Paylaş
Bireysel haklar, özgürlükler, çoğulculuk, kuvvetler ayrılığı...
Bu noktada Amanpour müdahale etti: “Kuvvetler ayrılığı?!”
Başbakan “Evet, kuvvetler ayrılığı” diye vurgulayarak sözlerine devam etti.
Amanpour gibi saygın bir TV muhabirinin “kuvvetler ayrılığı” konusunda gösterdiği hassasiyetin sebebi bellidir: Dış dünyada Türkiye hakkında otoriterleşme izlenimi vardır, buna karşı en büyük teminat kuvvetler ayrılığıdır. Başbakan kuvvetler ayrılığı deyince Amanpour da bunu tekrar sorma ihtiyacını duymuş olmalı.
Şimdi Avrupa Birliği’nin dün açıklanan 2015 İlerleme Raporu’nda ne deniliyor, ona bakalım.
KUVVETLER AYRILIĞI
2015 Raporu’nda, Türkiye’de özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının ve kuvvetler ayrılığının 2007-2013 arasında yapılan reformlarla geliştiği belirtiliyor. 2014 ve sonrası şöyle anlatılıyor:
“Bununla birlikte yargı bağımsızlığına ve kuvvetler ayrılığına saygı prensibi aşındırıldı. Hâkimler ve savcılar kuvvetli siyasi baskılar altında kaldılar...”
Rapor’da 2014’te çıkarılan kanunlarla
HSYK’nın siyasi irade tarafından etki altına alındığı belirtiliyor. Hâkimlerin özlük işlerine bakan HSYK bürokrasisinin politikacı Adalet Bakanı tarafından atandığına da dikkat çekiliyor.
Başlı başına bir tek bu bile kuvvetler ayrılığının ihlalidir.
HSYK SORUNU
HSYK’da siyasi operasyon yapan 2014 tarihli bu yasayı Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Fakat iptal kararı geriye yürümediği için Anayasa’ya aykırı bu kadrolaşma HSYK’da devam ediyor. HSYK gibi adalet yönetiminin en yüksek organında Anayasa’ya aykırı durumun devam etmesi!
Raporda hem HSYK’nın durumu hem hâkim va savcılar üzerindeki ağır baskılar ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Hukuk okumuş olmaya gerek yok, biraz demokrasi kültürü olan herkes, raporun bu bölümlerinde anlatılan HSYK ile adalete güvenin mümkün olmayacağını görür.
Kuvvetler ayrılığı konusundaki en önemli husus, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır.
Yüzyıldır sağlayamadığımız en hayati konu...
YARGIDA KADROLAŞMA
Bu noktada yargıda görevli hukukçulara seslenmek istiyorum; Yargıtay ve Danıştay’dan ilk derece mahkemelerine kadar.
Tarih ve adalet bilinci olduğunu düşündüğüm Sayın Başbakan’a da seslenmek istiyorum.
Tarihçi Cemil Koçak’ın yayınladığı iki ciltlik “27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları”nı okuyanlar, darbecilerin yargıda nasıl kadrolaşma yaptıklarını görürler.
Darbeciler, Yargıtay üyesi Amil Artus’u bakanlık makamına getirerek ona yaptırmışlardı bu işi.
O zaman Yargıtay üyesi olan ve 27 Mayıs’ı da olumlu karşılayan değerli bir yargıç, merhum Vedat Ardahan “Mahkemelerin İstiklali ve Hâkim Teminatı” adlı bir kitapçık yayınladı. DP iktidarının ve ardından darbecilerin yargıya yaptığı baskıları eleştirdi...
TARİHİN HÜKMÜ
Yargıç Vedat Ardahan, Abdülhamid’in isteklerine karşı duran Adalet Bakanı Abdurrahman Nureddin Paşa’yı övgüyle anlattı, örnek alınmasını istedi. Meslektaşlarını da şu sözlerle uyardı:
“Hâkimin tayini ve terfii iktidara baş eğme derecesiyle ayarlandıkça, hâkimin kaderi politikacının elinde kaldıkça yargı bağımsızlığından bahsedilemez... Ahlakı, görgüsü, bilgisi zayıf hâkim yalnız zulüm yapar. Devlet varlığının en büyük tehlikesi budur.”
AB İlerleme Raporları kâğıt üzerinde kalmaz, yatırımları bile etkiler, tarihe düşülen nottur aynı zamanda.
Yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına uymayan, vicdanından başka otorite kabul eden yargıç ve savcı da siyasi gücü kullanan politikacı da tarihin hükmünden sakınmalıdır.
Paylaş