Paylaş
Fakat “adalet yönetimi” yani hâkim ve savcıları atayan, haklarına disiplin işlemi yapan kurullar “bağımsız ve tarafsız” olmazsa, bütün o güzel hükümler kâğıt üzerinde kalır.
Bizde her zaman böyle oldu. Buna göre vesayet yargısı, cemaat yargısı ve iktidar yargısı oluştu.
Adalet böyle bir elden öbür ele savrulurken Anayasa’nın “yargı bağımsızdır” ve “kimse yargıya talimat veremez” gibi genel hükümleri kâğıt üzerinde duruyordu.
Onun için anayasaların genel hükümleri önemlidir fakat yönetime, yetkiye, denetime ilişkin hükümleri çok daha önemlidir.
BİR YARGICIN SÖZLERİ
Referandumla oluşan yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun “yaz kararnamesi”yle birçok hâkim ve savcı değişik yerlere atandı. Normal atamalar da vardır fakat ‘normal’le izah edilemeyen, ‘siyasi’ atamalar da var.
İsimlere girmeyeceğim. İstanbul’dan kendisi istemediği halde Afyon’a atanan 30 yıllık birinci sınıf hâkim Ali Haydar Yücesoy’un sözlerine bakın:
“Şimdi çocuklarımız yaşındakiler İstanbul’a atanırken, biz yine Anadolu’ya... Yargıda bir zamanlar kıdem, liyakat esası vardı...” (Cumhuriyet, 5 Temmuz)
İşte temel sorun bu: Kıdem ve liyakat gibi objektif ve ölçülebilir “kıstaslar” göz ardı edilip başka sebeplerle atamalar yapılınca “bağımsız ve tarafsız” olma güveni kalmıyor.
Öyle bir ülkede Adalet Yürüyüşü yapılmasına şaşmamak lazım.
YARGIYA GÜVENMEK?
HSK’nın 2013 tarihli bir “Atama Yönetmeliği” vardır. Buna göre mesela 1. sınıfa ayrılmış bir hâkim veya savcı 7 yılını doldurmadan ve kendi isteği olmadan başka bir bölgeye atanamaz.
Bunun için disiplin cezası verilmiş olmak gibi sebepler lazımdır.
Bu tür kurallara “hâkim teminatı” diyoruz.
Bu “objektif” düzenlemeler niye vardır?
Keyfi yani siyasi, yani kayırmacı, yani hasmane tavırlar adalet yönetimini bozmasın, hâkimler baskı ve korku altında kalmadan çalışabilsin diye.
Fakat HSK’nın tarafsız ve bağımsız olmadığı yolunda yaygın kuşkular varsa, hâkimler kendilerini “teminatlı” sayabilir mi?
Öyle bir yargı güven verebilir mi?
Son anayasa değişikliğine göre bütün HSK üyelerini “siyasi irade” atıyor.
Böyle bir yargı “siyasi irade”den “bağımsız” ve onun karşısında “tarafsız” olabilir mi?!
İste AİHM’nin referans kaynaklarından biri olan Venedik Komisyonu, 13 Mart 2017 günlü raporunda, yargı bağımsızlığının “ciddi surette tehlike” altında olacağını yazdı! (Paragraf 119)
Dünyaya “bizim yargımız da bağımsız” dediğimizde ne ölçüde inandırıcı olur?
HUKUK SİYASETTEN ÜSTÜNDÜR
HSK üyelikleri için benim 2010 yılından beri savunduğum model, üyelerin “kıdem, kariyer, liyakat” gibi objektif kıstaslara göre belirlenmesidir.
İktidar ise adalete siyasi gözle bakıyor. Bugünkü HSK üyelikleri için aday ayıklamasını da Meclis Komisyonu yani iktidar bloku yaptı.
Bu ayıklamayı hangi “kıstaslar”a göre yapacağını bir tüzük halinde kamuoyuna açıklamaları için “açık çağrı” yazmıştım. (4 Mayıs)
Fakat hiçbir “kıstas” ortaya koymadılar.
Temel kıstas “siyasi” olmasaydı, kıdem, liyakat falan diye açıklamalar yapmazlar mıydı?
Yargıyı “bizden yana” hale getirmek her devirde bir süre siyasi kazanç sanılır, fakat zamanla ülkede büyük tedirginliklere yol açar; ülke itibar kaybeder.
Hukukçu için de onurlu yol, hukuku siyasetten üstün tutmaktır.
Siyaset için doğru yol, adaletin siyasetten üstün olduğunu kabul etmek, yeni bir anayasayla bunu gerçekleştirmektir.
Paylaş