Kolay olmayacak ama gerekli hatta zorunlu.
İktidarın ya da muhalefetin bol keseden vaatlerine bakmayın. Ekonomi hastadır, ameliyat edilmek zorundadır. İyi ameliyat edilir ve dışarıdan para gelmesi için dünyada güven yaratılırsa, ondan sonraki yıllarda keseyi kademeli olarak açmak mümkün olur.
AĞBAL’IN SÖZLERİ
Seçimleri AK Parti kazanırsa, bu operasyonu bugünkü Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın yöneteceğini sanıyorum. Ağbal, bunu yapabilecek liyakate sahiptir. Kabinede ekonomik rasyonalizmin sesi olan Mehmet Şimşek’in ekonomide hayli sıcak geçen bugünlerde suskunluğunun bir anlamı olsa gerek değil mi?
Önce Sayın Ağbal’ın açıklamasındaki en kritik vurgulara bakalım:
“Son dönemde bütçe giderlerini arttıran düzenlemeler yaptık. Bu harcama artışını telafi edecek şekilde kamu harcamalarında aşağı yönlü, dengeleyici tedbirler alacağız... Vergi kanunlarında yeni düzenlemeler yapacağız.”
Çok açık... Geçen sene referandumu, bu sene seçimleri kazanmak için cömertçe açılmış olan devlet kesesinin ağzı seçimlerden sonra iyice sıkılacak...
SIKI PARA POLİTİKASI
İktisadi analizi iktisatçılar yazıyor.
Ben pek de konuşulmayan iki hususa dikkat çekmek istiyorum: Biri “siyasi kültür” konusudur; mesela dövizdeki tırmanmayı dış güçlerin operasyonu olarak nitelemek...
İkincisi, “kurumsal yapı” konusudur; mesela Merkez Bankası’nın yetkisiyle ilgili tartışmalar.
‘TÜRKİYE ÜZERİNE OYUNLAR’
Döviz karşısında TL’nin değer kaybetmesini “dış güçlerin operasyonu” olarak tanımlayan söylemler özellikle 2015’ten sonra giderek yoğunlaştı. Buna göre, TL’nin değeri iktisadi bir mesele olmanın ötesinde siyasi bir mücadele olarak görülüyor ve kitlelere böyle gösteriliyor.
Etkili de oluyor.
MetroPoll’ün Nisan araştırmasına göre, dolardaki değer artışını “dış güçlerin Türkiye üzerindeki oyunları” olarak görenlerin oranı yüzde 42’dir.
AK Parti tabanında bu oran yüzde 58.5’e çıkıyor...
Bu konuya dikkatimi Cemil Çiçek çekti. Çiçek, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur, Adalet Bakanlığı ve Meclis Başkanlığı döneminde “hukukçu” sıfatını hak ettiğini davranışlarıyla göstermiş bir isimdir.
Şöyle diyor:
“Yüze yakın hukuk fakültesi açıldı. Öğretim kalitesi nedir? Sonra elinde hukuk diploması olsa bile hukukun üstünlüğüne titizlik göstermeyenlere hukukçu demek doğru mu?”
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Çiçek’in sözleri çok önemli bir soruna değiniyor. Ben de şöyle yazmıştım:
“Gencecik hâkimlerin ağır ceza mahkemesi başkanı olduğu, birkaç aylık yıldırım stajla hâkim ve savcı atamalarının yapıldığı sistemde böyle zayıf iddianamelerle tutuklamalar yapılması içinize siniyor mu?” (15 Kasım 2017)
Aynı yazımda daha kıdemli, tecrübeli ve birikimli hâkimlerin görev yaptığı istinaf mahkemelerinde ve Yargıtay’da kararların daha dikkatli incelemelere dayandığını belirtmiş, örnekler vermiştim.
Fakat Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin kararları bile kâğıt üzerinde kalabildiğine göre hukukun üstünlüğünden nasıl bahsedeceğiz?
Dolar karşısında TL dünyada en çok değer kaybeden para durumuna düştü ya, ben de güvendiğim iktisatçılara baktım.
Bunlardan Mahfi Eğilmez’in rakamlarını nakledeceğim: Dünyada dolar karşısında parası en çok değer kaybeden dört ülkenin; Brezilya, Endonezya, Hindistan ve G. Afrika’nın paraları 2017’den bu tarafa ortalama yüzde 6.9 değer kaybetmiş.
Türk Lirası’nın aynı dönemdeki değer kaybı ise 19.3’tür.
KURUMSAL GÜVEN
Niye böyle sorusunun cevabı için iktisatçılara bakmak lazım. Ben aklımın erdiğini düşündüğüm başka bir açıdan bakacağım: “Kurumsal güven” sorunu...
Bu sütunu takip eden okurlarım bilir, yıllardan beri “kurumlar”ın anayasa ve kanunlara göre düzgün işlemesinin ne kadar önemli olduğunu yazıyorum.
Başta yargı bağımsızlığı ve ikinci sırada Merkez Bankası’nın işlevsel bağımsızlığı...
Nitekim çağımızda demokrasi
Halbuki 19 Mayıs 1919’dan itibaren tarihte şahit olduğumuz gerçek, Milli Mücadele’yi “Samsun’dan yola çıkan heyet”in değil, Mustafa Kemal Paşa’nın örgütlediğidir.
Mustafa Kemal’le beraber Samsun’a çıkanlar onun “maiyet”idir. İçlerinden sadece Refet (Bele) lider kadrosunda yer alacaktır.
Tarihimizde bir “Heyet-i Temsiliye” vardır, çok önemlidir, başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır. İçlerinde “Samsun’dan yola çıkan heyet”ten sadece Refet Paşa vardır.
Milli Mücadele’nin ilk lider kadrosu olarak tarihçilerin “ilk beşler” dediği ekip, Anadolu’ya geçiş sırasıyla Ali Fuat, Karabekir, Mustafa Kemal ve Refet Paşalarla Rauf Beydir. Hepsi daha İstanbul’dayken Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini kabul etmişlerdir.
MİLLİ MÜCADELE KADROSU
Milli Mücadele’nin liderliği konusunda hiç kimse Mustafa Kemal Paşa’ya itiraz etmediği gibi, rakip de olmadı...
Kurtuluştan sonra kurulacak rejimin radikal bir devrim hükumeti mi, mutedil bir icraat hükümeti mi olması gerektiği konusunda yollar ayrıldı.
Bu konuda muhalefet liderleri Karabekir ve Rauf Orbay’dır. Ama ikisi de Mustafa Kemal’in Milli Mücadele liderliğini desteklemişler, bu işi ancak onun yürüteceğini söylemişlerdir.
ABD gibi bir süper gücün başında olduğu için dünyayı etkiliyor.
Devirmediği çam kalmayacak galiba, son olarak da göçmenlere “hayvan” dedi!
Dış politikadaki dili de aynı, dünkü sözlerine bakın:
“Çin çok şımarık bir hale geldi. Avrupa Birliği çok şımarık bir hale geldi. Diğer ülkeler de çok şımarık hale geldi, çünkü ABD’den ne isteseler her zaman yüzde 100 elde ettiler. Bunun daha fazla gerçekleşmesine izin veremeyiz.”
SEVİYE SORUNU
Düzgün, olgun, içerikçe zengin bir konuşmasını bulmak çok zor, tabii yazılı metinler hariç.
Senato’da konuşurken ayağa kalkmayan senatörler için “Bunlar vatansever değil” diyen Trump’tır! (7.2.2018)
Hızını alamayıp
Eskişehir önlerinde Türk ordusu mağlup olmuş, Yunan ordusu Eskişehir’e girmiş, Mustafa Kemal orduyu imha edilmekten kurtarmak için Sakarya’nın doğusuna çekmiştir.
Tek umut Sakarya’nın doğusunda derlenip toparlanmak, orduyu güçlendirmektir.
Fakat Eskişehir’e giren Yunan ordusu Sakarya’yı geçip Ankara’ya yürüyebilirdi!
Fevzi Paşa günlerdir uykusuz, gözleri kan çanağı, üstü başı toz toprak Meclis kürsüsündedir: “Meclis’i Kayseri’ye taşıyabiliriz!”
Nitekim bu küçük cemaatlerden biri olan Neturei Karta’ya mensup iki haham geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildi.
Militarist Netanyahu ile barışçı devlet adamı Yitzak Rabin aynı kefeye konulabilir mi?!
Siyonizm karşıtlığı, asla Yahudi düşmanlığına dönüşmemelidir.
İNGİLTERE BAŞBAKANI
Filistin’de Yahudi devleti kurmayı amaçlayan bir siyasi milliyetçilik olarak Siyonizm, 29 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde Theodore Herzl’in topladığı Dünya Siyonist Kongresi ile tarih sahnesine çıktı.
Filistin’e nüfus yerleştirme talebini Abdülhamid reddetti.
Birinci Dünya Savaşı sürerken, kendisi ateist olan fakat Evanjelik Protestan annesinin terbiyesiyle yetişen İngiltere Başbakanı Lloyd George “Filistin’de güvenli Yahudi yurdu” davasını üstlendi.
1915 yılında İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli anlaşmalarda, savaş sonrasında Filistin’de İngiliz mandası kurulmasını ve Yahudi göçünü kabul ettirdi; Katolik Fransa’nın itirazlarına rağmen.