İstanbul Havalimanı’nda dikkatimi çeken ilk şey, Uzak Doğulular ile Arapların hemen hepsi koruyucu maske takarken Türklerin alabildiğine rahat görünmesiydi. Neredeyse maske takan tek Türk bendim.
Uçakta maske takan benden başka sadece bir kişi vardı. Ama onunki de gaz maskesine yakındı ki kimse gözünü alamadı.
Koronavirüs dünyayı durdurmuş, onu net bir şekilde anladım. İstanbul-Berlin uçuşunda koltukların çoğu boştu. Berlin’den bir başka toplantı için günübirlik geçtiğim Viyana uçağında da durum değişmedi. Avusturya Havayolları ile yaptığım Berlin-Viyana ve Viyana-Berlin seyahatlerinde hayatımın en boş uçaklarını görmüş oldum.
Virüs salgını nedeniyle tüm ülkelerde turizm de ticaret de ciddi yara almış, orası kesin. İnsanlar evlerine kapanmış, mecbur kalmadıkça bırakın bir ülkeden diğerine yolculuk etmeyi, bir şehirden diğerine gitmiyorlar.
Turizmin bu kadar yara aldığı bir dönemde ülkemiz hâlâ “güvenli liman” olarak gözükse bile, virüs kontrol altına alınamadığı takdirde bu krizden etkilenmemiz ne yazık ki kaçınılmaz.
◊ 11 yıl aradan sonra “Ağaçlar Ayakta Ölür” ile tiyatroya döndünüz. Ama aslında bu dönüşe pek sıcak bakmıyor, hatta “Bundan sonra artık zor” diyormuşsunuz.
- Doğru, demiştim öyle bir şey. (Gülüyor) Çünkü Cihan Ünal’la “Altı Haftada Altı Dans Dersi” diye bir oyun oynamıştık en son. Üç-dört sezon sürdü. Salonlar hep doluydu, ayakta alkışlanan bir oyundu. Daha oynardık da Cihan’ın dersleri oldu, benim televizyon işlerim falan... Dolu dolu giderken bıraktık.
◊ Neden bu kadar uzun ara verdiniz?
- Aklımda hep “Onun üstüne çıkacak bir oyun olması lazım, o işin altına düşmemeliyim” fikri vardı. Gelen teklifler içime sinmedi.
◊ “Ağaçlar Ayakta Ölür”ün tekstini görünce hemen anladınız mı “o iş” olduğunu?
- Açıkçası ben içgüdülerime güvenirim, bugüne kadar hiç yanılmadım. Okur okumaz önceki oyunla aynı etkiyi yaratacağını hissettim. Zaten piyesi de biliyordum. 60’lı yıllarda, ben daha kolejde okurken bu piyes yüzünden Ankara’da kıyametler kopuyordu.
◊ Oyun başlayalı ne kadar oldu?
Şimdi bu köşeyle yeni bir sayfa aralıyorum. Popüler mekanlardan magazin figürlerine, aktüel olaylardan renkli etkinliklere hemen her konuya değinmeye çalışacağım.
Sizlere küçük hatırlatmalar yapacak, beğenilerimi de eleştirilerimi de yine buradan sizlerle paylaşacağım.
Her cuma görüşmek üzere...
Virüs etkisi
Dünya koronavirüs tehdidi altında. Hastalık riski ekonomiden turizme birçok alanda etkilerini gösteriyor. Virüsün görüldüğü ülkelerden “şimdilik temiz” yerlere ciddi bir turist akını var.
Geçen hafta günübirlik Amsterdam’a gittim ve gördüm ki korona salgını, şehrin sosyal hayatını sekteye uğratmak bir yana iyiden iyiye canlandırmış. Henüz orada virüse rastlanmadığı için resmen turist patlaması yaşanmış. Benzer bir hareketlilik Londra’da da yaşanıyor. İtalya’yı riskli bulanlar, dümeni İngiltere ve Hollanda’ya kırıyor. Hatta yoğunluk öyle bir raddeye varmış ki, Amsterdam şehir yetkilileri turist sayısını düşürmenin yollarını arıyormuş.
Tedirginlik hiç de yersiz değil. Geçen hafta Milano’daki birçok etkinlik iptal edildi. Hatta top model Bella Hadid apar topar şehri terk etti. Oyuncu Tom Cruise da film çekimleri için gittiği Milano’da, otelinde mahsur kaldı. Öte yandan bizim alışveriş uğruna İtalya’yı su yolu yapan kimi ünlülerimiz, “Virüs bana işlemez” edasında salınmaya, mağaza mağaza dolaşıp o anlarını sosyal medyada paylaşmaya devam ediyor. Kendilerini ağzım açık izliyorum. “Allah akıl fikir versin” mi diyeyim yoksa “Keyifli alışverişler” mi, bilemedim!
◊ Oyunculuktan sonra şarkıcılığa adım attın. Seninle ilgili önyargıları bilen biri olarak, direkt şu soruyla başlamak istiyorum, kariyerin Hamdi Alkan sayesinde mi parladı?
- Hamdi gibi değerli bir sanatçının eşi olmak tabii ki çok güzel. Onunla beraber olduğum, bir yuva kurduğum için mutluyum. Ama şu var, ben Selen Görgüzel olarak zaten ayrı bir kişiliğim. Ayrıca 15 yaşından beri bu sektörde mücadele veriyorum. Üstüne üstlük kadın başına mücadele ettiğinde yaşadığın zorluklar 10 misli fazla oluyor.Çalışmaya ilk Okan Bayülgen’in programında başladım.
◊ Görevin neydi?
- Bildiğin set paspaslıyordum, bant taşıyordum, sanatçılara çay kahve getiriyordum. Ama aynı zamanda okuyordum. Ondan sonra Kanal 6’da kendi programımı yapmaya başladım. Daha sonra TGRT’de muhabirlik maceram başladı. Ardından televizyon programcılığı ve sunuculuk ile yola devam ettim.
◊ Oyunculuk bir türlü gündeme gelmiyor bu arada...
- Amaç en başından beri oyunculuktu aslında. Bunlar harçlığımı çıkardığım, hayalini kurduğum oyunculuk eğitimi için para biriktirdiğim işlerdi. Ama planladığım gibi olmadı.
◊ İşler ters mi gitti?
◊ Kaç yıldır birliktesiniz, 20 yılı devirdiniz galiba...
- Safiye Soyman: Devrildi. 20 bitti, 21’inci seneye girdik.
◊ Nedir bu uzun beraberliğin sırrı?
- Safiye Soyman: Aslında Faik Bey çok zor bir adam. Dışarıda herkesi güldüren, eğlendiren adam var ya, evde konuşmaz. Çocukların oynadığı tıp oyunu gibi, bir iki üç tıp... Susuyor.
◊ Pozitif enerjisinden siz neden mahrum kalıyorsunuz?
- Safiye Soyman: Çok yoruyor kendini dışarıda. Durmadan eğlendirip güldürmek kolay iş değil. Eve gelince genelde maç seyreder, ben de diğer odada dizi...
◊ Hiç mi sohbet yok?
◊ Dünya yıldızlarının gardırobuna sızdınız. İkinci kez New York Fashion Week’in resmi takvimine dahil oldunuz. Özetle bu ikili son sürat yol alıyor. Ama ben öncelikle başlangıç noktanızı merak ediyorum. Kaç yıldır bu sektördesiniz?
- Vanessa Sason: Profesyonel ve kurumsal olarak 10 yıldır yapıyoruz bu işi.
◊ Çok gençsiniz ama... Ne yaptınız, 10 yaşında mı başladınız tasarıma?
- Raisa Sason: (Gülüyor) 33 yaşındayız, aslında o kadar da genç değiliz.
- Vanessa Sason: Kendi paramızı kazanmaya 18 yaşında başladık ama bir anda profesyonel hayata atılmadık.
◊ Çok genç yaşta başladığınıza göre para biriktirip iş kuracak zamanınız olmamıştır. Başlangıç noktasında sermaye desteği aileden mi geldi?
- Vanessa Sason:
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Belkıs Hanım, özletmiştiniz kendinizi. Sonunda halk müziği sevenlerin yüzünü güldürdünüz.
- Çok teşekkür ederim.
◊ “Belkıs Akkale Ahde Vefa” albümü, adının hakkını vermiş. Zara, Hüseyin Turan, Sevcan Orhan, Tolga Sağ, Kubat, Şevval Sam gibi halk müziğinin birçok güçlü ismi sizin için bir araya geldi. Albüm fikri kimden çıktı?
- Bu proje, hem yapımcım hem de manevi çocuğum olan Kemal Aslan’ın teklifiyle gündeme geldi. Bu kadar özel olması için nasıl bir şey yapmamız lazım diye uzun uzun düşünüp taşındık.
◊ Ve...
- Sonunda “Benim topluma sevdirdiğim türküleri bu kez gençler okusun” dedim. Kemal de “Projeyi sen yürüt, işin ekonomik tarafı bende” deyince hazırlıklara başladım. Önce listemi yaptım, sonra geçtim telefonun başına. Tek tek hepsini aradım.
◊
◊ Takip ettiğim kadarıyla beyaz yakalılara yüklenmeye devam ediyorsun. Hatta son gösterinde çıtayı yükseltip eski müdürüne sürpriz yapmışsın.
- Evet, geçmişte bağlı bulunduğum genel müdür yardımcısı. Zaten şovun normal akışında onunla ilgili bazı bölümler vardı. Bizzat izlesin diye davet ettim, sağ olsun kalkıp geldi. Onunla ilgili şakaları yaparken de mikrofonu pat diye uzattım, “Neden bana kal demediniz? Oyunculuk kursuna gitmeme neden izin verdiniz? Yoksa ‘İnşallah gider de geri gelmez’ diye mi düşündünüz?” diye sordum.
◊ Müdürü geldiğine pişman etmişsin.
- Pişman olmamıştır ya, çok tatlı bir diyalog geçti aramızda. Seyirciyi şaşırttık ama...
◊ Doğru söyle, bu yüzleşmeyi binlerce seyircinin önünde yapmanın sebebi, geçmişin intikamını almak istemen miydi?
- Haaayır! (Gülüyor) İntikamla hiç ilgisi yok.
◊ Aklından ne geçiyordu o zaman?