Paylaş
TAKVİMLERİN özel günlerle doldurulmaya çalışılmasını çok sevmem. Bunda biraz yapaylık bulurum. Biraz da zorlama. Öte yandan her yenilik bir düşünceyle, bir itmeyle başlar. Bunu da kabul ederim. Evrim dediğimiz olgu biraz da böyle gelişiyor.
Kendi hesabıma gelince...
Bu konuda tutucu bir yanım olduğunu, modaya uyarak, itiraf edeyim. Alışılageldik bayramları, seyranları kabullenirim de, yeni icat olanları hep kuşkuyla karşılarım. Hele samimiyetsiz bulduklarımı, sırf ticaret olsun diye gündeme getirilenlerden pek hoşlanmam.
Türk Girişimi
Pazar günü gazeteleri okurken böyle yeni bir günle tanıştım. Yeni tanışımın adı, 'Dünya Şiir Günü'. Tanıştıran ise sevgili Yılmaz Karakoyunlu oldu.
UNESCO 21 Mart tarihini 'Dünya Şiir Günü' ilan etmiş. Bunu da bir Türk şairi, Tarık Günersel’in girişimi üzerine yapmış. Aracılığı Türk PEN Kulübü üstlenmiş.
Sanatın hemen her dalıyla yakından ilgili olan Yılmaz Karakoyunlu, bugün Ankara ve İstanbul’da sanatçıların katılımıyla bu özel günün kutlanacağını müjdeliyor yazısında. 'İstanbul’da Arkadaş Kültür Evi’nde şairlerimiz bir araya gelecek ve şiirlerinden örnekler sunacaklar' diyor.
Bize Yakışır
Doğrusu 'Dünya Şiir Günü' gibi bir uluslararası etkinliğe bizim şairlerimizin ön ayak olmasına şaşırmadım. Şiir bizim iklimimizde rahat boy atar. Tarih boyunca hep öyle olmuş. Şairler önemsenmiş bizde. Bazen ikbal görmüşler. Bazen de kanlarıyla sulamışlar şiir ağacını. Ama her zaman toplumun zarafeti şairin kalemiyle şiirin aynasında yansıtılmış.
Şiirin bütün topluma mal olduğunu düşünenler arasında yer aldım hep. Halk şiiri, divan şiiri gibi ikili tasniflere hiç sıcak bakmam. Baksam bile olaylar beni doğrulamaz. Gidemediğim için çok üzüldüm: Geçenlerde İstanbul’da The Marmara Oteli’nde bir Urfa sıra geceleri yapılmıştı. Gülden Aydın’ın Hürriyet Bayram’daki röportajını okuyunca nasıl da imrendim. 71 yaşındaki Urfalı kazancı Bedih Usta’nın Fuzuli’den okuduğu, okurken de hem kendisinin ağladığı hem de herkesi ağlatan o ünlü gazeli o kadar çok dinlemek isterdim ki...
Paylaş