Ağva’da bir haftasonu

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

İstanbul'un en sevdiğim yanlarından birisi havası. Bütün rutubetine, insanı içten içe çürütmesine rağmen bu havanın neresi güzel diye sormayın sakın. Romatizmadan muzdarip herkes kadar ben de bu gerçeğin farkındayım elbette. İstanbul'da güzel olan havaların oynaklığı. Fıkır fıkır bir genç kızın cilveli hali var bu kentin havasında. Ve şu günlerde havalar insanı çıldırtacak kadar güzel.

Böyle durumlarda haftasonunu kente hapsolup geçirmek yerine farklı seçenekleri denemek gerektiğini düşünüyorum.

Mehmet Yaşin, bu haftasonu için Ağva'yı önerdi.

Bilmeyenler için söyleyeyim: Ağva Karadeniz kıyısında küçük şirin bir köy.

Şile'ye gelince Ağva tabelasını göreceksiniz. Sakın şaşırmayın! tabelanın gösterdiği yöndeki yolu izleyin. Yeşil, ormanlık, çok güzel bir yoldan geçeceksiniz.

Sonra karşınıza bir ırmak çıkacak. Ağır ağır, tembelce Karadeniz'e akan bir su bu.

Ağva, ırmağın Karadeniz'le kucaklaştığı yerde kurulu.

Burada uzun uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Ya da dilerseniz, tembellikte ırmağı taklit ederek, denize karşı oturup Karadenzi'den gelen iyot kokulu havayı içinize çekerek bir temiz hava ziyafeti çekebilirsiniz kendinize.

Acıktığınızda, etrafta bir sürü küçük ve salaş balık lokantaları olduğunu göreceksiniz. Bunlardan birisine girip, ızgara veya tava balık ve salatayla karnınızı doyurabilirisiniz.

İsteyenler için Ağva küçük, şirin pansiyonlar da içeriyor.

Ne dersiniz, denemeye değmez mi?

Eğer maksud eserse...

Dün, Terrence Malick'in ''İnce Kırmızı Hat'' filmini seyrettim. Bir savaş filimini uzun zamandır seyretmemiştim ve bundan keyif alacağımı da pek sanmıyordum doğrusu.

Oysa ''İnce Kırmızı Hat''ta son yıllarda sinemadan aldığım en büyük keyiflerden birini yaşadım. Film hiç bitmesin istedim. Hatta bu filmi bir kez seyretmek yetmez diye düşündüm.

Film eleştirmeni olmadığım için düşüncelerimi bir sıraya sokmak gereğini duymadan söyleyeyim.

Önce filmin neredeyse her karesi adeta duvara asılıp uzun uzun seyredilecek bir tablo güzelliğinde. Pasifik adalarının olağanüstü bir doğayı barındırdığı gerçeğin ta kendisi. Ama bunu bir çerçeveye alıp bir tablo haline dönüştürmek ancak büyük bir sanatçının becerebileceği bir iş olabilir. Ayrıca, benim gibi bu işlere uzak olanlar bile, yalnız görüntünün değil, mesela ışığın kullanımının da ne kadar çarpıcı olabileceğini bu filmde rahatça görebiliyor.

Filmin bir ışık teması üzerine kurulu olması da belki yukarıdaki tutumu güçlendiren bir neden. Işık, filmde bir remiz. İnsanların ruhundaki kurtuluşu, sevgiyi, güzelliği temsil ediyor.

Bu tür öyküler genellikle bir grubun ortak değerlerini ve davranışını sergiler. Malick ise burada her askerin kendi içindeki bireysel dünyasına girmeyi başarmış. Onları bir kahraman olmaktan çok, savaşın ortasında bütün beşeri yanlarıyla, acılarıyla, korkularıyla, dostluklarıyla, tutkularıyla, düşkırıklarıyla birer insan olarak bize tanıtmayı hedeflemiş. Hedefini de tam on ikiden tutturmuş.

Büyük bir yönetmenle sıradan bir diğeri arasındaki fark da işte bu tür ayrıntılarda ortaya çıkıyor olmalı. Nitekim bu Terrence Malick'in yalnız üçüncü filmi. 1943 doğumlu bir yönetmen için kırk yılı aşkın bir sanat hayatında üç film hiç de çok sayılmaz. Ama şairin dediği gibi, ''eğer maksud eserse mısraı berceste kafidir.''

''İnce Kırmızı Hat'' üzerine aslında söylenecek daha çok şey var. Mesela eserin yazarının bir eski asker olması gibi. Ya da filmin çok ünlü oyuncularının yönetmenin teklifini hiç düşünmeden, hatta para pul beklemeden hemen kabul etmiş olmaları gibi.

Ancak en iyisi, mutlaka gidip bu filmi görmek. Terrence Malick gibi bir dahi yönetmen ile tanışmak ve onun elinde sinemanın inanılması güç bir düzeyde etkileyici bir araca dönüştüğünü görmek gerçekten çok heyecan verici.

Anadolu mutfağı

Önümüzdeki pazar günü İstanbul'da mutfak meraklılarını yakından ilgilendiren bir toplantı yapılacak.

Aşçılar Birliği, Hotel Dedeman İstanbul'un katkılarıyla, adı geçen otelin salonlarında, saat 14:00'de, ''Anadolu mutfağının dünü, bugünü ve yarını'' başlıklı bir panel düzenliyor.

Aşçılar Birliği Başkanı Aydın Yılmaz, bu panelde çok ilginç konuşmaların yer alacağını söyledi. Üstelik panelistlerin yanısıra davetlilerin katkılarıyla bir tartışma ortamı doğacağını belirtmekten de geri kalmadı.

Aşçılar Birliği aslında profesyonelleri çatısı altında toplayan bir kuruluş. Ancak bu tür faaliyetlerde kamuya açık olmaya hep özen gösteriyorlar. Böylece dernek herkesi kucaklamış oluyor, her görüşe, her düşünceye kapılarını ardına kadar açıyor.

Aydın Yılmaz, yıllar boyunca tava sallayarak, aşçı yetiştirerek Türk mutfağına hizmet etmiş bir büyük usta. Şimdi daha geniş bir kesimi bilinçlendirmeye çalışıyor. Böylece Türk mutfağına hizmetini sürdürüyor. Tabii her zaman olduğu gibi, bu işlerde meslektaşları onu hiç yalnız bırakmıyor.

Bir yanlış anlamayı önlemek için, panelin bütün meraklılara açık olduğunu söyleyeyim. Bir başka deyişle, davetiyeye gerek yok.

Yazarın Tüm Yazıları