Turizmde işler nanay

Bir punduna getirip, hafta sonuyla karışık geçtiğimiz haftanın dört gününü Antalya'da geçirdim...Antalya'da sıcaklık gölgede 42 dereceydi... Biliyorsunuz cismin katı, sıvı ve gaz hali olmak üzere üç hali vardır...Biz İstanbul'dan uçağa bindiğimizde cismin katı halindeydik... Antalya'da uçaktan inip terminal binasına girdiğimizde ufaktan sıvı hale dönüştük... Kalacağımız Merit Arcadia oteline geldiğimizde ise resmen buharlaşmış, gaz haline gelmiştik...Bildiğiniz gibi bu yıl turizmden yana hafiften sefilleri oynar durumdayız... Ülkemize gelen turist sayısında önceki yıllara göre hayli azalma olmuş...Söylenenlere göre de bunun çeşitli nedenleri varmış...Bunların başında da ülkemize gelen turistten alınan ayakbastı parası geliyormuş... Tüm ülkeler bu ayakbastı parasını çoktan kaldırmışlar... Bizim Turizm Bakanlığı ise bu parayı almakta diretiyormuş...Ben buna asla inanmıyorum... Zira benim tanıdığım turist milleti bu ayakbastı parasını kafaya taksa, ülkeye ellerinin üzerinde yürüyerek girer, bu ayakbastı parasını ödemez... Ama onların derdi o değil... Nedenler, aslında hepimizin bildiği malum nedenler...***Örneğin onca yıldır yazıyoruz, üzerine karikatürler çizip, espriler yapıyoruz... Şu Kılıç Kalkan ekibini ‘‘hoyda bre’’ diye turistlerin üzerine salmaktan vazgeçmedik...Kıbrıs sorunu, Yunanistan filan hikaye... İnanın birgün bir savaş çıkacaksa bizim bu Kılıç Kalkan ekibi yüzünden çıkacak... Ülkeye gelen turistler de sonunda kendilerini savunmak için tam techizat donanımlı gelecekler... İş çığrından çıkacak, turist gemilerinin yanaştığı Karaköy Yolcu Salonu rıhtımında çıkan kavga, belki sonunda Üçüncü Dünya Savaşı'na kadar gidecek...Ben bugüne dek hasbelkader bir alay ülkeye gittim... Hiçbir ülkede böyle adamın üstüne üstüne hücum eden folklor vs. ekibine rastlamadım...Bence turistin ülkemizden elini ayağını çekmesinin bir diğer nedeni de turistik yerlerde adımbaşı mevzilenmiş olan o mahalli giysili ünlü Maraş dondurmacıları...Turist o sıcakta bunalmış, bir dondurma yiyecek... Dondurmacıya gidip parayı veriyor... Ondan sonra da atraksiyon, yani bizim dondurmacının numaraları başlıyor...Bizim palabıyıklı, parayı veren turisti önce dondurmayı uzatıyor... Kan ter içindeki gariban turist tam dondurmayı alacak, ‘‘pışşık’’ deyip dondurmayı külaha koyduğu o çubukla birlikte geri çekiyor... Turistin eli havada kalıyor...Derken şirin dondurmacımız tekrar uzatıyor dondurmayı turiste... Turist vatandaş, pardon, turist arkadaş, tam elini uzatıyor... Bu defa da ‘‘bak havada kuş uçuyor’’ anlamında havayı gösterip, dondurmayı kaşla göz arası Zati Sungur gibi aniden yok ediyor... Turist hırsından ağlayacak ama, kendine yedirip ağlayamıyor, bu rezillik aynen sürüyor...Ben yıllar önce bu yukarıda anlattığıma benzer bir manzaraya Kuşadası'nda şahit oldum...Bizim yöresel giysili, palabıyıklı dondurmacımız af buyurun bir turist azmanına gene bu numaraları yapıyordu... Kan ter içindeki turist önce bir süre sabretti... Sonra bizim dondurmacı külahı tam havada çevirirken, dondurmacıya bir kafa koydu; daha sonra dondurmacıyı yere yatırıp parasını ödediği dondurmayı aldı adamın elinden...***Dondurmacıyı boşverin ama, aslında turiste hizmet konusunda bayağı başarılıyızdır...Örneğin, konaklamanın yanısıra, turizmden asıl kazancımız halı vs. satışlarımızdandır... Bu konuda çok başarılı elemanlarımız vardır...Bir tarihte bu arkadaşlardan biri, bir halıyı turiste ‘‘uçan halı’’ diye satmış...Turist de halıya oturup mağazanın üçüncü katından kendini koyverince Nuruosmanıya Caddesine çakılıp hastanelik olmuştur...Bir de Allah eksikliklerini göstermesin özellikle Sultanahmet Meydanı'nda, kartpostalcılar, Türkiş kebapçılar ve kavalı turistin kulağına sokup ‘‘dürülü dürülü’’ diye üfleyen kavalcılar vardır... Bu arkadaşların turizmimize hizmetleri yadsınamaz...Bunlar turiste mal satmak için adama bir yapışırlar; öldür Allah peşini bırakmazlar... İçlerinde kaval ya da kartpostal satmak için turistin peşinden, ülkesine kadar örneğin Paris'e, Berlin'e, Amsterdam'a gidenler çok olmuştur...***Neyse gelelim gene Antalya'ya... Antalya'da Merit Arcadia otelinde kaldım... Diğer oteller turist açısından sinek avlarken bizim otel Alman ağırlıklı olarak bayağı doluydu...Otelin genel müdürü Ümit beye, oteli nasıl bu kadar doldurabildiklerini sordum...‘‘Biz Alman müşterilerimize yarım pansiyon yanısıra, birer de 'pazar filesi' veriyoruz... Yedikleri içtikleri dışında filelerini dolduruyorlar, bizim açık büfeden stoklarını yapıyorlar...’’ dedi... Söylenene göre, tüm kışlık nevalesini Antalya'dan düzen Almanlar bile varmış...***Antalya'nın özelliği çok verimli bir toprak yapısına sahip olması...Sabah kalkıyorsun bir bakıyorsun burnunda iki demet soğan çıkmış... Ya da alnında bir hıyar boyatmış... Antalya işte böyle verimli bir yer...***Aslında turizm adına çok ciddi yatırımlar yapılıyor...Örneğin, ‘‘Belek Arcade’’ adlı, turiste dönük, Akmerkez'i andıran bir alışveriş merkezi yapılmış ki, gerçekten görülmeye değer...Antalya tatilinin son gecesi ‘‘ALLY’’ye gittik...‘‘ALLY’’, Şamdan, Escobar, Sale ve Repe vs.'nin oluşturduğu, İstanbul'daki ‘‘Paşa’’ya benzer bir yer... Antalya'da denizin tepesinde çok keyifli bir mekan oluşturulmuş...Bu arada ‘‘Paşa’’ dedim de aklıma geldi... Okurlardan sürekli telefon ve fakslar alıyorum... Tüm okurlar benim her yıl yazdığım ananevi ‘‘Paşa’’ yazımı bekliyorlar...Ama şu ara ‘‘Paşa’’ yazısını yazmak için kritik bir dönem... Şimdi Ecevit kalkacak bizim Paşa yazısına dokundurmalar yapacak...Başbakan Mesut Yılmaz, ‘‘Altına imzamı atarım...’’ deyip benim onca emek verdiğim yazıyı sahiplenecek falan filan...Uzun sözün kısası... Turizmde işler mommok!..
Yazarın Tüm Yazıları