Balın Türkiye'deki adresi Macahel

TEMA Vakfı'nın balcılık projesinin yürütüldüğü Macahel için burada iki cümle edip geçmeyi bu köye ve o yöreye hakaret sayarım. Macahel ressamların, şairlerin uzun uzun ve bütün ayrıntılarıyla dile getirmesi gereken bir yer. Artvin'de Gürcistan sınırının hemen yanında bir köy olduğunu belirtelim. Aslında burası altı köyü barındıran bir vadi.

Bugün size bir vakıftan ve bu çatı altında toplanmış bazı insanlardan söz edeceğim. Geçen haftaki sözümü elbette unutmadım ve bu yazının konusu da bal olacak. Vakıf ve sözünü edeceğim vakıf mensupları da zaten balla ilgili.

Konuya balıklama dalmadan önce birkaç cümlelik sözüm var. Bir tarih öğrencisi olarak, tarihin oluşumunda insanın rolünü küçümseyenlere şaşarım. Tıpkı bir zamanlar ekonomi öğrencisi iken, iktisadi teorideki 'homo economicus' (iktisadi insan) prototipine şaştığım gibi. İnsan ne bazı tarihçilerin öne sürdüğü kadar olayların doğal gelişimine kapılmış iradesiz bir zavallı, ne de bazı iktisatçıların zannettiği gibi sadece iktisadi dürtülerle davranan bir yaratık. Karşı çıktığım modellerdeki varsayımları küçümsemiyorum. Ama bunları insanların sürekli ve kaçınılmaz davranış kalıpları haline indirgeyenlere şaşıyorum.

TEMA Vakfı'nı ve vakfın yönetim kurulu başkanı işadamı Nihat Gökyiğit'i bilmeyen yoktur sanırım. Fazla bilinmeyen şey, TEMA'nın ısrarla üzerinde durduğu 'sürdürülebilir kırsal kalkınma' modeli. Modelin amacı, doğal kaynakları yok etmeden, yenilenebilir kaynaklarla kırsal alandaki atıl işgücünü üretken hale getirmek.

Bu sözler çok teorik geldiyse, arıcılık örneği ile açıklayalım. Çiçekler her yıl nektar üretir. Bu nektar toplanmazsa yok olup gider. Oysa arıcılık, bu nektarın insan emeği ve çok küçük maddi girdilerle bala dönüşümünü sağlar. Ayrıca bu iş doğada tahribat yapmaz, doğadan bir şey eksiltmez. Aksine, kaynak tüketmeden sürekli yapılabilen bir üretimdir.

TEMA Vakfı'nın balcılık projesinin yürütüldüğü Macahel için burada iki cümle edip geçmeyi bu köye ve o yöreye hakaret sayarım. Ben zaten Doğu Karadeniz'in iflah olmaz bir hayranıyım. Ama Macahel ressamların, şairlerin uzun uzun ve bütün ayrıntılarıyla dile getirmesi gereken bir yer. Yine de okuyucuyu merakta bırakmamak için Macahel'in Artvin'de Gürcistan sınırının hemen yanında bir köy olduğunu belirtelim. Aslında burası altı köyü barındıran bir vadi. Buraya Çoruh Vadisi'nden 1800 metre yükselip Karçal dağ silsilesini aşarak ulaşılıyor. Ulaşılıyor dedimse o kadar kolay değil. Çünkü 400 metre rakımlı bu vadide giriş çıkış askeri izne bağlı. Kış şartları ise altı ay vadiye giriş çıkışı imkansız kılıyor.

1998 yılında, başta ziraat yüksek mühendisi Ahmet İnci olmak üzere TEMA'nın uzmanları, bu bakir vadide üstün nitelikli saf Kafkas arısı kolonileri buluyor. Bunlar yüksek rakımlı bölgelerin uzun ve karlı kışına adapte olmuş bir ırk. Tertemiz bir hava, pırıl pırıl, hiç kirlenmemiş bir doğada açan çiçekler ve saf Kafkas arıları bir araya gelince ortaya gerçek bal çıkıyor. Hem gerçek, hem de tadına doyulmaz bir bal.

TEMA bu işe gönül veren onlarca insanı biraraya toplamış. Nihat Gökyiğit, vakıf başkanı olmanın ötesinde projenin sponsorluğunu da üstlenmiş. Ümit Gürses ve Güven Tığlı idari işleri ve satış ve tanıtımı sırtlanmışlar. Ahmet İnci'yi daha önce anmıştım, ama bir kere daha böyle işine áşık birisinin varlığından söz edeyim. Ortada gönüllük esasına dayanan bir çalışma yürütülmekte ve kırsal alanda müthiş işler yapılmakta.

Böyle demekle birlikte beni bunların ötesinde etkileyen bir başka nokta var. O da yıllardır ortadan kaybolduğunu zannettiğim bir insan türünün, homo caritas’ın -sevgi insanı'nın- birden bu projede karşıma çıkmış olması. Homo caritas kişisel hırslarından arınmış, böyle şeyleri çoktan geride bırakmış bin insan türü. Tek kaygıları insana, insanlara ve sonuçta insanlığa hizmet etmek, geride kendilerini hayırla andıracak bir eser bırakmak.

İnanın bu insanlar, Macahel'in balından da tatlı.


BAL ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ


Bal diye bizim çoğu kez gördüğümüz çeşit 'süzme bal'dır. Oysa bütün dünyada bal, az da olsa, bütün peteğiyle veya petek parçalarıyla birlikte de satılır. Petekli bal satın alındığında çok güvenilir bir marka şarttır. Aksi halde petek tamamen doğal olmayabilir. İştah kaçırmamak için fazla ayrıntıya girmeyeyim ama, kuşkusu olanlara süzme bal tavsiye ederim.

Balın rengi tamamen elde edildiği çiçekle ilgili. Mesela yonca veya çam balı açık renk olur. Akasya balı saman sarısıdır. Oysa mesela lavanta balı amber rengindedir. Kestane balı da çok koyu renkte olur. Bunları bilmekteki yarar aldatılmaya karşı bir tedbirden ibaret. Mesela saman rengi bir kestane balı olmaz. Buna karşılık renge bakıp kaliteyle ilgili bir sonuç çıkartmak çok yanlış. Yani koyu renkli ballar iyidir veya aksine açık renkli olanlar sıradandır gibi yargılara varmamak gerek.


Balcılıkta çiçekler arasında paçal yapılır


Aslında şiar apaçık belli: Ne kadar çiçek varsa, o kadar da bal olur! Ama, eskilerin yerinde tespitinde olduğu üzre, her çiçek bal vermiyor! İşin pratik yanına bakıldığında, bütün dünyada, yalnız belli çiçeklerin ballarının raflarda yer bulduğu görülüyor.

Daha ilginci ise, şarapta olduğu gibi, balcılıkta paçal yapmanın meşru ve bazen istenen bir durum olması. Özellikle bir yörenin -ya da bazen bir ülkenin- farklı çiçeklerden gelen balları harmanlanabiliyor. Bizde bunun iyi bir örneği, kekik - keven balı. Bir ara kestane ile çamın karıştırıldığı bir bal yemiştim. Fena değildi. Tabii bir de elde kalan malı değerlendirmek için 'ne varsa içine kat' yöntemiyle yapılan abuk sabuk ballar mevcut.

Ülke balı olarak ise dünyada şöhret yapmış olanlar Macar, İspanyol ve Romen balları. Bir de Larousse Gastronomique Kanada'nın beyaz yonca balından söz eder ki maalesef ben hiç tatmadım.

Bal veren çiçekler arasında -çiçek sözünü her defasında tekrar etmemek için sadece bitkileri anarak söyleyecek olursak- çam bizde en yaygın olanı. Onu kekik ve keven izliyor. Kestane az bulunan ballardan biri. Aynı az bulunurlar sınıfında adaçayı, üç gül, dandelion da yer alıyor. Tütün gibi narkotik bitkilerin çiçekleri ise, bir çay kaşığından fazla yenildiğinde insanın başını döndüren bir bal verirler. Halk arasında bunlara 'deli bal' tabir edilir.

Avrupa'da en tanınan ballar ise süpürgeotu, alfaalfa, yonca, kolza, nane, biberiye, lavanta, ayçiçeği, akasya, turunçgiller ve okaliptus çiçeklerinden elde edilenler.
Yazarın Tüm Yazıları