Paylaş
Ortamı dikkate alırsak, iktidarın aldığı sonuç başarılıdır. Muhalefet partileri ise oylarını birkaç puan artmıştır fakat bu başarı sayılmaz.
Bu seçimlerin bir özelliği de, kutuplaşmayı yumuşatmak yerine devam ettirecek gibi görünmesidir. Endişem, seçimlerin umulduğu gibi gerilimi düşürmeyip kutuplaşmanın devam etmesidir.
Başta yolsuzluklar olmak üzere çok yoğun ve sert tartışmalar yaşadığımız halde niye seçim sonuçları çok farklı olmadı?
Sosyoloji gözüyle bakınca bu sonuçlar sürpriz değil. Türkiye’ye hiç gelmemiş, fakat seçim sosyolojisi konusunda uzman bir bilimadamı olan Joshua Tucker, 26 Aralık 2013’te Washington Post’ta bu sonuçları aşağı yukarı öngörmüştü.
YOLSUZLUK ALGISI
Joshua Tucker ve Marko Klasnja’nın “Ekonomi ve yolsuzluğun seçimlere etkisi” konulu önemli bir akademik araştırması var: Refah ülkesi İsveç’te ekonomik ve kurumsal güven vardır, iktidarda kimin olduğu fazla fark etmez. Ekonomi büyüyor da olsa, kriz de olsa halk yolsuzluğa çok büyük tepki gösterir.
Ekonomisi sıkıntılı Moldova’da ise halk “rüşvet”e kızıyor, çünkü kendi cebinden çıkıyor! Fakat kamu ekonomisiyle ilgili yolsuzluk iddialarına o kadar duyarlı değiller! Ekonomi iyi gidiyorsa, yolsuzluğa çok tepki göstermiyorlar. Çünkü siyasi sonuçlar ekonomik durumlarını bozabilir, işsizlik artabilir falan...
Ekonomide kriz varsa, o zaman yolsuzluğu tepki gösteriyorlar.
Washington Post’taki yazısında Tucker, “yolsuzluk algısı” sıralamasında Türkiye’nin İsveç’ten kötü, Moldova’dan iyi olduğunu belirtiyor: Türkiye’de seçmenlerin İsveç kadar kararlı, Moldova kadar gevşek davranmayacağını yazıyordu. İktidar oy kaybederdi ama çok büyük oy kayması olmazdı. Öyle oldu.
Genel ekonomik istikrar algısı ne kadar önemli, görüyor musunuz?
‘TEHDİT’ FAKTÖRÜ
Seçmen davranışında “ekonomi” kadar önemli bir faktör “tehdit” algılamasıdır. Tayyip Erdoğan bunu çok iyi kullandı. “Cemaat”i, her taşın altından çıkan uluslararası bir “komplo”, bir “içimizdeki düşman” olarak işledi, AKP’li medya bu yönde seferber oldu. “Komplo teorileri” yeri göğü kuşattı.
“Kurtuluş savaşı” retoriğini kullandı.
CHP ve MHP’yi işbirlikçi gibi gösterdi.
CHP’nin değişmediğini söyledi, iktidara gelirse tek parti uygulamalarının başlayacağı izlenimi yaratmaya çalıştı...
Özetle AKP kaybederse istikrar bozulacak, on yıldır gelişen ekonomi ve kamu hizmetleri zarar görecek, “dış güçler” hayatımıza kastedecek, muhafazakâr hayat tarzına baskılar olacaktı...
OTORİTERLEŞME VE KENETLENME
Seçmen sosyolojisi uzmanlarından Stanley Feldman ve Karen Stenner’e göre, “tehdit” algısı, taraftar kitlelerde “kenetlenme” yaratır, oy kaybını önler, “otoriterleşme”yi de arttırır.
Bizde de böyle oldu. Başbakan Erdoğan “tehdit” anlatımıyla yolsuzluk konularını gündemde en azından sınırladı, “komplo”ya karşı seçmen tabanında “kenetlenme” yarattı, tedbir almak gerekçesiyle “otoriterleşme”yi de arttırdı...
Fakat muhalif kitleler de iktidarın bu yönelişini “tehdit” olarak algıladı, karşı “kenetlenme” oluştu...
İşte “kutuplaşma” bu!
Böyle bir Türkiye’nin “yönetilebilirliği” daha da zorlaşacaktır maalesef!
Seçimlerden sonra huzurlu bir döneme girebileceğinizi düşünüyor musunuz!
Sayın Erdoğan’ın da işi zorlaştıracaktır: MetroPOLL’e göre, Aralık 2011’de cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’a “oy vermem” diyenlerin oranı yüzde 47 idi, Mart 2013’te bu, yüzde 55’e çıktı.
Sandıktan birbirlerini “tehdit” olarak gören, kenetlenmiş bloklar çıktı! Ne yapmalı?
Yarın devam edelim.
Paylaş