◊ Cenk Eren’de sürpriz projenin ardı arkası kesilmiyor. Şimdi de bir Selda Bağcan bombası patlattın, hayırlı olsun.
- Evet, Ferdi Özbeğen’den sonra şimdi de Selda Bağcan şarkıları geldi. Bana çok uğurlu geliyorsun diye yeni albümün ilk röportajını da sana veriyorum. (Gülüyor)
◊ İnşallah öyle olur. Yeni şarkılarını dinledim de, bu sanki önceki albümleri bile sollayacak.
- Şöyle söyleyeyim, kariyerimin en başarılı işlerinden biri oldu, gerçekten taçlandırdı beni. Omuzlarımdaki rütbeleri artırdı.
◊ Selda Bağcan gerçek bir efsane. Dolayısıyla bu işbirliği bazılarını kıskandırmış bile olabilir. Ne dersin, var mıdır “Neden bu bizim daha önce aklımıza gelmedi” diye hayıflanan?
- Zaten birçoğunun aklında varmış bunun gibi bir proje yapmak. Selda’ya çok fazla teklif de gitmiş. Ama bir şekilde Selda’nın yolu benimle kesişti işte.
◊ Siz zaten arkadaşmışsınız...
◊ Sayenizde Türkiye’den özel bir gün çıktı ve tüm dünyaya yayıldı. Global Wellness Day (İyi Yaşam Günü) fikri nasıl doğdu?
- Aslında temelinde geçirdiğim bir hastalık var.
◊ Bir hastalıktan bir güzellik nasıl doğar?
- Şöyle; ben 2004 yılına kadar kendi çapımda sağlıklı beslenen, fiziksel aktivitelerini aksatmayan biriydim. Mutlu mesut yaşıyor ve hayatın bundan ibaret olduğunu sanıyordum. Ama 2004’te tiroit kanseriyle tanışınca o “mutlu mesut” dediğim hayatımda birçok şeyi değiştirmem gerekti. En başta hayatla olan ilişkimi değiştirmem gerektiğine karar verdim. Çünkü radyoaktif iyot tedavisi esnasında 8-9 gün bir odada tecrit vaziyette kaldım. Üstelik o sırada oğlum henüz 17 aylıktı.
◊ Muhtemelen en zoru da o olmuştur sizin için.
- Hem de nasıl... Süt veren bir anneydim, sütü de kesmek zorunda kalmıştım. Hormonlarım altüst olmuştu. O hastane odasında yapayalnız kalınca düşünecek epey vaktim oldu.
◊ En çok neye odaklandınız?
- Hayatta ne değerlidir, ne değildir, neye üzülünür, neye üzülünmez? Bu sorular kafamdaydı hep.
◊ Türk kadını dünya modasıyla ne kadar ilgili?
- Yakından takipteler. İstanbul’da, özellikle Nişantaşı gibi semtlerde sokağa baktığınızda stil anlamında muhteşem kadınlar görebiliyorsunuz. Keza Ankara aynı şekilde... Bir Ankaralı olarak orayı da es geçmek istemem. (Gülüyor).
◊ Sürekli stil vurgusu yapıyorsunuz... Stil dediğimiz şey tam olarak nedir, nasıl stil sahibi olunur?
- Stil farklı bir duruştur aslında.
◊ Açalım mı o konuyu? Mesela ben stil sahibi miyim? Ya da hâlâ arayışta mıyım, ne dersiniz?
- Sizin kendinize göre stil kodlarınız var. Diğer yandan şu da bir gerçek, kadınlar zaten 40’lı yaşlarından sonra stillerini oturtur.
◊ Stil danışmanlarının çoğu genç, sizse 40’lı yaşlardan sonra stilin oturduğundan bahsediyorsunuz. Bir tezatlık yok mu bu işte?
- Evet, stil yaş aldıkça oluşan, oturan bir şeydir. Bu açıdan da tecrübeli bir göz daha iyidir.
◊ “Baba Sözüm Var” diye bir şarkı duyduk ve milyonlar aynı gece Asi diye bir rap’çinin varlığından haberdar oldu. Öncelikle bu hızlı çıkıştan dolayı ikinizi de kutlamak istiyorum.
- Asi: Çok teşekkür ederiz.
◊ Yolunuz nasıl kesişti, çok konuşulan bu şarkı nasıl doğdu?
- Ceyhun Çelikten: Asi’yi Gaziantep’te tesadüfen keşfeden, sevgili Erol Köse. Bir gün beni aradı, “Bir çocuk keşfettim, çok acayip. Tam sokakların duygusu, sokakların dili” dedi. Sonra da burada, stüdyoda bana dinletti.
◊ Ve belli ki siz de onun kadar etkilendiniz...
- Ceyhun Çelikten: Evet, dinleyince çok beğendim. Güzel bir enerji aldım Asi’den. O beste yapıyor, söz yazıyor, ben de zaten besteci ve aranjörüm; aramızda inanılmaz bir sinerji oluştu. O bir satır söyledi, ben bir satır, sonuçta çok güzel bir şey çıktı ortaya.
◊ Bu keşif hikayesini bir de senden dinleyelim Asi...
◊ Yeni filminiz hayırlı olsun. Ama itiraf edeyim ki beni şaşırttınız...
- Ceren Benderlioğlu: Neden?
◊ Bu ekipten aksiyon, gerilim, hareket bekliyordum ama bolca kahkaha buldum. Komedi sürprizi yaşattınız herkese...
- Ozan Akbaba: Öyle oldu değil mi? (Gülüyor) Aslında dizinin de mizah yönü çok kuvvetli. Bunu biz söylemiyoruz, diziyi dikkatle takip eden herkes mizah yönünün kuvvetli olduğu görüşünde. Bu yüzden hikayenin bir komedi filmine yönlendirilmesi zor olmadı.
◊ Filmin en komik unsuru ne? Hikaye mi? Yoksa oyuncu performansları mı?
◊ Bilal Bey, böyle bir ödül töreni düzenleme fikri nereden çıktı?
- Aslında Türkiye’de bu tür ödülleri genelde TÜBİTAK veya Cumhurbaşkanlığımızın verdiğini biliyoruz.Bir sivil toplum kuruluşu tarafından, çok ciddi bir akademik danışma heyeti eşliğinde düzenlenen böylesi bir ödül töreni daha önce yoktu.Dolayısıyla İlim Yayma Ödülleri’ni İlim Yayma Vakfı’nın düzenliyor olması, bunu Türkiye’nin 70 yılına damgasını vurmuş bir sivil toplum kuruluşunun yapması, aslında vakfın misyonunun da anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.Amaç, Türkiye’deki ilmi çalışmaları ve araştırmaları desteklemek tabii... Aynı zamanda kazanılacak başarıların ülkenin ve insanlığın hizmetine sunulması. İlim Yayma Ödülleri, bugüne kadar Türkiye’de bilim ve ilim dalında verilen en büyük ödül niteliğini taşıyor.
◊ Bu fikri olgunlaştırmak ve projeyi bu noktaya taşımak kaç yıl sürdü?
- Çalışmalara iki yıl önce başladık. Vakıf yönetimi ve 50’ye yakın vakıf mensubu akademisyenin katıldığı bir toplantıda, “Türkiye’deki akademik çalışmaların ve araştırmaların ödüllendirildiği bir çalışma yapılsın” teklifinin sunulmasının ardından...Akademisyen, iş insanı, teknik ve iletişim uzmanından oluşan 30 kişilik gönüllü bir ekip iki yıl çalıştı.Geçen şubatta akademisyenler, iş insanları, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve kamu kurumu temsilcilerinden oluşan yaklaşık 80 kişi ile “ortak akıl konferansı” formatında bir toplantı da gerçekleştirdik. Bu aşamalarda İlim Yayma Ödülleri’nin tüm süreçleri tasarlandı ve nihayetinde bu noktaya gelindi.
AMAÇ ÜLKEMİZE FAYDA SAĞLAYACAK ÇALIŞMALARI TEŞVİK ETMEK
◊ Bu ödüllerden beklentiniz nedir?
- Ülkemizde bu alanda AR-GE fonlarının arttığını görüyoruz. Sadece laboratuvara yönelik çalışmalara değil sosyal bilimlere de AR-GE destekleri giderek artıyor. Bu projenin de Türkiye’de çok daha yüksek katma değerli işler yapılmasına ve bilimin her alanında literatürde daha büyük, daha geniş bir yer bulmasına hizmet edeceğini düşünüyoruz. Gerçekten çok kalabalık bir ekibin çalışmasıyla bugünlere geldik. Ekipteki bütün hocalarıma, arkadaşlarımıza, onur kurulu üyelerimize teşekkür ediyorum.
◊ Bitmeyen pastırma yazı nedeniyle kasım ayında Marmara’da bile kulaç atanlar vardı. Bu iklim kaosunda Çeşme dosyası açmak abes olmaz herhalde...
- Çeşme’yi zaten mevsimden bağımsız konuşmayı tercih ederim. Çünkü niyetimiz burada sezonu olabildiğince uzatmak, onu 12 ay yaşayan ve turist çeken bir belde haline getirmek.
◊ Bunun için planlarınız olduğunu biliyorum. Ama öncesinde mevcut sıkıntıları konuşalım mı biraz?
- Ne gibi?
◊ Şöyle... Çeşme, özellikle de Alaçatı tutkunları son yıllarda biraz küskün gibi. Pek çoğu gürültü kirliliğinden, beldenin eski sakin havasını kaybetmesinden yakınıyor. Diğer yanda ise “ille de eğlence” diyen kitleye hitap eden yeni işletmeler birbiri ardına açılıyor. Kimi nasıl memnun edeceksiniz?
- Öncelikle şunu söyleyeyim, biz yapılmamış bir şeyi yaptık ve Çeşme’de Çevre Koruma Şube Müdürlüğü kurduk. Çünkü burada bazı mağduriyetler var.
◊
◊ TOGEM-DER, sosyal sorumluluk projeleri konusunda kısa sürede önemli yol kat etti. Ne zaman başladı bu yolculuk? Derneğinizin misyonu tam olarak nedir?
- TOGEM-DER, 2005’te Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde kurulmuş bir eğitim ve sosyal dayanışma derneği. Birkaç yıl önce “kamu yararına çalışan dernek” statüsü kazandık. Özellikle kadın ve çocuk merkezli sorunlara dikkat çekmeye, çözüm üretip uygulamaya çalışan bir sivil toplum kuruluşuyuz. Temelde önceliğimiz eğitim.
◊ Bugüne kadar dernek çatısı altında hangi projeler hayata geçirildi?
- Okul öncesi eğitimin önemi malum. Bölgelerinde bu fırsatı yakalayamamış çocuklar için “Anasınıfsız Okul Kalmasın” projesini başlattık, toplam 723 derslikli 220 anasınıfı inşa ettik. “Erken Tanı, Erken Hayat” projesiyle okul öncesi dönemde farklı gelişen çocuklara ve ailelerine destek verdik. “Eğitimin yaşı olmaz” fikrinden yola çıkarak, annelerimize meslek edindirmek amacıyla “Geleceğe Annemle Yürüyorum” projesini başlattık. Bu projemiz halen devam ediyor. Görme, işitme, zihinsel-bedensel yetersizlik, hiperaktivite bozukluğu gibi kategorilerde düzenlenen fikir ve materyal yarışmasıyla engelleri aştık. Öğrencilere burs, ihtiyacı olan ailelere ev eşyası, giysi ve sağlık hizmeti süreklilik arz eden çalışmalarımız arasında...
EV KADINLARININ DA KENDİ AYAKLARI ÜZERİNDE DURABİLMELERİNİ İSTİYORUZ
◊ Ev kadınlarının ekonomik gücünü kazanmaları adına yaptığınız çalışmalar özellikle dikkatimi çekti...
- Evet. Evde oturan hanımlarımızın kendi ayaklarının üstünde durabilmeleri adına bazı eğitim programları oluşturduk. Onlara çocuk bakımı, hasta bakımı gibi konularda kurslar veriyoruz. Talep de çok fazla.