Paylaş
İnsanlar o sırada neyi duymak istiyorsa, en çok neyi beğenecekse onu söylüyor.
- ANKET bağımlısı. Attığı her adımın nasıl karşılık bulduğunu araştırma şirketleriyle test ediyor.
Ne işledi ne işlemedi kağıt üstünde görüyor.
- TV yıldızı. Televizyonda reyting rekorları kıran bir programın sunucusu.
Yani toplumun ne istediğine yönelik sezgileri, öğrenilmiş.
İşleri kötü gidiyorken 2004’te başladığı, yarışanların iş dünyası becerilerini ölçerken patronu oynadığı reality şov The Apprentice’ta (Çırak) pişmiş bir star.
Orada “Kovuldun” diyor ya.
Ayna karşısında çalışılmış bir cümle o.
- ‘TİPİK New Yorklu’, dedi geçen gün biri.
Kaba, kibirli, insani yönleri zayıf ama sonunda istediğini alıyor.
Evet, metro halleri öyledir New Yorkluların.
İttirirler.
Ve bir şekilde trene binerler.
Ama entelektüel açıdan Trump’tan daha sofistikedir ortalama New Yorklu.
Olsa olsa New York Times’ın emlak eki.
- ABARTIYOR. Kimse dikkat çekmek için ne yapılması gerektiğini bir emlak zenginininden daha iyi bilemez.
Tıpkı 11 Eylül’den sonra New Jersey’de “binlerce” Müslümanın evlerinin çatılarına çıkıp Manhattan’da İkiz Kuleler çökerken kutlamalar yaptığını söylemesi gibi.
Washington Post’un bir muhabiri yazmış haberi.
“Bir aile çatıda sevindi” demiş.
Onu alıp şimdi “binlerce”ye çeviriyor.
- AD hominem. Latince “Kişiye yönelik” demek.
En çamur ama sonucu en etkili tartışma yönetimi.
New Jersey’deki hikâyeyi yazan gazeteci çıktı, haberin doğrusunu söyledi.
O da cevap olarak ellerini kullanamayan muhabirin engelli olmasıyla dalga geçti.
Kürsüde kollarını kontrolsüzce sallayarak muhabiri taklit etti.
İzlerken siz utanıyorsunuz.
- AYRIMCI. Amerikalı olmayan Müslümanların ABD’ye girişinin yasaklanmasını istemesi tartışılıyor şimdi.
Ama kampanyasının başında da Meksikalılara “uyuşturucu satıcısı, tecavüzcü” demişti.
Gruplar belirliyor.
Onları hedef alıp o gruplarla ilgili o sırada çekinceleri olan, onlardan daha büyük, daha oy deposu başka grupların desteğini kazanıyor.
Bölerek ilerliyor.
- KORKU taciri. Amerika’daki tüm Müslümanların fişlenmesi, ülkeye başka Müslüman alınmaması gerektiğini 13 Kasım Paris saldırılarından sonra söyledi.
İnsanların korkularından yararlanıp üstüne sorumluluk yüklemeyecek, anayasanın asla izin vermeyeceği bir öneri atıyor ortaya ve parsayı topluyor.
- MÜTECAVİZ. Cumhuriyetçi Parti’nin başlarda en iddialı adayı sayılan Jeb Bush’a münazaralarda neler yaptığını bir görseniz.
“Evet Jeb, çok sert adamsın”, “Bu akşam çok enerjiksin Jeb, sevdim”.
Kadın aday Carly Fiorina’ya “çirkin” olduğunu ima etmesini, şimdi en yakın rakibi Ted Cruz’a “manyak” demesini hiç saymıyorum.
Söve söve popüler oluyor.
- TEFLON. En son Müslümanlara yönelik ettiği laflarda olduğu gibi, söylediği hiçbir kabul edilmeyecek laf, ettiği hiçbir hakaret kampanyasına zarar vermiyor.
Hepsi başlı başına bir skandal aslında.
Ama hiçbiri üstüne yapışmıyor.
Bizde “fenafillah mertebesine” çıktı derler ya.
Ne yese yarıyor.
- KAVGACI. Söylediği sözler yüzünden kendisini eleştirenleri de “kurulu düzenin savunucuları” olmakla suçluyor ve kendini bir “mücadele insanı” olarak konumlandırıyor.
Pazarlama taktiği, mevcut nizamla kavga eden cesur siyasetçi.
- EN önemlisi, insanlara kendisini her zaman “kazanan” biri olarak sunuyor.
Herkes uğraşmış ama Trump’ı yenememiş.
Amerikan yasalarındaki açıklardan yararlanarak dört kez iflas sürecine girip çıkmasını, kazanmayı bilmesinin kanıtı olarak anlatıyor.
Ben kazandım, şimdi Amerika’ya da kazandıracağım.
*
SONUÇ. Yepyeni bir dönem açıldı artık Amerikan siyasetinde.
Aslında başvurulan stratejiler, kullanılan taktikler açısından bakarsanız Türkiye’nin hiç de yabancı olmadığı şeyler bunlar.
Türkiye’ye küçük Amerika derlerdi, bu açıdan Amerika’ya “Türkiye özentisi” bile denilebilir.
Ama kesin olan, yaptığı bunca şeye rağmen Cumhuriyetçi Parti içindeki desteği yüzde 40’ların üzerine çıkan Donald Trump, Amerika’da siyasetin kurallarını değiştirmeye başladı.
Ayrıca bugün Cumhuriyetçi Partililerin, geçmişteki Amerikan başkanlarından bahsederken örnek verdikleri en büyük isimlerden birinin, eskiden Hollywood filmlerinde ikinci sınıf rollerde oynayan Ronald Reagan olduğunu unutmayın.
Ve başkan ne kadar güçlü olursa olsun, Amerikan anayasasının belirlediği kuvvetler ayrılığı ve denetim mekanizmasının sistemin asıl taşıyıcısı olduğunu, kampanya sırasında bu çılgınlıkları yapan Trump’ın da bildiğini aklınızdan çıkarmayın.
Fark, Amerikalılar 2016 başkanlık seçimleri için partilerin adaylarını belirlemeye çalışırken, Türkiye’de her seçimde gördüğümüz şeylerin Amerikan siyasetinin de baş köşesine oturması.
Hepsi bu.
Paylaş