Hukuk siyasete alet edilirse

KOZA Grubu’na “kayyum tayini” aslında bir el koyma olayıdır; hukuki değildir, siyasidir.

Haberin Devamı

Grubun yayın organları süratle “yandaş” hale getirilecektir. Bunu TMSF’nin el koyduğu yayın organlarının bugünkü halinden biliyoruz. 

Türkiye’de güvenilir bir hukuk düzeni, tarafsız ve bağımsız bir yargı olsaydı, savcılığın sulh ceza hâkimi kararıyla yaptığı bu işlem böylesine tepki çekmez, böylesine vahim karşılanmazdı.


YARGIYA GÜVEN?


Konu sorulduğunda Sayın Ali Babacan, dün Haber Türk’te şunları söyledi:
“Yargıya intikal ettiyse hep beraber izleyeceğiz, nasıl işleyecek. Ekonomi üzerinde kalıcı etkisi olacağına inanmıyoruz. Genel olarak yargıya güvenle ilgili sorun var. Yargıya güven alt sıralarda. Yargıya güvenin yüksek olduğu ülkede bu kadar işlenmez...”
Babacan gibi saygın bir devlet adamının, bu “kayyum” olayı sorulunca “yargıya güven sorunu”na dikkat çekmesi son derece anlamlıdır ve isabetlidir. Evet, yargıya güvenin yüksek olduğu bir ülkede yaşasaydık, “kayyum tayini” bu kadar işlenmez; bu kadar tartışılmaz, içeride ve dışarıda bu kadar tepki çekmezdi.
2014 yılında peş peşe çıkarılan “yapboz kanunlarıyla”, HSYK’da yandaş kadrolaşmasıyla, Adalet Bakanlığı’nın akıl almaz baskılarıyla yargıyı araçsallaştıran iktidar, şimdi vahim bir “güven” sorunu yaşıyor.
Elbette büyük çoğunluğu teşkil eden dürüst ve vicdanlı hâkim ve savcıları tenzih ediyorum.

Haberin Devamı


BİLİRKİŞİ SORUNU


Kayyum tayinine temel olan “bilirkişi raporu”nu okudum. Bilirkişileri tanımıyorum, elbette dürüst insanlardır. Fakat başka bir bilirkişi heyeti, tamamen aksi yönde bir rapor yazabilirdi.
Bilirkişilik kurumunun da nasıl güven kaybettiğini, Başbakan Davutoğlu’nun kendisi şöyle açıklamıştı:
“Bilirkişi müessesesi ‘bilir’ ve ‘kişi’ yan yana, o iki güzel tabirin ötesinde bugün maalesef bazen istismarlara, bazen kamuoyunda güven problemlerine yol açan bir nitelikte... Bilirkişilik sisteminin işleyişiyle ilgili ciddi eleştiriler söz konusu.” (17 Nisan 2015)
Ülkemizde bilirkişi kurumu da bu halde...
Ergenekon ve Balyoz davalarında birbirinin tam zıddı bilirkişi raporları görülmedi mi?
Adli olsun teknik olsun kurumlara güven böyle “alt sıralarda” olunca, siyasi kudretin kendi amaçları için bunları kullanması kolaylaşıyor, en azından kamuoyunda bu yönde çok yaygın şüpheler oluşuyor.

Haberin Devamı


TEMEL HAKLAR?


2001 yılında, BDDK, “Kentbank yöneticileri sorumsuz ve yasadışı faaliyetleriyle bankayı tehlikeye attılar” gerekçesiyle bankaya el koyup TMSF’ye devretmişti. AİHM, bu işlemi “mülkiyet hakkının ihlali” olarak görmüş ve Türkiye’yi tazminata mahkûm etmişti. (No: 6334/05)
AİHM kararlarındaki “mülkiyet hakkı” tanımına ve bu hakkın korunması ilkesine baktığımda, Koza Grubu’na kayyum tayini yoluyla el konulması da mülkiyet hakkının ihlalidir.
Temel haklardan “teşebbüs hürriyeti” de Koza’ya el konulmasıyla ihlal edildi. En acil husus, seçim sürecinde “basın hürriyeti”nin ihlalidir. El koyma işlemiyle muhalif yayınlara el konulmaktadır.
“Acil” demem sebepsiz değil. Anayasa Mahkemesi, Twitter yasağı konusunda,“paylaşılan haber ve düşüncelerin zamanın geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır” diyerek yasağın kaldırılması gerektiğine ivedilikle karar vermişti. (Başvuru No: 2014/3986)
Seçimler geçip, 22 şirket ağır zarara uğradıktan sonra yanlıştan dönülürse neye yarar?!
Dün ve bugün, muktedir olanlar hukuku alet olarak kullanabiliyor. Böyle bir ülkede huzur, güven olabilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları