Yüksek tempo. Topun hızlı koşturulduğu, giden gelen bir maç. İki takımın önde baskı düellosu. Ve o 20 dakikada toplam 1 faul vardı sadece. Ama çok “İngiliz” başlayan maç gitgide “Yugoslav”laştı. Avrupa Ligi finalinde 45 dakikalık bir kâbus izlemiştik. Dün gece kâbusun süresi 80’lere kadar uzadı. Bunu sanırım iki temel etkene bağlayabiliriz: Birincisi, Madrid’de hava olağanüstü sıcaktı. İkincisi de, Premier Lig biteli koca 3 hafta geçti. Oyuncular bayağı ritim kaybetmişler. Elbette kâbusun süresinin uzaması Klopp’un takımını rahatsız etmedi. Topu Tottenham’a bırakıp, kontratak fırsatı aradılar. Pochettino’ysa çok geç kaldı değişikliklerde. Maçı en güzel yerden seyreden Kane’e çok fazla tahammül etti. İki büyük isyankârdan Moura’yla Llorente’yi çok geç soktu. Liverpool, sezonun en rahat galibiyetlerinden birini aldı dün gece. Liverpool kulübü, bu tarihi sezonunun belgeselini yapacaktır muhakkak. Bu final herhalde maksimum 60 saniyelik yer tutacak o belgeselde.
Maçın adamı Mane.
Pochettino ve Klopp, sadece iki iyi menajer değiller. Futbolun ta kendisi onlar. Tek rakipleri Mourinho-Valverde filan değil, Kawhi ya da Curry aynı zamanda. Bu iki teknik adam, bu sporu olduğu yerden alıp daha öteye götürmek isteyen iki çılgın. Bu akşam da izleyeceğimiz şey, 2020’lere ışık tutacak bir gelecek demonstrasyonu. Belki de ‘futbol 4.0’ bu. Euro 2012 finali öncesi İspanya Milli Takımı’nın otelinde gördüklerim şaşırtıcıydı: Tüm İspanyol futbolcuların aileleri oteldeydi. Del Bosque, sürekli kazanan takımının rahatlamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüş ve sevdiklerini Kiev’de toplamıştı. Bugünkü final öncesi Pochettino da benzer bir yol izlemiş. Guillem Balague’ın aktardıklarına göre Poch, futbolcuları bir kamp ortamına sokmamış. Finalin sonucu ne olursa olsun bu kahramanların Amsterdam zaferiyle şimdiden huzuru hak ettiğini düşünmüş. Oysa Mauricio, futbolculuğunda Bielsa’nın askeri disiplinine alışıktı. Bielsa onlara günde tek telefon hakkı tanıyor, Pochettino da o uzun telefon kuyruklarında arayabiliyordu (halen 26 yıldır evli olduğu) eşini.
FIRMINO-KANE BELİRSİZLİĞİ
Jurgen Klopp ise Mainz günlerinden beri yaptığı gibi takımını Marbella yakınlarında sıkı bir kampa soktu. Zaten Klopp’un bu yılki futbolu da daha kontrolcü. Son 2 sezondaki gibi çılgınca bir “önde baskı” yok. Bir tık daha realist. Hücumda da artık tek anahtar öndeki “muhteşem üçlü” değil. Hücum, iki bekten başlıyor. Eğer bugün Klopp, Barcelona’da yaptığı gibi Trent yerine Gomez’le başlarsa, bu bir intihar olur. Liverpool’un bir başka büyük silahı da akılcı duran toplar.
Barcelona’daki trent-origi şaheseri, Klopp’un deyimiyle “tohumları Liverpool sokaklarında atılmış bir gol”. Bir mahalle maçı golü. Bugünün iki soru işareti, Firmino ve Kane’in başlayıp başlamayacakları... Stephen Warnock, Firmino için “Liverpool düzeninin bir parçası değil, düzenin tanımı” demiş. Ama bence Kane kararı daha kritik. İleri ikilide driplingci Moura ve Son’la başlayıp, sağ stoper Matip’i geniş alanda yakalamaya çalışmaları bana daha akılcı geliyor doğrusu.
Yani bizim standardımızda bir rakip. Aslardan sadece Koutris, Kourbelis, Samaris ve Fortounis'i kullandılar ama biz de üçü ilk kez milli formayı giyen, ikisi de resmi maçlarda 11'de olma şansı bulunmayan bir grupla sahadaydık. Ve birinci dakikadan 90'a kadar hiçbir an rakibe galibiyet hayali kurdurmadık. Evet, bu bir özel maç. Takımlar yarı resmi. Ama yine de moral verici.
Öncelikle Güneş'in Türk olduğunu geç fark ettiği Nazım, büyük kazanç. Abdülkadir Ömür de çok iyi bir başlangıç yaptı. Umarım Güneş, Abdülkadir Parmak'ın da Türk pasaportu taşıdığını çabuk fark eder(!). Ön tarafta Cengiz maestro gibi. İki golde de, bulduğumuz tüm pozisyonların temelinde de onun zekası var. Yusuf'la Cenk'in uyumu umut verici. Hocanın Cenk'i solda başlatması da bence doğru. Zira resmi maçlarda Burak uçta, Cenk solda oynayacaksa Everton'lı oyuncu bu role alışmalı.
Tüm bunlardan öte, en büyük kazancımız milli takımın sempatik yüzü. Kaptanlık Cenk'te, liderlik Cengiz'de, frikikler Yusuf'ta. Milli takımın bu modern ve temiz yüzü göğsümüzü kabartıyor. Maçlar kazanılır-kaybedilir, futbol bu. Ama bu medeni görüntüyü yitirmeyelim hiç.
Hücum faulden kaçınmalı
Dün sahadaki 21 oyuncuyu bir tarafa koyabilirsiniz, diğerini bir tarafa. O diğeri, Cengiz Ünder. Cengiz bir uluslararası yıldız. Her hareketiyle, duruşuyla, koşuşuyla, topa dokunuşuyla, nefes alışıyla ben yıldızım diyor. Sanırım şu anki milli takımdan Dünya Kupası 2002 kadrosunda oynayabilecek tek oyuncumuz o.
Ancak tek bir konunda tutumu rahatsız edici. Kaybettiği toplarda kolay faul yapmaya başladı. Bunların çoğunluğu tabii ki hücumda. Rakip köşeye sıkışmışken ve gereksiz. Anlamsız rövanş fauller. Bu fauller hem Cengiz'i geriyor, hem de hazırdaki avantajı rakibe teslim ediyor. Bir uluslararası yıldız, Cengiz, bu basit hatadan kaçınmalı.
Süper Lig o kadar dengeli, güçler birbirine öyle yakın ki, birkaç yıl yönetsel istikrar sağlasa Göztepe, Ankaragücü, Rizespor, Sivasspor gibi sürpriz bir şampiyon daha çıkabilir bu ligden.
OYUN kalitemiz tartışılır. 2018-19’da da çok fazla faul ve çok sayıda beraberlik izledik. Ama iki sezondur üst üste, Avrupa’nın top 10 turnuvası içinde en rekabetçi lig olduk. Top 10 lig içinde, zirvede 6 puanlık marja 4 takım sığdıran tek şampiyona biziz. Maç başına 1 puan ortalamanın üstüne çıkan bir takımın küme düştüğü tek turnuva da bizimki. Süper Lig son 5 yılda ekonomik olarak olağanüstü daraldı. 1,2 milyar Euro’luk lig 600 milyonlar seviyesine geriledi. Ekonomik krizin yan etkilerini iliklerimize kadar hissettik, bu yılı Avrupa kupalarında ancak 17’nci tamamlayabildik. Sırbistan’ın, Çekya’nın, G.Kıbrıs’ın gerisine düştük. Ancak bu daralmanın avantajlarını da dibine kadar yaşadığımız bir sezon oldu bu. Rekabetçilik tavan yaptı. Yıllardır lafın gelişi kullandığımız ‘herkesin herkesi yenebildiği lig’ söylemi ete kemiğe büründü. Süper Lig’in 3 puanlı-18 takımlı modern döneminde ilk kez bu sezon hiçbir takımın 70 puanın üstüne çıkamaması tesadüf değil. Galatasaray’a bu yıl şampiyonluk için 2,03 puan ortalaması yetti, ki bu sayı da Avrupa’nın top 10 liginin en düşüğü. Yine zirvede 6 puanlık marja İspanya, İtalya, Fransa, Rusya, Belçika ve Ukrayna’da 1, İngiltere, Almanya ve Portekiz’de 2 takım sığarken; bizde tam 4 ekip girdi o potaya. Rekabetçilik yalnızca zirvede değildi, ligin dibinde de top 10 ligin en büyük savaşı yaşandı. Avrupa’nın top 10 liginde maç başına 1 puan ortalamanın üstüne çıktığı halde küme düşen yalnızca 2 takım var: BB Erzurumspor ve Bursaspor.
ENTERESAN TABLO
Beşinci Malatya’yla 17’nci Erzurum’u sadece 12 puan ayırıyor. Hatta şöyle enteresan bir veri de çıkmış ortaya: Sadece Malatya-Erzurum arasındaki iki maçı Malatya değil Erzurum kazansa, Erzurum ligi Malatya’nın üstünde bitirecekti. Bu kadar küçük nüanslarla oluştu lig tablosu bu sene. Spor medyasında kalem oynatmaya başladığım ilk yıllarda en fazla tekrarladığım tezlerden biri, ‘beşinci şampiyonun çıkmasının an meselesi olduğu’ idi. Büyüklerin bu kadar kötü yönetildiği bir ligde bir Anadolulunun (özellikle Bursa, Eskişehir ve Göztepe gibi tribün gücü olanların) şampiyon olamaması onların ayıbı diyordum sık sık. Bursaspor haklı çıkarmıştı o tezimi. Şimdiki hissimse, çok yakında bir altıncı şampiyonun çıkacağı yönünde. Tek adayım da Başakşehir değil üstelik... Lig o kadar dengeli, güçler birbirine öyle yakın ki, birkaç yıl yönetsel istikrar sağlasa Göztepe, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Sivasspor gibi sürpriz bir şampiyon daha çıkabilir bu ligden.
HAFTANIN GAREBETİ
BUGüN 21.45’te Türk futbolunun en değerli maçlarından biri, 1. Lig play-off finali oynanacak. Ama enteresandır 21.00’de de A Milli Takımımız Yunanistan karşısına çıkıyor. 30 yıldır futbol izliyorum, böyle garip bir fikstür çakışması hatırlamıyorum hiç.
HAFTANIN MERAKI
ŞENOL Güneş’e 1 ay önce Nazım Sangare sorulduğunda “Türk olduğunu bilmiyordum” demişti samimiyetle. Milli kadroya Oğuzhan çağrılıp Abdülkadir Parmak çağrılmayınca o gün geldi aklıma. Güneş, Abdülkadir Parmak’ın da Türk pasaportuyla oynadığını bilmiyor olabilir mi acaba?
Artık çağ dışı olan ‘yenemiyorsan yenilmeyeceksin abi’ söylemi, üç puanlı sistemde sizi küme düşürür. Zaten düşürdü de. Malatya 13 mağlubiyetle Avrupa’ya giderken, ‘yenemiyorsan yenilme’ci Bursaspor 11 mağlubiyetle küme düştü.
BAZI meşhur lakırdıların Türk futbolunun 20 yılını çaldığını söylesek, çok abartmış olmayız sanırım. “Penaltı penaltı gibi olacak abi” saçmalığı yüzünden bir nesil, ceza alanı içiyle dışında kuralların farklı olduğunu zannetti. Halen savaştığımız bir başka meşhur yanılgı da, “yenemiyorsan yenilmeyeceksin abi” söylemi. Bu çağdışı söylem, üç puanlı sistemde sizi küme düşürür. Zaten düşürdü de... Malatya 13 mağlubiyetle Avrupa’ya giderken, “yenemiyorsan yenilme”ci Bursaspor 11 yenilgiyle küme düştü! Premier Lig, 201819’da tarihinin en düşük beraberlik oranını yakalarken (yüzde 18), Süper Lig’de hâlâ 100 maçın 29’unun berabere bitmesi acı verici. Futboldaki en büyük devrimlerden biriydi, üç puanlı sisteme geçiş. Ve Süper Lig bu reformu en hızlı yapan turnuvalardan biri olduğu için her zaman gurur duyacağız dönemin TFF’siyle. Ancak 80’lerin sonundaki futbol yöneticilerimizin vizyonunun, otuz yıl sonra bazı teknik adamlarımızda olmaması acı verici. Premier Lig %18’lik beraberlik oranına gerilerken, biz yüzde 29’da kaldık, doğru. Ancak yine de şu detay umut verici: 17 beraberlik alan Aykut Kocaman, 16 alan Samet Aybaba ya da 10 beraberlikle şampiyonluğu kaptıran Abdullah Avcı jenerasyonunun arkasından gelenler onlar kadar tutucu değiller. Sergen Yalçın’ın Alanyaspor’u hem büyüklere karşı cesur top oynadı, hem de sezonu 8 beraberlikle tamamladı. Bülent Korkmaz’ın Antalya’sının beraberlik sayısı 6. Okan Buruk, ligin ikinci devresinde 5 beraberlik aldı. Ben, bu yeni antrenör neslinden umutluyum doğrusu.
SEZONUN ‘TOP 5’İ
1- 110 dakika süren maçlar: VAR incelemelerinin sabahtan akşama kadar sürmesiyle, artık hiç kimse 20:45’e randevu veremez oldu. O buluşma 21:15’e sarkıyor muhakkak!
2 Yüzünü tutup yere atlayanlar: VAR sonrası gelişen garip bir refleks. Omzuna darbe alan yüzünü tutup yere atladı bu sene.
3 Taçların bir türlü atılamaması: Hemen her oyuncunun taçta 3-5 metre kazanmaya çalışması, hakem uyarısı, oyuncunun geri dönüşü
ve kaybedilen zaman...
4- Yerli kaleciler: Sezonun belki de tek sevindirici yönü. Mert Günok, Harun Tekin gibi olağan şüphelilerin yanına Uğurcan çakır, Gökhan Akkan, Altay Bayındır, Okan Kocuk gibilerinin de eklenmesi.
EĞER 2018-19 sezonu performanslarından bir verimlilik tablosu çıkarsak ilk basamağa Antalyaspor’u, son basamağa da Fenerbahçe’yi koyabiliriz rahatlıkla. Ligin sonuna 45 puan bandında gelen iki takımdan Antalyaspor kadrosu 35, Fenerbahçe 55 toplasa kimseye sürpriz olmazdı sanırım. Bülent Korkmaz, dünkü sonuçtan bağımsız olarak Harun-Doğukan-Bahadır gibi gençlerle sezonu gurur tablosuyla kapatıyor bence. Yılın verimsizlik lideri Fenerbahçe’yse dünün kazanımlarına odaklanmak durumunda. Şüphesiz ki Fenerbahçe için dünün en önemli kazanımı altıncılık. Bunun 3 temel sebebi var:
1- Evet, altıncı olursanız direkt bir Avrupa Ligi bileti alamıyorsunuz. Ama UEFA yargı kararlarını bekleme moduna geçme şansınız var.
2- İlk devresini 17’nci sırada bitirdiğiniz ligi altıncı tamamlamak, yeni sezon için umut ışığı olabilir. Üstelik Fenerbahçe 30 puanla, ikinci devrenin de beşincisi.
3- Süper Lig yayın havuzu da ilk altıya ekstra ödül veriyor. Altıncının ödülü ekstra 3,6 milyon lira. Yani galibiyet bonusuyla beraber bu maç tek başına 6 buçuk milyon lira ederinde. Tek bir galibiyetten yaklaşık 1 milyon Euro kazanmak, hiç fena bir netice değil. F.Bahçe’nin altıncılık bonusu dışındaki görüntüsüyse ikinci yarının geneli gibiydi doğrusu. Çaba var, mücadele var. Ama tüm sezon boyunca olduğu gibi dün de kalite eksikti. F.Bahçe yönetimi, Valbuena’nın kontratındaki otomatik uzama maddesinden feragâtına sevinmişti. Ama takımdaki akıllı-kaliteli isim sayısı o kadar az ki, Fransız futbolcu gelecek sezon, özellikle kulübede çok aranabilir gibi geliyor bana.
KAZANAN NESiL FARKI
ÇALIMBAYLAR, Aybabalar nesli ‘şerefli mağlubiyetler’ dönemimizdi. Boyun bükük olmaya alışık bir jenerasyondu o. Antrenörlüklerine de bu duygu yansıdı. Ama Okan, Bülent, Sergen kazanan nesil. Futbolculuklarında uluslararası arenada galip gelebilen bir grup oldukları için antrenörlükleri de cesur. O yüzden umutluyum bu antrenör neslinden.
60 SANiYELiK BiR ÖZET
EĞER bir yerlerden bu maçın kaydına ulaşabiliyorsanız, 44’üncü dakikayı dikkatle izlemenizi öneririm. Çünkü o 60 saniye içinde Fenerbahçe’nin sezonunun özeti var. İlk olarak top, sol taç çizgisi kenarında Zajc’ta. Sağ taç çizgisindeki Isla’ya kros bir pas atmak istiyor. Ve üstünde hiçbir baskı yokken topu Isla’nın 10 metre gerisine atıyor genç adam. Sonra top Jailson’a ulaşıyor, o da bir ara pası atayım diye en yakın arkadaşının 20 metre ilerisine vuruyor topu. Dönen top Mehmet Ekici’yi buluyor, Ekici’nin bomboş ortası da kale arkasındaki reklam panolarına! Gündüz oynanan Adana Demirspor-Hatayspor maçında böyle kalitesiz bir 60 saniye izlememiştim doğrusu.
MAYIS 2016’da Süper Lig, kıtanın en pahalı altıncı turnuvasıydı. Futbolcu havuzu 1,2 milyar Euro’ya ulaşmış, Top 5 ligden sonra yıldızlar için en cazip maaş rotasına dönüşmüştü. Fakat o yatırımların karşılığı sportif olarak gelmeyince kulüpler borçlandı, mecburi küçülme yaşandı. Ve sadece üç yıl sonra bugün, Süper Lig 600 milyon Eurolar’a gerileyen değeriyle Avrupa’nın en pahalı 10’uncu ligi konumunda. Bu ekonomik kayıp, özellikle büyükleri derinden sarstı.
2015’te Benfica ile karşılaştığında Portekiz ekibiyle aynı değerde olan Galatasaray, bu sene sahaya rakibinin üçte biri kadro ederiyle çıktı. İstanbul devlerinin hepsinin bütçeleri daraldı, Anadolu’yla mesafeler azaldı. Geçen sezon ligde 70 puanı geçen dört takım varken, bu sene bu sınırı kimse aşamadı. Dün de Sivas’ta bu mesafelerin ne kadar azaldığını gösteren bir futbol vardı sahada. Galatasaray sahaya rotasyonlu bir kadroyla çıktı ama ligde dengeler bu kadar hassasken yedeklerle Sivas’la baş etmeniz kolay değil. Üstelik şu detayı da not etmek gerek: Bu sezon Galatasaray sonuca 13-14 adamla gitti, öyle güçlü bir kulübeleri yok. Geçen hafta Başakşehir’e karşı işler kötü gitse sahaya sürebilecekleri 3 hücumcu vardı kulübelerinde (Muğdat, Yunus ve Sinan). Rize’de skor 1-1’ken oyuna giren ikinci adam Muğdat’tı.
Düşünün, geçen sezon Akhisar’da sürekli oynamayan Muğdat, bu yıl Galatasaray’ın 13’üncü adamı!
Dün Sivas ileri ucu sahaya biraz daha beceri koyabilse sonuç 7-3 filan olabilirdi. Muhammet maestro gibiydi. Rybalka-Hakan-Özer orta sahayı hiç kaybetmediler. Galatasaray’sa yoğun bir transfer sezonu geçirecek. Kaleye alternatif şart, İsmail iyi sinyaller vermiyor. Hatta sadece kale değil, kulübenin de güçlendirilmesi gereken bir yaz bekliyor Galatasaray’ı. Dün Donk-Linnes gibi olağan şüpheliler dışında iyi sinyal sayısı azdı sarı kırmızılılarda.
HAKEMLERİN BİLGİSİ DE SIKINTILI
16’da İsmail yumrukla çıktığı bir topu ıskalıyor, Hakan’a vuruyor. Dikkatsiz hareket. Net faul. Ceza alanı içinde olduğu için penaltı çalınmalı. Oyun duruyor, VAR masasında Serkan Tokat pozisyonu inceliyor ama ne hikmetse Zorbay Küçük’e izleme tavsiyesi vermiyor. Baskı yok, maç önemsiz, dünyanın en rahat ortamı. Ve hâlâ bu kadar basit kararları alamıyorlar.
SÜPER KUPA FİNALİNİ BAŞAKŞEHİR OYNAMALI
Galatasaray’ın Türkiye Kupası’ndan sonra Süper Lig’i de şampiyon tamamlamasıyla, elli yıllık bir sorun bir kez daha girdi gündemimize: Ağustos’ta oynanacak Süper Kupa finalinde Galatasaray’ın karşısında kim olacak? Statü, bu hakkın Türkiye Kupası finalisti Akhisarspor’a ait olduğunu söylüyor ama birkaç enstrümanla bunun artık değişmesi gereken bir gelenek olduğunu kanıtlayabiliriz:
TOTTENHAM’lı Lucas, o son saniye golünü atıp Ajax’ı devre dışı bırakmasa, Süper Lig şampiyonunun Devler Ligi bileti tehlikeye girebilirdi. Dört sezondur özellikle Başakşehir’in Avrupa performansları bizi olağanüstü aşağı çekti. 10’uncu sırada artık rahat değiliz, Hollanda ensemizde... TFF, bir kulübe UEFA lisansı vermek için onlardan, Avrupa kupalarındaki maçlara en güçlü kadrolarıyla çıkacaklarına dair yazılı taahhüt almalı. Bu sene Avrupa kupalarında kazandığımız toplam puan 27 buçuk... Beşiktaş 9,5, Fenerbahçe 8,5, Galatasaray da 8 puanla sezonu kapadılar. Fakat Akhisar 1, Başakşehir de yalnızca yarım puan aldıkları için ortalama 5,5 puanda kaldık ve 2018-19 sıralamasında ancak 17’nci basamağa oturabildik. Hırvatistan, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, hatta Güney Kıbrıs, bu sezonu bizden yukarıda tamamladılar.
4 SEZONDA SADECE 9,5 PUAN
Bu sezonki düşük performansımız bizim 5 yıllık sıralamadaki yerimizi değiştirmedi, ama hemen altımızda yer alan Hollanda’yla aramızdaki fark yaklaşık 2 puana düştü. Ajax için işler biraz daha yolunda gitse ve Şampiyonlar Ligi kupasını kazansalar, fark 1 puan seviyesine inecekti. UEFA ülkeler sıralamasında ilk 10’da yer alan takımlar, şu anda Devler Ligi’ne direkt ekip gönderebiliyorlar. Ancak 11’incinin şampiyonunun gruplar bileti garanti değil. Bir önceki sezonun Devler Ligi şampiyonunun, kendi liginden direkt bilet almasına bağlı... 4 yıldır Türkiye’yi Avrupa kupalarında temsil eden Başakşehir’in bu 4 sezondaki toplam katkısı yalnızca 9,5 puan. Oysa mesela Osmanlıspor, tek bir sezonda Avrupa Ligi’nde 13,5 puan toplamıştı. Son yıllarda Türk temsilcileri özellikle Avrupa Ligi’nde enteresan bir ciddiyetsizlik sergilediler. Önceliklerinin lig olduğunu açıklayanları ya da Alman Ligi temsilcisinin karşısına yedek ağırlıklı kadroyla çıkanları hayretler içinde seyrettik. Yeni seçilecek TFF yönetimine şöyle bir ricada bulunmak istiyorum: Avrupa kupalarına katılım hakkı kazanan kulüplere lisans vermeden önce niyetleri sorulmalı. Eğer amaçları Avrupa kupalarında başarı değilse, haklarını bir alt sıradaki takıma devretmeliler. Ki yıllar önce UEFA Intertoto Kupası döneminde birçok kulüp bu tarz kararlar alıp, Avrupa’ya gitmemeyi tercih etmişlerdi.
HAFTANIN RAKAMI
HÜCUM faul konusuna defalarca değindim, yazın daha geniş bir analiz de yapacağım. Futbol gitgide basketbola yakınsıyor kesinlikle. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde en çok kart gören takımın da 29’la Ajax olması sanırım tesadüf değil. Bunların birçoğu hücum faul çünkü.
PROTOKOL GELMELİ
Eğer kulüpler, Avrupa kupalarına katılım haklarını kullanmak istiyorlarsa, TFF’ye yazılı bir taahhüt vermeliler. Aynen Premier Lig’de olduğu gibi... Premier Lig yönetimi, lige katılan 20 kulüpten tüm maçlara en iyi kadrolarıyla çıkacaklarına dair yazılı taahhüt alıyor. Son birkaç yıl içinde Wolves menajeri Mick McCarthy ve Blackpool koçu Ian Holloway, bu kuralı ihlal ettikleri için cezalandırıldılar. Hatta 2017’de bu kuralı daha da sıkılaştırıp lig protokolüne şöyle bir madde eklediler: “Mart’ın 4’üncü haftasından itibaren kulüpler hiçbir maçın esame listesinde, bir önceki lig müsabakasına göre 8’den fazla farklı oyuncuya yer veremezler” Türk futbolu, bazı kulüplerin, başkanların, teknik adamların kişisel hesaplarına terk edilmeyecek kadar değerli. Bir protokolle de bu değeri koruma altına almak şart.
HAFTANIN SORUSU