Paylaş
Dünyanın her tarafında muhalifler bu ilkelere daha çok önem verir.
Çünkü Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın “Anayasa Teorisi” adlı kitabında belirttiği gibi, bu ilkeler öncelikle iktidarları sınırlamak içindir.
Yerleşmiş demokrasilerde iktidar ve muhalefetin demokrasi anlayışlarında önemli farklar yoktur. AK Parti’nin 2001’deki programında da bu ilkeler vurgulanıyordu.
Madem normal bir şey, iktidar partisinin bu ilkeleri şimdi vurgulaması neden önemli?
Şundan önemli: AK Parti’nin Şubat 2013’te Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu anayasa taslağında bu ilkeler ciddi surette zedeleniyor, “Başkan”a aşırı yetkiler veriliyordu.
O zaman günlerce eleştirmiştim bunu.
GÜÇLER AYRILIĞI VURGUSU
Şimdi iktidar partisinin hemen bütün açıklamalarında sürekli kuvvetler ayrılığı vurgusu yapılması elbette memnuniyet vericidir.
Başbakan Davutoğlu dün şunları söyledi mesela:
“Herhangi bir şekilde gücün tekelleşmediği, güçler ayrılığı prensibinin en iyi şekilde gerçekleştirildiği bir anayasaya ihtiyacımız var...”
Demokrat olan herkes bu sözlerin altına imza atar; savunduğu sistem ne olursa olsun.
Zaten Türkiye’de başkanlık sistemine bu kadar sert tepki gösterilmesinin bir sebebi, son yıllardaki otoriterleşme eğiliminin yarattığı kaygılardır.
Sayın Davutoğlu, 2013’te partisinin Meclis’e sunduğu taslağı geri çeker de “kuvvetler ayrılığını en iyi şekilde gerçekleştirecek” bir başkanlık taslağı açıklarsa tartışmalar daha soğukkanlı olabilir.
PARLAMENTER KRİZLER
Sayın Davutoğlu “Parlamenter sistem işlemiyor” diyor. “Tek parti devrinde parlamenter sistem mi vardı?” diye soruyor.
Sayın Ömer Çelik de “140 yıllık parlamenter gelenek” söylemini sorguluyor, yaşanan krizleri hatırlatıyor. Bunlar doğrudur.
Fakat sebebi parlamenter sistem değil, demokrasi kültürünün ve bilhassa demokratik kurumların zayıflığıdır.
Benzer durumdaki ülkelerde başkanlık sistemi de işlemedi. Latin Amerika ve Asya’daki fevkalade sorunlu başkanlık sistemleri gözler önündedir.
Demek ki, sistemleri tartışırken, onların oturacağı kültürel ve kurumsal yapılara dikkat etmek ve yeni anayasada mutlaka demokratik kurumları güçlendirmek gerekir.
Nedir demokratik kurumlar?
Yasama ve yürütme kurumlarının yanında bağımsız yargıdır, Sayıştay’dır, Merkez Bankası’dır, Kamu İhale Kurumu’dur, BDDK’dır, idarenin hukuki ve rasyonel prensiplere bağlı olmasıdır, sivil toplumdur...
DENETİM VE DENGE
Prof. Mustafa Erdoğan’ın “Anayasal Demokrasi” adlı değerli kitabının yeni baskısı yayınlandı. (Siyasal Kitabevi)
Orada, kuvvetler ayrılığı teorisinin kurucusu Montesquieu’den alıntılarla, insanoğlunun “gücü sonuna kadar kullanma ve yetkisini en son noktasına kadar götürme” eğilimi anlatılıyor.
Liberal Lord Acton da bunu “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” vecizesiyle anlatmıştı.
Montesquieu’nün iki yüz elli yıl önceki önerisi şuydu:
“Güçlerin dengelenmesini sağlayacak şekilde yetkilerin değişik kurumlara dağıtılması.”
İşte kuvvetler ayrılığı ilkesi Avrupa’da böyle yola çıktı, ağır krizler, hatta bazen faşizmin ve komünizmin cehenneminde pişerek, gelişerek çağımızda “denetim ve denge” ilkesine ulaştı.
Bizim yüz elli yıllık parlamenter demokrasi tarihimizdeki ağır sorunlar da demokratik gelişmemizin evreleri ve sancılarıdır.
Bu açıdan, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”i Türkiye’nin evrimine daha uygun buluyorum.
Hem hükümet ülkeyi “yönetebilir” yetkilere sahip olmalı, hem “denetlenebilir ve dengelenebilir” olmalı.
Paylaş