Otobüs tamirhanesinde kendi teknesini kendi yapan aile
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Esenler’de otobüslerin onarıldığı bir küçük sanayi sitesi. Kirli, özensiz ve dağınık. Türkiye’nin herhangi bir kasabasında rastlayabileceğiniz bu binalar topluluğunda bir karı-koca 2.5 yıldır çok güzel bir hayal inşa ediyor. Teknelerini; yaklaşık 12.5 metrelik bir Didi 40 CR.
Baştan alalım. Denizciliğin güçlü olduğu ülkelerde arka bahçeler, büyük garajlar potansiyel tersane muamelesi görür. İyi bir plan bulunur ya da tercihen satın alınır ve o plana bakılarak bir tekne yapılır. Planlarda teknenin unsurları büyük boy çizilidir. Kullanılacak malzemenin türü, miktarı bellidir. Parçalar çizilir, kesilir, yapıştırılır. Yeni teknoloji malzemeler işi kolaylaştırır. Ama çok emek isteyen yoğun bir iştir. Büyük bir maketi yapar gibi. Bu çaba yıllar sürebilir ama sonunda düşler denize iner; genellikle. Bazen de işin kendisi bir hedef halini alır.
AMATÖRÜM GURURLUYUM
Mehmet Özharar, makine mühendisi. Gülümser Özharar ise avukat ve yıllık izinlerini Esenler’deki sanayi sitesinde kiraladıkları büyükçe atölyede geçiriyorlar şu anda. Mehmet, iş çıkışı her gün birkaç saat teknenin başında; şimdi kendi yaptığı mobilyaları yerleştirmekle meşgul. Gülümser ise elinde zımpara sorunlu bölge arıyor.
Her biri yaklaşık 45 kilo olan su kontraplağı plakaları üzerine planları çizen ama keserken ve yerleştirirken zorlanan Mehmet, teknenin bir amatörün elinden çıktığını herkesin bilmesini istiyor ama sınırı da çiziyor: ‘Teknenin yapısal özellikleri konusunda ödün yok. Malzemenin en iyisini kullanıyorum ve çok iyi planlıyorum. Elektrik projesi için bir ay çalıştım örneğin. Mobilyalarda da varsın amatör desinler, itirazım yok. Çünkü bu tekneyi ben yaptım. Akşam kapıyı kapatıp çıkarken konuşuyorum onunla. Yeni bir şey yapıştırdıysam örneğin; iyi çalış, iyi yapış diyorum. Her köşesinde emeğim var ve herkesin bunu bilmesini istiyorum.’
BU ADAMIN YAPTIĞI MUCİZE
Gülümser ilk dönemde pek ilgilenmemiş teknenin yapımı ile. Mehmet bir akşam gelip de tekne düşünü gerçekleştirmek için Dudley Dix’in planlarını satın alacağını ve yapmaya başlayacağını söyleyince, Gülümser olumlu olumsuz yönlerini irdeleyip kararı eşine bırakmış, sonra da pek ilgilenmemiş.
Bir gün, atölyede buluştuklarında, Gülümser mucizeyi fark etmiş: ‘Bu adamın yaptığı bir mucize yahu. Tek başına planlara baka baka bu koca tekneyi ortaya çıkarttı. O gün ben de biraz ürkekçe yardım ettim bir şeylere. Artık atölyeden çıkamıyorum. Gelmediğimde suçluluk duyuyorum. Burada ne iş olsa yapıyorum.’
FİYATI KONUSUNDA TARTIŞMA VAR
Bu boyda markalı yeni teknelerin fiyatı yaklaşık 150.000 Euro civarında. Özharar çifti kendi teknelerinin maliyetinin 60.000 birim olacağında anlaşıyorlar. Mehmet’in birimi dolar, Gülümser’in Euro; arada yüzde 30 kadar fark var. Bir diğer yüzde 30 fark da tekneyi ne zaman denize indireceklerinde; Gülümser Mart 2006, Mehmet Ocak 2006 diyor.
TEK DEZAVANTAJI İKİNCİ ELİ DÜŞÜK
El yapımı ve sözde amatör bu teknenin donanımı markalı teknelerden farklı olmayacak çünkü gövde dışındaki tüm teçhizatın üreticileri belli. Büyük kalemler, direk, yelken vinci, diğer güverte ekipmanı ve yelken satıcılarının sayısı sınırlı; en pahalı teknelerde bile bu şirketlerin ürünleri kullanılıyor.
Teknenin gövdesi, en az, markalı tekneler kadar dayanıklı, belki daha dayanıklı olacak çünkü malzemeden çalmıyorlar. Tek potansiyel sorun bu teknenin ikinci elinin pek olmaması ya da satılmak istenirse fiyatının düşüklüğü. Ama bir düşü denize indirip yaşamak için bu bedel çok yüksek görünmüyor.
Plan satan tasarımcılar
İnternet, tekne tasarımını da bilgisayar ekranlarına taşıdı. Dünyanın her yerinde yüzlerce tasarımcı hizmetlerini sunmak için sıraya girmiş durumda. Tasarımcıların web sitelerinde düşlenen teknenin küçük boy çizimleri, başkaları tarafından yapıldıysa fotoğrafları nihai ürünle ilgili fikir veriyor. Fiyatlar farklı; boyuna ve tasarımcının marka olup olmadığına göre oynuyor. Örneğin Dudley Dix tasarımları en fazla 2000 dolar civarındayken, Amerika’nın efsane tasarım şirketi Sparkman & Stephens varolan bir tasarımını küçük bir değişiklikle bir tekne üretiminde kullanılmak üzere 28 bin dolara satıyor.
Dudley Dix: www.dixdesign.com
Bruce Roberts: www.bruceroberts.com.au
Van de Stadt: www.stadtdesign.com
Didi 26 kitleri 2620 Euro
Planı almakla sorun bitmiyor. Plandaki tasarıma uygun malzemenin bulunması ve bu malzemenin hassas bir şekilde hazırlanması da önemli. Bunun için de alet edevat, yani yatırım gerek.
Kendi teknesini yapmayı düşünenlerin parası pulu nispeten sınırlı olduğuna göre yatırım yapması mümkün değil.
Denizciliğin geliştiği ülkelerde bu tür tasarımcıların temsilciliğini üstlenen şirketler, bilgisayar denetimli cihazlarla tasarıma uygun hassas kesimi yapıp, müşteriye dev bir maket kutusu olarak teslim ederler.
Türkiye’de de bu hizmetin yakınlarda verilmeye başlanması, kendi teknesini yapmayı düşünenleri sevindirecek.
Güney Afrikalı tasarımcı Dudley Dix’in Türkiye Temsilcisi Sacit Ertuğ, bir hobi olarak başlattığı bu işi, 8.5 metrelik Didi 26 teknenin kurulmaya hazır kitini 2620 Euro’ya satarak küçük bir işe dönüştürüyor. Bu fiyata yapıştırma malzemeleri, mobilya ve teknenin diğer aksamı dahil değil.
Bittiğinde maliyetin yaklaşık 13.000 Euro civarında olacağı söylenebilir ki; bu aynı boy ithal teknelerin üçte ikisi fiyatına denk geliyor.Yani, deniz düşüne kavuşmak için iyi bir ilk basamak.
Oğlu ve oğlunun arkadaşları için bir Didi 26 yapmaya başlayan Ertuğ, yıl sonundan önce bu tekneyi denize indirmeyi ve önümüzdeki yıl da kendi ailesi için bir Didi 40 CR yapmayı planlıyor.
Sacit Ertuğ, Didi 40 CR kitlerinin de yakında satmaya başlayacak.
http://groups.yahoo.com/group/DudleyDixDesign/
www.kitsandboats.com
Zenginlik ufuğun ötesinde bekler
Yazılmamış fikir, söylenmemiş söz var mı? Kimse bilemez tabii. Ama bazen, çok büyük bir daire üzerinde sürekli dolaşıp duran dolap beygirlerine benzediğimizi düşünüyorum. Birileri sanki bizi kandırıyor.
‘Yaşananlar sıradan, çok kısa ve tatsız; nereden bakılırsa bakılsın, hiçbiri çoktan ölüp gitmiş nesillerin yaşadıklarından farklı değil.’ Bu sözler 1800 yıl önce, 161-180 arasında Roma’nın dağılmaya başlamasına, kıtlıklara, salgın hastalıklara tanıklık eden ve yaşadıklarından hayli sıkıldığı anlaşılan filozof İmparator Marcus Aurelius’a ait; yani referanslar iyi. Yaşantınızı gözden geçirirken, insanlık durumuna mütevazı bakışından etkileneceğiniz Marcus Aurelius’u unutmayın; suyu kaynağından doya doya içersiniz.
*
İsveç’den aktaracağımız bir öykü, insan beyninin tekrarlardan sıkılmaya başladığı anda kurtuluş soruları üretmeye başladığını bilenlere tanıdık gelecektir.’Amacım ne, yaptıklarımın anlamı ne ve ben bunları neden yapıyorum’ sorusu, insanların çoğunun kafasını, istenmediği halde sürekli bis yapan biteviye yaşamlardan bıkkınlık geldiği için, iyice karıştırır.
Ülkesinin bir deli gömleğini andıran düzeninden, bunun getirdiği günlük dayatma ve parçalanmalardan usanan 4 kişilik Schultz ailesi, Karolina, Leon, Jonathan ve Jessica, 12.4 metrelik Regina adlı Hallberg Rassy 40 tipi tekneleri ile her şeyi geride bırakıp denize açılırlar birkaç yıl önce. Yavaş yavaş, kıyı kıyı başlarlar, sonra da evlerini barklarını satarak ve giderek uzaklara açılarak.
Çok dar tanımlanmış, tek hedefi sonraki liman, yolu deniz olan ama ufku alabildiğine geniş bir yolculuğu seçme kararlılığı. Hedefi insanlardan kaçış olmayan, tam tersine kendilerine dönüşü ve sindirerek bilgi arayışını hedefleyen ve belli ki çok iyi planlanmış bir başkaldırı. Küçücük bir dünyaya sığma azmi, bilinmeyen fırtınalara yakalanma cesareti, o fırtınalardan kurtulma becerisi.
Tabii ki şanslı bir aile. Bir kere birlikteler ve anlaşıyorlar. İyi ve onlar olmadan da sürebilen bir işleri var. İsveç’in onlara çok boğucu gelen düzeni ve refah devletinin olanakları da eklendiğinde kaçış kendiliğinden oluşuyor. Ama unutmayın; her İsveçli aynı kararı veremiyor.
*
Büyük kararı aldıktan sonra, dünyada en iyi açık deniz yatlarını üreten beş şirketten biri olan Hallberg-Rassy’ye ısmarladıkları Regina’nın üretimini bir yıl boyunca tersaneye giderek doğuma tanıklık eder gibi izlerler. Tekne karlı bir günde denize indikten sonraki iki yıl kıyı kıyı dolaşırlar. Kara ile tüm bağlantılarını kesmeye 2005 yılının başında karar verip evlerini satarlar. Regina, artık evleridir. Ama hálá neden sorusu hep akıllarındadır; neden, delilik değil mi, çocukları okuldan ayırmak doğru mu, evi satmak akıllıca mı?
Schultz ailesi şu sıralarda İspanya’nın Atlas Okyanusu kıyılarında bir yerde. Çocukların eğitimi sürüyor; gittikleri her yerden sınıflarına ders notları gönderiyorlar. Bazen Norveç’de Viking krallarının gömülü olduğu karanlık ormanlardan, bazen İskoçya’nın kuzeyindeki Orkney Adaları’ndan. Fotoğraflar, anlatılar İsveç’deki okul arkadaşlarını kıskandırıyor, özendiriyor, aydınlatıyor. Okullarındaki ders programı teknede de aynen uygulanıyor. Ve artısı var; denizde, yaşam bilgisi ile pişen bir eğitim.
Tekne geçen Temmuz’da Danimarka açıklarında seyrederken, ‘Ben artık bir göçebeyim’ diye yazmış Karolina; geride bıraktıklarını anımsamış, üzülmüş. Ama birden fark etmiş: ‘Yeni arkadaşlar, dostlar ve gelecek önümde.’
Denizde zaman çok yavaş geçer, yaşamı sindirerek zenginleşirsiniz. Zenginlik de hep ufuğun biraz ötesinde, atlatılan fırtınada, varılan son limanda sizi bekler.