Herkesin ucundan tuttuğu gıdamız…

Birikmişleri azaltıp, yerlerine birşey koymadan, elimizde olanı sonuna kadar layıkıyla kullanarak yaşamak… Bir ferah ruh hali içindeyim.

Haberin Devamı

Gezdiğim ülkelerden merakla aldığım ve belki bir kez kullandığım değişik malzemeleri -ki çoğunun tarihi bile geçmiş- ayıklayıp attım. Sonra ardiyeme el attım. Sonra mutfak eşyalarıma. 6 aydan beri kullanmadığım eşyaları elden çıkarmaya başladım. Zaten aylardır kütüphanemi yeniden düzenliyorum.

 

Aslında gıda ile olan ilişkimi hayatıma yansıtmaya çalışıyorum demeliyim. Hep yazıyorum zaten, az, mevsimsel, ulaşabildiğimce gerçek gıda ile beslenmeye çalışıyoruz aile olarak.

 

Bir - iki yemek oluyor dolabımda ve muhakkak bir salata malzemesi, yeniliyor, sonra tekrardan tazecik pişiyorum ve bu döngü devam ediyor. Oldu ki bir ürün fazla, o ürün bitene kadar tekrar almıyorum.

 

Haberin Devamı

Örnek armut olsun, çiftçimden gelen kutulardaki armutlar birikmişti, yanında gelen diğer meyvelerin bitmiş olmasına rağmen. Armutu salatalarıma kattım, fırınladığım fındık ve nar ekşisi ile pek leziz oldu. Ama bitmedi armutlar ben de armutlu ve azıcık pekmezli kekler yaptım, zencefili unutmadan. Gerisini de başka meyve almayarak tükettik.

 

Neden dolabın içine girdi şimdi bu yazı diyeceksiniz… Etrafta olan bitenin farkındaysanız, dünyanın da ülkemizin de belli kampanyalar, etkinlikler, kitaplar, projeler ile hep bir ağızdan aynı şeyi konuştuğunu görürsünüz.

 

Hepimiz gıda ile olan ilişkimizi sorguluyoruz bu son senelerde. Tüketimi. İsrafı. Yerel gıdayı.

 

Çiftçi diyoruz. Atalık tohum diyoruz. Sürdürülebilirlik.

 

İsraf. Yemeği pişirirken nasıl hazırlayacağız, nasıl soğutursak bakteri üremez, hangi ürün kaç gün kaç derecede saklanmalı gibi haberler boy boy kendini gösteriyor. Ama kış ortasında yükselen patlıcan fiyatları da haber oluyor aynı zamanda. İsraf bir türlü bitmiyor.

 

Haberin Devamı

Dünya nüfusunun üçte biri açlıkla mücadele ediyor, küresel gıda üretiminin de üçte biri israf ediliyor. Birini al, diğerinin üzerine ekle açlık bitsin. Keşke o kadar kolay olsa.

 

Değişen hava koşulları, kuraklık, savaşlar insanları göçe zorluyor. Gıda ile ilişkimiz hem kaldığımız için hem de aynı zamanda modernleştiğimiz için değişiyor.

 

Kaybettiklerimizin farkına varıyoruz, onları geri getirmeye, son kalanları da yaşatmaya çalışarak. Kırsaldan kente göçtüğü için kaybolan köy hayatlarını gıdanın üzerinde arıyoruz bazen, kaybettiğimiz yerel ürünleri de.

 

Göç. Bu sene FAO Dünya Gıda Günü’nde tema olarak göçü seçerek, 2030 yılına koyduğu Sıfır Açlık küresel hedefine gıdaya erişim güvencesi, tarım, kırsal kalkınma ve göç arasındaki bağlantıların ele alınmadan ulaşılamayacağını ve bunun çalışılması gerektiğini de belirtiyor. (Yeşilist, 16 Ekim 2017, Görkem Gömeç haberi)

 

Haberin Devamı

Öte yandan ucuz olanı arayıp, onun bize olan zararına arkamızı dönüyoruz. Ucuz gıdanın uzun dönemde bize vereceği zararlara da kulağımızı tıkıyoruz.

Ülkemizde her gün bir hastane açılıyor neredeyse. Hastayız da aynı zamanda. Ben bunun gıda ile ilişkisi olduğuna yürekten inanıyorum. 

 

Gönül Paksoy’un ‘Atıksız Mutfak’ kitabı, Metro Toptancı Market’in Gıda İsrafı ile ilgili uygulamaları, Mehmet Gürs ‘Ruhun Doysun’ projesi, Slow Food’un dünya çapında başlattığı Menu for Change -Yarının Menüsü- hareketi, yıllardır gıda israfını durdurmaya öncülük eden ve ilham veren Oz Harvest…

 

Ve gene iş bize, tüketicilere, seçimlerimize düşüyor. Dünya tarımını elinde tutan devler ceplerini doldururken bizi çelimsizleştiriyorlar, biz ise o tek seçim hakkımızı yarına, adile, az’a, gerçeğe kullanmaya devam ediyoruz, etmeliyiz.

 

 

İLLA Kİ!

 

Zeytinyağı!

Tam zamanı.

Haberin Devamı

Madem zeytinler kırılmaya, yağları şişelere dolmaya başladı o zaman bu senenin tazecik sıkılmış zeytinyağlarını konuşalım.

 

İlk tattığım Kürşat bu sene. Kürşat zeytinyağını tanımayanınız yoktur. Dededen toruna zeytin ve zeytinyağcılar. Yıllardır soframın vazgeçilmezleri arasındalar.

 

Heyecanla eve getirdiğim o birbuçukluk şişeyi açıyorum. Şişede buğulu, dolu bir koyu yeşil, tabağa döktüğümde ise koyu sarı tonlarında, bunu sadece gözüm şenlensin diye yapıyorum, yoksa zeytinyağının renginin kalitesinde bir belirleyici özelliği yok.

 

Ufak bardaklara döküyorum, bir elimle üzerini kapatıyorum diğer elimle hafif ısıtıp burnumu dayayıp aradan içime çekiyorum o yeşil kokuyu. Çimen, yemyeşil çimen. Çağla geliyor ikinci olarak ve yeşil yaprak, ıslak yeşil yaprak. Bir minik yudum, nefes, nefes, yağ ağza dağılıyor, yumuşacık, meyvemsi, sona doğru fenol oranı sayesinde uzunca geniz yakan, rahatlatıcı ve sakin. Bana hem taze hem de olgun dedirtiyor.

 

Haberin Devamı

Eh elimdeki ekmeğin kabuğuyla da o tabağı sıyırıyorum.

 

Zeynep, hadi Tazecik kırma zeytinleri bekliyorum! Acı acı!

 

Tüm zeytinci dostlarıma bereketli bir sezon diliyorum.

 

Haftaya devam!

 

Yazarın Tüm Yazıları