Uçaklara uzaktan baktığınızda çoğu birbirine benzer. Ama yolcu uçaklarının tiplerini biraz dikkat ederek kolayca ayırabilirsiniz. Büyüklüğü, motor sayısı, kuyruğunun şekli veya burnunun inceliği sizin için iyi bir ipucu olacak.
Aynı aileden uçakların farklılıklarını uzaktan anlamak zor. Örneğin Airbus’ın 320 ailesinden A321 veya A319 veya Boeing 737 ailesinden 800 veya 900 serisi gibi uçakların farklılıklarını görmek için yaklaşmak gerekir.
Bu tür uçakları sadece gövde boylarındaki uzunluk farklılıklarıyla birbirinden ayırabilirsiniz. Bunun için havalimanında aynı ailenin diğer modellerini birlikte gördüğünüzde ayırt etmek kolaylaşır. İpucu olarak acil çıkış kapılarını da sayabilirsiniz. Kapı sayısı artıkça uçak yolcu kapasitesi daha büyük bir model olacaktır.
Uçağınıza körükten bindiniz ve modelini göremediniz... Birkaç noktaya dikkat ederek hangi tiple uçtuğunuzu kabinden kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Koridor sayısına bakın. Tek koridorluysa dar, iki koridorluysa geniş gövdeli bir uçakta uçuyorsunuz demektir.
Yerinize oturduktan sonra hemen koltuk gözündeki acil durum kartını inceleyin. Havacılık kuralları gereği, bu kartta uçağın modeli ve serisi; örneğin ‘Airbus A330-300’ yazar.
Uçak tipini kabin memuruna da sorabilirsiniz.
Havayolları dünyada ikramı keserken, çeşitleri azaltırken THY tam tersini yaptı. Mönüleri zenginleştirdi, alternatifleri çoğalttı. “Uçakta Türk yemekleri tutmaz, çok yerel” denilirken havayolu ikram kurallarını bir bir yıktı. Bugün yabancı yolcu THY uçağında patlıcan yiyor, revani tatlısı istiyor. Bu başarının gizli kahramanı Attila Doğudan. Şirketi Do&Co, THY ile 2007’den bu yana ortak çalışıyor. Çizilen strateji artık dünya devleri tarafından izleniyor.
STANDARTLAR ARASINA GİRDİ
Aslında uçakta Türk yemeği vermek görüldüğü kadar kolay değil. Havayolları üretim standardını bozacak farklı mönüleri ikram şirketlerinden pek talep etmiyorlar. Çünkü aynı tadı dünyanın farklı noktalarında yakalamak pek mümkün olmuyor. Ama rekabet, hızla tanınan Türk mutfağı, onları bu yola itiyor.
PATLICAN EFSANESİ
Doğudan’ın adeta dünyaya tanıttığı sebzeyse patlıcan. Artık yolcular uçakta yağ oranı düşük yiyecekleri tercih ediyor. Zeytinyağıyla yapılmış patlıcan, Akdeniz mutfağına çok uygun bir sebze. Aynı zamanda mezesinden imam bayıldıya kadar farklı çeşitleri de hazırlanabiliyor. İmam bayıldıda patlıcan ve soğanın kombinasyonu yabancılar için çok değişik bir tat oluşturuyor.
Do&Co’nun patronu Attila Doğudan işin sırrını Türk mutfağındaki yemeklerin evde pişirildiği gibi hazırlamak ve uçağa yüklemek olduğunu söylüyor.
Yabancı yolcu hangi Türk yemeklerini seviyor?
İlk tercih Türk yemeği: İster Türk ister farkı milletlerden yabancı yolcu olsun, THY uçaklarında ilk tercihi bizim mutfağımızdan gelen yemekler.
Uçağa bindiğinizde emniyet anonsunda kalkış veya iniş sırasında tüm elektronik aletlerin kapatılması, telefonların uçuş moduna alınması istenir. Bu yasak, uçağın seyir yüksekliğine gelmesiyle biraz gevşer, iniş için alçalmayla birlikte yeniden başlar.
Günümüzde birçok hava yolu kabinde kablosuz internet hizmeti veriyor. Uçaktan elektronik postalarınızı kontrol edebiliyor, hatta yerdekilerle görüntülü konuşma bile yapabiliyorsunuz. Kabin eğlence sistemleri, giderek kişisel bilgisayarlarda, tabletlerde yerini alıyor. Ve yolcular da haklı olarak normal uçuş sırasında sistemlere zarar vermeyen bu elektronik aletlerin kalkış veya inişte neden kapatıldığını sorguluyor.
YÜZDE 40’ININ TELEFONU AÇIK
Yapılan araştırmalar, birçok yolcunun uçağa binerken cep telefonlarını kontrol etmediklerini, yüzde 40’ının da açık uçtuğunu ortaya koyuyor. Bir de telefonlarından, bilgisayarlarından ayrılamayanlar var. Geçen yıl yaşanan olayda aktör Alec Baldwin uçak kalkışa giderken cep telefonunda oynadığı oyunu kapatmayı reddetmişti. Park pozisyonuna çekilen uçağa polis gelmişti.
HAVA YOLLARI SOĞUK BAKIYOR
Yolculardan gelen talep ve günümüz elektronik aletlerinin yaydığı frekansların geçmişe göre çok daha sınıflandırılmasıyla Amerikan Federal Havacılık Dairesi (FAA) yeni bir çalışma başlattı. Uçaklar kalkarken veya inerken sistemlerin nasıl etkilendiği, yapılacak bu çalışma sonrasında yeniden raporlanacak. FAA, hazırlanacak raporun yanı sıra bu iznin verilip verilmemesiyle ilgili hava yolu şirketlerinden de görüş alıyor.
Hava yollarıysa elektronik aletlerin kalkış ve iniş sırasında açık bırakılmasına sıcak bakmıyor. FAA’nın araştırması olumlu çıksa bile yaşanabilecek acil tahliyede yolcuların konsantrasyonunu bozacağına, uçağın zamanında terk edilemeyeceğine inanıyor. Kuşkusuz bu yaklaşım, havacılık otoritelerinden de onay görüyor.
Hangileri ne zaman yasak?
Uçakları çok seven Fred Finn, pervaneli Boeing 337 Stratocruiser ile başladığı uçuşlarını ilerleyen yaşına rağmen büyük keyif alarak sürdürüyor. Hedefi, Virgin Atlantic Havayolları’nın patronu Richard Branson’un kurduğu Virgin Galactic ile uzaya çıkabilmek. Ve tabii ki milini arttırabilmek.
72 yaşındaki Fred Finn’in herhangi bir hava yolu fanatikliği yok. Kendini ‘profesyonel yolcu’ olarak adlandırıyor, merak ettiği veya o an uçuş saati en uygun olan şirket hangisiyse onla uçuyor. Uçuşları o kadar çok ki birçok hava yolunun özel yolcu programında en çok uçan 100 yolcu arasında.
KAHVALTI YAPMAK İÇİN UÇMUŞLUĞU BİLE VAR
En sevdiği uçak: Sesten hızlı yolcu uçağı Concorde. Aynı zamanda bu uçakla 714 uçuşa katılan Finn, topladığı millerin 3 milyonunu Concorde seferlerinde kazandı.
En iyi ikram: Hatırlayamadığı kadar hava yolunda uçmasına rağmen en iyi ikramın 1970’lerde PanAm Havayolları tarafından hazırlandığına inanıyor. 1960’lı yıllardaysa ABD’de Braniff Havayolları’na kahvaltı yapmak için bindiğini anlatıyor.
En tehlikeli an: Binlerce kez uçmasına rağmen havada ciddi bir tehlike atlatmadığını belirten Finn, en çok Dallas’tan Chicago’ya uçarken uçağın kaçırılıp Küba’ya indirildiğinde korkmuş.
Jet lag’i nasıl yeniyor? Kıtalararası uçuşlarda saat farkı nedeniyle vücudun bioritminin bozulmasına jet lag deniyor. Bol bol su içmek, indiği yerde oranın saatine göre yemek yemenin jet lag etkilerini azalttığına inanıyor.
Mil nasıl kazanılıyor?
Diyor ki; “Bu bir mucize değil. THY için ciddi bir potansiyel vardı. Ve cesaretle 200 uçağı geçtik. Belki 250 ya da 300 uçağa kadar gideceğiz. Yerli ve transit yolcunun hareketini iyi izledik ve doğru orantılı büyüdük. Bizim için belki de 300 uçaktan sonra gerçek rekabet başlayacak. ”
Mütevazı bir şey gibi gelse de içindeki gerçeklik doğru teşhisin sonucu. THY, var olan gücü uçaklarının gövdesine toplayıp, doğru hizmet anlayışı ve az eksikli organizasyonla bugünlere geldi.
Topçu, hedeflerini sürekli büyüttüklerini ama maceracı olmaktan da kaçındıklarını söylüyor. Gelecek günlerde İstanbul Atatürk Havalimanı’nda dış hatlardaki CIP salonunu konseptini yayacaklar. İlki Moskova’da açılacak. Belki pideci de olacak. Dünyada hiç görülmemiş genişlikteki ikram yelpazesini Moskova’da da uygulayacaklar.
Sonra Londra ve ardından New York gelecek. Elbette Paris için ağırlıklı girişimleri var. TAV CEO’su Sani Şener’i de Fransız ortakları üzerinden yardıma çağırmışlar. O da uğraşıyor.
New York JFK’deki salon için yer Terminal 1’de; neredeyse hazır gibi. Yani yakın gelecekte THY dünya merkezlerinde başkalarının CIP salonlarında sığıntı gibi durmayacak, kendi salonlarıyla sisteme kafa tutacak.
7 ADET BOEING 777
Sipariş verilen uzun menzilli Boeing 777’ler gelinceye kadar hızla kiralama için çalışma yapılmış. Yedi uçak bulunmuş ve kiralama işlemleri tamamlanmış. Bunlar gerekli yapısal değişikliklerden sonra mayıs ayından itibaren filoya katılacak. Böylece uzun menzilde daha çok noktaya uçuşta sıkıntı yaşanmayacak.
Detaylarda Genel Müdür Sertaç Haybat ve yardımcısı Güliz Öztürk konuşmalara katılıyor. Pegasus çok uzaklara uçmadan önce halka halka genişlettiği uçuş ağına Dubai’yi katıyor, “Neden Dubai?” sorusunun cevabı veriliyor: “İyi pazar, daha sonraki zamanlar için büyük gövdeli uçaklarla sefer yapılabilecek önemli bir pazar.”
Pegasus, pazarlama dâhisi bir yapının üzerine koyduğu onlarca yenilikle bugünlere geldi. Filosu Boeing 737-800’lerden oluşuyor. Uçak içinde yiyecek ve içecekleri en doğru yelpazede yolcusuna satıyor. Havayolu yolculuğunu Türk pazarında ulaşılmazlıktan kurtarıp, ağır rekabetle fiyatları aşağı çekerek misafirlerini (yolcuyu adlandırdıkları kendi deyimleri) mutlu ediyor. Bu üçlü, uçak yolculuğunu nasıl vazgeçilmez kıldıklarını anlatıyor uzun uzun. Bütün bir filoyu devrim niteliğinde bir kararla nasıl değiştirmeye başladıklarını söylüyorlar. Yakın gelecekte Pegasus filosu Airbus’ın yeni nesil orta kapasite, orta menzil uçağı A320neo’dan oluşacak. Bu 737-800 uçaklarının kötü olduğu anlamına gelmiyor tabii. Pazarlıklar yapılmış, uçuş noktalarına göre verimlilik için model karşılaştırmaları sonucu A320neo daha uygun bulunmuş demek. Şirket yoluna A320neo ile devam edecek.
Sertaç Haybat’ın hedef şaşırtan gülüşünü önemsemeden Ali Sabancı’nın gözünün içine baka baka soruyorum: “Çift koridorlu var mı vizyonunuzda?” Ali Sabancı, “Hayır, şimdi yok” diyor. Şu anda yok ama pazarlıkların içinde olduğunu biliyorum. Ali Sabancı bugünden sadece yarını yaşayan bir adam değil. Çılgın ticari kültürün içinde uzaklar hep oluyor. Araştırıyorum, daha uzaklara gitmek istiyor. Uzakdoğu’ya ya da uzak batıya. Pazar araştırmaları bile akıllarında. Airbus’ın yeni uzun menzilli, çift koridorlu, kompozit ve alüminyum ortak gövdeli uçağı A350XWB için de görüşüldüğünü öğreniyorum.
Bu uçak Boeing’in tüm gövdesi kompozit 787’ye karşı çıkacak bir uçak. Gökyüzü bu yeni kuşla tanıştığında büyük ihtimal Pegasus logosunu da kuyruğuna takacak. Basın toplantısı bitiyor, sonra akşam marinada Türkiye’nin Abu Dabi Büyükelçisi Vural Atay, Dubai Başkonsolosu Elif Çomoğlu ve işadamlarının katılımıyla düzenlenen yemekte yine aynı üçlü, gerçeklerin oluşturduğu yazılı olmayan bir senaryoyla sahneye çıkıyorlar...
DAR GELECEK
Büyüyen Pegasus’un ana üssü Sabiha Gökçen Havalimanı sanırım yakın gelecekte dar gelecek. Rekabette THY’ye yapılan sitemler profesyonelliğin sınırları içinde. Şirketin büyümesi ilk bakışta çok maceracı gibi görünse de ne kadar yanıldığımızı doluluk oranları yalanlıyor. Pegasus güvenli uçuşlarıyla uçmak keyif veriyor. Üstelik ucuza, erken bilet alarak bu üçlünün vizyonuna siz de katılın. Hem uçmanın ucuz yolunu hem de büyümenin güzel tanıklığını bir arada yaşarsınız.
Almanya’da polis teşkilatının yanı sıra kâr amacı gütmeyen ADAC veya DRF gibi kuruluşlarda tam 120 ambulans helikopter var. Bir milyon nüfus başına 1.55 ambulans helikopter düşüyor. Türkiye’de bu rakam 0,3.
Helikopterler 74 merkeze dağıtılmış. Neredeyse her büyük hastanenin bahçesinde bir helikopter hazır bekliyor. Maksimum 12 dakikada hastanın yanına iniliyor.
Bu operasyonu görmek için Münih’e karadan 2.5 saat uzaklıktaki Friedrichshafen’a gittim. Hastanenin hemen yanında DRF’ye ait Avrupalı Eurocopter şirketinin imalatı EC135 tipi çift motorlu helikopter uçuş için bizi bekliyordu.
TEST UÇUŞU
Almanlar sistemi ikiye ayırmış. Sabah 7’den gün batımına kadar operasyonun ana ağırlığı EC135’lerde. Çift motorlu helikopterde tek pilot uçuyor. Müdahaleye giderken pilotun yanına ‘ambulans şöförü’ oturuyor. Görevi pilota check-list okumak, yer ekipleriyle koordinasyonu sağlamak. İnişten sonra da arka kabindeki doktora yardım ediyor.
Pilotumuz Günter Elgenbrodt ile kalktık. EC135 inanılmaz kıvrak. Çok dar alanlara hatta sokaklara, trafiğin ortasına inebiliyor. Sıcak havalarda veya yüksek dağlarda sorunsuz operasyon yapıyor.
Hikaye 1
Türkiye’nin en yaşlı pilot çifti
Melahat Morçöl 83, eşi Remzi Morçöl 84 yaşında. İkisi de Sabiha Gökçen’in öğrencisi. Uçuşa başlamalarının üzerinden tam 62 yıl geçmiş
Melahat Morçöl, 1950’de bir ilan gördü. Türk Hava Kurumu (THK) yetiştirmek üzere pilot adayı arıyordu. O yıllarda havacılık emekleme çağındaydı. Açık kokpitli, ahşap gövdeli, bez kaplama Magister uçaklarıyla uçuş eğitimi veriliyordu. Sık sık kazalar yaşanıyordu. THK’ya başvurduğunda 21 yaşındaydı. Kabul edildi. Ama annesinden izni her uçuştan önce telefonla arayacağına söz vererek alabildi.
Remzi Morçöl ise 1945’te paraşütçülükle havacılığa adım attı. THK’nın ilanını görüp başvurduğunda o da kabul edildi. İki gencin hayatı Ankara’da Etimesgut Meydanı’nda kesişti...
İlk iki yıl, yoğun bir eğitimden geçirildiler. Öğretmenlerinden biri de Sabiha Gökçen’di. 21 kişilik pilot adayı grubu birbirine o kadar bağlıydı ki, birisinin anlamadığı konuyu hep birlikte çalışırlardı. Kadın-erkek ayrım yapılmadan birbirlerine yardım ederek yetiştiler.
1952’de de evlendiler. Pilot olarak kadroya girdikten sonra Remzi Morçöl altı pilot arkadaşıyla birlikte askeregitti. O yıllarda Hava Kuvvetleri’nde Magister’lar eğitimde kullanılmaktaydı.