Kimdir bu Laura Pergolizzi? Backstreet Boys ve Cher’le başlayıp Rihanna ve Christina Aguilera ile sürdürdüğü anaakım şarkı yazarlığı kariyeri; Stevie Nicks’e hatta Bob Dylan’a göndermeli ama kendine has ozan şarkıcılığı, özünde kim olduğu sorusunu açık şekilde yanıtlamamıza yetmiyor. Kendi albümleri için yazdığı şarkılarda sinematografik duyguyu koruyabilmesi, büyük pop şarkılarının dünyasında indie rock’çılık yapması hatta şarkı sözlerindeki ‘androjenlik’ de yeterli değil onu tam anlamak için.
LP’nin başlı başına bir sanat formu olduğunu söylediği androjenlik meselesini ticari çıkarları doğrultusunda kullandığını iddia edenler yok değil.
Ne kadar iyi bir şarkıcı olduğunu herkes kabul etse de şarkılar açısından tükendiğini, sözler açısından popun klişe bataklığına saplandığını söyleyenlerin sesi, son albüm ‘Heart To Mouth’la biraz daha gür çıkmaya başladı.
‘Özgün, büyük ve zamansız pop hitleri (‘Lost On You’ gibi) formülle değil, gerçek duygu ve samimi tavırla ortaya çıkar’ tezi doğruysa; LP’nin bu anlamda bir miktar tıkandığını tahmin edebiliriz.
Bu durum, her şarkı yazarının yaşayabileceği bir tökezlemeden mi ibaret, yoksa işi formüle dökme kolaycılığına mı kaçıyor kısmını anlamaksa asıl mesele. Ve cevap için beklemekten başka çare de yok.
‘Heart To Mouth’un çıkış parçası ‘Recovery’ ve ‘Girls Go Wild’ güçlü nakaratlara sahip parçalar. Albümde ‘Dreamcatcher’ gibi farklı balatlar da var. Üstelik LP, sınır tanımaz tavrını koruyor.
Ben de hem özel bir sanatçı hem de evrensel pop kurallarını iyi bilen biri olduğuna inanıyorum. Yine de küçük samimiyetsizlik işaretleri almıyor değilim kendisinden ve zamanın beni haksız çıkarmasını dilerim.
Geçen yılın son günlerinde yayımlanan yeni Ceyl’an Ertem albümü ‘Seni Senin Gibiler Sevsin’in işaret fişeği ekimde paylaştığı ancak albümde olmayan yeni teklisi ‘Mavi Çocuklar’dı diyebiliriz. Ondan da önce ‘Mahzuni’ye Saygı’ albümünün ve ‘Çukur’ dizisinin yıldız şarkısı haline gelen ‘Zalım’ın devamı nitelikli ve yine ‘Çukur’ için bu kez Neşet Ertaş’ın ‘Gel Sevelim’ini yorumladı. Albüm öncesi yaptığı diğer kolektif işlerinin (Cihan Mürtezaoğlu ile Ferdi Tayfur’un ‘Bana Sor’u ve Kolektif İstanbul eşliği ‘Hileli’) yanı sıra geçen yıla damga vuran üç saygı albümündeki (Yıldız Tilbe, Nazan Öncel ve İlhan Şeşen) ‘İlan-ı Aşk’, ‘Ben Sokak Kızıyım’ ve ‘Âşık Oluyorum Eyvah’ yorumları dikkat çekiciydi.
Bunların tümü; Ceyl’an Ertem’in şarkı yazarı ve şahsına münhasır bir kadın vokal olarak; onu on yıllar boyunca ‘beslemiş, büyütmüş’ ozan nitelikli ikon müzisyenlerle kurduğu güçlü müzikal ve insani bağa işaret ediyor.
Ayrıca Ertem’in, kimin hangi şarkısını hangi proje için ve ne sebeple yorumladığını gayet iyi bildiğini, şarkının özünü koruyup o belirgin üslubuyla söz konusu şarkılara yeni bir ruh katmayı başardığını net biçimde görebiliyoruz. Bu nedenlerle, bir icra kraliçesi aynı zamanda.
Düzenlemeler açısından Can Güngör hangi parçada Cenk Erdoğan’la çalışması gerektiği konusunda yaptığı analizlerse nokta atışı.
İçinde bir buçuk beste, iki buçuk şarkı sözüyle var olduğu ancak müzikal prodüktörlüğünü Cenk Erdoğan’la birlikte yaptığı 11 şarkıdan 4’ünü; Sezen Aksu (Nafile Kelam-Zehir), Sıla (Anonim Sevgili) ve Mabel Matiz’den (Peri) almayı başaran Ertem; Mehmet Güreli (Koş Git Bir de Sen Bak), Kenan Doğulu (Bugünüm Sensiz Geçti) ve Cihan Mürtezaoğlu (Deli) şarkılarını da Ceyl’an gibi icra etmeyi; en önemlisi yaptığı, aldığı, söylemeyi seçtikleriyle; güçlü ve bütünlüklü bir altıncı albüm duygusu yaratmayı başarıyor.
‘Seni Senin Gibiler Sevsin’; niyete bağlı olarak bir temenni ya da beddua olabilir. Ben Ceyl’an’ın kimseyi ötekileştirmeyen bir insan olduğunu bildiğimden direkt söylüyorum: Seni de senin gibiler sevsin Ceyl’an...
Ve hayranlık duyduğun ozan kadınların esas veliahtı olduğunu bugünden anlamak zor değil.
Aykut Gürel, prodüktör olarak Bergüzar Korel için yaptığı Sezen Aksu şarkılarının caz versiyonları projesinden epeyce sonra bu kez ağırlıkla 70’ler ve 80’lere ait Türkçe şarkılardan oluşan bir repertuvarla Gökçe Bahadır’ı sunuyor beğenimize (Arada bir tane de şiir albümü yaptı Selçuk Yöntem’le)...
Her oyuncunun derdini anlatacak kadar şarkı söyleyebilmesi gerekliliğinden yola çıkarak ifade edeyim: Gökçe Bahadır da Bergüzar Korel gibi bir oyuncudur öncelikle. Hatta Yeşilçam krize girdiğinde gazinolarda sahne almak zorunda kalan oyuncu assolistlerle de karıştırmayalım onları. Bu isimler ekmeğini hak ederek oyunculuktan fazlasıyla kazanmakta. Eleştirirken eksenimiz bu olsun.
Aykut Gürel ve Gökçe Bahadır, repertuvarı belirlerken uzun uzun çalışmış, geniş bir havuzdan seçim yapmış gibi görünüyorlar. Albümle ilgili ilk olumlu düşüncem Gökçe Bahadır’ın sesine uygun şarkı seçimleriyle ilgili. Aykut Gürel düzenlemeleri yaparken de albümü orta/yüksek tempolu ve analog hislerle kurgulamış. Kanımca bu da doğru bir hareket.
35 dakika süren
nostaljik yolculuk
İşin içinde Aykut Gürel olur da iddia olmaz mı? 10 parçadan ikisi Sezen Aksu, ikisi Ajda Pekkan, ikisi Nilüfer ve biri Zeki Müren’den dinleyip sevdiğimiz parçalar. Emel Sayın’lı ve Nesrin Sipahi’li hislerle sakladığımız ‘Aşkın Kanunu’, Funda’nın enfes şarkısı ‘Çaresizim’ ve Aylin Urgal’ın ‘Sen Yarattın Beni’sini de not düşelim. İddialı diyelim ama bir nüanstan da söz edelim: Az önce belirttiğim gibi Ajda, Sezen, Zeki Müren, Nilüfer gibi önemli yorumcuların şarkılarını okumak zordur elbette ama şarkı seçimleri, tonlar ve düzenlemeler doğruysa bu, avantaja dönüşür. Müzikal prodüktör farkı da burada ortaya çıkar. Hem böyle bir seriye önayak olduğu hem de ünlü ve değerli oyuncuların sosyal medyada ‘karaoke gibi olmuş’ türünden yorumlara maruz kalmalarına -bana göre- fırsat vermediği için kendisini kutlayalım.
Biliyorsunuz Gökçe Bahadır ilk defa bu proje için şarkı söylemiyor. Özel projeler dışında Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları projesinde eşlik ettiği ‘Bu Kaçıncı Sonbahar’ın videosu toplamda 8 milyon civarında izlendi. Yine Tuluğ Tırpan’la Joy Türk Akustik için icra ettikleri Sezen şarkısı ‘Vazgeçtim’in videosu 5 milyon izlenmeyi yakalamış durumda. YouTube ahalisinin sırf dizilerden sevdiğimiz bir oyuncu diye bu kadar ilgi göstermeyeceğine emin olabilirsiniz.
Uzun Hikaye/Seyhan Müzik
Gerçek sarsıcıdır. Eğer sanatçının hayatı kendi gerçekliği nedeniyle travmatik biçimde değiştiyse, ciddi zorluklarla yüzleşmesi gerektiyse sonra ‘Bu da geçer’ demeyi bilip sabır gösterdiyse ve kötü günleri geride bırakıp şarkılarıyla ifade edebiliyorsa hissiyatını... Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını tahmin etmek zor değil.
Deniz Seki’yi oyunu kuralına göre oynamaya zorlayamayacağımız besbelli. Aşkı, hüznü, mutluluğu en derinlerde yaşayan bir kadın olduğundan böyle şarkılar yazıp söyleyebiliyor ve yine aynı sebepten çok zorlu imtihanların üstesinden gelmek zorunda kaldı biricik hayatında.
Bağlamından kopuk değerlendirmeyin
‘Uzun Hikaye’ albümünün geneline aşk ve bağlantılı hüzünler hâkim görünmekle birlikte içindeki umut ve hayata sarılma duygusunu görmezden gelmek doğru olmaz. Hiçbir parçanın öylesine seçilmediği belli ve Seki’nin yaşadıklarını ifade etmeye çalıştığı 12 farklı müzikli hikâye, duygusal anlamda 50 dakika süren bir bütünlük oluşturmayı başarıyor. Kaldı ki bu, bir açıdan iyi müzik albümünün tarifidir. Single’lardan başımızın döndüğü, albüm kitapçığındaki küçücük bilgileri okumayı özlediğimiz dijital günlerde; gerçek acı, gerçek aşk, gerçek umut barındıran, dinledikçe içine girilip daha çok sevilecek bir pop albümü bulmak epeyce zorlaştı. Deniz Seki, popüler personasını ‘kurgulamayı’ zaten hiçbir zaman tercih etmemişti. Ne yaşadıysa en sertinden, gözlerimizin önünde yaşadı, ne bedel ödediyse bütün ülke şahit olduk. Tüm bunları geride bırakmışken yapacağı albümün samimiyetsiz olma ihtimalini aklımıza dahi getirmemiştik.
Albümdeki Ahmet Kaya şarkısı ‘Nereden Bileceksiniz’de söylendiği gibi biz Deniz Seki’nin nasıl yandığını, neler çektiğini bilemeyiz. O hikâye de sadece yaşayana bu kadar ‘uzun’dur, zordur... Sezen Aksu şarkısı ‘Gidemem’de ise ‘Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir’ der Deniz Seki. Doğrudur; acının hakiki olması gerekir. Acı ister sizin olsun ister başkasının derdiyle dertlenin, bu böyledir. İşte ‘Uzun Hikaye’ bu anlamda çok güçlü bir albüm. Kaya ve Aksu dışında, albümdeki Şehrazat, Ayla Çelik, Yusuf Hayaloğlu, Şebnem Sungur, Serkan Seki gibi imzaları ve elbette İskender Paydaş dokunuşunu es geçmeyelim.
Hiçbir parçanın hit olsun düşüncesiyle seçildiğini sanmıyorum. Ancak elbette radyolar ya da videolar üzerinden kimileri öne çıkacaktır. Bense albümün tamamının; hikâyesi gibi uzun ömürlü olacağına inandığımı belirtmekle yetiniyorum.
Mariah Carey gibi isimlerin fırtınalar estirdiği dönem 90’lara denk geliyor.
O yıllarda divalık mertebesine layık görülmüş olanlar bugünün star’ları gibi değil, uzaya gitseniz ulaşamayacağınız uzak yıldızlar. O nedenle bugünkü tavırları da bambaşka onların.
Mariah Carey’nin, Jennifer Lopez’le ilgili bir soru geldiğinde “Kimmiş o, tanımıyorum” demesinin nedeni de bu... ‘Birinci belli, ikinci kim’ diyemeyişinin sebebi ise başka: Forbes dergisi 2018’de müzikten en çok para kazanan
10 kadını açıkladı. Birinci Katy Perry olmuş 83 milyon dolarla. Carey’nin ‘tanımadığı’, kendisinden bir yaş büyük olan Lopez ise 47 milyon dolarla 6’ncı. Carey, tüm zamanların en çok satan kadın R&B/hiphop kadın sanatçısı da olsa bugün listede değil. Gençlerle aşık atmanın yolunun kendi duruşuna sahip çıkıp olanı geliştirmek yerine trendlere uymak olduğunu sandığından böyle bu durum. O arada, akranından da gol yiyebiliyorsun. İster tanı, ister tanıma...
Her yıl Noel’de dinlene dinlene...
Carey’nin ilk albümünün yayımlanmasının üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiş. Bu tür bir mega star’lığı taşımak bir yandan hayatınızın laneti. Kendinizi hep çok büyük görüyorsunuz. Öylesiniz de... Ama satış listeleri öyle söylemiyor. Hele 50’nize geldiyseniz ve o beş oktavlık ses de yerli yerindeyse işin psikolojik yükü ağırlaşıyor. Bir yandan ‘All I Want For Christmas Is You’ adlı şarkınız her yıl Noel’de dinlene izlene 400 milyonları yakalamış, diğer yandan yeni şarkılarınız için ‘trendlere uygunluk’ kaygınız var ama olduramıyorsunuz. Dört yıl aradan sonra gelen ‘Caution’ albümüne bakacak olursak; Carey’nin bu ikilemi iyi analiz ettiğini düşünüyorum.
Fotoğraf: Selçuk ŞAMİLOĞLU
Taksim Sıraselviler’in kült eğlence ve performans mekânlarından Roxy’ye doğru yürürken 90’lar ve 2000’lerin Beyoğlu’sunda çocuklar gibi şen halimizi anımsıyorum içlenerek. Yolu biraz uzatıp kutsal eğlence ve muhabbet sokaklarımıza uğruyorum. Arapça tabelalar arasında ayakta kalmaya çalışan mekânlardan belli belirsiz yayılan hüznü dinliyorum. Büyükparmakkapı’da Hayal Kahvesi’nin, Mojo’nun, Jazz Stop’ın, İmam Adnan’da ilk Kaktüs’ün, Bekâr Sokak’ta Baykuş’un, Şehit Muhtar’da Eski Cambaz’ın, Sıraselviler’de Andon’un, Kemancı’nın müdavimlerini geçiriyorum aklımdan şimdi yerlerinde esen yellerle ürpererek... Bu akşam Roxy’de o eski dostların büyük bölümünü görmeyi umuyorum. Çünkü Nejat İşler, Gümüşlükspor’un, Gümüşlük’teki köy çocuklarına sunduğu ücretsiz spor eğitimine kaynak yaratmak amacıyla bir konser düzenliyor. Günlerden 27 Kasım Salı ve Roxy Club’ın sokağında eski günlerdeki gibi, iğne atsan yere düşmeyecek sanki...
Fakir ama gururlu spor külüpleri vardır...
Henüz sokaktayken, ‘Nerelerdesin’le başlayan dallı budaklı muhabbetler, hasret giderme seansları o kadar uzun sürüyor ki Roxy’ye girip sahne alan sanatçıları izlemek için özel bir çaba gerekli. Görev bilinciyle hızlı bir slalomla içerdeyim. Ortamı kolaçan ettiğimde Ahmet Utlu, Yıldırım Türker, Şevval Sam, Şirin Payzın, Mahir İpek, Nihal Yalçın, Yekta Kopan gibi isimlerin de geceye destek vermek için orada olduklarını fark ediyorum.
Levent Can ve Deniz Çakır ilk sahne alanlardandı
Evren Uysal
Canozan, müziğin dijital yenilerinin; alternatif tavrı, samimiyetiyle kendiliğinden parlayan ve anaakımı zorlama potansiyeli yüksek üçüncü kuşak genç üyelerinden biri. Genç demişken konuyu açalım: Canozan, “90’larda postmodernizme tepki olarak doğdum” diyerek doğum tarihini saklamayı tercih ediyor. Hatta hayranları arasında bu konuyu bir oyuna dönüştürmüş durumda. Öte yandan bünyesinde yalan ya da gizli bilgi barınmayan bir adam olsa gerek, bir röportajı sırasında 5 yaşındayken gittiği ilk konserin 1995 tarihli Bulutsuzluk Özlemi olduğunu söyleyiveriyor.
Bulutsuzluk Özlemi’nden, Duman’ın ilk yıllarından küçük yaşında çokça beslendiği, bir ‘gitarcı çocuk’ olarak büyüdüğü aşikâr. Büyüdükçe biraz Bob Dylan, biraz Ortaçgil’e öykündüğünü; Radiohead hayranlığına da çok şey borçlu olduğunu tahmin edebiliriz şarkılarından. Netice? Kendi yolunu bulmuş iyi bir müzisyen, çok yönlü olarak beslenmiş bir şarkı yazarı. İddia edebilirim ki önümüzdeki yıllarda adını çok duyacaksınız.
150’ye yakın şarkı
Geçen günlerde çıkan son albümü ‘Dolunay’la birlikte yayımladığı 40 civarı şarkısı oldu. Bir gün yayımlamak niyetiyle üzerinde çalıştığı şarkı sayısı 150’ye yakın. İyi bir hikâye anlatıcı ve kolektif ruhla iş yapmayı seven biri aynı zamanda. Kendi kuşağından Sedef Sebüktekin, Deniz Tekin, Damla Eker başta olmak üzere Nova Norda, Dolu Kadehi Ters Tut, Ne Jüpiter, Ezgi Türkeli, Umut Döven gibi müzisyenlerle ortak çalışmaları oldu. Bunların arasından ‘Transatlantik’, ‘Boşver’, ‘Lavinia’, ‘Sen Kocaman Çöllerde’, ‘Kendini Bul’, ‘Öyle Kolay Âşık Olmam’, ‘Kayıp Evren Atlası’, ‘Yeniden Doğarsa’yı es geçmeyin. Ayrıca ‘Mutlu Olmak Zordur Derler’, ‘Bul Beni’ ‘Yaz Şarkısı’ ve ‘Doremi Farklı İnsanlarız’a da dikkat kesilin.
Şırıl şırıl akan, şıkır şıkır parlayan mütevazı ve gitarlı akustik ‘Dolunay’a gelirsek... Öncelikle Damla Eker’li ‘Gündelik Düşler Fırtınası’ ve Deniz Tekin’li ‘Baktın Olmuyo’yu; sonra da ‘Deniz Kabuğu’nu, ‘Toprak Yağmura’yı, ‘Sar Bu Şehri’yi dinleyip bekleme yapmadan devam edin derim. Neresinden başlarsanız başlayın; Canozan gibi genç bir kent ozanıyla tanışmanız lazım.
MÜSLÜMKÜNYE
Süre: 2s 10dk / Vizyon tarihi: 26 Ekim / Toplam izleyici: 3 milyon 413 bin 161 (3 hafta) / Yönetmen: Ketche, Can Ülkay / Senaryo: Hakan Günday, Gürhan Özçiftçi / Danışman: Muhterem Nur / Oyuncular: Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Şahin Kendirci, Erkan Can, Ayça Bingöl, Tuncay Tunçalp, Taner Ölmez / Tür: Biyografik dram-müzik / Puan: IMDB 8.5/10-Sinemalar.com: 8.6/10
HİKÂYE
Müslüm Akbaş’ın (Gürses) ‘Filmlerde bile bu kadarı olmaz’ dedirten gerçek yaşamöyküsü. Son döneminde farklı kitlelerle de buluşmuş, öte yandan arabeskin ‘Müslüm Baba’sı olma özelliğini de yitirmemiş sanatçıyla hayat arkadaşı Muhterem Nur’un hüzünlü ama mücadeleci hayatına bakış.
MÜZİK
Timuçin Esen’in, şarkıları kendi sesiyle hakkını vererek okuması ve karakterine seyirciyi yorumuyla da inandırması. Şahin Kendirci’nin (küçük Müslüm) yorumlarının başarısı. Sunay Özgür ve Ender Akay’ın dokunuşları.
BAŞARDIKLARI
+