Neyi konuşuyoruz?

REFERANDUMA gidiyoruz, geceli gündüzlü evet-hayır konuşuyoruz fakat en az konuştuğumuz konu, referandumun içeriği: Nasıl bir sistem öneriliyor ki, evet veya hayır diyeceğiz?

Haberin Devamı

Elbette polemik olacak, elbette abartılar olacak; propagandanın tabiatında bu var.

Ama içerik bu kadar da gölgede kalmamalı, değil mi?

Sistem değişikliğini gündeme getiren asıl faktör, MHP Lideri Bahçeli’nin 11 Ekim konuşmasındaki destek açıklamasıdır.

Önerilen sistemin “içeriği”ni anlatmak sorumluluğu iktidar partisi kadar MHP’ye de düşmektedir.

Ama bugüne kadar “şu yetkiyi veriyoruz, bunun denetimi şöyle olacak” diye liderler katından bir açıklama duymadık.


YETKİLER VE DENETİM
Birkaç örneği ben vereyim. Amerika’da başkan yardımcısını da “millet” seçer. Bizde millete bu hak niye verilmedi?

Amerika’da başkanın bütün atamaları Kongre’nin onayına bağlıdır. Atanacak kişinin siyasi eğilimleri, geçmişi, etik sicili, liyakati didik didik edilir...

İşte Trump’ın atamaları Senato’da kendi partisinden bile destek görmeyince geri çekiliyor.

Bu, yargı bağımsızlığı bakımından en kritik konudur. Reagan’ın, Bush’un ve şimdi de Trump’ın yüksek mahkeme adayları Senato’dan döndü.

Bizde sadece bakanları değil, yargıya ilişkin atamaları da cumhurbaşkanı tek başına yapacak. Madem “Meclis’i güçlendiriyoruz”, öyleyse niye TBMM’ye böyle bir yetki verilmedi?

Bu gibi konular açıkça konuşulmadan sandıktan ne çıkarsa çıksın; tartışma bitmez.


OHAL UYGULAMALARI
TV’lerde yapılacak propaganda yayınlarına ilişkin kanun neden Meclis’ten geçirilmedi de OHAL kararnamesiyle değiştirildi? Neden TV’lerdeki propaganda yayınlarında bir ölçüde “çoğulculuk” getiren hükümlere KHK ile son verildi?

Prof. İbrahim Kaboğlu gibi bazı anayasa hukukçusu veya diğer dallardan akademisyenlerin üniversiteden atılmaları tüm akademyada “caydırıcı etki” yaptı.

AİHM kararlarında buna “chilling effect” deniliyor.

Akademisyen, kamu görevlisi, gazeteci birçok insan tutukludur, yargılanmaları gecikiyor... İşten atılanların başvuracakları yer yok...

Hükümet de haksızlıklar olduğunu kabul etti; 23 Ocak’ta OHAL kararnamesiyle “İnceleme Komisyonu” kurulacağını açıkladı.

Fakat hâlâ kurulmadı!

Ve işte AİHM bu komisyonun kurulmasını ve AYM’nin kararlarını beklemeden bireysel başvuruları kabul etmeye başladı. Bunun ne büyük bir alarm olduğunu, Türkiye’nin hukuk devleti imajının nasıl ağır hasar göreceğini AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan’dan dinlemelidir hükümet.


KUTUPLAŞMADAN SAKINMAK
Dahası, hayır oylarının terörle “aynı safta” gösterilmesi... Meral Akşener’in toplantılarına zorluk çıkarılması... MHP’nin olağanüstü kongresini durdurmak için açılan “tedbirli” davanın çoktan sonuçlanmış olması gerekirken 9 aya yakın zaman geçtiği halde hâlâ bir duruşmasının bile yapılmamış olması... Kamu gücünü kullanan kamu görevlilerinin propagandaya katılması...

Genel tablo süratle giderilmeli; referandum “plebisit”e dönüşmemelidir.

Plebisitle referandum arasındaki farkı Prof. Kemal Gözler’den okuyabilirsiniz: http://www.anayasa.gen.tr/plebisit.htm

17 Nisan sabahında sandıktan ne çıkarsa çıksın, gelişmiş demokrasilerin kalitesinde bir referandum yapıldığına bütün Türkiye içtenlikle inanabilmeli, bütün dünya da bunu görmelidir.

Dışarıda elimizin güçlü olması için de bu son derece önemlidir.

Başbakan Yıldırım da bunun için “OHAL şartlarında referandum yaptılar dedirtmeyiz” demişti. (28 Kasım 2016)

OHAL madem kalkmıyor, OHAL yetkileri referandum için kullanılmamalı, gelişmiş demokrasiler kalitesinde bir referandum yapabilmeliyiz.

Bu süreçte Türkiye’yi daha da kutuplaştıracak davranışlardan sakınmak hem demokratik hem vatani görevimizdir.

Haberin Devamı

Yazarın Tüm Yazıları