkiye Kupası’na Giresun ve Hatay gibi rakiplere elenerek erken veda edersen, yedeklerini sıcak tutacak fırsatı da bulamazsın.

Hemen her şeyin yanlış gittiği günün tek doğrusu yine Visca’ydı sanırım. Emre oyuna girdikten sonra Boşnak süperstar da vites yükseltti ve maçı aldı yine tek başına. Eğer Başakşehir şampiyon olursa ve Visca o kupayı eve götürmek isterse itiraz edemeyebilirsiniz bence!

Yazının Devamını Oku

Süper Lig'de ekstra bir 35'inci hafta yaşar mıyız?

11 Mayıs 2019
Çok çok zayıf ihtimaller olsa da, hâlâ Galatasaray-Başakşehir ve Beşiktaş-Başakşehir arasında şampiyonu (veya lig ikincisini) belirlemek için bir ekstra play-off maçına ihtiyaç duyulma durumu var.

Premier Lig’de puan eşitliğinde yalnızca genel averaja bakıldığı için, Liverpool’la City’nin bir play-off maçı oynama olasılıkları çok zayıf da olsa hâlâ var. Yarın Liverpool Wolves’la 4-4 berabere kalır, City Brighton’a 4-0 kaybederse; şampiyonu bir ekstra playoff maçı belirleyecek...

Süper Lig’de de ikili averajda deplasman golü avantajı olmadığı için, yani aralarındaki maçlar 1-1 ve 0-0 biten iki ekip denk kabul edildiği için hâlâ ekstra play-off ihtimalleri canlı. Özellikle Trabzonspor’la Beşiktaş arasında ekstra bir 35’inci hafta maçı oynanması olasılığı var. Premier Lig statüsünde iki takımın sıralamasını belirlemek için önce puan, sonra genel averaj, sonra da atılan gol sayısına bakılıyor. Eğer tüm bu kriterler eşitse iki (veya daha fazla) takımın pozisyonunu, sezonun bitiminde oynanacak play-off maçı (ya da maçları) belirliyor. Tabii ki puanı, averajı ve gol sayısı eşit olan takımlar şampiyonluk, Avrupa kupaları ya da kümede kalma yarışı veriyorlarsa oynanıyor bu play-off maçları...

Premier Lig’in 26 yıllık tarihinde henüz bir play-off maçına ihtiyaç duyulmamış. Ancak 1995-96 sezonunun 36’ncı haftasının sonunda Manchester United’la Newcastle arasında 2 puan, 2 averaj ve 1 gol fark olunca play-off umudu ayyuka çıkmış. Olası play-off maçının tarihi ve yeri belirlenmiş, bilet bile bastırılmış! Ama sezon sonunda bu ihtiyaç oluşmamış. Süper Lig’deyse statü biraz daha zorlu. İki takımı sıralamak için önce puana, sonra ikili averaja, sonra genel averaja, sonra atılan gol sayısına, en son olarak da hükmen mağlubiyet sayısına bakıyoruz. Ancak Süper Lig statüsü, birçok global örnekten farklı olarak, ikili averajda gol eşitliği olduğunda, deplasman golü sayısına bakmıyor. Yani iki takım arasındaki maçlar 0-0’la 3-3 veya 1-0’la 3-4 bittiyse, eşit kabul ediliyorlar.

Bu yüzden de hâlâ Süper Lig’de birçok takımın sıralama için play-off’a ihtiyaç duyma ihtimalleri canlı. Örneğin Beşiktaş’la Başakşehir arasındaki maçlar 1-0 ve 1-2 bittiği için bu iki kulüp ikili averajda dengeliler. Galatasaray-Başakşehir ve Trabzonspor-Beşiktaş maçları da herhangi bir sonuçla berabere biterse bu kulüpler ikili averajda dengede olacaklar. Geçtiğimiz hafta Galatasaray, Beşiktaş’ı 2-0 değil 1-0 yense (yani Fernando’nun golü gelmese) onlar da eşit olacaklardı. Çok çok zayıf ihtimaller olsa da, hâlâ Galatasaray-Başakşehir ve Beşiktaş-Başakşehir arasında şampiyonu (veya lig ikincisini) belirlemek için bir ekstra play-off maçına ihtiyaç duyulma durumu var. Ekstra play-off maçına gerek olması için, kalan haftalarda Galatasaray’ın Rize ve Sivas’ı 1-0 yenmesi; Başakşehir’in, Ankaragücü ve Alanya’yı mucizevi bir şekilde toplam 21-11’lik sonuçlarla mağlup etmesi, iki takım arasındaki 33’üncü hafta maçının da berabere bitmesi icap ediyor. Özellikle Başakşehir’in 2 maçta 21 gol atması mucize olur elbette. Ancak Beşiktaş’la Trabzonspor’un sıralaması için play-off’a ihtiyaç duyulması durumu daha olası.

EN OLASI PLAY-OFF: BEŞİKTAŞ-TRABZONSPOR

Kalan haftalarda Beşiktaş, Trabzonspor’la berabere kalır, Kasımpaşa’yı 1-0 yener, Alanya’ya 1-0 yenilirse; Trabzon’sa kalan 2 maçını 5-0 ve 5-1’lik skorlarla kazanırsa mucize gerçekleşiyor. İki ekibin puanı, gol averajı, ikili averajı ve attıkları gol sayısı eşitleniyor. Bu durumda (muhtemelen lig üçüncüsünü) iki ekip arasında oynanacak bir ekstra play-off maçı belirler.

HAFTANIN TAKIMI

Kadrosunda okulda halen çalışan 5 beden eğitimi öğretmeni, iki aktif, iki de mezun öğrencisi bulunan Modafen Futbol Kulübü, geçen hafta 1877 Alemdağspor’u 1-0 mağlup ederek 3. Lig’e yükselmeyi başardı. Modafen, Türkiye’de profesyonel liglerde mücadele eden ilk okul takımı olacak.

Yazının Devamını Oku

Bir penaltıyı 10 kişi birlikte atarsa ne olur?

9 Mayıs 2019
FIFA kural kitabında yeni değişiklik şart.

Penaltı atışları için rahatlıkla şunu söyleyebiliriz sanırım: FIFA Kural Kitabı artık sadece kâğıt üzerinde var. Yeni patron VAR protokolü. Ancak belli durumlarda ne yapılacağı konusunda hala büyük bir kargaşa mevcut.

BİR penaltı atışı yapılıyor. Hücumcu takımdan 9, savunmacı taraftan da 1 oyuncu ceza alanına dalıyor, ceza sahası ana baba günü! Bu arada top da ağlara gidiyor. Artık Dünya üzerinde hiçbir hakem penaltı sırasındaki ceza alanı ihlallerini fark etse bile sesini çıkarmıyor, çünkü VAR görevdeyken risk almanın anlamı yok. VAR, penaltıyı izliyor ve golü veriyor. Zira protokol ona, ancak penaltı kaçarsa ve ceza alanına giren futbolcular dönen topta aktif olurlarsa bir müdahalede bulunmasını söylüyor. Garip ama gerçek. Penaltı atışları için rahatlıkla şunu söyleyebiliriz sanırım: FIFA Kural Kitabı artık sadece kâğıt üzerinde var. Yeni patron VAR protokolü.

VAR öncesi dönemde, ya da şu anda VAR kullanılmayan İngiltere Premier Lig gibi turnuvalarda penaltı atışlarında tek yetki hakemde. Penaltı atılıyor, hakem eğer her iki takımdan oyuncuların ceza alanı ihlali yaptığını tespit ederse atışı tekrarlatıyor. Tek taraflı bir ihlal varsa, bu kez avantajlı tarafı mağdur etmeyecek şekilde veriyor kararını. Mesela atış ağlara gitmiş ve bu sırada savunma oyuncusu bir ihlal yapmışsa görmezden geliniyor ve gol veriliyor.

REALİTE ÇOK FARKLI

VAR’ın aktif olduğu liglerde de kâğıt üzerinde aynı kural kitabı geçerli elbette. Ama realite kesinlikle bu şekilde değil. Zira hakem, kulaklığında bir de VAR varken ceza sahası ihlalleri konusunda doğal olarak topa girmiyor, risk almıyor. VAR masasına da penaltı konusunda sadece şu durumlarda oyuna müdahil olması söylenmiş:

1- YANLIŞ verilen penaltı kararı

2- VERİLMEYEN penaltı kararı

3- İHLALİN ceza alanı dışında ya da içinde olması belirsizliği

Yazının Devamını Oku

Şenol Güneş, Ümraniye’den mağlup gelmiş

6 Mayıs 2019
Dün Telekom Stadı’nda oynanan maçın önemini kavrayabilmek için sanırım biraz geriye çekilip dışarıdan bakmak gerekiyor hadiseye.

Avrupa’nın top 10 liginde Mayıs’a üçlü şampiyonluk yarışıyla giren tek turnuva bizimkisi. Kalitemiz tartışılır ancak olağanüstü rekabetçi bir sezon yaşıyoruz. Üstelik bu üçlü yarışın içindeki iki takım ligin 31’inci haftasında karşı karşıya gelince, sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da dünün en ilgi çekici maçı buydu belki de. 

Ancak maçın büyüklüğü sanırım Şenol Güneş’i de fena halde etkilemiş. Beşiktaş, bu maça gelirken ligin ikinci yarısının en çok puan toplayan, en çok galip gelen, açık ara en fazla gol atan takımıydı. Ritmi Galatasaray’dan bir tık yüksekti, formda oyuncu sayısı açısından da ezeli rakibinin önündeydi. Ancak Şenol Güneş’in sahaya çıkardığı 11 ve oyun anlayışı, bu gerçeklerle örtüşmüyordu bence. Güneş belli ki Rize ve Ankaragücü karşısında yaşadığı 30-40 dakikalık kâbuslardan çok etkilenmiş. Bunları gözünde fena halde büyütüp, Galatasaray maçına bu korkular ışığında bir 11 yapmış.

İzleyemeyenler için özetleyeyim: Beşiktaş Rize’yi 7-2 yendi ama özellikle 25-65 arası rakibinin hızlı çıkışlarına engel olamadı. Rize’de dakikalar 65’i gösterdiğinde ev sahibi ekip şut departmanında 16-6 öndeydi. Benzer bir tablo Ankaragücü önünde de yaşandı, Beşiktaş golü bulduktan sonraki yarım saatte çok fazla pozisyon fırsatı tanıdı rakibine. Şenol Güneş de belli ki, Rize ve Ankaragücü’nü farklı yenmelerine rağmen yaşanan o defansif arızalara fazla takılmış. Galatasaray’a karşı korkunç bir tercihle, üç defansif orta saha ile çıktı sahaya.

Güneş’in bu 11 tercihinin neden olduğu birden fazla arıza hissedildi siyah-beyazlılar cephesinde: Orta sahadaki o kaliteli pas trafiğini 45 dakika boyunca hiç yakalayamadılar. Ljajic solda adeta kayboldu, tribünlerden sahaya atılan o renkli kağıtların içinde gezinerek geçirdi 45 dakikayı. İlk 40’ta Ljajic’in topla buluşma sayısı sadece 4’tü! Ljajic yok olunca Beşiktaş ofansı da son derece sıradanlaştı. Burak son bir aydaki gibi beslenemedi, aşırı agresif davranışlar ve 4 faulle tamamladı ilk yarıyı.

Maça başlayan 11 ne kadar büyük bir hayal kırıklığı ise, 46’da sahaya çıkan takım bir başka büyük fiyaskoydu bence Şenol Güneş adına. Necip’i sol beke, Caner’i sol öne alarak denenen, bir palyatif teselliydi sadece. Kalıcı sonuç vermesi imkansızdı. Oysa Telekom Stadı’na galibiyet hedefiyle gelen Beşiktaş’ın ikinci yarıya çıkarken hem oyun, hem oyuncu değişikliği yapması şarttı. Necip yanlışından dönülüp, bir kenar oyuncusuyla klasik 4-2-3-1’le girilmeliydi ikinci yarıya. Olmadı... Şenol Güneş bu maçı Seyrantepe’de değil, Ümraniye’de bu ilk 11 kararını verdiğinde kaybetmişti bence.

Büyük maç ustası Fatih Terim’i de bir kader gününden daha zaferle çıktığı için tebrik etmek gerek elbette. Büyük bir maça çıkıyorum diye fantastik bir kadro tercihi yapıp rakibini şaşırtmaya kalkmadı. Zaten bu tarz büyük maçlarda yapılan “rakibi şaşırtma” denemeleri genelde kendi takımınızın şaşırması olarak döner size. Terim, ligin ikinci yarısında 13 maçlık namağlup seriyi yapan taktiği ve oyuncularıyla, daha önce Antalya’ya-Malatya’ya karşı ne oynuyorsa, onu uygulamak için çıktı Telekom Stadı’na. Bu cesur düşüncesinin karşılığını da aldı kesinlikle.

Maçın yıldızı Fernando’ydu ama Diagne’nin de Galatasaray’a geldiğinden beri en canlı oyununu oynadığını not etmek gerek. Sağ açık Feghouli-sağ iç Belhanda bağlantısı, galibiyetin bir başka anahtarıydı. Sırası geldiğinde görevini yapan Muslera’yı da, 24 yaş ortalamalı Marcao-Luyindama ikilisini de, 30’dan sonra oyuna ekstra enerji enjekte eden Onyekuru’yu da ekleyebiliriz rahatlıkla kürsüye.      

******

Yazının Devamını Oku

Tek itiraz Valbuena'dan

28 Nisan 2019
Fenerbahçe’nin son yarım saatteki dönüşünün mimarı Valbuena idi.

21 NİSAN, Fenerbahçe için bir dibe vuruş olduğu kadar, bir fırsattı aslında. Mesele Alanya’ya 1-0 kaybetmeleri değil. Mesele, skor 1-0 olduktan sonra da Fenerbahçe’nin hiçbir reaksiyon göstermemesi, sahadaki kötü görüntüden rahatsız olunduğuna dair bir sinyal verilmemesi idi. Doğrusu ben 22 Nisan sabahı, Fenerbahçe yönetiminin Ayew, Alper, Şener, Ismail gibi birkaç oyuncuyu kadro dışı bırakacağını, formanın değerini bilenlerle yola devam edileceği yönünde bir mesaj vereceğini tahmin ediyordum. Tam zıttı oldu doğrusu! Trabzonspor maçına Ayew ilk 11’de başladı hatta. Alanya karşısında Ismail yerine Cebrail, dün de Ayew değil Ferdi başlasa, ilk bir saat daha kötü olabilir miydi sahi? En azından Fenerbahçe’nin yeni sezonda formasına yakışan oyuncularla devam edeceğine dair bir mesaj olurdu o tercihler.

FATiH-GÖKDENiZ POTANSiYELi

DÜN ilk bir saatteki korkunç tercihlerin ardından son yarım saatteki geri dönüşün tek mimarıysa Valbuena idi bir kez daha... Zenit’i ve Anderlecht’i Valbuena’yla yenmişsin. Galatasaray ve Beşiktaş maçlarından 2-0’dan, 3-0’dan seni Valbuena döndürmüş. Ama bir büyük maçta daha ilk 11’de Ayew var! Valbuena’nın hâlâ soğukkanlı kalıp, hâlâ isyan başlatıyor olması, büyük bir karakter göstergesi bence.

Trabzonspor belki 1-0’ı koruyamadı ama 2020 için iyi sinyaller sürüyor Karadeniz cephesinde. Abdülkadir Ömür-Yusuf’un bir arada oynadıkları ilk maçta “Fatih-Gökdeniz potansiyeli” başlığı atmıştım onlar için. O yolda da ilerliyorlar. Tabi bir de Abdülkadir Parmak-Sosa cephesi var. Dün ilk bir saatte Fenerbahçe orta sahasında yetersiz Mehmet Topal-Jailson’la, aynen Beşiktaş derbisi ilk yarısında olduğu gibi ayağındaki her topu rakibe veren cılız Zajc oynarken, karşılarında bir Abdülkadir Parmak-Sosa dersi vardı bence. İkisinin de orijini on numara. İkisine de kendi ülkelerinin büyük takımlarında formayı kazandıran unsur yetenekleri. Ama en az Topal-Jailson kadar çalışıyorlar, hatta onlardan fazla top kazanıyorlar. Selçuk-Colman sonrası izlediğim en doğru Trabzon orta ikilisi bu... Trabzon’un merkezi kaybetmesi de zaten Yusuf + iki Abdülkadir’in çıkışıyla oldu dün.

Maçın adamı: Valbuena.

Yazının Devamını Oku

Tasarruf modu şampiyonluğa yetmez

27 Nisan 2019
Süper Lig’de bu sezon takvim faktörü her zamankinden biraz daha etkin sanki. Lig bu yıl iki devre değil, üç devre olarak oynanıyor adeta. Aralık’ta ilk devre bitti, üç hafta ara oldu. Mart ortası ikinci devre bitti, milli ara ve seçim nedeniyle üç hafta daha ara oldu. Şu sıralar da ligin üçüncü devresini oynuyoruz.

Ligin ilk devresini kötü kapatan Rize ve Alanya ikinci devrede çıkış yakaladılar mesela. İlk devreyi iyi oynayan Malatya, ikinci devrede düşüşe geçti. Bunlara alışığız aslında.

Ama bir de ikinci devreyi olumlu götürüp, üçüncü devrede düşüşe geçenler var enteresan bir şekilde! Fenerbahçe, Kayseri ve Başakşehir’i en başına yazabilirim bu listenin. Mart ortasına gayet iyi gelen Başakşehir, milli maç ve seçim arasından sonra bir tür ‘tasarruf modu’na geçti adeta. Ara öncesi son maçında Kayserispor’a karşı son yılların en iyi futbolunu oynayan, 34 şut-15 korner atan ve direkleri döven Başakşehir, seçimden sonra ‘tasarruf modu’na geçti nedense. Konya karşısında ikinci vitesteki rölanti oyun galibiyete yetti ama Beşiktaş, Rize ve Göztepe önünde yaldızlar döküldü. Dün Göztepe karşısında şampiyonluk kovalayan değil, orta sıra yarışı veren bir takım havası vardı Başakşehir’in. Robinho maçın büyük bölümünde sahada dolaştı.

Mossoro’nun Türkiye kariyerinde sanırım en fazla pas hatası yaptığı akşamdı. Elia isteksiz, Visca’nın yüzü nedense olağanüstü düşük. Başakşehir’in dün en dinamik ismi Mert’ti, takımı sadece onun hızlı başlangıçlarıyla hareketleniyordu desem, abartmış olmam sanırım. Başakşehir’in son iki sezonun sonunu getirememesini sadece kulübün deneyimsizliğine bağlayamayız, takım da çok yaşlı. Emre (39), Mossoro (36), Robinho (35) ve Clichy (34) gibi bazı oyuncular, fiziksel ve mental olarak çok yoruldular bence.

GENÇLEŞMEK İSTEMEYEN TAKIM!

Başakşehir’in ne kadar deneyimli, hadi itiraf edelim, bir miktar da yaşlı bir takım olduğunu hepimiz biliyoruz. Böyle bir ekibin devre arasında 4 transfer yapıp, bunların da yaş ortalamasının 33 olması enteresan: Robinho (35), Ba (34), Serdar (32) ve Kudriaşov (32). Zaten yaşlı bir takım olan Başakşehir, ciddi bir para harcayıp daha da yaşlandırdı kadrosunu!

MAÇIN ADAMI: TITI

Yazının Devamını Oku